Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 411898 defa)

0 Üye ve 47 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #180 : 12 Ekim 2011, 11:46:42 »

Şeytan erkekte üç yerde bulunur, Kadında da üç yerde bulunur.

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. (Buyurdular):

Muhakkak ki şeytan, erkekte üç yerde bulunur:

1. İki gözünde,
2. Kalbinde,
3. Zekerinde.


O (şeytan) kadında da üç yerde bulunur:

1. İki gözünde,
2. Kalbinde,
3. Ve kalçalarında."
         


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:233)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #181 : 13 Ekim 2011, 12:01:46 »
Tavafın İşaret Ettiği Manalar

Haccın farzlarından biri de tavaftır.
Tavaf: kişinin, Rubûbiyet kâbesinin çevresini yedi kere tavaf etmek, yedi beşerî tavır ve sıfatlardan çıkmasıdır:
Yedi beşerî sıfat;
1. Kibir,
2. Hırs,
3. Şehvet,
4. Hased (kıskançlık),
5. Gazab,
6. Cimrilik,
7. Kin...

Her bir tavaf bu nefsanî ve beşerî kötülüklerin her birinden kurtuluşa işarettir.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:642)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #182 : 14 Ekim 2011, 12:16:16 »
Hac için azık olarak beş harf İle hazırlanan

Maik bin Dinar (r.h.) dan rivayet olundu:
Beyt-i Haramı haccetmek üzere yola çıktım. Bir de baktım ki yolda azıksız ve bineksiz olarak giden bir genç vardı. Ona selâm verdim. Selâmımı aldı.

Ona sordum:
-"Ey genç! Nereden?"

O:
-"Onun yanından!" dedi.

Sordum:
-"Nereye?"

Genç cevap verdi:
-"Ona..."

Ben:
-"Hani azık" dedim,

O:
-"(Azık vermek) onun üzerine düşer!" dedi.

Ben;
-"Yol azıksız ve susuz olarak bitmez; seninle beraber (yenilecek ve içilecek) bir şey var mı?" dedim.

O:
-"Evet! Ben yola çıkma anında beş harf ile azık hazırladım," dedi.

Ben;
-"Bu beş harf nelerdir?" dedim.

O genç;
-"Bunlar Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
-"Kef, He, Ye, Ayn, Sâd"

Ben sordum;
-"Kef, He, Ye, Ayn, Sâd" kavl-i şerifinin manâsı nedir?. "

Genç, buyurdu:
"Kef, Kâfî",
"He, Hâdî",
"Ye, Müeddî (eda eden ulaştıran)",
"Ayn, Âlim",
"Sâd, Sâdık (doğru söyleyen)dir."


Kimin arkadaşı, kâfi (yeterli), hadi (yol gösteren), müeddi (ulaştıran, veren), âlim (her şeyi) bilen ve sâdık (vaadi ve sözü hak ve doğru olan) olursa;
O kişi (çölde) kaybolmaz, korkmaz, azık ve su yükünü taşımaya muhtaç olmaz...
"

Mâlik (r.h.) buyurdular:
-"(O gençten) bu sözleri işittikten sonra ona giydirmek üzere gömleğimi çıkarttım ....
O gömleğimi giymeyi kabul etmekten imtina etti, kaçındı."


Ve buyurdu:   
-"Ey şeyhî Çıplak olmak; helâli hesap; haramı azab olan fanî dünyanın gömleğini giymekten daha hayırlıdır!"

Gecenin karanlığı çöktüğünde, yüzünü sema’ya doğru kaldırır ve şöyle der:
-"Ey taat ve ibâdet kendisine sürür veren ve ma'sıyetler, kendisine zarar vermeyen! Sana sûrur veren şeyi bana nasîp et! Sana zarar vermeyen şeyden (günahlardan dolayı da) beni mağfiret kıl ve beni bağışla!" (diye hep dua ediyordu....)
İnsanlar, ihrama girip, telbiye getirdiklerinde (o genç zahirde ve sesli telbiye getirmedi... Bunun üzerine ben ona)
-"Neden telbiye getirmiyorsun?"
dedim.

