Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 411940 defa)

0 Üye ve 66 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #405 : 05 Eylül 2012, 11:31:51 »

Sıkıntılı Zamanlarda Duâ Etmek Şarttır

Bilki zararın keşfi zamanında (sıkıntının ortadan kaldırılması için) duâ etmemek, şeriat ve tarikat ehline göre kötüdür. Sıkıntıların kalkması için duâ etmemek, Allah'a karşı mukavemet göstermek gibidir.

Meşakkat ve sıkıntılar yüklenmek için istekte bulunmak, sıkıntı istemek de şeytanın tuzaklarındandır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 354)



Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #406 : 06 Eylül 2012, 11:10:45 »
Duada Elleri Tutma Şekli

Dua'da faziletli ve sünnet olan dua ederken elleri bitiştirmektir.

Musannif İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretleri Rumeli ulemasındandır. Rumelili Hıristiyanlar ile Müslümanların bir arada yaşadığı bir yerdir. Bilindiği üzere Hıristiyanlar dua ederlerken, ellerinin içlerinin tamamen birbirine birleştirir ve çenelerinin altına koyarak dua ederler. O dönemin Müslüman âlimleri Musannif hazretleri gibi, Hıristiyanlara benzememek için dua'da elleri açmanın daha faziletli olacağını beyan etmişlerdir.

Yoksa dua'da elleri birbirine bitiştirmek ve avuçlarını açmak sünnettir.

Kutub-i sitte'de bu konuda birçok hadis-i şerif mevcuttur.
 
Hazret-i Âişe (r.a.) annemizden rivayet olundu.
-"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri her gece yatağına geldiği zaman, iki elini birleştirir sonra onların içine nefes eder.
Ve onlara;
1- Kulhuvellâhüehad,
2- Kul eûzü birabbil-felak,
3- Kul eûzü birabinnâs sûrelerini okur..
Sonra onlarla gücü yettiği kadar mübarek cesedini meshederdi, iki eliyle başından ve yüzlerinden başlar ve cesedinin ön tarafından başlayarak meshederdi. Ve bunu üç kere yapardı..."

Tefsir kitapları:
Tefsir kitaplarının çoğu, dua ederken elleri birleştirmek gerektiğine bu hadis-i şerif-i kaynak gösterirler:

Tasavvuf ve Mevize kitapları:
İhya-u Ulumiddin'de buyurdu:

"Efendimiz (s.a.v.) hazretleri dua ettikler zaman, iki avucunu birleştirir ve elinin içlerini yüzüne taraf tutardı."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:612-613)



Dua yapılırken ne halde olmalıyız !!!

Mesnevide buyuruldu:

- "Âllâhü Teâlâ hazretlerine dua etmede, ağlamaksız, niyaz ve tazarru’dan yoksun olma ki dostun feyizlerinin saçıldığına erişesin ... "



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:609)



Duanın Sonunda Elleri Yüze Sürmenin Hikmeti

Ömer bin Hattâb (r.a.) hazretleri buyurdular:

- "Efendimiz (s.a.v.) hazretleri iki elini dua için kaldırdığı zaman, onlarla yüzünü meshetmeden asla ellerini indirmezdi."

Bu, elin üzerine gelen bereketten bir şeyin yüze ulaşması (ve o feyiz ve bereketin eserinin yüze vâsıl olması) içindir...



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:610)



Dua'da Ellerin İçi Nereye Doğru Olacak

Yine buyurdular:

Sünnet olan, kişinin hacetini isterken onların ikisini yayması yani ellerinin içini göğe doğru açmasıdır.

Dertli, sıkıntılı ve üzüntülü kişi dirseklerini dikip, ta elinin içi yüzüne karşı gelecek şekilde tutması gerekir.

