Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Üçüncü yol

Başlatan İsra, 22 Mart 2010, 04:39:15

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Nerede ve nasıl yaşıyoruz? Nasıl düşünüyoruz? Yaptığımıza ve yaşadıklarımıza ilişkin farkındalığımız ne kadar?

Kendini tekrarlayan dev bir akıntının içinde kaybolmuş olabilir miyiz? Bu akıntı, temiz ve aktıkça temizlenen bir akıntı mı? Yoksa her yönden kanalizasyonun karıştığı bulanık bir nehir mi?

Çocuktum; sözde Ermeni soykırımı yasa tasarıları farklı ülkelerin parlamentolarında kabul oluyor ve büyükelçilerimizi geri çekiyorduk. Çocuktum, bir sabah erkenden dışarı çıkıp gazete almaya giderken bir darbenin palet izlerini gördüm. Çocuktum, gazeteler irtica geliyor diye yazıyordu. Çocuktum, bir yerlere girmek için bıyıklar kesiliyor, başörtüler çıkarılıyordu. Çocuktum, siyasiler birbirleriyle yumruklaşıyorlardı. Çocuktum, 'gelecekte ben ne yapacağım' diye düşünüyordum. Şimdi çocuğum oldu, aynı yasa tasarıları, aynı darbe izleri, aynı giysi ve görünüm tartışmaları, aynı yumruklaşmalar devam ediyor. Şimdi çocuğum, 'gelecekte ben ne yapacağım?' diye düşünüyor.

Her gün büyük bir telaş içinde insanlar varsa işleri, işlerine gidip geliyorlar; her gün aynı yollardan geçiyor; her hafta sonları varsa kredi limitleri aynı alışveriş merkezlerini dolduruyorlar. Evlerde aynı tartışmalar sürüyor; televizyonlarda kayınvalidelerin gelinlerinden kurtulmak için oğullarının koynuna yabancı kadınları soktukları, baş kahramanların asıp kestiği dizileri seyrediyorlar. Öğrenciler, tedavi edip insanlara yardım ettiği için değil, çok para kazandığı için doktor olmak istiyor. Eyvah Eyvah isimli filme gittim; bir ölçüde yardımlaşmanın da olduğu bir öykü olsa da oğlumla gittiğime pişman oldum. Küfürle başladı, küfürle bitti. Meyhanede başladı, meyhanede bitti. Kafasında tertemiz beyaz bir sayfa bulunan 9 yaşındaki oğlumun kafasında, küfretmek ve kafayı çekmek normalleşti.

Büyük cisimler, küçük cisimleri çekerler. Dünya büyük olduğu için Ay'ı çekiyor. Güneş büyük olduğu için tüm gezegenleri çekiyor. Yukarıda tasvir edilen küme çok büyük olduğu için sıra dışı olmayı tercih edenleri kendine çekiyor. Haber bültenleri, diziler, magazin programları, medyanın kendisi ve toplum bize ne düşünmemiz gerektiğini, nasıl davranmamız gerektiğini öğretiyor. Bizzat anne-babaların kendisi, öğretmenlerin kendisi, kanalizasyonun karıştığı koca akıntının içinde olduğu için çocuklara rehberlik edemiyor. Kitap okumayan anne-babalar, çocuklarının çok ders çalışmasını bekliyor; günde üç saat televizyon izleyen anne-babalar, çocuklarının zamanını verimli kullanmasını bekliyor. Çocuklarını ezen anne-babalar, aynı çocukların müdür, başkan ya da lider olmasını bekliyor. Çocuklar da, gençler de istenilen gibi değil, gördükleri örnekler gibi oluyor ve kanalizasyonun karıştığı o berbat suya kendilerini kaptırıp gidiyorlar.

Bu anlamda geriye akıntının dışında iki seçenek kalıyor. Birinci seçenek, bu akıntıya muhalif olmak ve akıntıdan ayrılmak. Ama bunu seçenlerin birçoğu ne yapacağını bilmiyor. Kafaları karışık, depresif bir şekilde her gün ölüme yaklaşıyorlar. Bir de üçüncü seçenek var; o dev akıntının içindekinden tamamen farklı bir değer setiyle, ahlakla, öğrenme, yardım etme aşkıyla, merakla daha iyi bir dünya için hizmet etmeyi seçmek. Herkesin tükettiklerini tüketmeyi bırakıp, yaptıklarını sorgulayarak, düşündükleri, yeni davranışlar ve yeni seçimler geliştirdikleri bir yol bu. Küçücük bir tohum oldukları ve bu evrende silinip gidebilecekleri halde, büyük akıntıdakiler onlarla alay etse de, sabır ve kararlılıkla öldükten sonra, hem dünyada hem öte alemde yarına çıktıkları, gerektiğinde meyve, gerektiğinde gölge veren dev bir ağaç olmak. Akıntıya kapılmayan güçlü ve bilge bir ağaç. İşte üçüncü yol bu.

Melih Arat