Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 411928 defa)

0 Üye ve 62 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Abdullah B. Mübarek'in, Bir Bidatçiye Lütuf İle Bakmasına Verilen Ceza

Rivayet olundu:
Abdullah İbn-i Mübarek Hazretleri rüya’da görüldü.
Onu rüyada görenler, kendisine sordular:
-"Rabbin sana ne yaptı (Allah sana nasıl muamele etti)?"

Abdullah İbni Mübarek Hazretleri cevap verdi:
-"Beni azarladı, beni otuz sene bekletti."

Sordular:
-"Neden?"

-"Çünkü bir gün ben lütuf ile bid'atçı bir kimseye bakmıştım."

Bundan dolayı Rabbim bana şöyle dedi:
-"Benim dindeki düşmanıma sen, niçin düşmanlık göstermedin?" buyurdu. Bu hatırlatmadan sonra, zalimler ile beraber oturan zalimlere avenelik eden kimselerin hâli nice olur?

İnsanların bozulduğu, mezhep ve din ihtilafları baş gösterdiği, insanların sünnetten uzaklaştığı bir zaman, Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) Hazretlerinin Sünnet-i Seniyyesine sarılan kişiye yüz şehit sevabı vardır.

Hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri
buyurdular:
"İnsanlar üzerine bir zaman gelecek. O vakit, benim sünnetim delinir, halk arasında terk edilir. Bid'atler türemeye başlar. O gün sünnetime bağlı olan kişi, gariban gibi olup, yalnız kalır. Kim insanların bid'atlerine bağlanırsa, çevresinde hemen elli arkadaş veya daha fazla insan bulur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:812-813)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Musibet’in Tarifi
« Yanıtla #421 : 19 Eylül 2012, 10:47:34 »
Musibet’in Tarifi

Musibet, insanın başına gelen ve kendisine isabet eden ve insanın kendisinden hoşlanmadığı felâket ve belâ demektir.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, musibeti şöyle tarif ettiler:
"Mü'mine eziyet veren şey, onun için musibettir."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 185)

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
İçkinin Zararları:
« Yanıtla #422 : 21 Eylül 2012, 00:17:46 »
İçkinin Zararları:
1 – İnsanların arasına düşmanlık girer,
2- Buğz (öfke)girer,
3- İnsanlar, birbirlerinden nefret edip kin beslerler.
4- İnsanı Allahı zikretmekten alıkoyar,
5- İnsanı namazdan alıkoyar,
6- Halim kişiyi, sefih bir hale getirir.
7- İnsanın aklını alır,
8- İnsanın düşünme melekesini yok eder,
9- içki içen kişi beyinsiz ve akılsız bir hale geldiği için kendi sidiğiyle oynar,
10- Pisliğiyle oynar,
11- Kusmasıyla oynar.
12- Malına zarar verir,
13- Sağlığına zarar verir,
14-  Dinine zarar verir,
15- Vaktine zarar verir,
16- Toplumdaki yerini düşürür,
17- Değersiz bir hâle gelir.
Kumarın Zararları
1- İflas,
2- Düşmanlık,
3- Adam öldürmek,
4- Toplumdaki sevgi ve hoşgörüyü kaldırır.
5- Büyük fitnelere yol açar.
Karşı tarafın malını hiçbir çaba ve yorulma göstermeksizin, alması, o adama bir kötülüktür. Dolayısıyla adam. kazanana düşmanlık besler, kötülükte bulunur ve hatta işi onu öldürmeye kadar götürür.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/535-537

İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/538

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Dünyâ kendi erbabına böyle muamele eder
« Yanıtla #423 : 21 Eylül 2012, 00:20:18 »
Dünyâ kendi erbabına böyle muamele eder
Hikâye olundu: İsa Aleyhisselâm, Bir yahudî ile beraber yola çıkmıştı. İsa Aleyhisselâm’ın yanında üç ekmek bulunuyordu. Bunları koruması için yahudiye verdi. Ve:
-”Bunları muhâfaz et.” diye tenbih etti.
Bir süre sonra yahudî bunlardan birini (İsa Aleyhisselâm’dan habersiz) yedi.
Sonra İsa Aleyhisselâm, yahudiye:
-”Üç ekmeği ver“, dedi. Yahudi iki ekmeği, İsa Aleyhisselâm’a takdim etti. İsa Aleyhisselâm sordu:
-”Hani üçüncü ekmek nerede?” Yahudi pişkin pişkin cevap verdi:
-”Bana verdiğiniz ekmekler bunlardan fazla değildi. Bana bu kadar ekmek verdiniz,“dedi.
Yürüdüler… Yahudî, Isa Aleyhisselâm’dan çok acâib haller ve mucizeler gördü. İsa Aleyhisselâm, bununla adına yemin verdirdi, fakat yahudî yine aldığını söylemedi.
Yürüdüler… Yolda, altından yapılmış üç kerpiç buldular. İsa Aleyhisselâm yahudiye döndü:
-”Bunlardan biri benim, biri senin, diğeri de, üçüncü ekmeği yiyenin olsun,” dedi. Yahudî hemen öne atıldı, büyük bir sevinç ve heyecan ile:
-”Üçüncü ekmeği ben yedim,” dedi. İsa Aleyhisselâm. ona:
-”Benden uzak ol! Allah’ın kudretiyle tecelli eden bunca mucizeler gördüğün halde ikrar etmedin. Küçük bir dünyalık görünce hemen ikrar etmeye başladın. (Al, üçü de senin olsun)”, dedi. Altından yapılmış üç kerpici de yahûdîye terkedip yoluna devam etti.
Üç hırsız geldi. Yahûdîyi öldürdüler. O altın kerpiçleri aldılar. Sonra kendilerine yemek getirmesi için aralarından birini şehre gönderdiler.
Adam, şehrin yoluna düşüp gözden kaybolduğunda, geride kalan iki hırsız şehre ekmek ve yemek almaya giden arkadaşlarını öldürmek üzere anlaştılar.
-”O yemekleri alıp bize döndüğünde onu öldürürüz ve böylece onun payını aramızda paylaşırız,” dediler.
Yemek almaya giden de kötülük düşündü. Yemekleri aldı. Zehir satın alarak, arkadaşlarına yemek için almış olduğu yiyeceklerin içine döktü, “iki arkadaşım bu yemekleri yiyip, ölsünler ve onların paylan da bana kalsın” diye düşündü. Bu düşünceyle arkadaşlarına döndü.
Arkadaşları ona pusu kurdular. Onu öldürdüler. Sonra yemeğin başına oturdular. Yemekleri yediler. İkisi de zehirlenip orada öldüler. Daha sonra İsa Aleyhisselâm oraya uğradı. Yahûdîyi ve bu üç kişiyi orada öldürülmüş gördü. Çok taaccub etti. Hayretler içinde kaldı. Cebrail Aleyhisselâm indi ve ona bunların kıssasını (hikâyesini) haber verdi. (Bunun üzerine İsa Aleyhisselâm:
“İşte dünyâ, kendi erbabına böyle muamele eder,” buyurdular.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/491-492.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Musibet Anında İstircâ'nın Faydaları
« Yanıtla #424 : 25 Eylül 2012, 12:25:22 »
Musibet Anında İstircâ'nın Faydaları

Musibete uğrayan kişinin musibet anında: “İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn" (Sureyi Bakara :156) “Biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz" sözünde birçok faydalar vardır:

1- Kişi bu cümleyi tekrarlamakla, layık olmayan yani uygunsuz kelimeleri sarfetmekten korunmuş olur.
2- Bu cümle, felâket ve musibete uğrayan kişinin kalbine teselli verir ve üzüntüsünü azaltır.
3- Bu cümleyi söyleyen kişinin, bundan sapıtıp başka layık olmayan uygunsuz sözler söylemesine şeytan sebep olamaz. Şeytan ona başka sözler söyletemez.
4- Bu cümleyi söyleyen kişiden bu güzel sözleri işiten başkaları da, ona uyup söylemeye başlarlar.
5- Bunu diliyle söyleyen kimse, kalbiyle de güzel bir inanç ve itikatta olduğunu hatırlar.
Ve böylece Allah'ın kaza ve kaderine teslim olur.
Muhakkak ki başına bir musibet gelen kişi, musibet anında dehşete kapılır. Kendisine, mezkûr teslimiyeti, yani Allah'ın kaza ve kaderine teslimiyetin gerekliliğini hatırlatacak birine ihtiyaç duyar.