Beddua Ederken Elleri Tutmanın Şekli

Birinin aleyhinde beddua ederken, elinin içini (ayasını) ters çevirmeli ve elinin sırtını göğe doğru tutması gerekir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611)


Duanın Elleri Göğe Doğru Açmak ve Ona Bakmanın Hikmeti

Dua esnasında elleri göğe açmak ve ona (göğe açılan ele) bakmak, isteyenin sultanın hazinelerine işaret etmesi menzilesindedir.
Sonra o kişi sultandan, bu hazineden ata (bahşiş) rekabetsiz bir şekilde bolca vermesini ister.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:

- "Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz!" (Zariyat Suresi, Ayet  22)

Semâ (gök) duanın kıblesidir ve bereketlerin inme yeridir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611-612)


Dûa Edene Hazreti Allah’ın (c.c) Yakın Olduğu ve Duasının Kabul Olacağına İnanması Gerektiği

Ve ne bilirsin  belki o saat/kıyamet yakında olur. (Ahzab Suresi, 63)
Bu âyet-i kerimenin manâsı ise, şöyledir:
Allâhü Teâlâ hazretlerinin rahmeti çok yakındır;
1- Zâkir (zikreden) ve Şâkir (şükreden) bir lisân ile,
2- Hazır ve tâhir (temiz) bir kalb ile dua edenlere çok yakındır,
demektir.

Bu ayet-i kerimede, "Her halde Allah'ın rahmeti yakındır muhsinlere." Kavl-i şerifinde)
1- Ümidi tercih etmek,
2- Rahmet tarafının ağır basması,
3- İcabete vesileye tembih vardır.


Ben vesile ile "ihsan"ı kastediyorum... ve ben:

- "Senin, onu görür gibi, Allah'a ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da muhakkak Allah, seni görüyor,"

Şeklinde tefsir edilen ihsanı murad ediyorum...

Ve hadis-i şerifte vârid oldu:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin."
Yani Rabbine dua eden kişi, Rabbinin duasını kabul edeceğine yakinen (kesinlikle) inansın, demektir.

Çünkü duanın reddedilmesi için,
1- İcabetinde aciz olmak,
2- Kendisine dua edilenin kereminin olmaması;
3- Veya kendisine dua edilenin, dua eden kişiden habersiz olması, lazım...

Bütün bu şeyler Allâhü Teâlâ hazretleri için menfidir. (Allâhü Teâlâ hazretleri için böyle şeyler düşünülmez ve Allâhü Teâlâ bu tür noksan sıfatlardan münezzehtir.)

Zira Allâhü Teâlâ hazretleri;
1- Âlim’dir. (Her şeyi hakkıyla bilir),
2- Kerim'dir. (Hatta kul istemeden bile bolca verir),
3- Kadir’dir. (Gücü her şeye yetendir...)

(İşte bundan dolayı) hiçbir şey, Allâhü Teâlâ hazretlerini dualara icabet etmekten men edemez.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin. Biliniz ki muhakkak Allâhü Teâlâ hazretleri gafil, umursamaz ve ilgisiz bir kalb'den asla dua kabul etmez."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:617-618)


Dua Eden Kul, Hazreti Allah'ın Hitabına Dayanabilse İdi, Hazreti Allahın Cevabı ...

- "Kul dua vaktinde kendisinin başına gelen bir şeyden eğer, Allâhü Teâlâ hazretlerine fakirliğini (ve aczini) izhâr eder. (açıklamaya dursun)"

Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri de buyurur ki:
- "Eğer o kulum benim kelâmıma (hitâb-i ilâhiyeme) dayanabilmesi olmuş olsaydı elbette ona;
'Lebbeyk' (Buyur! Kulum!) diye icabet ederdim."




(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)


Dua Eden Adama Hazreti Musa’nın Acıması ve Hazreti Allah’ın Hazreti Musa'ya Cevabı

Musa (a.s), Allâhü Teâlâ hazretlerine dua eden, çok yalvaran ve tazarru eden bir kişiye rastladı.

