Gece ve Gündüz
"Halbuki, gecede, gündüzde barınan ne varsa O'nun..."
Sebeb-i Nüzul
Rivayet olundu:
Mekke kâfirleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi.
-"Ya Resûlallâh (s.a.v.)! Biz iyi biliyoruz ki, seni bizi davet ettiğin şeye sevk eden şey, senin fakirliğin ve hacet sahibi olmandır... Biz senin için (Arap) kabilelerinden çok mal toplarız. Böylece sen bizim en zengin adamımız olursun ve böylece sen üzerinde bulunmuş olduğun davetten dönersin!" dediler.
Mekke müşriklerinin bu konuşmaları üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri (onlara gereken cevâbı vermek için) bu âyet-i kerimeyi indirdi ve:
Halbuki, gecede, gündüzde barınan ne varsa O'nun ve işiten-bilen ancak O." Buyurdu.
Manâsı: Gece ve gündüzde istikrar eden gece ve gündüzün içerdiği bütün varlıklar, Allâhü Teâlâ hazretlerine mahsustur. Eğer Allâhü Teâlâ hazretleri, Resulü (s.a.v.) hazretlerinin insanların en zengini olmasını murad etseydi, elbette gece ve gündüz onun üzerine ve mekânına mal yağdırırdı.
Eşyâ'nın iki zamana (gece ve gündüze) nispet edilmesi, eşyâ'nın gece ve gündüzde iskân edilmesinden dolayı böyle bir tabir kullanıldı...
"Ve o işitendir."
İşitmede mübalağa sahibidir. Her işitilen şeyi hakkıyla işitir.
Allâhü Teâlâ hazretleri, her malûmu (bütün eşyayı) hakkıyla bilir. Söz ve fiillerden hiçbir şey ona gizli kalmaz.
Gece ve Gündüz
Haber'de varit oldu:
Allâhü Teâlâ hazretleri, biri karanlık ve diğeri de aydınlık iki cevher (temel madde) yarattı. Aydın olandan her türlü nuru (ve ışığı) çıkarttı. Gündüzü onun nurundan yarattı. Diğer kalan ışıklarından ise, ateşi (ve cehennemi) yarattı.
Karanlık maddeden ise bütün karanlıkları çıkarıp ayırdı. Geceyi o karanlıktan yarattı. Karanlığın diğer kalanlarından ise cenneti yarattı. Onun için gece, cennettendir; gündüz ise ateşten (cehennemden) dir..."
Geceler Ünsiyet Vaktidir
Bundan dolayı, geceleri ünsiyet kurmak (sohbet ve muhabbet etmek) daha çoktur... Geceler, sevenlerin ünsiyet vaktidir. Mahbubların (sevgililerin) gözlerinin aydınlığı ânıdır.
Âyet-i kerime, gecede, gündüzde, buyurarak) gecenin gündüz üzerine 'takdîm edilmesi; muhakkak ki gecenin Mevlâ Teâlâ hazretlerine hizmet etme vakti ve gündüzün de mahlûkata hizmet etme ânı olmasından dolayıdır.... (Bundan dolayı gece gündüzden daha şerefli ve daha üstün olduğundan takdîm olundu...)
Peygamberlerin miraçları hep geceleyin oldu.
Kadir gecesi gecelerin içindedir... Bin geceden daha hayırlı olan kadir gecesi gecededir; gündüzlerin içinde değildir...
Bunun misâlleri çoktur.
Evliyanın bazıları,
-"Gece geldiği zaman, büyük mahlûkat geldi..." derlerdi.
Gecenin Esrarı
Bu meclisleri toplayan fakir (Allah'ın rahmetine muhtaç İsmail Hakkı Bursevî) der ki: Amma...
1- Gecenin esrarından,
2- Gece de yapılan münâcâtın halâveti (tadı),
3- Halvetin zevki,
4- Ve vahdet (yalnız kalmanın güzelliği ve zevkinden) mahcup ve mahrum olan kimselere ise; gündüzler daha mahbub ve daha sevimli ve daha hoştur.
(Onlar gündüzü severler) meselâ "ulemâ-i rüsum" maneviyâttan mahrum olan zahirî âlimler gibi... Nahiv âlimi olan "Sâ'leb" (r.h.)'a bakmıyor musun? Sâ'leb (r.h.) şöyle derdi:
-"Keşke hiç gece olmasa da ashabım (talebelerim) hiç benden ayrılmasalar da (sürekli ders okutsam)" derdi.
Bu sözler onun, talebelerine olan ülfetinin hırsından gelmektedir. Zira "muallim"lerin hiçbiri, hâl ve makam bakımından "müctehid"lerden daha yüksek değildir. Görmüyor musun? (Tarih kitaplarında hayatını okumuyormusun?) Bizim imamımız "İmâm-ı Azam" (k.s.) hazretleri, gündüzleri ders okutur ve geceleri de ihya ederdi...
Hafızın Hazinelerinin Kaynağı
Hafız (k.s.) buyurdular:
-"Allâhü Teâlâ hazretlerinin Hafıza vermiş olduğu
Bütün saadet hazineleri (ilim, marifet, fesahat ve belâğât)...
Hepsi gece dualarının, Seher vaktinde virdler, zikirler ve evrâd-ı şeriflerin bereketiyledir..."
Bu zikredilen takrirlerden; gecenin gündüz üzerine daha faziletli olduğu anlaşıldı...
Gece ve Gündüz Melekleri
Bil ki her şey, Allâhü Teâlâ hazretlerinin, yarattığı mahlukâttır. Gece ve gündüzün her biri için kendisine müvekkel olan bir melek vardır.
Haberde Selmân-ı Farisî (r.a) hazretlerinden vârid oldu. Buyurdular:
Geceye vekil olan bir melek vardır. Ona "Şerâhîl" denir. Gecenin vakti geldiği zaman, o melek siyah cevher (siyah bir top) tutar ve onu batı tarafına sevk eder (delâlet eder). Güneş ona baktığı zaman, göz açıp kırpılacak bir süratle batması vacip olur. Güneş ta ki bir daha o cevheri görünceye kadar batmamakla emir olunmuştur.
Güneş battığı zaman, gece gelir. Meleğin iki kanatlan altında zulmet (karanlık) yayılır. Diğer bir melek gelinceye kadar o cevher askıda kalır. (Gelen diğer meleğe) "Herâhîl" denilir. O da beyaz bir cevher ile gelir. Onu güneşin doğacağı tarafa asar. Güneş onu gördüğü zaman; hemen göz açıp kırpmcaya kadar bir zaman içinde doğar. Zira güneş, beyaz cevheri görünceye kadar doğmamakla emir olunmuştu. Güneş doğduğu zaman, gündüz gelir. Meleğin iki kanatlan altında nur yayılır. Gündüzün aydınlığı için müvekkel (vazifeli) bir melek vardır.
Gecenin karanlığı için de müvekkel (vazifeli) bir melek vardır. Güneşin batışı ve doğması anında..." Haberde varit olduğu gibi...
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 289-292)