O;
-"Ey şeyh! Ben 'Buyur Allâhım!' dediğimde,"
-'Sana Lebbeyk ve Sa'deyk yoktur. Ben senin sözlerini dinlemiyorum!' denilmesinden korkuyorum" dedi. Sonra o genç yürüyüp gitti. (Bizden ayrıldı.) Onu bir daha görmedim.
Sonra Minâ'da onu gördüm.

Şöyle dua ediyordu:
-"Allâhım! İnsanlar, hediye kurbanlarını kestiler. Udhıyye ve hediyeleriyle (yani kurbanlarıyla) sana yaklaştılar. Ya Rabbim! Nefsimden başka kendisiyle sana yaklaşacağım hiçbir şeyim yok! Onu benden kabul et!" dedi.

Sonra bir nâra attı.
Ölü olarak yere düştü.

Söz söyleyenin biri o an şöyle dedi:
-"Bu genç! Allah'ın sevgili kuludur! Bu Allahının öldürdüğüdür! Seyfullah (Allah'ın kılıcı) ile öldürüldü...."

Ben onun techîz ve tekfin işlerini yaptım. Onu götürüp kabre defnettim.
O gece, hep onu düşündüm. Onun durumunu tefekkür ettim. O hal üzere uyudum. O gece, o genci rüyamda gördüm.

Ona;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri sana ne etti (nasıl ve neyle muamele etti)" dedim.

O;
-"Allâhü Teâlâ hazretleri, bana, Bedir şehidlerine ettiği gibi muamele etti! Bedir şehidleri kâfirlerin kılıçlarıyla şehid oldular ben de Cebbarın kılıcıyla öldüm!" dedi.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:309-310-311)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #183 : 17 Ekim 2011, 11:50:58 »
Haccın Fazileti

Bana ulaştı ki, hamamın ateşini yakan birine (külhana) yakması için, bir yığın bağlanılmış deve kemiği geldi.

Hamamcı dedi ki:
- "Ben o kemikleri, ocağa attım. Fakat o kemikler yanmadan ocaktan dışarıya çıktı. Hayret ettim. Kemiği bir daha attım; yine çıktı. Üçüncü kere bütün kuvvetimle ta ocağın ortasına bol ateşin olduğu yere attım; yine çıktı."

O anda gaipten bir ses işittim:

- "Yazıklar olsun sana! Bu on kere hacca gitmiş olan bir devenin kemiğidir. Nasıl onu ateşte yakıyorsun?" diye bana seslenildi.

Bu rahmet ve şefkat hac yolculuğunda bineklik vazifesi yapmış olan bir hayvana yapılınca, gerçekten hac yapan bir Müslüman’a acaba nasıl büyük bir şefkat, merhamet ve mağfiret tecelli edecektir?

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 447)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #184 : 18 Ekim 2011, 12:08:09 »
Babası ile Hacca Giden Çocuğun Hazreti Allah’a Kavuşması

Rivayet olundu. Allah'ın dostlarından bir arif haccetmeye niyetlendi. Yol hazırlığı yaptı. Arifin küçük bir oğlu vardı.

Babasına sordu:
- "Baba! Nereye gidiyorsun?"

Arif:
- "Beytüllah'a (Allah'ın evine) gidiyorum" dedi.
Çocuk, beytüllahı (Ka'beyi) gören, Ka'benin Rabbini de göreceğini sandı.

(Çocuk Allahı görme aşkıyla, babasına):
- "Baba neden beni de beraberinde götürmüyorsun?" dedi.