Musa (a.s), (o kişinin hâline bakarak acıdı ve kendi kendisine);
- "Eğer bu adamın haceti benim elimde olmuş olsaydı; elbette onu yerine getirir(ve ihtiyacını giderir)dim," dedi.

Musa (a.s)'ın böyle şeyleri kalbinden geçirmesi üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri Musa (a.s)'a) vahyetti:
- "Ey Musa! Ben ona karşı elbette senden daha çok merhametliyim! Lakin o bana dua ediyor; ama onun bir koyunu var ve onun kalbi hep koyunundadır. Hâlbuki ben, diliyle bana dua edip, kalbi benden başkasında olan kişinin duasını kabul etmem!" buyurdu.

Musa (a.s), adama bunu hatırlattı. (Ve bu konuda ona öğüt verdi.)
Adam da bütün kalbiyle Allâhü Teâlâ hazretlerine yöneldi. Ve duası kabul olundu. Haceti yerine getirildi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)



İbadetten Sonra Duanın Vacip Olduğu

‘’Rabbena tekabbel minna, İnneke entessemiul alim’’
(Sure-i Bakara 127)

Emredilen her ibadet veya Allah'a yakınlık için yapılan her iş bitirildikten sonra, dua etmenin vacip olduğuna bu ayeti kerime delâlet etmektedir.
Bu ayeti kerime, ibadetle mükellef olan herkesin ibadeti veya Allah'a yaklaşmak için yaptığı bir işi(manen), emredildiği şekilde yerine getirip bu konuda bütün çabasını harcadıktan sonra, yapılan işin, hizmetin, taatın ve ibadetin edilmesi için tazarru ile Allah'a dua edilmesinin gerekli ve vacip olduğuna delâlet etmektedir. Bunu kabul etmek veya etmemek Allah'a kalmış bir şeydir. Allah'ın üzerine hiçbir şey vacip değildir. Allah'ın herhangi bir zorunluluğu ve mecburiyeti yoktur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:65-66)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Emr-i Bil-Maruf Nehy-i Ani'l-Münker Yapılmayınca İyilerin de Helak Olacağı

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Buyurdular:
"Nefsim yedi kudretinde olan Allahü Teala Hazretlerine and olsun ki, elbette sizler marufu emredecek ve elbette münkerden nehyedeceksiniz .Veya elbette Allahü Teala Hazretleri hepinizin üzerine katıdan azap gönderir. Bundan sonra dua edersiniz, dualarınıza icabet edilmez. Dualarınız artık kabul olunmaz’’

Bu Hadis-i Şerif'in bir benzeri de İmam-ı Gazali Hazretlerinin ihyasındadır. Yahudilerin kötüleri, Allah'a ve onun Peygamberi Yuşa Aleyhisselâm'a karşı gelip, yeryüzünü günahla kirletirken, iyileri de hadiseye seyirci kalıyorlardı. Güçleri yettiği halde onları kötülüklerden alıkoymuyorlardı. Onlara gereken vaaz ve nasihati etmiyorlardı.

Cenab-ı Allah, Yuşa Aleyhisselâm'a vahyetti:
- "Ey Yûşal Senin kavminin iyilerinden kırk bin, kötülerinden altmış bin kişiyi helak edeceğim."

Yuşa Aleyhisselâm:
- "Ya Rabbi! Kötü ve şerli olanlar tamam, onları helak et ama iyilerin helak olmalarının sebebi nedir?" diye dua etti.

Cenab-ı Allah:
- "İyileri, kötülerin kötülüklerine mani olmadılar, onlara benim için buğzetmediler. İyiliği emredip kötülüklerden insanları alıkoymaya çalışmadıkları için onları helak edeceğim," buyurdu.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:676)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Emir ve Yasaklara Dikkat İle Alakalı Önemli Tavsiyeler
« Yanıtla #408 : 07 Eylül 2012, 15:12:12 »
Emir ve Yasaklara Dikkat İle Alakalı Önemli Tavsiyeler

İbn-i Abbas Hazretlerinden rivayet olundu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine bir katır hediye edilmişti. O katırı Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine Kisrâ (İran Şahı) hediye etmişti. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, kıldan yapılmış bir ip (yular) ile ona bindi. Sonra beni de arkasına oturttu... Uzun zaman benimle gitti.