Hadis-i şerifte şöyle buyruldu:
"Her hangi bir kula bir musibet isabet ettiği vakit, o kul: “inna lillahi ve inna ileyhi râciûn Allahümme ecirnî fî musibeti ve'hlüfnî hayran minhâa" “Biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz! Allahım, beni musibetimle mükâfatlandır ve onun yerine bana ondan daha hayırlısını nasip et" diye dua ederse, mutlaka Allahü Teâlâ hazretleri o kişiyi musibetinden dolayı mükâfatlandırır ve yerine ondan daha hayırlısını verir."

Said bin Cübeyr (r. h.) buyurdular:
Musibet anında okunmak için, bu ümmete verilen dua hiç bir ümmette verilmedi. Yani istircâ hiç bir ümmete verilmedi. Eğer istircâ yani belâya uğradığı zaman; “İnna lilIahi ve inna ileyhi râciûn”: “Biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz" duası birine verilseydi, elbette Yakûb (a.s)'a verilirdi. Kur'ân-ı Kerim'de okuyup işitmiyor musun? Yusuf (a.s)'ı kaybettiği kıssa'da Yâkûb (a.s) şöyle dedi: “Ya esefa ala Yusuf” (Ah Yusuf’um ah)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 186-187-188)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sabır Edilecek ve Edilmeyecek Musibetler
« Yanıtla #425 : 26 Eylül 2012, 10:35:52 »
Sabır Edilecek ve Edilmeyecek Musibetler

İbni Mesut (r.a) buyurdular:
"Gökten düşmek,benim için Alahın herhangi bir kaza,"keşke böyle olmasaydı" demekten daha sevimlidir"

Hz.Ali (r.a.) dan rivayet olundu:
"Kim  musibet anında elleriyle yüzüne ve oyluklarına vurursa,muhakkak ki onun sevabı yanar’’.

Denildi ki, insana isabet eden hoş olmayan şeyler, eğer Allahü Teâlâ hazretleri tarafından gelmiş ise, ona sabretmek gerekir. Çünkü o belâ ye musibetler, adi ve hakîm olan Allahü Teâlâ tarafından gelmiştir. Bu musibetler, mutlaka Allah'ın adalet ve hikmetinin icabıdır. Allahü Teâlâ hazretleri, kimseye haksızlık etmediğinden mutlaka buna sabretmek gerekir.

İnsanın başına gelen hadise ve musibet eğer zalimlerden dolayı gelmişse, yani zalimlerin zulmüne uğramış ise, buna sabretmek vacip değildir. Belki zalimlerin kendisine zarar vermesine ve musibetlerine mâni olması caizdir. Hatta belki bu konuda zalimler ile muharebe bile eder. Eğer bu muharebede öldürülürse şehit olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 189)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sabredenlere Mizan Kurulmaz
« Yanıtla #426 : 27 Eylül 2012, 10:27:42 »
Sabredenlere Mizan Kurulmaz

Hazreti Hasan (r.a) buyurdular:
Ben dedem, Rasûlüllah (s.a.v.) hazretlerinden şöyle dediklerini işittim:
-"Ey oğlum kanaatkâr ol. İnsanların en zengini olursun farzları yerine getir, insanların en âbidi olursun.
Ey oğul! Cennette bir ağaç vardır. Ona: yani belâ ağacı, denir. Kıyamet günü belâ ehli getirilir. Onlara divan açılmaz ve onlar için mizan da kurulmaz. Onların üzerine oluk oluk ecir ve sevap dökülür.

