Hac için azık olarak beş harf İle hazırlanan
Maik bin Dinar (r.h.) dan rivayet olundu:
Beyt-i Haramı haccetmek üzere yola çıktım. Bir de baktım ki yolda azıksız ve bineksiz olarak giden bir genç vardı. Ona selâm verdim. Selâmımı aldı.
Ona sordum:
-"Ey genç! Nereden?"
O:
-"Onun yanından!" dedi.
Sordum:
-"Nereye?"
Genç cevap verdi:
-"Ona..."
Ben:
-"Hani azık" dedim,
O:
-"(Azık vermek) onun üzerine düşer!" dedi.
Ben;
-"Yol azıksız ve susuz olarak bitmez; seninle beraber (yenilecek ve içilecek) bir şey var mı?" dedim.
O:
-"Evet! Ben yola çıkma anında beş harf ile azık hazırladım," dedi.
Ben;
-"Bu beş harf nelerdir?" dedim.
O genç;
-"Bunlar Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
-"Kef, He, Ye, Ayn, Sâd"
Ben sordum;
-"Kef, He, Ye, Ayn, Sâd" kavl-i şerifinin manâsı nedir?. "
Genç, buyurdu:
"Kef, Kâfî",
"He, Hâdî",
"Ye, Müeddî (eda eden ulaştıran)",
"Ayn, Âlim",
"Sâd, Sâdık (doğru söyleyen)dir."
Kimin arkadaşı, kâfi (yeterli), hadi (yol gösteren), müeddi (ulaştıran, veren), âlim (her şeyi) bilen ve sâdık (vaadi ve sözü hak ve doğru olan) olursa;
O kişi (çölde) kaybolmaz, korkmaz, azık ve su yükünü taşımaya muhtaç olmaz..."
Mâlik (r.h.) buyurdular:
-"(O gençten) bu sözleri işittikten sonra ona giydirmek üzere gömleğimi çıkarttım ....
O gömleğimi giymeyi kabul etmekten imtina etti, kaçındı."
Ve buyurdu:
-"Ey şeyhî Çıplak olmak; helâli hesap; haramı azab olan fanî dünyanın gömleğini giymekten daha hayırlıdır!"
Gecenin karanlığı çöktüğünde, yüzünü sema’ya doğru kaldırır ve şöyle der:
-"Ey taat ve ibâdet kendisine sürür veren ve ma'sıyetler, kendisine zarar vermeyen! Sana sûrur veren şeyi bana nasîp et! Sana zarar vermeyen şeyden (günahlardan dolayı da) beni mağfiret kıl ve beni bağışla!" (diye hep dua ediyordu....)
İnsanlar, ihrama girip, telbiye getirdiklerinde (o genç zahirde ve sesli telbiye getirmedi... Bunun üzerine ben ona)
-"Neden telbiye getirmiyorsun?" dedim.
O;
-"Ey şeyh! Ben 'Buyur Allâhım!' dediğimde,"
-'Sana Lebbeyk ve Sa'deyk yoktur. Ben senin sözlerini dinlemiyorum!' denilmesinden korkuyorum" dedi. Sonra o genç yürüyüp gitti. (Bizden ayrıldı.) Onu bir daha görmedim.
Sonra Minâ'da onu gördüm.
Şöyle dua ediyordu:
-"Allâhım! İnsanlar, hediye kurbanlarını kestiler. Udhıyye ve hediyeleriyle (yani kurbanlarıyla) sana yaklaştılar. Ya Rabbim! Nefsimden başka kendisiyle sana yaklaşacağım hiçbir şeyim yok! Onu benden kabul et!" dedi.
Sonra bir nâra attı.
Ölü olarak yere düştü.
Söz söyleyenin biri o an şöyle dedi:
-"Bu genç! Allah'ın sevgili kuludur! Bu Allahının öldürdüğüdür! Seyfullah (Allah'ın kılıcı) ile öldürüldü...."
Ben onun techîz ve tekfin işlerini yaptım. Onu götürüp kabre defnettim.
O gece, hep onu düşündüm. Onun durumunu tefekkür ettim. O hal üzere uyudum. O gece, o genci rüyamda gördüm.
Ona;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri sana ne etti (nasıl ve neyle muamele etti)" dedim.
O;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri, bana, Bedir şehidlerine ettiği gibi muamele etti! Bedir şehidleri kâfirlerin kılıçlarıyla şehid oldular ben de Cebbarın kılıcıyla öldüm!" dedi.
(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:309-310-311)