Arif:
- "Oğlum! Sen daha buna elverişli değilsin. Yolculuğa dayanamazsın, sana haccetmek farz değil" dedi.
Çocuk ağladı. Çocuğunun çok ağlamasına dayanamayan baba, oğlunu da mecburen yanına alıp, yolculuğa çıktı. Mikâta vardıklarında, ihrama girip telbiye getirdiler. Harem-i şerife girdiler.
Beytüllah göründüğünde, çocuk saygı gösterdi ve yere düşüp öldü. Babası dehşete düştü.

- "Oğlum nerede? Ciğer pareme ne oldu?" dedi.

Beytin zaviyesinden bir ses geldi:
- "Sen beyti kasdettin (senin maksadın Ka'beyi görmekti) Ka'beyi gördün. Oğlun Rabbini görmeyi kasdetti ve o Rabbini gördü, Rabbine kavuştu." Çocuğun ölüsü onların gözlerinin önünde yükselip kayboldu.

Gizliden şöyle bir ses işittiler:
"O hiç bir yerde değildir. O ne yerdedir, ne cennettedir. Belki o güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S:49-50)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #185 : 19 Ekim 2011, 11:52:44 »
Haccın Helal Para ile Yapılması

Bazı hacılardan hikâye olundu.
Haccedip dönerlerken arkadaşlarından biri yolda vefat etti. Arkadaşları onu orada gömdüler. Onun kabrinde kazmayı unuttular. O kazmayı mezarından çıkartmak için kabrini açtılar. Birde ne görsünler! Adamın boynu ve iki eli kazmanın halkasından birleşip kazmanın sapına dolandığını gördüler.. Hemen üzerini toprakla kapattılar. Sonra ailesine onun hâlini sordular.

Ailesi:
- "O biriyle arkadaşlık etti. Onun malını alıp o mal ile haccetti" dediler.

Hâdis-i şerifte buyruldu:
"Kim Beytüllahı helâl kazanç ile haccederse, o kişi bir adım attığında mutlaka Allahü Teâlâ kişiye her adımından dolayı yetmiş hasene yazar, onun yetmiş hatasını siler ve onun yetmiş derecesini yükseltir."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 465)

Çevrimdışı teksir

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 201
  • O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #186 : 19 Ekim 2011, 17:26:51 »
Allah razi olsun emegine saglik
atilma dur, suhan-i ehl-i hali anlamadan
cevaba etme tasaddi suali anlamadan.
                                                 naci!

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #187 : 19 Ekim 2011, 19:03:39 »
Allah razi olsun emegine saglik

Cümlemizden.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #188 : 20 Ekim 2011, 11:42:03 »
Kesilen Kurbanın Her Bir Uzvunun, Kesenin Bir Uzvunun Ateşten Kurtulmasına Fidye Olduğu

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, bir gün, çok güzel ve boynuzlu bir koç kurban etti.

Ve buyurdu:
- "Allah'tan başka ilâh yoktur. Allâhü Ekber! Benim cidden namazım, ibadetlerim, hayatım, ölümüm, hep âlemlerin rabbi olan Allah içindir. Şeriki/ortağı yoktur O'nun. Ben bununla emrolundum ve ben muslimlerin evveliyim."

Sonra kurbanı kesti. Ve buyurdu:
- "Bunun kılı ve yünü benim kılımın ateşten fidyesidir.
Bunun derisi benim derimin ateşten (kurtuluşuna) fidyedir.
Bunun kanı benim kanımın ateşten fidyesidir.
Bunun eti benim etimin ateşten (kurtulmasına) fidyedir.
Bunun kemikleri benim kemiklerimin ateşten (kurtulmasına) fidyedir.
Bunun damarları, benim damarlarımın ateşten (kurtulmasına) fidyedir."