Bu Hadis-i Şerif'i irad ettikten sonra Efendimiz (s.a.v) hazretleri “Ancak sabredenlerdir ki, ecirlerine hesapsız erdirilir." âyet-i kerimesini okudular.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 190)

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Kadın ve Dua
« Yanıtla #427 : 30 Eylül 2012, 00:57:09 »
Kadın ve Dua
Hikâye olundu: İsrâiloğullarının içinde sâlih bir adam vardı. Çok sevdiği bir eşi vardı. Allah bu sâlih kula kendisine üç istekte bulunmasını bildirdi. Adam eşine:
-”Rabbimden üç mühim ihtiyacımın giderileceği yâni üç konuda yapacağım duamın makbul olacağı hakkında haber aldım. Çok ihtiyaçlarım var. Ne yapacağımı ve öncelikle hangi ihtiyaçların giderilmesi için duâ edeceğimi bilemiyorum. dedi. Kadın:
-”Benim için bir, kendin için iki istekte bulun!” dedi. Adam sordu:
-”Ne istersin?” Kadın:
-”Senin Rabbinden benim isteğim, beni benden daha güzel ve çekici bir kimsenin bulunmayacağı surette kılmasıdır!“
Adam önce hanımının çok güzel olması için duâ etti. Hanımının güzelliğinden ve cemâlinden evin içi aydınlanmaya başladı.
Kadın evden çıkmak için ayağa kalktı, kapıya yürüdü. Kocası sordu:
-”Nereye?” Kadın:
-”Bâzı sultanlara gidiyorum! Güzelliğimi senin gibi birisinin yanında boşa harcayacak değilim!“dedi-
Adam eşinin sokağa çıkmasına mani oldu. Fakat kadının güzelliği bâzı sultanların kulağına gitti. Sultanın aveneleri geldiler, kadını zorla kocasından alıp götürdüler. Kadın seve seve gitti. Muradına erip sultanların eşi olacaktı…
Adam büyük bir inkisar ile dergâh-ı ilâhiyeye avuçlarını açtı:
-”Allahım! Senin katında benim iki hacetim kaldı. Makbul olacak iki duam kaldı. Allâhım! Onu maymuna çevir!” Allah, sâlih kulunun duasını kabul etti. Kadın hemen oracıkta maymun oluverdi. Sultan, kadını hemen yanından kovdu. Saraydan uzaklaştırdı.
Kadın maymun hâlinde evine geldi. Kocası onun o haline acıdı. Yine duâ etti:
-”Allâhım! Eşimi eski haline getir!” diye. Allah duasını kabul etti. Eşi eski haline geldi.
Fakat sâlih adamın üç makbul duası da boşuna gitmiş oldu. Ne Adam iflah oldu, ne de eşi…
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/612-613.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Allah’tan Başkasının Adına Yemin
« Yanıtla #428 : 30 Eylül 2012, 00:58:24 »
Allah’tan Başkasının Adına Yemin
Kim; başkasının adına yemin ederse, meselâ,
“Ka’beye yemin olsun!“
“Beytüllah’a yemin olsun!“
Allah’ın peygamberine yemin olsun!” veya babasına ve benzeri şekilde yapılan yeminler, yemin değildirler. Bunlar, şeriat bakımından yemin olmadıkları için, bunlara itibâr da edilmez ve bunlarla söylediklerine muhalefet ederse, keffâret de gerekmez.
Allah’tan başkasının adına yemin etmek (aynı zamanda) mekruhtur.
İmâm   Şafiî   (r.h.)   hazretleri   bu   günahlar   için: olmasından korkarım,” buyurdular.
Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmaktadır:
 Masiyet ”Allah’tan başkasının adına yemin eden kişi, muhakkak ki Allah’a şirkkoşmuştur.
“Kim Allah’tan baskısına yemin ederse, mutlaka kâfir olmuştur veya müşrik olmuştur.”
Bu (tür) hadîs-i şeriflerin mânâsı, kim Allah’tan başkasına yemin eder ve yemin ettiği şeyin tazimine itikâd ederse (yani yüceliğine inanırsa), o kişi, Allah’a gösterilmesi gereken ta’zimde; o yemin ettiği şeyle Allah’a şirk koşmuştur.
Eğer yemininde ta’zim kastı ve itikadı olmazsa,  (bu tür yeminlerde) bir beis yoktur. Halk arasında âdet olduğu üzere: “Hayır! Babama yemin olsun ki (öyle değil)” demek gibi…
Ali er-Râzî (r.h.) buyurdular: “Hayatıma and olsun” veya “Senin hayatına and olsun!” ve bunlara benzer şekilde yemin eden kişinin küfründen korkarım.
