Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 411909 defa)

0 Üye ve 57 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #495 : 31 Ocak 2013, 12:06:03 »

Allah razı olsun kardeşim. Neredeyse hergün takip ettiğim konulardan.

Cümlemizden...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kalbin, Ruhun ve Sırrın İslama Girmesinin İzahı
« Yanıtla #496 : 31 Ocak 2013, 12:14:52 »
Kalbin, Ruhun ve Sırrın İslama Girmesinin İzahı

Allahü Teala Hazretleri buyurdukları gibi:
"Ey o rabbine muti olan nefs-i mutmainne! Sen dön o rabbine hem râdıye olarak, hem merdiyye... Gir kullarım içine, Gir Cennetime'" (Sûre-i Fecr Âyet 27-28-29-30)

Kalbin İslam’a girmesi, kalbin nefsin rezil ahlakından tasfiye edilip arınması, temizlenmesi ve ruhun ahlaklarıyla tamamen süslenmesiyle olur.

Ruhun İslam'a girmesi, ruhun, Allahü Teâlâ hazretlerinin ahlakıyla ahlaklanması, ezelî ahkâma teslim olması, Allah'tan gayrisinden kat-ı nazar etmek ve ilâhî cezbelerin tasarrufuyla Allah'tan başkasından (yani mâsivâ'dan) taallukunu (her türlü alâkayı) kesmekle olur.

Sırrın İslâm’a girmesi, Allah'da fena bulması, (fena fillah'a ermesi) ve Allah ile beka bulması (yani, beka billâh derecesine yükselmesiyle) olur.

"Şeytanın adımlarına uymayın;" Yani şeytanın sureti ve sıfatı üzere olmayın, demektir. O da büyüklenmek, yüz çevirmek (burun kıvırmak) ve kibirlenmektir.

"Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır."
Size, tabiatı icabı düşman olduğu, sizin ve onun cibilliyetiniz değişik olması ve onun, sizin fıtrî nurunuzdan kusurlu olmasındandır. Çünkü şeytan, ateşten yaratılmıştır. O sizden ancak kendisi gibi ateş ehli olmanızı istiyor. Sizin nuranî olmanızı istemez. O, surette sever görünse bile hakikatte düşmandır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 484-485)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dini Yumuşaklıkla Yayacağız
« Yanıtla #497 : 02 Şubat 2013, 16:58:22 »
Dini Yumuşaklıkla Yayacağız

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdukları gibi -"Muhakkak ki bu din metindir, rıfkla (yumuşaklıkla) onun içine dalıp meşgul olun."
Rahmetle, Allâhü Teâlâ hazretleri, onlardan kötülüklerini affeder ve bağışlar. Allâhü Teâlâ hazretten ayet-i kerimeyle bağışlamayı emrettiği gibi:
-“Yine sen onlardan affet ve aldırma. Çünkü Allah ihsan ve iyilik edenleri sever.’’ (Sûre-i Mâide, Âyet 13)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:320)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yahudilerin Maymun ve Hınzıra Dönme Sebepleri
« Yanıtla #498 : 04 Şubat 2013, 11:27:40 »
Yahudilerin Maymun ve Hınzıra Dönme Sebepleri

Bu konuda kıssa: Onlar, Davud (a.s)'ın zamanında kendisine "Eyle" denilen bir şehirde yaşıyorlardı. Eyle Medine ile Şam arasında bir yerde ve Kızıldeniz’in sahilinde bir yerdeydi. Allah onlara cumartesi günü balık avlamayı yasak etti. Cumartesi günü olduğu zaman, denizde balık kalmaz, hepsi sahile gelirdi. Bu durum, ya bu kavmi böylece imtihan içindi, ya da denizde çok balık ve Yunus balığının olmasındandı. Her cumartesi günü bütün balıklar, Yunus balığını ziyaret etmek için toplanırdı. Başlarını ve kuyruklarını sudan çıkarır oynaşırlardı. Öyle ki, balıkların çokluğundan su bile görülmez olurdu. Cumartesi günü geçtiğinde, balıklar ayrılırdı. Her biri denizin bir tarafına dağılır, diğer zamanlarda olduğu gibi çok az balık bulunurdu. O balıklardan hiç bir eser görülmezdi.
Sonra şeytan onlara vesvese verdi. "Siz sadece cumartesi günü balık tutmaktan nehiy olundunuz. (Hâlbuki o gün balık daha çok oluyor. Siz esas o gün tutun)" dedi. Bu şehirden bazı kişiler, balık tutmak niyetiyle denizin kenarında bazı havuzlar kazdılar. Oradan da suyu nehirlere döktüler. Cuma gecesi olduğunda, bu havuzun başına giderlerdi. Dalgalar, balıkları bu havuzlara atıyordu. Bu havuzlar, çok derin olduğu ve içinde çok az su bulunduğundan o havuzların içine düşen balıklar, çıkamıyordu. Böylece havuz, balıklar ile doluyordu. Pazar günü olduğundan da Yahudiler, gelir o balıkları avlarlardı. O balıkları tutarlar, yerler, tuzlarlar ve satarlardı. Bu şekilde malları çoğaldı. Zengin oldular. Bunu kırk sene veya yetmiş sene kadar yaptılar.