Sordular:
- "Ya ResûlAllah (s.a.v.) Canınıza değsin! Afiyetler olsun! Bu sadece sana mı mahsustur?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
- "Hayır! Belki bu bütün ümmetim içindir. Ta kıyamet saatine kadar yeryüzüne gelecek olan bütün ümmetime mahsustur. Bunu, Cebrail (a.s), Allâhü Teâlâ azze ve celle hazretlerinden bana haber verdi...."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:305-306)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #189 : 21 Ekim 2011, 11:25:21 »
Dünyayı Ayakta Tutan Dört Şey

Efendimiz Hazretleri buyurdular:

"Dünyanın ayakta durması dört şey sebebiyledir;

1- Âlimlerin ilmi,
2- Âmirlerin adaleti,
3- Zenginlerin cömertliği,
4- Fakirlerin (gönül erlerinin) duası."

Duada tevessül

Kişiye gereken, Esma-i hüsnâ (Allahü Teâlâ hazretlerinin güzel isimleriyle) ona dua etmesi ve selef-i kiramdan rivayet ve nakil ile gelen tesirli dualar ile dua etmektir.

Dua'da sâlihler, evliya ve peygamberler ile tevessül ederek Allah'a dua edilmelidir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 364)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #190 : 24 Ekim 2011, 12:09:32 »
Haccac’ın Haram Lokma Yedirmesi ve Duanın Kabul Olmama Sebepleri

"Dua göklerin anahtarıdır, helal lokma da onun dişleridir."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"(Müslüman) kişi Allah'a itaat için sefere çıkar. Uzun müddet yolculuk yapar. Saçı sakalı birbirine karışmış ve tozlanmış bir halde ellerini sema’ya (göğe) uzatır ve:

- "Ya Rabbi Ya Rabbi" diye yalvarmaya ve dua etmeye başlar.

Hâlbuki adamın yediği haramdır, içtiği haramdır. Giydiği haramdır.
Ve hep haramla beslenip gıdalaşmıştır. Bunun duası nasıl kabul olunsun? Allah onun duasına hiç icabet eder mi?
"



Hikâye

Hikâye olunur ki, Küfe’de duaları müstecâb yani Allah katında duaları makbul olan bir takım iyi insanlar vardı. Ne zaman onların başına bir vali musallat olsa, onlar, o valiye beddua ederlerdi. Vali de kısa zamanda helak olurdu.
Haccâc bir hile düşündü, tedbir aldı. İbni Mervân'dan Küfe valiliğini aldığı zaman kara kara düşündü. Bu Allah dostlarının beddualarından emin olmanın yollarını aradı. Küfe’ye geldiği ilk gün onları sofrasına yani yemeğe çağırdı. Duası makbul olan o iyi insanlar, Haccac'ın yemeğinden yediler. Yemekten sonra Haccâc.

Çevresindekilere:
-  "Artık bunların beddualarından emin oldum. Artık bunların bedduaları bana zarar vermez" dedi.
(Çevresindekiler, şaşkınlıkla sordular):
- "Nasıl?"

Haccâc devam etti:
- "Bunların midesine haram lokma girdi. Midesine haram lokma giren bir kişinin duasını Allahü Teâlâ hazretleri asla kabul etmez." buyurdu. (Gerçekten de öyle oldu.)



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 358-359)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #191 : 25 Ekim 2011, 12:02:22 »
Zilhiccenin İlk On Günü Yapılacaklara Verilen Sevaplar

Muhakkak ki kim bu günlerde bir miskine bir sadaka verirse; o kişi sanki Allah'ın resul ve nebilerine tasadduk etmiş (yardımda bulunmuş) gibi sevap alır...

Ve kim (bu günlerde) bir hastayı ziyaret ederse, o kişi sanki evliyâullah ve budala (abdalları-Allah’ın has kullarını) ziyaret etmiş gibi olur.

Ve kim bir cenazede bulunursa, o kişi, Bedrin şehitlerinin cenazelerine katılmış gibi olur.

Ve kim bir mümini giydirirse; Allâhü Teâlâ hazretleri de ona cennetin hüllelerini giydirir.

Ve kim bir yetime iltifat edip, lütuf ve ihsanda bulunursa; Allâhü Teâlâ hazretleri, onu kıyamet günü arşının gölgesinde gölgelendirir.

Ve kim, ilim meclislerinden bir mecliste bulunursa, sanki o kişi enbiyâullah'ın (Allah'ın peygamberlerinin) ve resulü (s.a.v.) hazretlerinin meclisinde bulunmuş gibi olur.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S:62)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #192 : 26 Ekim 2011, 11:33:47 »
Hazreti Allah’ın Dünyada Görülmeme Sebebi

Bazı âlimler ve hikmet sahibleri, Allahü Teâlâ'nın dünyada görülmemesinin (ve cennette mü’minler tarafından görülmesinin) sebep ve hikmetlerindeki inceliği şöyle beyan ettiler.


Birincisi: Çünkü dünya, düşmanlarının yurdu ve kâfirlerin cenneti olmasındandır.

İkincisi: Eğer mü'min, Allah'ı görmüş olsaydı, kâfirler, mü'minlere şöyle derdi: "Eğer ben Allahı görmüş olsaydım, elbette ona ibadet ederdim. Eğer mü'min ve kâfir bütün insanlar, Allahı görmüş olsalardı, birinin diğerinin üzerine bir meziyyeti olmazdı.

Üçüncüsü: Gayba (görülmeyene) muhabbet, görülene muhabbet gibi değildir. (Görülmeyen daha çok aranır ve istenir).

Dördüncüsü: Dünya maişet yeridir. Eğer halk, Allahı görebilmiş olsalardı, iş ve güçlerini bırakırlardı, işler tatil olurdu.

Beşincisi: Bu görme, basiret (kalb) gözüyle olurdu, baş gözüyle değil. Melekler, mü'minlerin kalplerinin saflığını görsünler diye.

Altıncısı: Allahü Teâlâ'nın değerinin tam takdir edilmesi içindir. Zira her görülen şey gerçekten aziz ve yücedir.

Yedincisi: Allahü Teâlâ dünyada görülmemesi, kullara bir rahmettir. Çünkü insanlar, bu dünyada kıskanç olarak yaratıl¬mışlardır. Eğer Allah, bu dünyada görülebilseydi, mü'minin kalbi, başkası da görebilecek diye çatlardı. Tıpkı Musa (a.s)'ın görmeyi istemesi üzerine, dağın kıskanarak, paramparça olması gibi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:528-529)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #193 : 27 Ekim 2011, 12:31:16 »
İnsanın Topraktan Yaratılma Sebebi

Allâh'ü Teâlâ hazretleri, Adem (a.s)'ı topraktan yarattı. Çünkü toprağın makamı, tevazu ve meskenet makamıdır. Tevazu makamı ise yücelmek, yükselmek ve sebat etmek makamıdır.

Bundan dolayı Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Kim tevazu ederse, Allâh'ü Teâlâ hazretleri, onu yükseltir (ve yüceltir.)"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri şöyle dua ediyordu:
- "(Allah'ım) beni miskin olarak yaşat ve miskin olarak vefat ettir.”


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 245)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #194 : 28 Ekim 2011, 11:56:51 »
İnsanın Ateşle Cezalanma Sebebi

İnsanın topraktan yaratılması, insanın su ile değil de; ateşle azaba çarpılmasının hikmetidir. Zira topraktan ma'mûl bir zarf (kap gibi herhangi bir eşya) bevil veya (dışkı gibi) başka bir necasetle pislenirse, su ile temizlenmez.
(Topraktan yapılmış bir kap suyun içine konulursa, suda erir, çamur haline gelir ve tamamen bozulur. Yine de ona necaseti bulaştıran sidiği ondan ayırtmak mümkün olmaz.) Bundan dolayı (topraktan mamul olan insan) ma'siyetlerle kirlendiği ve necis olduğu zaman; ateşten başka bir şeyle temizlenmez; ancak ateşle temizlenir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 245-246)