Gerçi halkın çoğu bu gibi şeyleri bilmeden söyleyip dururlar. Ben elbette bunun kesin şirk olduğunu söylemekteyim. Çünkü Allah’tan başkasının adına yemin yapılmaz. İslâm’dan beri yâni uzak olmak için yemin yapılmaz. Kim bunu inanarak gerkçekten bilerek yaparsa, elbette o kişi İslama salim olarak dönemez. Eğer bu kişi yalandan yemin ediyorsa, onun da küfründen korkulur.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
“Kim bilerek yalan yere İslâm’dan başka bir dinle yemin ederse, o kişi dediği gibidir. (Hangi din üzere yemin etmiş ise o dindedir.)”
Hadîs-i şerifin zahiri buna (yani İslâm’dan başka bir din üzere yemin eden kişinin İslâm dîninden çıktığına) işaret eder.
Eğer bir Müslüman: “Ben böyle yaparsam yahûdî olayım (veya hıristiyan olayım gibi yemin eder),” ve o işi yaparsa, kâfir olur. İmâm Şafiî (r.h.) hazretleri bu görüştedir…
Hanefîler ise buyurdular ki: O kişi tekfir edilmez, yâni kâfir olmaz. Hanefîler bu hadîs-i şerîfleri tehdit mânâsına hamlettiler (yorumladılar).
Fakat: “Eğer ben bu işi yaptıysam yahudîyim” diye fiili mazı (yani dili geçmiş zaman kipiyle) söyleyip yemin eder ve o işi işlerse, Hanefîler bu konuda ihtilâf etmişlerdir. Eğer bu adam bunun yemin olduğunu bilirse, sahih olan fetvaya (görüşe) göre bu adam kâfir olmaz. Eğer bu kişi. yemin ile kâfir olacağı inancındaysa ve bunu bile bile yaparsa kâfir olur. Çünkü küfre, bile bile rızâ göstermiştir. Hanefî âlimlerinin çoğuna göre hadîs-i şerifin hamli (yorumu) böyledir.
“Fetavây-ı Bezzâziyye“de, fetvaya göre, bunun yemin olduğu, böyle bir kimseye keffâret lâzım olduğuna dair fetva vardır.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/592-594.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
« Yanıtla #429 : 30 Eylül 2012, 01:02:28 »
Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
Denildi ki, Yemen ehli, azık almazlar ve yola azıksız çıkarlar. (Bunun sebebini soranlara da şöyle cevap verirlerdi:)
-”Bizler tevekkül edenleriz! Çünkü Beytullah’a hacca gidiyoruz! O bizi doyurmayacak mı?” diyerek, tamamen insanlara yük olurlardı. Mekke’ye vardıkları zaman da halktan dilenmeye başlarlardı. Çoğu zaman da bu durum onları, hırsızlığa, soyguna, yağmalamaya ve gasp, yapmaya götürürdü. Ve bu şekilde azıksızliktan dolayı rezil olurlardı. Bunun üzerine Allahü Teâlâ hazretleri: “Ve azık tedârik edin,” buyurdu.
Yâni, size yetecek ve kendisiyle yüzünü kararmaktan alıkoyacağınız kadar, kuru ekmek, yağ, sevik, hurma ve benzeri azıkları yanınıza alın. Bu azık sebebiyle insanlardan yemek istemekten, insanları zor durumda bırakmaktan ve onlara yük olmaktan korunun “Çünkü azığın en hayırlısı takvadır.” İstemekten ve çalıp, gasbetmekten korunun.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/434-435.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
« Yanıtla #430 : 30 Eylül 2012, 01:02:58 »
Hac Yolcusunda Bulunması Geren Üç Hususiyet
Ebû Cafer Muhammed Bakır (r.h.) şöyle buyurdular: Şu üç şeyi yerine getirmeyen kişi. Allah’ın evine gitme sıkıntı ve zahmetine katlanmasın.
1-Verâ,
2- Hilm,
3- İyi arkadaşlık.
Verâ. kişiyi Allah’ın haram kıldığı şeylerden uzaklaştırır.
Hilm, yumuşak huyluluk ki, kişinin gazabını önler.
İyi arkadaşlık, insanı arkadaşlık ettiği müslümanlarla iyi geçinmesini, onlarla arkadaşlık edip hoş sohbet sahibi kılar. Yolcu ve müsâfır olanlar, bu üç şeye muhtaçtırlar. Bilhassa hac yolcusu, bu üç hususiyete, başkalarından daha muhtaçtır. Bir kişide eğer bu üç hususiyet kemâliyle varsa, onun haca tam ve mükemmel olmuştur. Eğer kişide bu hasletler yoksa, onun haca da yoktur.
Sadî ne güzel buyurmuş:
Bir kişiye hemen hacı denilmez.
Mühim olan onun ahlakıdır.
Hacı o yola giden değildir.
Zîrâ biçâre merkeb de o yola çıktı,