Sonra bana döndü:
-"Ey genç!" dedi.

Ben:
-"Buyur yâ Rasûlullah (s.a.v.)!" dedim.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"Sen Allah'ın (emirlerini ve yasaklarını) muhafaza et; O da seni (bütün sıkıntı ve belâlardan) muhafaza etsin!
Sen Allah'ın (dinini) muhafaza et; O'nun (yardımını ve rahmini hemen) önünde görürsün!
Varlıkta (ve bollukta ibâdet, ihlas ve takvan ile) Allah'a tanı ki; Allâhü Teâlâ hazretleri de şiddet ve darlıkta seni tanısın (sana yardım etsin)!
Bir şey isteyeceğin zaman (sadece) Allah'tan iste!
Yardım dileyeceğin zaman Allah'tan yardım dile!
Olacak şeyler hakkında kalem geçti. (Olacaklar yazıldı...)
Eğer bütün mahlûkat (senin için toplanıp), Allâhü Teâlâ hazretlerinin sana hükmetmediği bir menfaati sana vermek isteseler buna kaadir olamazlar (böyle bir şeye güçleri yetmez...)
Yine eğer bütün insanlar, Allâhü Teâlâ hazretlerinin yazmamış olduğu bir zararı sana dokundurmak için senin aleyhinde çalışsalar buna da güçleri yetmeyecektir.
Eğer sen, yakın ile (tereddütsüz bir imanla) beraber sabır ile amel etmeye güç yettirirsen; bunu yap!
Eğer buna gücün yetmezse sabret!
Muhakkak ki, senin kerih gördüğün (sevmediğin ve hoşlanmadığın) şeylere sabretmede çok hayırlar vardır!
İyi bil ki ilâhî nusret (yardım) sabırla beraberdir.
Muhakkak ki belânın açılması (giderilmesi) sıkıntıyla beraberdir.
Muhakkak ki kolaylık zorlukla beraberdir!"



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 298-299)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Adem (A.S.) Hangi Cennette Kaldı?
« Yanıtla #409 : 10 Eylül 2012, 11:54:59 »
Hazreti Adem (A.S.) Hangi Cennette Kaldı?

1- Ya Huld cennetidir. Huld cenneti, "dârü'l-ceza" (mükâfat yurdu olan) cennettir, ilim ehlinin çoğu bu görüş üzerinedir. Bu onların kitabında bulunduğu için...
2- Veya semada bir cennettir. Oradan indirildi.
3- Ya da yeryüzünde bir cennet...
Bu cennet, yeryüzünün diğer yerlerine nazaran yüksek bir yerde olup;
 a) Ağaçlı, Meyveli, Gölgeli, Nimetler sahibi,
 b) Mutluluk, Sürür, Ve güzellikler sahibi bir cennetti....

Allâhü Teâlâ hazretleri bu cenneti, ikisi için hazırladı. Bu cenneti "Dârü'l-İbtilâ" mübtelâ ve imtihan yurdu kıldı. Zahir ve Batin ehlinden bazı muhakkikin (tahkik ehli) bu görüş üzeredirler...

(Âdem (a.s)'ın içinden çıkarıldığı cennet, cennet-i huld'tan başka bir yerdir)
1- Çünkü bu cennette mükellefiyet vardır. O mükellefiyet de "Şu ağaçtan yememek" emridir. (Cennetü'l-Huld yani) mükâfat cennetinde ise mükellefiyetler yoktur...
2- Çünkü Âdem (a.s), bu cennette uyudu.
3- Bu cennetten çıkarıldı.
4- İblis bu cennette Âdem (a.s)ın yanına girdi (ona musallat oldu).

