Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 412468 defa)

0 Üye ve 46 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #240 : 20 Aralık 2011, 11:52:01 »

"Kişi, Kıyamet Günü sadakasının gölgesinde olur”

Hadisi Şerif: "Kişi, kıyamet Günü sadakasının gölgesinde olur"
Yani, eğer vermiş olduğu sadakaları Allah içinse o kişi, Allâhü Teâlâ hazretlerinin korumasında olur.
Eğer onun sadakaları cennet ise, o kişi cennetin gölgesinde olur.
Eğer onun sadakaları (harcamaları) hevâ ve heves için olursa, o zaman hâviyenin (cehennemin) gölgesinde olur. Cidden bunu iyi anla!

Ne güzel buyurdular:
Yaş odun merkebe yüklendiğinde, ödü kopar...
Hangi tohum saçılırsa, göz ondadır...

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:201)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #241 : 21 Aralık 2011, 11:42:47 »
Kıyamette Her Mümine Kâfirlerden Bir Fidye Verilmesi

Hadis-i Şerifte buyuruldu:
"Kıyamet günü olduğu zaman,her mümine diğer dinlerde olan kafirlerden bir adam verilir ve ona “bu senin ateşten kurtulman için bir fidyendir" denilir.                                                      

Fidyenin Manası: İhtimalki fidyenin manası şu olabilir:Allahü Teâla hazretleri,cehennem ateşine,onu insanlardan ve cinlerden dolduracağını vaat etti.O da, Allahü Teâla Hazretlerinin, müşrikler ve müminlerin asi olanlarıyla vaâdini gerçekleştirecektir. Allahü Teâla Hazretleri, cehennem ateşine takdim edeceği kafirlerle onları razı eder. İşte bu (müşrik ve kafirlerle cehennemin dolması)müminlerden fidye olması gibidir.

(Ruhü'l Beyan Tercümesi C:8 S:392/393)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #242 : 22 Aralık 2011, 12:24:58 »
Kıyamette İyi ve Kötü İnsanların Başına Gelenler

Hazret-i Ali (r.a.) buyurdu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Muhakkak ki kıyamet gününde elbette elli (50) mevkif vardır. Bu mevkiflardan her biri bin senedir, ilk mevkif, insanlar-kabirlerinden kalktıkları zamandır, insanlar, mezarlarından kalktıklarında tam bin sene çıplak ayak, başı açık aç ve susuz olarak beklerler.

Kim kabrinden;

1- Rabbine iman etmiş,
2- Peygamberine iman etmiş,
3- Allah'ın cennetine,
4- Cehennemine iman etmiş.
5- Ölümden sonra dirilmeye,
6- Kıyamete,
7- Kaza ve kadere,
8- Hayrın ve şerrine.
9- Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin Allâhü Teâlâ hazretleri katında getirdiklerini. Yani, Kur'ân-ı Kerim ve İslâm şeraitini, tasdik ederse, kurtulur, fevz ve necata uğrar. Ganimete erip mes'ûd olur.

Ama kim bu şeylerden (imanın esaslarının birinden) şek ve şüphe ederse, açlığında, susuzluğunda, gam, keder ve üzüntü içinde tam bin sene kalır. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri onun hakkında dilediği gibi hükmedinceye kadar öyle kalır. Sonra insanlar bu makamdan mahşere sevk edilirler, insanlar ateşin kıvılcımları ve tepesinde ve güneşin sıcaklığı altında tam bin sene ayakları üzerinde beklerler. Ateş
onların sağlarında ve ateş onların sollarında, bir ateş onların önlerinde bir ateş onların arkalarında ve güneş ise onların üzerlerinde olduğu halde beklerler. O gün arş'ın gölgesinden başka bir gölge yoktur.

Kim Allâhü Teâlâ ve tebâreke  hazretlerine, ona  ihlâs ile şahit ve peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerine ikrar ederek;
1- Şirkten,
2- Sihirden uzak,
3- Müslümanların kanlarını akıtmamış olarak,
4- Allah'a nasihat,
5- Resulü (s.a.v.) hazretlerine nasihat,i
6- Yani Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretleri için iyilik isteyen,
7- Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretlerine itaat edenleri seven,
8- Allah ve Resulü (s.a.v.) hazretlerine isyan edenlere buğz edenler ise; Rahman olan Allah'ın arşının gölgesinin altında gölgelenirler. Gam ve kederinden kurtulur.