.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/437.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
« Yanıtla #431 : 30 Eylül 2012, 01:03:37 »
Gurur ve kibir hacının manevi rütbesini  düşürür.
Bâzı Türkler, Şeyhü’İ-İslâm Ahmed Nâmikî el-Câmî (k.s.)[1] hazretlerinin meclisine devam ediyorlardı. Şeyhin kafasının üzerinde kalkan gibi bir nur görünüyordu. Kendisiyle beraber haccetmek üzere anlaşıp ittifak ettiler. Hac’dan döndüğü zaman bu hâl kendisinden zail oldu. Yâni şeyhin başının üzerindeki nur artık görülmez oldu. O kişi bunun sebebini Şeyh’ten sordu. Şeyh buyurdu:
-”Hacdan önce sen tazarru ve meskenet sahibiydin. Şu anda haccın sana gurur verdi. Sen aldandın. Sen nefsine kadr-ü kıymet ve bir menzil ve mertebe verdin. Bundan yâni haccınla mağrur olmandan dolayı senin manevî rütben düştü. O nuru görmez oldun.“
Hacı kişiye gereken, haram şeylerden tamamen uzaklaşması ve harama son vermesidir. Nafakasını asla haram kazançtan elde etmemesidir. Çünkü Allahü Teâlâ hazretleri ancak helâl ve temiz olanları kabul eder. “Ve Allahü Teâlâ hazretleri ancak helâl ve temiz olanı kabul eder

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Seyhü’l-İslâm Ahmed Nâmikî el-Câmî (k.s.) Horasan velilerindendir. 1049 yılında horasan’ın Namık köyünde doğdu. 1142 de vefat etti. Büyük kerametler sahibi bir zat idi. (80 bin kişi onun elinde tövbe ederek hakka rucu etti. Pek çok eser yazdı. Eserlerinden birinde şöyle buyurur: “Kendi zan ve kafasına göre davranarak, başkalarını düzeltmeye çalışmak, çoğu kere fayda yerine zarar hası! edebilir. Bunun için çok dikkatli ve uyanık olmalı, bir kimsenin saadetine vesile olayım derken, o kimsenin hatta kendinin bile felâketine sebep olmamalıdır“

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/464-465.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Hacca Azıksız Ve Hazırlıksız Gidilmez
« Yanıtla #432 : 30 Eylül 2012, 01:05:17 »
Bir hac, Allah yolunda yapılan yirmi gazve (savaş ve harb’ten) daha faziletlidir.
“Allâhü Teâlâ hazretleri, Arafat ehliyle meleklere karşı övünür ve şöyle der:
-”Ey Melekleri Kullanma bakın. Hepsi de uzak yerlerden, toz toprak içinde ve binbir zahmetle gelmişler. Şahit olun, ben onları bağışladım.
“Muhakkak ki Allah Azze ve CeİIe Hazretleri, Arefe günü akşamı, Arefe ehliyle meleklere karşı övünür (büyük bir övgüyle onlardan söz eder) ve şöyle der:
-”(Ey Melekleri) Kullarıma bakın! toz-toprak içinde, binbir zahmetle bana geldiler.
Yine bir rivayete göre Şeytanın Arafe gününde küçüldüğü, aşağılandığı ve zelil kılındığı kadar, bir başka günde ezilip küçüldüğü, hakaret gördüğü olmamıştır. Şeytanın bu derece ezilmesinin sebebi, Allah’ın rahmetinin inmesi, nice büyük günahlar var ki, onlara, ancak Arafede vakfe yapmak keffârettir, denilmesi ve Arafe’de vakfe yapmalarından dolayı Allah’ın büyük günahları bağışlamasını görmesidir
“Talha Ibn-i Übeydillâh İbn-i Kureyz (r.a.)’dan rivayete göre. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şeytan, Arafe günündekinden daha küçük, daha hakir, daha hor ve daha öfkeli, hiç bir günde görülmemiştir. Bu da ancak, o günde Allah’ın rahmetinin indiğini ve Allah’ın büyük günahları affettiğini gördüğü içindir. Hadîs-i şerifte şöyle buyuruldu: “İnsanlardan en büyük günahkâr Arafe’de vakfe yaptığı halde Allahü Teâlâ hazretlerinin gerçekten günahlarını bağışlamadığını zanneden kişidir.
Bir hac, Allah yolunda yapılan yirmi gazve (savaş ve harb’ten) daha faziletlidir.
Denildi ki, bir devenin üzerinde bir kere hac yapıldığı zaman, o deve anne tarafından kırk batın mübarek olur. Bir devenin üzerinde yedi kere hac yapıldığı zaman, onu Cennetin mer’âlarında otlatmak, Allah üzerine hak olur.
Bunu En-Nehrânî (r.h.) nin şu sözleri tasdik etmektir:
Bana ulaştı ki, hamamın ateşini yakan birine (külhana) yakması için, bir yığın bağlanılmış deve kemiği geldi. Hamamcı dedi ki:
-”Ben o kemikleri, ocağa attım. Fakat o kemikler yanmadan ocaktan dışarıya çıktı. Hayret ettim. Kemiği bir daha attım; yine çıktı. Üçüncü kere bütün kuvvetimle ta ocağın ortasına bol ateşin olduğu yere attım; yine çıktı.” O anda gaibten bir ses işittim:
-”Yazıklar olsun sana! Bu on kere hacca .gitmiş olan bir devenin kemiğidir. Nasıl onu ateşte yakıyorsun?” diye bana seslenildi.
Bu rahmet ve şefkat hac yolculuğunda bineklik vazifesi yapmış olan bir hayvana yapılınca, gerçekten hac yapan bir Müslümana acaba nasıl büyük bir şefkat, merhamat ve mağfiret tecelli edecektir?
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 2/446-447.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Sabretti, kurtuldu" (Hazreti Süleyman Zamanındaki Kuş Hikâyesi)
« Yanıtla #433 : 01 Ekim 2012, 11:16:23 »
"Sabretti, kurtuldu" (Hazreti Süleyman Zamanındaki Kuş Hikâyesi)

Süleyman (a.s)'ın zamanında bur kuş vardı. Bu kuşun güzel bir sesi vardı. Kuşun sureti de çok güzeldi. Onu bir adam bin dirheme satın aldı. Başka bir kuş geldi. Kafesinin üzerine konup öttü. O yabancı kuş gittikten sonra, kafesteki güzel sesli kuş ötmez oldu, sustu.
Adam Süleyman (a.s)'a geldi. Kuşunu şikâyet etti.
Süleyman (a.s):
- "Gidin o kuşu bana getirin!" dedi.