Hâlbuki:
1- Cennette (yani huld cennetinde) uyumak yoktur.
2- Girdikten sonra cennetten çıkmak yoktur.
3- Ve şeytan kovulduktan ve çıkarıldıktan sonra oraya (huld cennetine) girmesi caiz değildir...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:396-397)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İncir'in Nail Olduğu Ecir
« Yanıtla #410 : 11 Eylül 2012, 11:08:31 »
İncir'in Nail Olduğu Ecir

Bir yaprağı başka bir yaprağın üzerine koyarak, yaprakları birbirlerine yapıştırıp yamadılar. Kendi bedenlerinin üzerine... Ya da avret yerlerinin üzerine.

Denildi ki: Bu yaprak, incir yaprağıydı... İncir Ağacı

Âdem Aleyhisselâm’ı incir ağacından başka hiçbir ağaç örtmedi.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
- "Sen Âdem (a.s)'ı tesettür edip örttüğün gibi; Ben de senden manayı (meyveyi), davadan (çiçekten) önce çıkaracağım..."
Hâlbuki diğer ağaçların davaları, manalarından önce çıkar.

İşte bu hikmetten dolayı, (incirden başka) diğer bütün ağaçların meyveleri önce çiçek kapçığından çıkar. Sonra meyvesi ikinci olarak o çiçek kapçığından ortaya çıkar.

İncir ağacında ise, ondan ilk önce beliren ve ortaya çıkan onun meyvesidir. İncirin meyvesi çiçek kapçığı olmaksızın ortaya çıkar..

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:407-408)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cennetten Dünyaya İndirilen Hazreti Âdem’in Dünyada Yaptığı İşler

Rivayet olundu:
Allâhü Teâlâ Hazretleri, Âdem (a.s)'a buyurdu:
- "Cennet ağacı olarak sana verdiklerim içinde bu ağaçtan başka ağaç yok muydu?"

Âdem (a.s):
- "Evet! (Vardı)! Fakat senin izzetine kasem olsun ki, lakin ben senin mahlûkatından birinin senin isminle yalan yere yemin edeceğini asla zannetmedim!" dedi.

Allâhü Teâlâ buyurdu:
- "İzzetime kasem olsun ki, elbette seni yeryüzüne indireceğim! Sonra sen artık geçimine ancak meşakkat ve zorlukla nail olacaksın!"

İlk Öğretilen Meslekler

Allâhü Teâlâ derhal Âdem (a.s)'ı yeryüzüne indirdi.


1-   Ona demir sanatını (ve demiri işleme işini) öğretti.
2-   Ona toprak sürmesini ve ekmesini emretti. Bunun üzerine Âdem (a.s) da;
3-   Toprağı sürdü,
4-   Ekin ekti,
5-   Tarlayı suladı,
6-   Hasat zamanı biçti,
7-   Harman etti,
8-   Harmanı ezdi.
9-   Harmanı savurdu,
10- Değirmende öğüttü
11- Hamur yoğurdu,
12- Ekmek yaptı
13- Ve pişirdi.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:409-410)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #412 : 13 Eylül 2012, 11:39:57 »
Hazreti Âdem’in Elbisesi

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. (Buyurdular):
- "İkisinin (Âdem Aleyhisselâm ile Hazret-i Havva'nın) elbiseleri, tırnaktandı... "
Veya elbiseleri tırnağa benziyordu.

Elbiseleri, tırnağın yaratılışı gibi üzerlerinde yaratılmıştı.
Elbisenin soyulması, şeytana isnâd edildi. Hâlbuki bununla beraber, onların elbiselerini bizzat eliyle üzerlerinden soyup alan kişi değildir. Bu, şeytanın onların elbiselerinin soyulmasına sebep olmasından dolayıdır...