Ve her kim bu konularda had ve hududunu aşar ve tek bir kelime ile bu günahlardan birine düşerse ve bu konuda kalbi değişir veya dinin emirlerinden biri konusunda herhangi bir şek ve şüphe taşırsa; tam bin sene, sıcaklıkta üzüntü ve Allah'ın azabında kalır. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri onun hakkında dilediği gibi hükmedinceye kadar.

Sonra insanlar zulmet ve nûr'a sevk edilirler. O zulmette tam bin sene kalırlar.

1- Allâhü Teâlâ hazretlerine herhangi bir şey şirk koşmadan kavuşur;
2- Kalbine nifaktan herhangi bir şey girmez,
3- Dinin emirlerinden herhangi birinde içinde şek ve şüphe etmez,
4- Kendi nefsinde hakkı verir,
5- Hakkı söyler,
6- Kendi nefsinde insanlara karşı insaflı olur,
7- Gizlilik ve aşikâr olarak Allah'a itaat eder,
8- Allâhü Teâlâ hazretlerinin kaza (ve takdirine) râzî olur,
9- Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendisine verdikleriyle kanaat ederse;
Göz açıp kırpıncaya kadar miktar (çok kısa bir sürede) yüzü bembeyaz olarak zulmetten nûr'a çıkarılır. Ve böylece gam ve kederlerin hepsinden kurtulur. Kim bu şeylerin birinden geri kalır veya muhalif olursa, o gam, keder ve üzüntünün içinde tam bin sene kalır. Sonra o kişi yüzü kapkara (simsiyah) olmuş olduğu bir halde, o zulmetten çıkarılır. O kişi artık Allâhü Teâlâ hazretlerinin meşîeti (ve dilemesi)altındadır. Allâhü Teâlâ hazretleri ona dilediği gibi yapar (ve hükmeder)."

Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn-i Arabi (k.s.) hazretleri, bu Hadis-i Şerifi rivayet ettikten sonra devamında buyururlar:

Sonra insanlar, hesap için mevkiflere sevk edilirler. Bunlar on (10) mevkiftır. Mevkiflerin her birinde bin sene kalırlar.
(Birinden kurtulan diğerine geçer...):
1. Mevkifte haramlardan sual olunur.
2. Mevkifte hevâ-ü hevesten,
3. Mevkifte Anne ve baba hakları,
4. Mevkifte işleri kendi emrinde olan insanların haklarından, (aile ve bakmakla yükümlü olan kişilere) Kur'ân-ı kerim-i talim etmek, onlara dinlerini öğretmek ve onları edeplendirmekle hakkında hesaba çekilir.
5. Mevkifte; mülkiyeti altında olanlar hakkında (köle, esir ve işçileri) hakkında hesaba çekilir.
6. Mevkifte akrabalarının hak ve hukuku,
7. Mevkifte sıla-i rahm,
8. Mevkifte hasetten,
9. Mevkifte mekir (tuzak) ile
10.Mevkifte hile hakkında hesaba çekilirler.

Sonra insanlar, kitaplarını almak için tam on beş (15) mevkifte hesap olunurlar. Bu mevkifllerin her birinde tam bin sene beklerler.

1. Mevkifte sadakalardan ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendisine farz kıldığı zekattan hesaba  çekilirler.
2. Mevkifte hak sözden, insanları affetmek ve bağışlamak konularında hesaba çekilir.
3. Mevkifte iyiliği emretmek,
4. Mevkifte kötülüğü nehyetmek,
5. Mevkifte güzel ahlak,
6. Mevkifte Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek konusunda,
7. Mevkifte haram maldan,
8. Mevkifte içki içmek,
9. Mevkifte ferçlerini (avret mahallerini) haramdan korumak,
10. Mevkifte yalan sözden,
11. Mevkifte yalan yere yemin etmek,
12. Mevkifte faiz yemek,
13. Mevkifte namuslu kadınlara iftira etmek,
14. Mevkifte yalan yere şahitlik etmek,
15. Mevkifte bühtandan sual olunur.

Bütün bunlardan kurtulan kişi Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin "Livâ-ü'l-hamd" sancağının altında toplanırlar.  Bu günahları işleyip, dünyada bunlardan tevbe etmeden ölen kişiler ise, bunların her birinde tam bin sene gam, keder, üzüntü, korku, açlık, susuzluk içinde bekler. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri onun hakkında hükmünü verince kadar.
Sonra insanlar, kitaplarını okumak için bin sene ayakta kalırlar. Ameli iyi olan cennete kötü olan insan ise insanların önünde rezil ve rüsvâ edilir ve orada bin sene kalırlar. Sonra insanlar, mizan için sevk edilirler. Burada bin sene kalırlar. Hesabı ağır gelen kurtulur. Hafif gelen ise bin sene orada kalırlar.

