Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Yaptığı iyiliklerle övünmek

Başlatan Oruc_Reis, 05 Şubat 2007, 22:47:43

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

Yaptığı iyiliklerle övünmek...

Bir kimsenin, kendini başkalarından üstün bilmesine, ayıplarını görmeyip kendini beğenmesine ve yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmesine ucub denir ki, kötü huylardandır.
Ucub, insanı kibre sürükler, günâhlarını unutmaya sebep olur ve böylece de o kimsenin kalbi kararır.
Ucub sâhibi, Allahü teâlânın azâbını unutur. Başkalarından istifâde etmekten mahrûm kalır ve kimse ile meşveret etmez, danışmaz. Hadîs-i şerîfte;
(Üç şey, insanı felâkete sürükler: Buhl, hevâ ve ucb) buyuruldu.
Buhl yanî cimri kimse, Allahü teâlâya ve Onun kullarına karşı olan hakları, vazîfeleri ödemekten mahrûm olur.
Hevâsına, nefsinin arzûlarına uyan ve ucub sâhibi olan yanî nefsini beğenen kimse, muhakkak helâka, felâkete düçâr olur. İmâm-ı Gazâlî hazretleri;
“Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Hased, riyâ, ucub. Kalbini bunlardan temizlemeğe çalış!” buyurmuştur.

Kendini beğenen kimse!..
Ucub sâhibi yani kendini ve yaptıklarını beğenen kimse, hep ben, ben der. Toplantılarda baş tarafta bulunmak ve her sözünün de kabûl olunmasını ister. Hadîs-i şerîfte;
(Günâh işlemezseniz, daha büyük günâha yakalanmanızdan korkarım. O da, ucubdur) buyuruldu.
Günâh işleyenin boynu bükük olur ve tövbe edebilir. Ucub sâhibi ise, ilmi ve ameli ile mağrûr olur, egoist olur. Tövbe etmesi güç olur. Günâh işleyenlerin iniltileri, Allahü teâlâya, tesbîh çekenlerin övünmesinden iyi gelir. Ucbun en kötüsü, hatâlarını, nefsinin hevâsını beğenmektir. Hep nefsine uyar, nasîhat kabûl etmez. Başkalarını câhil sanır. Hâlbuki, kendisi çok câhildir. Bid’at sâhibleri böyledir. Bozuk îtikâdlarını ve amellerini, doğru ve iyi bilip, bunlara sarılmışlardır. Böyle ucbun ilâcı çok güçtür.
Sultan Behâeddîn Veled anlatır:
“Babamla bir gün Hüsâmeddîn Çelebi’nin bağına gidiyorduk. Babam beni bir katıra bindirdi. Kendisi, diğer talebelerle yaya gidiyordu. Ben babamın tam arkasında idim. Bir ara babam Mevlânâ hazretlerinin mübârek vücûdunu, Allahü teâlânın izniyle büyük bir nûrun kapladığını gördüm. Etrâfa güneş gibi ışık saçıyordu. Hemen hatırıma, babamın büyüklüğünü inkâr edenler geldi ve; “Böylelerine şaşıyorum, niçin kötü düşünüyorlar?” diye düşünürken, babam geriye dönerek;
-Ey Behâeddîn! Sen babanı inkâr edenleri bırak da, kendi nefsini yola getir. Sakın ucub ve kibir hastalığına yakalanmayasın. Herkes yaya yürürken, sen binek üzerindesin. Bu kadarcık gönül yüksekliği, insanı ucba, kendini beğenmeye götürür, nefsinin ve şeytanın eline düşürür. Onlara hizmet ettirir, buyurdu.”
Bir kimsenin, yaptığı ibâdetlerin, iyiliklerin kıymetini bilerek, bunların elden gitmesini düşünerek korkması, üzülmesi, ucub olmaz. Yâhut, bunların Allahü teâlâdan gelen ni’metler olduğunu düşünerek, sevinmek de, ucub olmaz. Bunların Allahü teâlâdan gelen ni’metler olduğunu düşünmeyerek kendi yaptığını, kazandığını sanarak sevinmek, kendini beğenmek, ucub olur.
Ucbun zıddına minnet denir. Minnet, ni’mete kendi eliyle, kendi çalışmasıyla kavuşmadığını, Allahü teâlânın lutfu ve ihsânı olduğunu düşünmektir. Böyle düşünmek, ucub tehlikesi olduğu zamân farz olur. Diğer zamânlarda ise müstehabtır.
İnsanı ucba sürükleyen sebeplerin başında cehâlet ve gaflet gelmektedir. Bu ucubdan kurtulmak için, her şeyin Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile meydâna geldiğini, akıl, ilim, ibâdet etmek, mâl ve mevki gibi kıymetli ni’metlerin, Allahü teâlânın lutfu, ihsânı olduklarını düşünmek lâzımdır.
Eshâb-ı kirâmdan bazıları, Huneyn Gazâsında, askerin çokluğunu görerek;
“Artık biz hiç mağlûp olmayız” dediler. Bu sözler Resûlullah efendimizin mübârek kulağına gelince, üzüldüler. Bunun için, harbin başlangıcında nusret-i ilâhî yetişmeyip, mağlûbiyet başladı. Sonra, Cenâb-ı Hak merhamet ederek, zafer nasîb eyledi.

