Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 411873 defa)

0 Üye ve 26 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #120 : 24 Temmuz 2011, 15:21:58 »

Varis-i Resûl Mürşid-i Kâmil

Sonra resûl, zahirî vahiy ve Batıni vahiy ile gelir. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vârisi Batıni vahiyle gelir... Batıni vahiy, ilâhî ilhamdır...
Peygamberler için mu'cize olarak gelmesi caiz olan her şey; evliya için keramet olarak zahir olması da caiz olur...

Allâhü Teâlâ hazretleri, zahirî ve Batıni resûllerin gelmesinden sonra kulların arasında hükmeder.

Eğer onu tasdik ederlerse; onların tasdikleri kaderince aralarında saadet ile hükmedilir. Ve yok eğer onu yalanlarlarsa; o takdirde de onların yalanlamaları nisbetinde aralarında şekaavetle hükmedilir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:567)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #121 : 25 Temmuz 2011, 12:18:12 »
Kula Mürşid-i Kâmil'in Lüzumu

Hazret-i Şeyhü'l-Ekber (k.s.) el-Ethar (tertemiz) buyurdular:

"Eğer senin için; senin iş ve amellerinin üzerinde senden gayri (bir mürşid-i kâmilin) muradı cereyan etmezse; senin nefsinin hevâ-ü hevesinden intikal edip (dönmen ve kurtulman asla) sahih olmaz. Velev ki sen bu (sahada) bütün ömrün boyunca gayret etsen ve çalışsan bile (mürşid-i kâmil olmadan nefs-i emmarenin hevâ-ü hevesinden senin kurtulman) mümkün değildir. (Bundan dolayı:)
Hürmeti (ve saygısı) senin içinde meydana gelen bir mürşid-i kâmil bulduğun zaman; hemen ona hizmet et!
Onun (mürşid-i kâmilin) elinin önünde (gâsilin yani ölü yıkayıcısının elindeki) ölü gibi ol!

O (mürşid-i kâmil), seni dilediğin gibi evirir, çevirir.
Onunla (mürşid-i kâmil ile) beraber senin kendi nefsin üzerinde bir tedbirin yoktur.
Onunla beraber mutlu yaşarsın!
Onun sana emrettiği şeylere yapışmak ve yerine getirmek konusunda yarış halinde ol!
O seni yasakladığı şeylerden kaçın!
O sana bir meslek (ve iş yapmanı) emrettiği zaman, onun emriyle o mesleğe gir; kendi istek ve nefsinin arzusuyla bir mesleğe girişme!
O sana oturmanı emrederse; onun emriyle otur. Kendi nefsinin istek ve arzusuyla oturma!
Zira o, senin hâlinin maslahat ve islahını senden daha iyi bilmektedir.

Ey oğulcağızım!
Seni irşat edecek olan bir mürşid-i kâmili bulmak için çalış!
Mürşid-i kâmil, senin zatın vucûd-i ilâhî ile kemal buluncaya kadar, senin içine doğan hatıralardan (kötü düşüncelerden, o zat) seni korur!
İşte ancak o zaman, itısam (koruma ve dayanmanın) keşfi vücuduyla sen kendi nefsini tedbir edebilirsin!



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:256)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #122 : 26 Temmuz 2011, 12:20:05 »
İnsanlara Seviyelerine Göre Hitap Edilmesi

- "Biz peygamberler topluluğu, insanları mertebelerine indirmek ve insanlara akılları kaderince konuşmakla emir olunduk" (Hadis-i Şerif)

- "Ben insanlara akılları kaderince hitab etmekle emir olundum." (Hadis-i Şerif)

- "İnsanlara onların bildikleri (ve anladıkları) şekilde konuşun. Siz insanların Allâhü Teâlâ hazretlerini. Resulünü (s.a.v.) yalanlamalarını ister misiniz?" (Hadis-i Şerif)

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:7 S: 408)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #123 : 26 Temmuz 2011, 19:21:39 »
"Yahudi ve hıristiyanlar müşriktirler"

"Ve müşriklerden de değildi" (Sure-i Ali İmran - 67)

(Bu kavl-i şerif) Yahudi ve Hıristiyanların müşrik olduklarını ta'riz içindir.
Çünkü onların (Yahudilerin) "Üzeyr Allah'ın oğludur." Ve (Hıristiyanlann da) "Mesih Allah'ın oğludur" demelerinden dolayı Yahudi ve Hıristiyanlar müşriktirler.