Sonra insanlar Allâhü Teâlâ hazretlerinin kudret önünde on iki (12) mevkifte kalırlar.Bu mevkiflerin her biri bin senedir.

1. Mevkifte köle azad etmek,
2. Mevkifte, Kur'ân-ı kerim hakkında, Kur'ân-ı kerimin hukuku ve Kur'ân-ı Kerim-i okumak,
3. Mevkifte cihattan,
4. Mevkifte gıybetten,
5. Mevkifte nemîmeden,
6. Mevkifte yalandan,
7. Mevkifte ilim öğrenmekten,
8. Mevkifte ucub (kendini beğenmek) dinî, mesleği, işi, soyu ve sopu hakkında kendini beğenmek ve insanlardan üstün görmekten,
9. Mevkifte kibirlenmekten,
10. Mevkifte Allah'ın rahmetinden ümidini kesmekten,
11. Mevkifte mekrullah'tan emin olmaktan,
12. Mevkifte komşu hakkından sual olunur.
Bunların her birinde kurtulan kurtuldu. Yoksa her birinde tam bin sene yokluk, açlık, üzüntü ve keder içinde kalırlar.

Sonra insanlar sırat köprüsüne sevk edilirler. Sırat köprüsünün üzerinde geçitler vardır. Üç bin sene yükseliş, üç bin sene düz, üç bin sene de inişli bir yoldur. Sırat köprüsünün üzerinde gözetleyen melekler vardır.

Köprünün üzerinde bulunan gözetlemelerde melekler sual ederler:

1. İmandan,
2. Namazdan,
3. Zekâttan,
4. Oruçtan,
5. Hacdan,
6. Taharetten,
7. Mezalim (haksızlık olunanlara hakkını vermekten).
İnsanlar, bunların her birinde bin sene kalırlar. Ta ki Allâhü Teâlâ hazretleri dilediği gibi hükmedinceye kadar.

Allah’ın mağfiretine rahmetine sığınırız; Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin şefaatini talep ederiz. Âmin.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:313-314-315-316)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #243 : 02 Ocak 2012, 12:58:22 »
Nahiv Âlimi ile Gemici

Nahiv ilminin âlimlerinden bir zat bir gün bir gemiye bindi.

Gemiciye sordu:
"Nahiv ilmini biliyor musun?"

Gemici:
"Hayır!" dedi.

Nahiv âlimi:
"Senin ömrünün yarısı gitti!" dedi.

Biraz sonra, rüzgâr kalktı gemi sallanmaya başladı.

Kürekçi sordu:
"Sen yüzmeyi biliyor musun?"

Nahiv âlimi:
"Hayır!" dedi.

Gemici:
"Senin ömrünün hepsi gitti!" dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:486)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #244 : 03 Ocak 2012, 12:25:05 »
İbadette Niyetin Ehemmiyeti

Hikâye olunur: Ebû Kasım Cüneyd (k.s.) hazretleri, buyurdular:
"Ben camiye (Cuma namazı kılınan camiye) çok erken gittim.

O anda bir ses işitim:
'Ey Ebu'l-Kasım! Seni geçtiler!'

İkinci Cuma günü daha erken bir vakitte camiye gittim.

Yine bir ses işittim:
'Ey Ebu'l-Kasım seni geçtiler!'
Ben hep daha erken Cuma namazına gelmeye çalıştım. Hep aynı sesi işittim. Öyle ki sabahtan Cuma için namaza gittiğim oldu.

Yine aynı sesi işittim:
'Ey Ebu'l-Kasım seni geçtiler!'

Bunun üzerine ben, bu kadar erken Camiye geldiğim halde beni geçen kişinin kim olduğunu bana tarif etmesini Allâhü Teâlâ hazretlerinden istedim.

Mihrâb tarafından gizliden şöyle bir ses geldi:
'Camiye acele gelmekte seni geçen kişi, camiden en son çıkan kişidir!'

O gün Cuma namazını kıldım. Ta ikindi namazına kadar camide oturdum. Cemaat ile ikindi namazını da kıldım. Sonra insanların çıkmasını bekleyinceye kadar oturdum. Cemaatin sonunda çok yaşlı bir ihtiyar çıktı. Hemen onun cübbesinden tuttum.

Ve ona:
'Ey şeyh! Sen cemaate ne zaman geldin?' diye sordum.