O kuşu getirdiklerinde Süleyman (a.s) kafesteki kuşa seslendi:
-"Sahibinin senin üzerinde hakkı vardır. Çünkü adam seni çok yüksek para ile satın aldı. Sen neden sustun? Niçin ötmüyorsun?" diye sordu.

Kuş:
-"Ey Allah'ın peygamberi Ona (sahibime) deki: Kalbini benden kaldırsın, yani benden ümidini kessin. Ben bundan böyle ebediyen kafesin içinde ötmeyeceğim" dedi.

Süleyman (a.s) sordu:
"Neden?"

Kuş:
-"Benim ötmem, feryat ve figanım vatan ve evlat hasretindendi."

Kuşun biri bana:
"Sen böyle güzel öttüğün için seni kafesin içinde hapsediyorlar. Ötme, sus! Eğer böyle devam edersen kurtulursun!" dedi. Ben de vatan ve evlâdıma kavuşmak için sustum. Artık ötmüyorum," dedi.

Süleyman (a.s) kuşun anlattıklarını adama anlattı.

Adam:
-"Ey Allah'ın peygamberi! Onu bırak gitsin. Ben onu sesi için kafese koymuştum. Ötmeyen kuşu ne edeyim?" dedi.

Süleyman (a.s), adama bin dirhem verip kuşu bıraktı.

Kuş kafesten kurtulup havalandığında şöyle ötmeye başladı:
-"Beni tasvir edip bana güzel şekil ve ses veren, beni havada uçuran ve kafeste bana sabır veren Allah sübhânehû ve teâlâ hazretleri, noksan sıfatlardan münezzehtir. Ona tesbih ederim!" diyordu.

Sonra Süleyman (a.s) çevresindekilere şöyle buyurdu:
-"Eğer bu kuş kafeste ötmeye devam etseydi oradan kurtulamazdı. Sabretti; kurtuldu."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 191)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İnsanın İmtihan Edildiği Şeylerle Alakalı İmam-ı Şafi Hazretlerinin Önemli İzahları

"Veleneblüvenneküm bişeyin minel havfi vel cui ve naksin minel emvali vel enfüsi vessemerat" (Sureyi Bakara: 155)

"Korku"dan murat, Allah korkusudur.
"Açlık", Ramazan-ı Şerif açlığıdır. Yani Oruç ile imtihandır.
"Ve mallardan noksanlık ve eksiklik" Zekât ve sakadalar ile imtihandır.
"Ve nefislerden (canlardan eksiklik)" Hastalıklardır.
"Meyve ve ürünlerden murat." evlâdın ölmesidir. Zira çocuk, kişinin gönlünün mahsulü ve meyvesidir.

Nitekim hâdis-i şerifte şöyle buyruldu:
Çocuk vefat ederse "Kulun çocuğu ölünce Allahü Teâlâ ölümle alâkalı meleklere buyurur:
-"Siz kulumun çocuğunu mu aldınız?"

Onlar:
-"Evet" derler.

Allah yine buyurur:
-"Siz kulumun kalbinin meyvesini mi aldınız?"

Onlar:
-"Evet!" derler.

Allah buyurur:
-"Kulum ne söyledi?"

Onlar:
-"Ya Rabbi Kulun sana hamdetti ve istircâ'da bulundu. Yani: kulun sana teslim olup: "İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn "biz Allah'ınız ve nihayet O'na döneceğiz" dedi.

Allah, meleklere emreder:
-"Kuluma Cennette bir köşk yapın ve o köşke; "Hamd evi" adını verin."

Bazı marifet ehli buyurdular:
"Gaybı talep etmek, ya mal ile olur, ya nefis ile olur, yâ akrabalar ile olur, ya kalb ile olur veya ruh ile olur.
Mal ile icabet eden kurtulur.
Nefis ile icabet eden dereceler alır.
Kim akraba ve yakınlarını kaybetmeye sabrederse, o kişi, kaybettiğinin yerine geçen birine ve yakınlığa kavuşur.
Ve kimin ruhu kendisinden te'hir edilmezse o kişi vuslata devam eder."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 184-185)