Ucub kötü huylardandır...
Dâvud aleyhisselâm, duâ ederken;
“Yâ Rabbî! Evlâtlarımdan birkaçının namâz kılmadığı hiçbir gece yoktur ve oruç tutmadığı hiçbir gün geçmemiştir” demişti. Buna karşılık Allahü teâlâ;
(Ben dilemeseydim, kuvvet ve imkân vermeseydim, bunların hiçbiri yapılamazdı) buyurdu.
Dâvud aleyhisselâmın bu sözü, gayret-i ilâhiyyeye dokundu, târîh kitâplarında yazılı olan sıkıntıların başına gelmesine sebep oldu. Tâhâ-i Hakkârî hazretleri;
“Amellerinizi ucub ile yani kendinizi beğenerek, ibâdetleri kendinizden bilerek örtüp yok etmeyiniz” buyurmuştur.
Netice olarak ucub, kişinin kendini ve yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmesidir ki, kötü huylardandır. Ömer bin Abdülazîz hazretleri, hutbe okurken kalbine ucub yani kendini beğenme hâli gelirse hutbeyi yarıda keser, yazı yazarken bu hâl olursa o kâğıdı yırtar ve;
“Allah’ım nefsimin şerrinden sana sığınırım” diye dua ederdi.
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

tunike

gizli kibir

Gizli kibir tevazu görüntüsünün altında gizlenen kibirdir. Şeytan örneğine bakalım: Azazil ismiyle meleklerin hocası görünümündeki şeytan, Allaha o denli yakınlığı bir büyüklenme vesilesi görmüştü. Tıpkı vezirlerin veya özel kalem müdürlerinin bağlı bulundukları makamın gücünü kendilerine de atfetmeleri gibi...

Allah Azazildeki bu gizli kibri biliyordu ve Adem " aleyhisselam " a secde edilmesi imtihanıyla bunun açığa çıkmasını sağladı. Şeytandaki kibir o denli buyuktu ki, Allah ona geri dönme ve tevbe şansı tanıdığı halde göz göre göre Allaha bile meydan okudu. Sonunda kovuldu, şeytan oldu. Bizim imtihanımızda kullanılmaları için de Allah onun yolundan giden cinlere yaşama fırsatı verdi.

Gizli kibir, imtihanla açığa çıkmamış, insanın içinde saklı olan büyüklenme hissidir.

-eğer sürekli pohpohlanıyorsanız, abartılı övülüyorsanız içinizde varsa kibir açığa çıkmaz. Ama olduğunuz düzeye bile indirilmeye razı olmadığınız yerde, örneğin insanlar size beklediğiniz abartılı ilgiyi göstermediği yerde tepki koyuyorsanız, üzülüyorsanız o zaman gizli kibir ihtimalinden şüphelenebilirsiniz.

İnsan elbette şerefli bir varlıktır. Şerefini korumalı ve insanın şerefine saldırı kabul edilemez. Bir insanın haksız saldırıya uğrayan onurunu korumaya çalışması kibir sayılmaz.

Kibir bazen ihlaslı ve mütevazı görüntüsündedir. Böyle bir tevazu görüntüsüyle insanların saygısını çekmeyi, yüceltilmeyi umar. Kendini kudretli sanır. Gizli bir ırkçılığı vardır.

kibrin iki temel kaynağı, imansızlık ve ırkçılıktır. Şeytan Allahü teâlâ yı biliyordu ve küfre, insana karşı milliyetçilik yani ırki üstünlük iddiası yüzünden düştü. Ben insandan üstünüm dedi. Aynı kibir milletler arasındada, biz filan milletten üstünüz veya ben filan insanlardan üstünüm düşüncesinden doğuyor.

Bu kibrin en iyi ilacı güçlü imandır. İmanımızın derecesine göre, herşeyimizin Allah tarafından yaratıldığını, zati bir kudretimiz olmadığını, bir spermden yaratıldığımızı, toprak olacağımızı biliriz ve asla büyüklenmeye kalkışamayız. Bunun mantıksızılğını ve aptallığlını daha iyi kavrarız. Siyahı beyazla, sarıyla, kızılla bir tutarız ve üstünlüğü sadece takvada, yani tevazuda ve doğruluğa sarılmakta ararız.
alıntı
öyle itaatkar bir kul ol ki,dışardan görenler deli desinler.çünkü deli olmadan,veli olunmaz!