O zat:
'Zeval vaktinde geldim!' dedi.

Ona:
'(Ben ta sabah namazında geldiğim halde) sen hangi şeyle beni geçtin? Buna delâlet eden nedir?' diye sordum.

O kişi:
'Ey Ebu'l-Kasım! Ben Cami'den çıktığım zaman; o günkü gibi ertesi gün de camide kalmaya niyet ediyorum!' dedi.

Ebu'l-Kasım Cüneyd (k.s.) hazretleri buyurdular:
'Bunun üzerine anladım ki, bu kişinin beni geçmesi, benden önce camiye gelmiş olması değil; onun himmet ve niyetidir...'


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:47)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #245 : 04 Ocak 2012, 13:55:18 »
En Büyük Günahlardan Biri

En büyük günahlardan biri de, bir kişinin (Müslüman) kardeşine:
"Allâh'dan kork!" dediği zaman,

karşı tarafın ona cevâb olarak:
"Sen önce kendi nefsine bak! Sen mi bunu bana emrediyorsun!" demesidir.

Yolun en doğru ve iyisine başarı ve vaaz Allâh-ü Teâlâ hazretlerindendir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:361)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #246 : 05 Ocak 2012, 12:19:29 »
Şükürün Ehemmiyeti

Hadis-i Şerif'te buyuruldu;

"Az olana şükretmeyen çoğa da şükretmez, insanlara teşekkür etmeyen, Allâhü Teâlâ hazretlerine de şükretmez. Allâhü Teâlâ hazretlerinin nimetlerini konuşmak, şükürdür. Terki ise küfrân (i nimet ve nânkörluk)tur. Cemaat rahmet ve firkat (cemaatten ayrılık ise) azabtır."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:363)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #247 : 06 Ocak 2012, 12:51:18 »
Bel'âm  Bin Baûrenin İlahi  Rahmetten Kovulma Sebebi

Rivayet olundu.

Peygamberler (a.s.)'ın bazıları, Allâhü Teâlâ hazretlerine, Bel'am'ın durumunu ve onun bunca alâmet ve kerametlerden sonra ilâhî rahmetten kovulmasının hikmet ve sırrını sordular.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
"Bel'âm bin Baûrâ günlerden hiçbir gün bana şükretmedi; ona verdiğim nimetlere karşılık olarak... Eğer o bir kere olsa bile bana şükretmiş olsaydı; elbette o nimetleri ondan soyup almazdım."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:364)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #248 : 09 Ocak 2012, 13:32:44 »
Şükrün Çeşitleri

Te'vîlât-ı Necmiyye'de şöyle buyruldu:

Şükürde üç vecih vardır. Sözler ile şükür, ameller ile şükür ve haller ile şükür.

(Birincisi:) Sözler ile şükür. Sözler ile şükretmek, Allah'ın nimetlerini, kendi nefsinde gizlemek, (yani o nimetlere böbürlenmemek) gizlemek, başkalarıyla beraber olunduğunda izhar etmek ve Rabbiyle beraber olunduğunda ona karşı fakir ve zelil bir kul olduğunu söyleyip izhar etmektir. Allahü Teâlâ buyurduğu gibi: Ve amma sâili (yoksulu) azarlama! Fakat rabbinin nimetini anlat da anlat!
"Aza şükretmeyen, çoğa da şükretmez, insanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükredemez. Allah'ın nimetlerini konuşmak şükürdür. Şükrü terk etmek nankörlüktür. Cemaat rahmet, ayrılık ise azaptır."

(ikincisi:) Ameller ile şükürdür. Ameller ile şükür, Allah'ın verdiği nimetleri, onun taat ve yolunda harcamaktır. O nimetleri, asla isyanda kullanmamaktır. Kişi, Allah'ın verdiği maddi ve manevi nimetler ile kaçırdığı taatlerden kaçırdıklarını elde etmeye çalışır. Onunla isyandan uzaklaşır. Allahü Teâlâ buyurduğu gibi: "Çalışın ey Davut hanedanı, şükür için çalışın! Mamafih kullarım içinde şekûr olan azdır."

(Üçüncüsü:) Ahval (haller yani lisan-i hâl) ile şükürdür: Mün’im, yani nimetleri veren Allah "Şekûr" çok şükreden sıfatıyla kulun "sırrı’nın üzerine tecelli eder. Kul artık nimetlerde Mün'imi; şükürde Şekûrü görür. Kul böylece, Mün'imi, ni'metlerde, nimetleri de Mün'im olan Allah'dan görür. Şekûrü, şükür'de ve şükretmeyi de Şekûr'den olduğunu bilir. Kul, varlığını ve şükrünü, mün’im olan Allah’ın nimetlerinden iki nimet olarak görür.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:514)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #249 : 10 Ocak 2012, 12:02:10 »
Sahte Şeyhler Kedi Gibidirler

Sa'dî bu tür şeyleri yererken şöyle buyurdu.

Zaman zaman, işitirsin...
O kedi yüzlüleri...
Onlar fareleri avlamak tamahına ve sevdasına kapıldılar...
Fareleri avlamak için attıkları nâraler ötelerden işitilir...
Onların riyazet çekmeleri isim ve gurur içindir...
Asla Allah için değil...
Boş davulun sesi yüksek çıkar...
Ta uzaklarda işitilir...



Meşhur Olma

Yani, davulun sesi uzaklara ulaşır. Davulun içi boş olduğu için uzaklardan sesi işitilir.
Bu, halk arasında zikirleri çok meşhur olan sahte şeyhlere misaldir...
Onların zikirlerinin halk arasında çok meşhur olması, onların gönül dünyalarının hakikat ve marifetten boş olmasındandır...
Zira vuslata ermeyi isteyen gerçek şeyhler ve hak yolunun yolcuları, yalnızlığı, kendi hallerinde yaşamayı ve halkın diline düşmek ve meşhur olmaktan nefret ederler.

Gerçek şeyhler, Allâh-ü Teâlâ hazretlerinden (mâsivâ'dan) başka herşeyden kaçarlar. Bırakın, nefsini halkın arasında meşhur etmek, insanların ellerindeki malı celbetmek (çırağlık almak), belki insanların kendilerinden bile kaçarlar.

Rağbetten kaçan kişi rağbet olunur...

Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:575)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #250 : 11 Ocak 2012, 16:15:47 »
Susan Adama Konuş Denilince Boş Konuşması ve İmam-ı Ebu Yusuf’un (r.h.) Cevabı

İmam Ebû Yusuf (r.h.) hazretlerinin meclisinde bir adam çoğu kere hazır oluyordu. Ve sükûtu (susması) çok uzun sürerdi. (Pek konuşmazdı.)

Bir gün ona sordu:
"Sana ne oluyor? Neden konuşmuyorsun? Hiçbir meseleden sormuyorsun?"

O:
"Ey kâdî! Bana haber ver, oruç tutan kimse ne zaman iftar eder?" diye sordu.

İmam Ebû Yûsuf (r.h.):
"Güneş battığı zaman!" buyurdu.

Adam:
"Peki ya gece yarısına kadar güneş hiç batmazsa ne olur?"

İmam Ebû Yusuf (r.h.) tebessüm ettiler ve Cerir'in şu beytini misâl getirdiler:
"Boş olan kimseler için, sukûtte ziynet vardır. Ancak, özünün (aklının) saflığı ise onun konuşmasıdır."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:119)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #251 : 12 Ocak 2012, 12:52:47 »
Mezarlık Bekçisi Firavun

"Firavun'un ehlinden, yani Firavun'a tâbi olan ve onun inançlarının ehlinden kurtardık."

Firavun, Amâlika hükümdarlarına verilen bir lakaptır.
Fars (Iran) meliklerine Kisrâ,
Rum meliklerine Kayser,
Türk hükümdarlarına Hakan,
Habeş meliklerine Necâşî,
Yemen hükümdarlarına Tübbe denildiği gibi.

Amâlikalar, ceberut (çok azılı ve zalim) insanlardır. Onlar Mısır melikleridir. Onlar, Amlîk bin Lavid bin irem bin Sam bin Nuh (a.s)'ın soyundan gelmektedir. Şam civarında oturanlar da onlardandır. Şam'da oturanlara Cebâbirler (azılı ve zalimler) diye isimlendirildiler. Mısır meliklerine de Firavun adı verildi. Firavun, oldukça azılı olduğu için bu ismi aldı.
Bu kelimeden dolayı Araplar: "Kişi Firavunlaştı" derler. Kişi azıttı ve şımardığı zaman böyle söylenir.

Burada Firavun’dan murad, bütün Firavunlar değildir. Mısır'da olan firavun’dur. Musa (a.s)'ın Firavun'u, Velid bin Mus'ab ibni Reyyân'dır. Firavun Kıbtîlerdendir. Firavun, dört yüz seneden fazla yaşadı.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:486-487)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #252 : 16 Ocak 2012, 12:12:42 »
Ayetü'l-Kürsi'nin Fazileti

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle buyurdular:
"Âdem Aleyhisselam, insanların efendisidir. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Arabların efendisidir. Övünmüyorum. Rumların efendisi Suhayb'tir. Fars'in efendisi Selman'dir. Habeşin efendisi Bilal'dir. Dağların efendisi Tur-i Sina'dir. Günlerin efendisi Cuma günüdür. Kelamin efendisi Kur'an-i Kerimdir. Kur'an-ı Kerimin efendisi, Bakara süresidir. Bakara süresinin efendisi de Ayetü'l-Kürsi'dir."

"Bu ayet-i kerime (Ayetü'l-kürsi) bir evde okunduğu zaman, şeytanlar oradan kaçarlar. Otuz gün oraya yaklaşamazlar. Erkek ve kadın sihirbazlar (ve onların sihir ve büyüleri) kırk gece o eve giremez. Ey Ali! Onu, (ayetü'l-kürsi) çocuklarına, ehline ve komşularına öğret. Bundan daha büyük bir ayet inmedi."

Yine Hazret-i Ali (r.a.) Efendimizden rivayet olundu, buyurdular:

"Ben sizin peygamberiniz (Efendimiz s.a.v.)den işittim. Minberin üzerinde şöyle dediğini işittim:

"Kim, Ayetü'l-Kürsiyi her farz namazın arkasından (hemen) okursa, cennete girmekten onu ancak ölüm men eder. Buna ancak sıddıklar ve abid olan kişiler devam edebilirler. Kim yatağına gireceği zaman, Ayetü'l-Kürsi okursa, Allahü Teâla Hazretleri onun kendisini, komşularının komşularını ve çevresinde bulunan evlere emniyet verir."



"Ayetü'l-Kürsi Cinlerden Korur"

Muhammed bin Übey bin Ka'b O'da babasından rivayet etti. Babası kendisine haber verdi.
Kendisinin yeşil hurmaları kurutma harmanlığı vardı. Onları taahhüt ediyordu yani koruyordu. Hurmalarının eksilmekte olduğunu gördü. Bir gece hurmaların bekçiliğini yapıp beklerken, erginlik çağına eren bir genç gibi olan bir varlık gördü.
Buyurdular:
"O bana selam verdi. Selamını aldım.

Ve ona sordum:
"Sen kimsin? İnsan mısın yoksa cin mi?"

O: "Cinim!" dedi.

"Elini bana uzat dedim."
Elini uzattı. Eli köpek eli (ayağı) gibiydi. Kılları, köpek kılına benziyordu.

Kendisine sordum:
"Cinlerin yaratılışı böyle mi?"

"Cinler bilirler, onların içinde benden daha şiddetlisi yoktur."

Ona yine sordum:
"Bu yaptığın işe seni hamleden (mecbur edip iten) sebep nedir?"

O:
"Senin sadaka'yı seven bir kişi olduğun haberi bana ulaştı. Senin yiyeceklerinden bir nasip alıp yemek istedim" dedi.

Babam ona sordu:
"Bizi sizin (şer ve zararınızdan) ne korur? (Hangi ayet ve duayı okusak cinlerin şerrinden muhafaza ediliriz?)"

O:
"Bakara süresinde olan şu ayeti Kerime:(Ayet ül-kürsiyi.) Kim bu Ayeti akşamleyin okursa, sabaha kadar bizden korunmuş olur. Ve kim bu ayeti sabahleyin okursa akşama kadar bizim zararımızdan korunmuş olur." dedi.
Sabah olduğunda babam gelip bunu Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine haber verdi.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle buyurdular:
Habis (olan şeytan) doğru söylemiştir."



"Ayetü'l-Kürsi Cinni Ağaçtan İndirdi"

Rivayet olundu. Adamın biri bir ağaç veya hurma ağacına geldi. Orada bir hareket (ses) işitti. Adam seslendi. Adam Ayetü'l- Kürsi okumaya başladı. Bunun üzerine şeytan ağaçtan inip onun yanına geldi.

Adam şeytana (cine) sordu:
"Bizim bir hastamız var; onu ne ile tedavi edelim?"

Şeytan:
"Beni ağaçtan indirdiğin ayetle!" dedi.

Cinlere kıtlık isabet etmesi

Sahabelerden Zeyd bin Sabit (r.a.) hazretleri kendisine ait olan bir duvara cıktığında, orada gürültü ve kargaşa sesleri işitti.

Zeyd bin Sabit (r.a.) sordular:
"Nedir bu?"

Cinlerden bir adam cevap verdi:
"Efendim! Bize kıtlık isabet etti. Sizin meyvelerinizden nasiplenmek ve yemek istiyoruz! Meyvelerinizden yiyebilir miyiz?"

Zeyd bin Sabit (r.a.):
"Evet!" dedi.

Ve sordu:
"Bana haber verin! Sizin şerrinizden korunmak için ne okumalıyız?"

Cin:
"Ayetü'l-kürsi..." dedi.



Ayetü'l-Kürsi'nin Faydaları

Evet, Ayetü'l-Kürsi, cinlere karşı kendisinden istifade edilen ve yardımı görülen ayetlerin en büyüğüdür.
Sayılmayacak kadar birçok kişi tecrübe ettiler. Tecrübe edenler. Ayetü'l-Kürsi'nin (maddi ve manevi birçok) faydasını gördüler. İnsanın nefsinden ve sârâya tutulmuş olan kişilerden şeytanı tart etmek (kovmak), şeytanın (cinlerin kendisine musallat olup) göründüğü kişileri bu durumdan kurtarmak veya şeytanların emirlerine aldığı kişilerin ıslahı için Ayetü'l-Kürsi'nin çok beliğ bir tesiri vardır.

Mesela: Şehvet ehli, zevk ve sefa'ya dalanlar, kötülükleri dinleme erbabını, saz ve caz ehlini, zulüm ve gazap ehli (ve onların arkalarında gidenler) için de faydalıdır. Sıdk (samimi bir kalp ve iyi niyetle) bunların üzerine okunduğu zaman faydası görülecektir.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:66-67-68-69-70-71)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #253 : 17 Ocak 2012, 12:00:42 »
İnsanın dört düşmanı, dörtte dostu vardır

Muhakkak ki insanın dört düşmanı var.
1- Mal,
2- Ehli,
3- Evlâdı,
4- Dostları.
Bunların hiçbiri, ölü ile birlikte mezara girmezler. Ölü mezarında, bunlardan ayrı yalnız ve tek başına kalır...

İnsanın sadık dostları da dört tanedir.
Onlar:
1- Kelime-i şahadet,
2- Namaz.
3- Oruç (hac, zekat, öşür ve sadakalar...)
4- Zikrullah (ilim ve salih amel...)

Bunlar;
1- Kişiyle birlikte kabre girerler.
2- Allâhü Teâlâ hazretleri katında ona şefaatçi olurlar.
3- Ölüye arkadaşlık ederler... 
Böylece ölü mezarında yalnız kalmamış olur.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 637)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #254 : 18 Ocak 2012, 12:01:07 »
Acem Kraliçesinin, Ravza-ı Mutahhare Yanında Mümine Olarak Vefatı

Rivayet olundu:
Ömer bin Hattab (r.a.) hazretleri, Acem diyarının (İran memleketinin) bazı kalelerini fethetmesi için bir ordu donattı. Bu ordu tam dört bin atlıydı. Ordunun başına oğlu Abdullah (bin Ömer) (r.a.)'ı komutan olarak tayin etti.

Abdullah bin Ömer (r.a) buyurdu:
"Biz yüksek bir dağın üzerinde olan kaleyi kuşatıncaya kadar işimizi gizli tuttuk. Kale o kadar yüksekti ki, silâhlarımız ona ulaşmıyordu. Kalenin içinde kâfirlerden büyük bir ordu vardı. Kalenin emîresi (kraliçesi) güzel bir kadın idi. O kaleyi kuşatmaktan bize şiddetli bir yorgunluk geldi. Günlerden bir gün, o şehrin emîresi (kadın idarecisi) bizim askerlerimizin manzarasına bakar. Askerlerin içinde, Arap gençlerinden güzel ve yakışıklı bir genci gördü. O genç, gerçekten ata binen, iyi silâh kullanan ve harp taktiklerini iyi bilen ve savaşta mahir bir gençti. Kadının bakışları, o gencin üzerine toplanınca korkuya kapıldı.

Onun etrafında bulunan bazı cariyeleri ona;
"Ey Melike! Neden korktun? Hâlbuki sen onların gelmesine mâni olan kuvvetli bir kalenin içindesini?" dediler.

O;
"Bizim bu kalemizi bu genç fethedecektir!" dedi.

Cariyeler:
"Nasıl?" dediler.

O;
"Bir saat sonra göreceksiniz!" dedi.

Sonra o Melike (kraliçe) o gence bir elçi gönderdi ve

ona;
"Benim, senin olacağım ve senin de benim olacağın bir yol bulabilir miyim? (Böyle bir şey mümkün mü?)" dedi.

Genç, ona:
"Evet! (Böyle bir şey mümkündür) ama bunun iki şart vardır:
1- Harici kaleyi bize teslim etmen:
2- Dâhilî kaleyi de O'na (Allah'a) teslim etmendir."

Melike (kraliçe) yine elçiler gönderdi ve ona sordu:
"Harici kale'nin ne olduğunu anladık! Ama dâhilî kalenin ne olduğunu anlamadık? (Bunu açıklar mısın?)"

Genç;
"(Dahilî kale'yi ona teslim etmen) senin kalbini Allâhü Teâlâ hazretlerine teslim etmendir ve Allâhü Teâlâ hazretlerinin vahdaniyetini ikrar etmendir!" dedi.

Kadın bir gün o gence haber gönderdi:
"Askerlerinle beraber şehre girin! Çünkü ben size kapıları açtım" dedi.

Şehre girdiklerinde, o genç, emîre kadına İslâm’ı arz etti.

Kadın, ona;
"Biliyorsun ki, ben Kraliçeyim! Büyük himmet ve âli mertebe sahibiyim! Senin askerlerinin içinde rütbe bakımından senden daha büyük kimse var mı? Varsa ben onun elinde Müslüman olayım!" dedi,

O genç;
"Evet! (Bu askerlerin içinde benden büyük kimse var. O da) bizim emîrimiz ve büyüğümüzdür. Emîrü'l-mü'minin (mü'minlerin halifesi hazret-i Ömer r.a'ın) oğludur!" dedi.

Kadın Abdullah bin Ömer (r.a.) hazretlerinin önüne huzura getirildiğinde. Abdullah bin Ömer (r.a) ona İslam dinini arz etti.

Kadın birincisi gibi konuştu yani;
"Müslümanların içinde senden daha büyük kimse var mı? Gidip onun önünde Müslüman olayım?" dedi.

Abdullah bin Ömer (r.a.) hazretleri;
"Evet! Babam, emîrü'l-mü'minin. (mü'minlerin halifesi Ömer r.a. var)" dedi.

Kadın;
"Öyleyse, beni ona gönder! Ta ki onun elinde Müslüman olayım?" dedi.

Bunun üzerine, Abdullah bin Ömer (r.a,) hazretleri, Kraliçeyi, beraberinde bir bölük asker ve birçok mal ile beraber, kale'den çıkartıp, Hazret-i Ömer (r.a.)'a gönderdi.

Kadın (Medine-i münevvere'de) Hazret-i Ömer (r.a.)'ın huzuruna çıktı.
"Ey mü'minlerin emîri burada senden daha büyük kimse var mı?" dedi.

Hazret-i Ömer (r.a.);
"Evet (benden daha büyük var! Benden büyük olan) Allah'ın Resulü Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleridir! Ve bu da onun kabr-i şerifidir!" dedi. Ve hazret-i Ömer (r.a.), Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin Ravza-ı Mutahharasını işaret etti.

Kraliçe;
"Öyleyse ben ancak onun elinin önünde Müslüman olurum!" dedi. Onun söylediklerine icabet etti.
Kadın, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin nurlu kabri şerifine geldiğinde, selâm verdi. Büyük bir edep, vakar ve hürmetle Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kabr-i şeriflerinin önünde diz çöküp oturdu.

Ve;
"Eşhedü en lâa ilâahe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlühû"
(Ben şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Ve ben şehâdet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve resulüdür!) dedi.

Sonra o kadın:
"Ben zulmetlerden nur'a çıktım!
Ya ResûlAllah (s.a.v.) hazretleri. Ben imanımın günahlara bulanmasından ve inancımın ma'siyetlerle kirlenmesinden korkuyorum!
Seni hak peygamber olarak bize gönderen Allah'tan, bir daha günaha ve ma'siyete girmeden benim ruhumu almasını istiyorum!
" diye dua etti.

Sonra da, başını Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin eşiğine koydu. Ve aynı saatte vefat etti.

Bunun üzerine, o kadının güzel halinden dolayı, Hazret–i Ömer (r.a.) (ve orada bulunanlar) ağladılar. Sonra hazret-i Ömer (r.a.), kadının yıkanmasını, teçhizini ve Baki mezarlığında, Sahabelerin (r.a. hazerâtının) arasına defnedilmesini emretti.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:124-125-126)