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:430)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Âdem’in Fazilet Sebebi
« Yanıtla #413 : 14 Eylül 2012, 10:54:11 »
Hazreti Âdem’in Fazilet Sebebi

1. Âdem (a.s)'ın şerefi, onun vasıtasız olarak yoğrulmasıdır.
Şu kavl-i şerifte olduğu gibi;
"O benim iki elimle yarattığıma secde etmene ne mâni oldu sana?" (Sûre-i Sad 38/75)

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin Kavl-i Şerifleri;
- "Allâhü Teâlâ hazretleri (kudret) eliyle Âdem (a.s)'ın çamurunu kırk sabah yoğurdu."

2. Ve yine Âdem (a.s) diğer mahlûkat üzerine şeref ve fazileti, onun, şerefli ruhun üflenmesine mahsus olmasındandır. Hazrete izafe edilen ruhun ona vasıtasız olarak üfürülmesidir...

Allâhü Teâlâ buyurduğu gibi:
-"Ve ruhumdan ona üfledim..."

3. Ve ruhun üflenmesi anında kendisinde tecelli etmesine mahsus olmasıdır. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurduğu gibi;
-"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, Âdem (a.s)'ı yarattı da onda tecelli etti."(H.Ş)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:375)

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Yetim`in Gözünü Kör Eden Komutan ! Zâl oğlu Rüstem.
« Yanıtla #414 : 18 Eylül 2012, 00:19:00 »
Yetim`in Gözünü Kör Eden Komutan ! Zâl oğlu Rüstem.
Hikâye olundu: Zâl oğlu Rüstem, İsfendiyâr ile mücâdele ettiğinde güçlü ve fazla bir kuvvete sahib olmasına rağmen; onu mağlûb etmeye bir türlü gücü yetmiyordu. Her hamle’de İsfendiyâr onu yaralıyordu. Rüstem, İsfendiyâra bir zarar veremiyordu. İsfendiyârın bedeni, balığın cildi gibiydi. Ona hiçbir şey işlemiyordu…
Sonra Rüstem, babası Zâl ile bu konuyu istişare etti. Babası ona:
-”Oğlum! İsfendiyarı mağlûb etmeye gücün yetmez. Çünkü İsfendiyara hiçbir şey kâr etmez. Ancak iki başlı bir ok yaparsın ve onunla İsfendiyârın iki gözünü vurabilirsen, onu öldürürsün!” dedi.
Zâloğlu Rüstem bunu yaptı.
O okla İsfendiyârın iki gözünü vurdu. Bununla onu mağlûb etti.
Bunun sebebini şöyle hikâye ederler.
İsfendiyâr, gençliğinde (Ilgın ağacı) dalı ile bir yetime vurmuştu. O vurmayla yetim gözünü kaybetmişti. Çok ağladı. Sonra yetim o dalı aldı ekti. O dal zamanla büyüdü kocaman bir ağaç oldu. Rüstem, o Ilgın ağacının dalından bir dal koparıp onunla ok yaptı. İsfendiyârı gözünden vurduğu oku, o ağacın dalından yapmıştı.
Zâloğlu Rüstem Kimdir ?
Zâloğlu Rüstem, efsânevî kahramanlardandır. Tek başına bir orduya karşı koyabilecek bir güce sahipti. 650 (altıyüzelli) sene veya daha fazla yaşadığı rivayet edilir, iranlılar ile Turanlılar arasındaki mücâdelede büyük bir cesaret ve yiğitlik gösterdi. İsfendiyâr İle olan mücâdelesi ve onu katletmesi çok meşhurdur. Bu konuda daha geniş bilgi için bakınız: Tarihi taberi tercemesi, c. 1. s. 572-596,
İsfendiyâr Turanlıların büyük kahraman ve komutanıdır. Tek başına bir orduya bedeldi. Zâloğlu Rüstem tarafından öldürüldü. Gerçekten hoş ve manidar olan hayat hikâyesini. Tarihi taberi tercemesi. c. 1, s. 572-596*de okuyun.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/561.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
İsm-i Âzam duasını Kimler Ögrenebilir ?
« Yanıtla #415 : 18 Eylül 2012, 00:21:12 »
İsm-i Âzam duasını Kimler Ögrenebilir ?
Adamın biri meşâyihten birine hizmet eder ve ona:
-”Bana ismi Âzam duâsanı öğretmeni istiyorum,” der. O da:
-”Senin bunu öğrenebilme ehliyetin var mı?” der. Adam:
-”Evet!” der. Meşâyih ona:
- O halde sen, şehrin giriş kapısına git, sonra gel, orada gördüklerini bana anlat!” der. Adam şehrin giriş kapısına gider. Oturur ve beklemeye başlar. Bir de bakar ki, yaşlı bir oduncu, eşeğiyle odun getiriyor. Askerin biri gelip yaşlı oduncuyu döver ve odunlarını elinden alır. Bu olaydan sonra döner şeyhine gördüklerini anlatır. Şeyh, ona:
-”Eğer İsm-i Âzam duasını bilseydin bununla o askere ne yapmak isterdin?“
Adam:
-”O askerin helak olması için bedduada bulunurdum” der. Şeyh kendisine:
-”O gördüğün yaşlı oduncu var ya, işte bu İsm-i Âzam duasını bana öğreten odur.” Der. Adam şaşar kalır. Şeyh devam eder:
-”Şunu iyice bilmelisin ki, İsm-i Âzam duasını şu sıfatlara sahip halim ve selim birisi öğrenebilir:
1-Sabır,
2- Mahlukata merhamet.
3- Mahlukata şefkat.
Sonra, muhakkak ki, az konuşmak, nefsi islâh etme yolunda en faydalı şeylerdendir. Helâl ve temiz lokma, tabiat ve ahlakı islâh etmek ve nefsi saflaştırıp nurlandırmakta en faydalı şey olduğu gibi…
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/532-533.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Kafirlerin İslam’dan soğumalarına sebep bizim zayıf olan imanımızmı ?
Bâyezid zamanında bir kâfiri, iyi bir Müslüman çağırdı. Ona:
-”islâm ile nurlansan ve hem de necat ehli olup sürür ve sevinç bulsan ne iyi olur!” dedi. O Kâfir dedi ki:
-”Eğer bu îmân, âlemin şeyhi Bâyezid’in îmânı gibiyse; şüphesiz öyle bir îmâna ben güç ve takat getiremem. Onun gayret ve himmeti benim tahammül ve tasavvurumdan çok fazladır. Onun yaptığını ben, hayâl bile edemem…
Gerçi din ve îmândan uzağım ama, onun îmânına îmân ettim. Onun herkesten yüce. Hakk’a sadâkatından dolayı, pek latif ve nurlu olduğuna îmân ettim.
Yok eğer sizlerin îmânı îmân ise, ona bir arzum ve meylim yoktur.
 (Ey bu zamanın gafil ve Allah’ın nurundan mahrum olan ilim ve amelsiz Müslümanları!) Kimde îmâna bir meyil ve Müslümanlığa doğru bir ilerleme zuhur etse, sizi görünce ona bir gevşeklik gelir, İslam’dan soğur.
Zîrâ sizin îmânınızın adı kalmış! Manâsı yok olmuştur. Çöle kurtuluş yeri demek gibidir bu…
Sizin îmânınızı (ve hayat tarzınızı) görenin îmân aşkı söner, yok olur.”
Kaynak : Mesnevî ve İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/523-526.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Soğan Ve Sarmısak Ve Efendimiz (S.A.V.)’in Son Yediği Şey
« Yanıtla #417 : 18 Eylül 2012, 00:32:24 »
Soğan Ve Sarmısak Ve Efendimiz (S.A.V.)’in Son Yediği Şey
Hadis-İ Şerifte Buyuruldu:
“Kim soğan, sarmısak ve pırasa yediyse (onların kokusu kendisinde var) olan kişi, asla mescidimize yaklaşmasın, insanlar, pis kokudan rahatsız olduğu gibi melekler de rahatsız olurlar.“ Bu hadîs-i şerifte geçen Meleklerden murad, bütün vakitlerde insanlar ile beraber olan melekler değil, ibâdet yerlerinde bulunan meleklerdir. Onların eziyet görmelerinin manâsı, bu kokulardan rahatsız olmaları demektir. Bunlara mahsus olan kokular veya pis olup çevresine yayılan, rahatsızlık veren bütün kokulardan melekler rahatsız olurlar. Bu sebebten dolayı, mescidde hiç insan olmasa bile, pis kokan kişiler yine mescide giremezler. Çünkü mescidler, meleklerin karargâhı ve yerleştikleri yerlerdir. Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri,
“Eğer siz muhakkak soğan ve sarmısak yiyecekseniz, onları pişirerek, kokularını yok edin,”  Soğan ve sarmısak gibi insanların rahatsız oldukları buhar gibi pis kokuları veren şeyleri yeme ve sürünme konusunun mekruhluğunda âlimler, insanların toplanmış oldukları diğer yerleri de, mescide kıyas ettiler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, soğan ve benzerlerini zikretti. Kendilerine vahiy geldiği ve Allah’a münâcatta bulunduğu içindir. Lâkin diğerlerine ruhsat verdi. Denilir ki. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin son yediği şey soğan idi. Bunu ümmetine soğan yemenin mübâh olduğunu bildirmek için yemiştir. Azimet olan. kişinin, bütün söz, efal (işler), hal ve hakeretlerinde Efendimiz, (s.a.v.) Hazretlerine uymasıdır.
Kaynak : Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Yetim`in Gözünü Kör Eden Komutan ! Zâl oğlu Rüstem.
« Yanıtla #418 : 18 Eylül 2012, 05:55:21 »
 Yedikıta Dergisi cevap verdi:

Rüstem, Firdevsî’nin Şehnamesi’nde destanlaştırılan efsanevi İran tarihinin en ünlü kahramanı, pehlivanıdır. Babasının ismi Zal’dır. Bu sebeple kendisine Rüstem-i Zal veya Zaloğlu Rüstem denilir. Pûr-ı Zal, Rüstem-i Destan gibi lakaplarla da anılır.
Rüstem, dünyaya geldikten sonra hızla büyüyüp gelişerek kısa sürede yiğitlere yaraşır bir vücut yapısına ve güce kavuşmuştur. 700 batman ağırlığındaki gürzü, güçlü kemendi, kaplan postundan yapılmış elbisesi ve yıldırım hızındaki atı Rahş ile İran krallarının sıkıntıya düştükleri anda yardımlarına koşmuş, onları ve İran halkını büyük tehlikelerden kurtarmıştır.
Rüstem’in en büyük ve zorlu ra¬kibi Turan (Türk) hükümdarı Efra-siyab olmuştur. Efrasiyab’ın Dîvânü Lügâti’t-Türk’te geçen Alp Er Tunga olduğu bilinmektedir. Fakat İran efsanesinde İran milliyetçiliğinin tesiriyle Efrasiyab kötülenmektedir.
Rüstem, İran ve Eski Türk edebiyatında kahramanlık ve yiğitlik sembolüdür. Divan şairlerimiz tarafından çokça kullanılmıştır.
Mesela Nef’î Dördüncü Murad Han’ı methettiği meşhur bir kasidesinde:
Şâhâne-meşreb Cem gibi sâhib-kırân Rüstem gibi
Hem Îsî-i Meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem demektedir.
Yedikıta.com.Tarih Postası.com

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: İsm-i Âzam duasını Kimler Ögrenebilir ?
« Yanıtla #419 : 18 Eylül 2012, 06:07:33 »
Çok güzel bir bilgi,teşekkürler.Allah'ın sevgili kulu olmak kolay değilmiş...