Üzerlerine bir ceza inmedi. Amma onlar; üzerlerine ilâhî bir azabın inmesinden de korkuyorlardı. Üzerlerine herhangi bir azab gelmeyince, birbirlerini müjdelediler ve günahlara karşı daha da cesur oldular. Onlar: "Biz bu işi yıllardır yapıyoruz, üzerimize bir belâ ve azab inmediğine göre, cumartesi günü balık avlamak muhakkak ki bize helaldir. Yoksa şimdiye kadar üzerimize azab inerdi" dediler. Yetişen yeni kuşak (çocukları da) babalarının yolunda gitti. Bir iki kere yapmakla zarar gelmedi. Bunu bütün şehir ehli yapmaya başladı. Şehrin nüfusu, yetmiş bin kadardı.

Cumartesi günü balık avlama konusunda şehir üçe bölündü.
(Birinci) Sınıf, kendileri, balık tutmadıkları gibi, halkı da bu kötü hareketlerinden vaaz ve nasihatlarıyla alıkoymaya çalışıyordu.
(ikinci) Sınıf, kendileri balık tutmuyordu ama halkı da bu hareketlerinden alıkoymak için çalışmıyordu. Kimseye bir şey demiyorlardı.
(Üçüncü) Sınıf, ise cumartesi günü çalışma emrini çiğnemişti. Hiç korkusuz ve vicdanları titremeden balık avlıyorlardı.
Kendileri balık tutmadıkları gibi, insanları balık tutmaktan alıkoymaya çalışan ve insanlara nasihat edenlerin sayısı on iki (12) bin kadardı. Bu nasihat edenler şöyle diyordu:
-"Ey kavmim! Siz Rabbinize isyan ettiniz. Peygamberinizin sünnetine muhalefet ettiniz üzerinize belâ gelmeden önce bu işi bırakın."
Yahudiler, vaaz ve öğütlere kulak asmadılar. Onların nasihatlerini kabul etmediler. Allahü Teâlâ Hazretleri de Yahudileri, "mesh" (insandan maymuna çevirmekle) cezalandırdı.
Ve şöyle buyurdu. Biz onlara (cumartesi emrini çiğneyenlere) dedik." Kahr ile dedik. "Maymunlar olunuz,"
"Bizim herhangi bir şey için sözümüz, onu murad ettiğimiz zaman sade ona şöyle dememizdir: Ol Hemen oluverir. Biz bu istediğimizde onlar, beklemeksizin hemen bizim istediğimiz gibi oldular.
"sefil maymunlar olun!"Maymunlar olun."

Bu kelime haberdir. Yani, maymunluk ile aşağılık arasında olun. Aşağılıkla, rahmetten kovulmak demektir. Bu onların sadece nasihatleri kabul etmekten kaçınmalarındandır.

Onları alıkoymaya çalışanlar:
"VAllahi sizinle aynı şehirde oturmayız", dediler.

Şehri duvar ile ikiye böldüler. Bu şekilde şehir ikiye bölünmüş oldu. Davud (a.s), onlara lanet etti. Yahudilerin günahlara ısrâr etmeleri üzerine Allah onlara gadab etti. Bir gece hepsi maymun oldular. Onları nehyedenler, sabahladıklarında onların kapılarına geldiklerinde kapılarını kapalı gördüler. Evlerinde bir ses işitilmiyordu. Evlerinde duman yükselmiyordu. İki şehrin arasında bulunan duvara tırmandılar. Gençlerin maymun, yaşlılarının hınzır (domuz) olduğunu gördüler. Kuyrukları vardı. Kuyruklarını sallayıp, insanlardan olan akrabalarını tanıyıp, yanına sokuldular. Amma insanlar, maymunlardan olan akrabalarını tanımadılar. Maymunlar gelip, insanlardan olan akrabalarının elbisesini kokluyor ve ağlıyorlardı,

İnsanlar:
-"Biz sizi bundan nehyetmedik mi?" diyorlardı.

Onlar da "Evet" manasında başlarını sallıyorlardı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Bu hadise onların, maymun olduktan sonra, akıl ve anlayışlarının kaldığına işaret etmektedir. Maymunların başlangıcı bunlar değildir. Onlardan önce de maymunlar vardı. Bunlar, amellerinin kötülüğünden dolayı bu kötü hale döndürüldüler. Maymuna dönüşen bu insanlar, üç gün sonra hepsi öldü. Onlardan kimse türemedi. Nesilleri çoğalmadı. Dünyadaki maymunlar daha önce de var olan maymunlardır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:579-580-581)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Allah’ı zikreden ve unutan kime denir?
« Yanıtla #499 : 05 Şubat 2013, 12:37:48 »
Hazreti Allah’ı zikreden ve unutan kime denir?

Efendimiz (s.a.v) hazretleri şöyle buyurdular:
"Allah'a itaat eden Allah'ı zikretmiştir. Her ne kadar bu kişinin namazı, orucu ve Kur'ân okuması az olsa bile... Allah'a isyan eden Allah'ı unutmuştur. Bu kişinin namazı, orucu ve Kur'ân-ı kerim okuması çok olsa bile..."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 165)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) Ebû Zerr'e (r.a) Vasiyeti
« Yanıtla #500 : 06 Şubat 2013, 11:40:11 »
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) Ebû  Zerr'e (r.a) Vasiyeti

Ebû Zer Gıfârî (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Ey Ebu Zerr!
Gemiyi yenile! Çünkü deniz derindir.
Azığı çok et! Çünkü sefer uzaktır.
Yükü az et! Çünkü yol korkuludur.
Amelini ihlâslı et! Çünkü gözeten (Allâhü Teâlâ) her şeyi görüyor."


Burada geçen, "gemiyi yenilemekten" murad, imanı tahkik etmek ve tevhîdin tekrarıdır.
"Denizden" murad ise, cehennemdir.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdular:
"Sonra muttaki olanlara necat veririz de zalimleri dizleri üstü bırakırız." (Sûre-i Meryem, Âyet 72)

Burada geçen "sefer" den murad ise, âhiret ve kıyamet seferidir.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdular:
"Semadan zemine (yukarıdan aşağıya) emir tedbir eder. Sonra da o ona urûc eyler, bir gündeki miktarı sizin sayınızdan bin sene eder." (Sûre-i Secde, Âyet 5)

"azık", cennetlerin azığı taat ve ibadettir. Cehennemin azığı ise kötülükler ve günahlardır.

"yük"ten murad, günahlar ve hatalardır. Burada yükleri azaltmaktan murad, günah ve hata işlememektir.

Ahiret yolu korkuludur. Çünkü zebaniler, yük ve ağır günah sahiplerini yollardan tutuklayıp cehenneme götürürler.

Bu yolculukta hiç kimse bir diğerin yükünü yüklenmez ve başkasına yardım edemez. Velev ki en yakın akrabası olsa bile.

"Hem günah çeken bir nefis, başkasının günahını çekmeyecek, yükü ağır basan onun yükletilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun!" (Sûre-i Fatır, Âyet 18)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:170-171)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kötülerin, Geçmişi İle Övünmesinin, Aslı Temiz Su Olan Sidiğe Teşbihi

Bil: Muhakkak ki fayda veren takvadır. Kurtuluşun sebebi imân ve sâlih ameldir... Hasep ve nesep (soy. sop. şan ve şeref) değildir...

Şeytan asla seni, malın çokluğu, evlâdının çokluğu, babalarının ve ecdadının övgüye layık (güzel amelleri, ilim ve takvaları kesinlikle seni) aldatmasın! Muhakkak ki sidiğin aslı saf temiz ve duru olan sudur. (Babaların temiz su oldukları gibi, sende bir sidik olabilirsin!) Allâhü Teâlâ hazretleri ölüyü, diriden çıkarır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:113)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Allah’ın, İman Etmesini Dilediği Kimselere Verdiği Lütuflar

"Allah, her kimi isterse," manası Farisi olarak şöyledir:
"Sonuçta Allâhü Teâlâ hazretleri her kim için dilerse. "Hidayetine erdirmek."
Ona hak yolu tarif etmek ve onu iman etmeye muvaffak kılmayı dilerse.

"Onun İslâm’a sinesini açar, gönlüne genişlik verir."(Enam Suresi.ayet.125)
Onun kalbi İslâm için genişler, enginleşir ve gönlü açılır.

Bu kavl-i şerif, nefsinin hakkı kabul etmeye, imanın kendisine girmesine hazır ve kalbi, İslâm’ın dışında olan şeylerden (küfür, nifak ve şirkten) arındırır ve İslâm’a zıt olan şeylerin kalbe girmesine mani olur; manasından kinayedir...

Kavl-i şerifin manası:
Allâhü Teâlâ hazretleri, kimin iman etmesini dilerse, o kişinin;
1. Küfürden yüz çevirmesini kuvvetlendirir,
2. Onun imana çağrışımlarını güçlendirir,
3. Onun kalbine imanı kabul etme kabiliyetini verir,
4. İmanın içine girmeye onu hazırlar,
5. Onu iman ile süsler,
6. Kalbini saf kılar,
7. Onun kalbinden imana zıt olan  (şirk,  nifak ve küfrü) çıkarır.
8. Böylece onun kalbi İslâm’a açılır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:113-114)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Allah’ın (c.c.) Küfrünü Dilediği Kimselere Muamelesi
« Yanıtla #503 : 11 Şubat 2013, 12:19:14 »
Hazreti Allah’ın (c.c.) Küfrünü Dilediği Kimselere Muamelesi

"Ve her kimi de dalâlete bırakmak isterse, O kişinin ihtiyar (kendi istek ve hür iradesini küfür ve dalâlet tarafına) sarf etmesi üzerine; Allâhü Teâlâ hazretleri, onun içinde dalâlet yaratmayı murad ederse "Onun da kalbini daraltır"

Farisî olarak; "dar" demektir.
Hakkı kabul etmekten kaçınır. Onun içine iman girmez. (En'âm Sûresi, Âyet 125)

Yani, Allâhü Teâlâ Hazretleri, kimin (kendisinin hür seçimini küfür tarafına kullanması üzerine onun) küfrünü dilerse; onun imandan sarf-ı nazar etmeleri (imandan kaçınmalarını kendisine göre) kuvvetlendirir. Ve onun küfre çağıran ve davet eden sebeplerini (kendisinin) nazarında kuvvetlendirir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:118)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kâfirin Kalbine İmanın Vasıl Olmamasının Teşbihle Anlatımı
« Yanıtla #504 : 12 Şubat 2013, 10:46:09 »
Kâfirin Kalbine İmanın Vasıl Olmamasının Teşbihle Anlatımı

Yani iman, kâfirin kalbine vasıl olmaz; nasıl ki, hayvan sürüleri, ağaçların birbirinin içine girip sarmaşık olduğu yere girmeleri, ulaşmaları mümkün olmadığı gibi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:118)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Allah Yolunda Tozlanan Ayağın ve Dinar İnfak Etmenin Mükâfatı

Hadîs-i Şerif : "Kimin ayakları, Allâhü Teâlâ hazretlerinin yolunda tozlanırsa; Allâhü Teâlâ hazretleri onu cehennem ateşine haram kılar."

Hadîs-i Şerif : "Kim (Allah yolunda) bir dinar infak ederse; ona yedi yüz dinar olarak yazılır."

Bir rivayette ise;
-"(Allah yolunda infak edilen bir dinar tam) yedi yüz bin dinar (olarak yazılır.)"

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:167)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Allah’ı Zikretmeden Yapılan Konuşmanın Kalbi Katılaştıracağı

Efendimiz Hazretleri buyurdular:

"Allahı zikretmeksizin fazla konuşmayın. Zira Allahı zikretmeksizin çok konuşmak kalbi katılaştırır. Kalbe kasavet verir. Allah’tan en uzak olan insan ise, katı yürekli olanlardır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:611)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Fazilet, Sabır ve Allah İçin Birbirlerini Sevenlerin Ecri
« Yanıtla #507 : 18 Şubat 2013, 10:35:15 »
Fazilet, Sabır ve Allah İçin Birbirlerini Sevenlerin Ecri

Hadîs-i Şerif'te Efendimiz Hazretleri buyurdular:
"Allahü Teâlâ hazretleri, âhirette mahlûkatı topladığı zaman, bir münadi şöyle nida eder:
-"Fazilet ehli nerededirler?"
Bir grup insan cevap verip ayağa kalkarlar. Ve onlar sür'atle Cennete doğru koşarlar. Yolda melekler onlarla karşılaşırlar.

Melekler sorarlar:
-"Sizi süratle Cennete koşarken görüyoruz! Sizler kimlersiniz?"

Onlar:
-"Biz fazilet ehliyiz!" derler.

Melekler:
-"Sizin faziletiniz neydi?" diye sorar.

Onlar:
-"Bize zülüm edildiği zaman biz sabrederdik. Ve bize kötülük edildiğinde affederdik" derler.

Melekler onlara:
-"Girin Cennete! Cennet, çalışanların ne güzel ecir ve karşılığıdır!" derler.


Sonra bir münadi şöyle nida eder:
-"Sabır ehli nerededirler?"

Bazı insanlar ayağa kalkarlar. Ve onlar süratle Cennete doğru koşarlar. Yolda melekler onlarla karşılaşırlar.

Melekler sorarlar:
-"Sizi süratle Cennete koşarken görüyoruz! Sizler kimlersiniz?"

Onlar:
"Biz sabır ehliyiz!" derler.

Melekler sorarlar:
-"Sizin sabrınız neydi?"

Onlar:
-"Biz Allah'ın taatı üzerine sabrederdik ve biz Allah'ın isyanlarının üzerine yâni günah işlememek için sabrederdik," derler.

-"Girin Cennete! Cennet, çalışanların ne güzel ecir ve karşılığıdır!" derler.

Sonra bir münadi şöyle nida eder:
-"Birbirlerini Allah için sevenler nerededirler?"

Bazı insanlar ağa kalkarlar. Ve onlar süratle Cennete doğru koşarlar. Yolda melekler onlarla karşılaşırlar.

Melekler sorarlar:
-"Sizi süratle Cennete koşarken görüyoruz! Sizler kimlersiniz?"

Onlar:
"Biz muhabbet ehliyiz! Birbirimizi Allah için sevenleriz!" derler.

Melekler sorarlar:
-"Sizin Allah için olan muhabbetiniz neydi?"

Onlar:
-"Biz birbirimizi sırf Allah için severdik," derler.

-"Girin Cennete!  Cennet,  çalışanların ne güzel ecir ve karşılığıdır!" derler.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 175-176)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ateşten Korunmanın Yolu
« Yanıtla #508 : 19 Şubat 2013, 11:00:40 »
Ateşten Korunmanın Yolu

Hadîs-i Şerif'te buyruldu:
"Sizin her birinizle Rabbi, arada bir tercüman olmaksızın konuşacaktır. Kişi sağına bakar, ancak önce işlediği (ve takdim ettiği) şeyleri görür. Sonra soluna bakar, ancak daha önce işlediği (ve takdim ettiği) şeyleri görür. Önüne bakar önünde yüzününün karşısında sadece cehennem ateşini görür. Bu sebeple, yarım hurma (tasadduk etmek) ile de olsa ateşten sakının. Kim (bunu da) bulamazsa hoş ve güzel bir kelime ile (cehennem ateşinden korunsun.)"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:174)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sadaka Verenin Çiftçiye Benzetilmesi
« Yanıtla #509 : 20 Şubat 2013, 15:24:05 »
Sadaka Verenin Çiftçiye Benzetilmesi

Bil ki, sadaka veren kişi, çifçiye benzer. Çiftçi, meyve (ve ürün)lerin olacağına inancı tam olursa, ziraat ve ekine dört elle sarılır. Arzusunun gerçekleşmesi iyi verim almak için tohumların en iyilerini eker. Çünkü iyi tohumların, iyi ürünler ve çok mahsul alınmasında büyük tesiri vardır. Sadaka veren kişi de böyledir. Çünkü Allah'a, ölümden sonra dirilişe, sevap ve cezalandırılmaya olan imanı arttıkça, arzusunun gerçekleşmesi için, sadakasını arttıracağı gibi, malın iyisini sadaka olarak verir.

"Her halde, Allah, zerre miskaali zulmetmez. Ve eğer bir hasene olursa, onu kat kat artırır; bir de tarafından azîm bir ecir verir." (Sûre-i Nîsa, Âyet 40)

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:182)