Yediği önünde yemediği ardında, bu çocuk neden böyle?

Başlatan Lika, 24 Mart 2010, 19:17:19

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

Ailelerle çalışırken (bilhassa evin babasından) çok sık duyduğum bir cümle var. “Neden bu davranışları sergiliyor bu çocuk, bir anlasam Hocam, yediği önünde, yemediği ardında” Ya da ‘Eli sıcaktan soğuğa değmiyor’ veya ‘Bir eli yağda bir eli balda’ …

     Aç  kalpler, buz gibi kalpler, nefreti taşıyan kalpler… Neden?

     Tahmin ettiğiniz gibi duygusal açlıktan bahsediyorum. Evladımızın fiziksel anlamda olgunlaşması ve gelişmesi için varımızla yoğumuzla çalışırken duygusal açıdan olgunlaşması için üzerimize düşenlerin farkında mıyız ve yapıyor muyuz? Bir eli baldayken, ağzımızdan bal mı damlıyor, zehir mi akıyor?

     Şimdi bütün önyargılarımızı ve savunma mekanizmalarımızı bir kenara bırakarak anne-baba olarak soralım kendimize. 

     Elini soğuğa değdirtmiyorum, ya kalbini?

     Karnını  doyurdum, tok, ya kalbini?

     Elini bala buladım, ya kalbini? 

Çiçekler bakım ister

      Çiçeğimizin bakımız layıkıyla yapıyor muyuz? Kokluyor muyuz onları?  Çiçek bakımı konusunda bilgi sahibi miyiz? Bilgimiz eksikse bilgi sahibi olmak için neler yapıyoruz? Çiçek bakımını anlatan kitapları okuduk mu? Ya çiçeklere ne anlattık, her gün kaç kitap okuduk onlara? Baktığımız çiçeğin özelliklerini gerçekten iyi biliyor muyuz? Mesela, ne kadar su ister, ne kadar güneşten hoşlanır?

     Bir baba olarak Rahmet Elçisi…“Bunlar benim Reyhanlarım” diye severdi torunlarını… Onca çiçeğinden içinden neden reyhan acaba?

      Güzel ve hoş kokusuyla gönülleri açan reyhan,

      Yaprakları  zayıf, gövdesi ve kökleri incecik bir bitki reyhan,

      Yabancı  otların olmadığı temiz bir tarlayı özler reyhan,

      Soğukta yapamaz o mis kokulu reyhan,

      Zengin ve humuslu toprak ister reyhan,

      Sıcağı sever ama hafif gölgeyi daha çok sever reyhan,

      Koklanmak ister reyhan…

      Hasılı, bakımı ve yetiştirilmesi çok hassas bir çiçektir reyhan. Tıpkı çocuklarımız gibi…

Dilim, ettin beni, dilim dilim

      ‘Kılıç yarası geçer ama dil yarası geçmezmiş’ Evlatlarımızla konuşurken bilhassa sorunlu davranışlar esnasında kullandığımız dil çok önemli.  Yaralayan, sürekli suçlayan, hep kusurlarını açığa çıkaran, hep eleştiren dil sorun çözmediği gibi, sorunun katmerlenerek büyümesine  yol açmakta ve en önemlisi de dilden kalbe giden yollar kapanmakta…

     ‘Hatalarını dile getirmeyecek miyiz, uyarmayacak mıyız yani?’ serzenişini duyar gibiyim sizlerden. Evet, söyleyeceğiz. Evladımızın yanlışlarını düzeltecek kişi arkadaşı değil, ailesi olarak bizleriz elbette. Ama nasıl? Firavuna bile yumuşak sözle öğüt emredilmişken, bağırıp çağırmak ne kazandırır bize?

Diliniz afete mi afiyete yol açıyor?

 

     Eskiden bir reklam vardı. Hatırlar bazılarınız belki “İşin sırrı Olin de. İki kere rafine” diye. İşte bunun sırrı rafine edilmiş dille yapılan açık ve net iletişimde…

    *
      Önce anlamaya sonra anlaşılmaya çalışın
    *
      Önyargılarınızı askıya asarak dinleyin
    *
      Göz kontağı kurun
    *
      Asıl mesajı beden dilinizle gösterin. Unutmayın ki hareketler sözcüklerden çok daha güçlü!
    *
      Sözünü kesmeyin
    *
      Duyduklarınızı özetleyin. Anladığınızı gösterin
    *
      Zamanlamayı iyi yapın
    *
      Konudan uzaklaşıp tartışmaya ve kavgaya doğru gidiyorsanız, konuyu erteleyin
Çocuklarınızın gönlünü fethedin. Gerçek açlığını giderin. Duygularına kulak verin. Fethin anahtarı uzaklarda değil. Önce dilinizi kullanarak başlayın bu fethe.

     Parmak izi kadar özel hazırlanarak bizlere sunulmuş tasarımları anlayabilmek ve iletişim düğümlerini çözebilmek dileğiyle…

Psikolog Berrin Göncü
moralhaber
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Günbatımı

Çocuklarımıza manevi değil de maddi anlamda fazla verici olduğumuzdan sanırım, onlar da fazlasıyla doyumsuz oluyorlar. Bunu birçok çocukta gözlemliyorum.

Yazıda da belirtildiği gibi, ruhunu beslemek (sadece çocukların değil, tüm insanların) her türlü doyuma da ulaştıracaktır...

Teşekkürler Lika...  &))
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Lika

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

omur

Tesekkürler Lika.
Elimizden geleni yapmaya çalisiyoruz.

Lika

Teşekkür ederim konuyu yeniden güncellediğiniz için :)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim