İlim Talebelerine Yardım
Abdullah b. Mübarek (r.h.) hazretleri, her sene fakirlere ve ilim talebelerine bin dirhem altın sadaka verirdi. Ve Fudayl bin lyaz (r.h.)’a şöyle derdi: “Eğer sen ve ashabın (talebelerin) olmasaydı ticâret yapmazdım.”
Abdullah b. Mübarek (r.h.) hazretleri, Fudayl ve ashabına şöyle derdi: “Siz dünyâ ile meşgul olmayın. İlim ile iştigâl edin. İlim öğrenmeye bakın. Ben sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılarım!“
(İlim Talebelerine yardım hakkında İmam-i Rabbani hazretlerinin bir Mektubu) ( 1 )
Yahya Bermekî266, Süfyân-ı Sevrî (r.h.) hazretlerine her ay bin dirhem gönderirdi. Süfyân-ı Sevrî hazretleri, secdelerinde Yahya Bermekî için şöyle dua ederdi:
-”Allahım! Yahya Bermekî benim dünyâ işlerimde bana kâfi geliyor (benim ihtiyaçlarımı giderip kendimi ibâdete vermemde bana yardımcı oluyor). Sen de âhiret işlerinde ona kâfi ol. (Onun âhiretteki hâlini düzelt ve ona yardımcı ol)” (1/295)
Yahya Bermekî öldükten sonra bâzı dostları onu rüyasında gördüler. Ona sordular:
-’”Allah sana ne etti (nasıl muamele etti?) O:
-”Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin dualarının bereketiyle Allah, bana bağışladı. Günahlarımı affetti.” dedi.
Saib buyurdu:
Bu cihan günlerinde idare lambasının kandilini yak.
Sen kandile yağ koy ki, o da seni aydınlatsın.
Allahü Teâlâ hazretleri bizi ve sizi, kitabının muktezası ve hitabının medlûlünce amel etmeyi nasîb etsin. Amin
.
Kaynak: Kaynak: İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/347-350.
.
( 1 )- İlim Talebelerine yardım hakkında İmam-i Rabbani hazretlerinin bir Mektubu
(Imam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sâni Ahmed Farûki Serhendi hazretleri. Bu mektûb’u. nakîb seyyid şeyh Ferîde yazmıştır. Din âlimlerine ta’zim etmek ve şeriatı garra’nın hameleleri olan ilim talebelerinin değerini bildirmenin lâzım olduğunu bildirmekdedir:
Allahü Teâlâ, Peygamberlerin en üstünü hürmeti için “aleyhi ve aleyhimüssalevât vetteslîmât vettehtyyât“, din düşmanlarına karşı olan mücâdelenizde yardımcınız olsun! İltifat yoluyla göndermiş olduğunuz mübarek mektubunuzu okumakla şereflendim. İlim talebelerine ve tasavvuf ehline sarf ve harcamak üzere, bir miktar para gönderdiğinizi yazıyorsunuz. Mektubunuzda İlim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmeniz çok güzel oldu. Değer bakımından gerçekten böyledir. Zahir, bâtının- unvanı olduğuna hükmedilir. Bâtında da bu cemaatin (yâni ilim talebelerinin tasavvuf ehlinin üzerine) takdim edilmesini ümit ederiz. (Ne güzel buyurmuşlar) “Ve her kabın içinde bulunan şey dışarıya sızar.“
llm talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmek şeriatın ilerlemesine sebeb olur. Çünkü ilim talebeleri, nebevi şeriatın yükünü taşıyanlar ve bekçileridir. Muhammed Mustafa aleyhisseiâmın dîni onlarla kaimdir. Din, ilim talebeleriyle ayakta durmaktadır. Kıyamet günü insanlara islâmiyetden sorulacak, tasavvuftan değil… Cennete girmek. Cehennemden kurtulmak, ancak şeriat ile amel etmeğe bağlıdır. İnsanların en iyileri, seçilmişleri olan Peygamberler “salevâtüllahi Teâlâ ve teslîmâtühü aleyhim“, halkı (insanları) şeriatlere davet ettiler. Kurtuluşun medarının şeriat olduğunu beyan ettiler. O büyüklerin (peygamberlerin), gönderilme maksatları şeriatleri tebliğ etmekti.. O hâlde en büyük hayr ve iyilik, şeriatı yâni islâmiyet! öğretmek ve dinin eğitimine ve öğretimine yapılan çalışma, hizmet, yardımdır ve islâmiyetin hükümlerinden bir ahkâmını ortaya ihya etmektir. Hususiyetle İslâm şiâr’ının yıkıldığı, çöktüğü ve zayıf olduğu bir zamanda; Allah yolunda fakirlere milyonlarca sadaka dağıtmak, şeriatın meşelerinden birinin öğrenilmesine ve halk arasında revaç bulmasına asla müsâvî olamaz.. Çünki, bu işte, (yâni şeriatın öğretilmesinde) mahlukatın en büyükleri olan Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uymak ve o büyüklerin vazifesine ortak olmak vardır. Hâlbuki, Müslümanın hasenatının en mükemmeli ancak onlara tabi olmakla mümkündür. Milyonla sadaka vermek, hayrat, hasenat yapmak ise, bu büyüklerden gayrı herkese müyesser olabilir. Şeriatın ikâmesi ve onun ahkamı ile amel etmekte nefse muhalefet vardır. Mal infak etmek (yâni hayrat yapmak) ise, çoğu kere nefsin hoşuna gidebilir. Evet, eğer malın infakı şeriatın öğretilmesi için oluyorsa, yâni İslâm öğretilmesi ve milletin ona revâc bulması, dine eğilmesi için oluyorsa, o harcamanın ve sarf edilenin üzerimizde çok yüksek dereceleri vardır… Bu niyet ile az bir şey vermek, bu niyet olmadan sarf edilen milyonlardan aşağı değildir.
Suâl: (Eğer denilse ki:) Nefsine uyan ve nefsinin elinde esir olan ilim talebesi, nefsi ile cihâd eden ve nefsin elinden kurtulan söfîden nasıl üstün olabilir?
Cevâp: (Buna şöyle cevâb veririm:) Bu suâli soran kişi, kelâmın hakîkatından sonra anlamamış ve meramın aslına muttali olmamıştır. Muhakkak ki ilim talebesi, nefsinin elinde esir olmakla beraber, mahlukatın kurtuluşuna sebebtir. Zîrâ şeriatın hükümlerinin tebliğ edilmesi, ilim talebelerine bağlıdır. Her ne kadar o ilim talebesinin kendi nefsi ondan faydalanmazsa bile (onun ilminden insanlar faydalanmaktadır.) Söfî ise, kendini kendi nefsini kurtarmakla berabar o sâdece kendisini kurtarmıştır. Mahlûkata iltifat etmemektedir (başkalarına faydası yokdur.) Fazilet ve üstünlük, kendisine taalluk eden şeye göredir. Çok kişinin kurtuluşuna sebep olmak, büyük toplulukların saadetine çalışmak, kişinin kendi nefsinin kurtuluşuna çalışmasından daha üstündür. (Yâni İslâmiyet, insanların saadetine çalışanları, kendini kurtarmağa çalışanlardan, daha üstün tutmaktadır.) Evet, şu bir gerçektir ki, (tasavvuf yolunda ilerliyen) sofi bir sâlik, fena ve beka makamlarından, Allah ile Allah’tan seyr derecelerine erer ve sonra insanları da’vet etmek için âleme döner; ilim sahibi olup halkı davet etme vazîfesi ile şereflendirilirse, Peygamberlik makamından nasîbi olur. Böylece o sofî, şeriatı tebliği eden (yâni Islâmiyeti bildirenlerden) sayılır. (Mürşid olan bu kişi) şerefli âlimlerin hükmüne girer. (Ve böylece İslâm âlimleri gibi üstün ve kıymetli olur.) Bu, (makam ve mevki) Allahü Teâlâ’nin fazl-ü keremidir. Onu dilediğine verir. Allah, büyük fazilet ve ihsan sahibidir.”