Allâh-ü Teâlâ müşriklerin, ibrahim Aleyhisselâm'ın milletinden olduğu iddialarını böylece reddetti.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:529)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #124 : 26 Temmuz 2011, 19:28:46 »
"Allah gayyurdur (Kıskançtır)"

- "Allâh'dan sakın! Allah gayyurdur. Çok kıskançtır. Kulunun kalbinde kendisinden başka bir şeyin bulunmasını sevmez ve razı olmaz!"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:626)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #125 : 27 Temmuz 2011, 11:44:37 »
Âlimlerden Kaçan ve Buğz Edenlere Verilecek Ceza

Efendimiz(s.a.v.) Hazretleri buyurdular:

- "Ümmetimin üzerine bir zaman gelecektir. O dönemde insanlar, âlimlerden ve fakihlerden kaçacaklardır. İşte o çağda, Allâhü Teâlâ hazretleri, onlara (âlimlerden ve fakihlerden kaçanlara) üç büyük belâ verecektir:

Birincisi: Onların kazançlarında bereketi kaldıracaktır.

İkincisi: Onların başına zalim bir sultanı musallat edecektir.

Üçüncüsü: Onlar, dünyadan imansız çıkacaklardır..."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:459)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #126 : 27 Temmuz 2011, 18:58:40 »
Âdem Aleyhisselam'ın Toprağının Yeryüzünden Alınması

"ve (Allah) Âdem'e isimlerin hepsini öğretti" (Sureyi Bakara:31)

Veheb bin Münebbih Hazretleri buyurdular:
Allahü Teâlâ Hazretleri, Âdem (a.s)'ı yaratmayı murad ettiği zaman, yeryüzüne vahyetti yani yeryüzüne anlattı ve ona ilham etti.
- "Ben senden halife kılacağım, onlardan kim bana itaat ederse onu Cennetime koyarım ve onlardan kim bana asi olursa onu da Cehenneme koyarım" dedi.

Yeryüzü (toprak):
- "Benden bir varlık yaratacaksın da o da Cehennemlik mi olacak?" diye sordu.

Allahü Teâlâ Hazretleri:
- "Evet!" dedi.
Yeryüzü (arz) ağlamaya başladı. Toprağın ağlamasından, kendisinden kıyamete kadar akacak olan pınarlar fışkırdı.
Allahü Teâlâ Hazretleri, yeryüzünün dört zaviyesinden toprağın siyahından, beyazından, kırmızısından, güzelinden, çirkin ve kötüsünden, kolayından, zorundan, dağından ve ovasından kendisine bir avuç toprak getirmesi için Cebrail (a.s)'ı yeryüzüne gönderdi.

Cebrail (a.s) yeryüzünden toprak almak için geldiğinde, toprak şöyle yalvardı:
- "Benden toprak alman için gönderen Allah'ın aşkına, benden bir şey alma" diye yakardı.
"Çünkü Sultana yaklaşmakta birçok menfaatler olduğu gibi, büyük bir tehlike de vardır. 'Babacığım! Sayısız menfaatler oradadır. Ve eğer huzur istersen kenarı uzlete çekil.' denildiği gibi"
Cebrail (a.s), ondan bir şey alamadan mekânına geri döndü.
- "Yeryüzü senin büyük adına yemin ederek bana yalvardı. Bunun üzerine ondan bir şeyi almayı kerih (çirkin ve kötü) gördüm." dedi.
Allahü Teâlâ Hazretleri Mikail (a.s)'ı gönderdi. Mikail (a.s) yeryüzüne indi.
Yeryüzü Cebrail (a.s)'a dediğinin aynısını söyledi. Mikail (a.s) bir şey almadan geri döndü ve Cebrail (a.s)'ın söylediğinin aynısını söyledi.
Allahü Teâlâ Hazretleri İsrafil (a.s)'ı gönderdi, İsrafil (a.s) da bir şey almadan döndü. Cebrail (a.s)'ın dediği gibi mazeret beyan etti.

Allahü Teâlâ Hazretleri ölüm meleğini Azrail (a.s)'ı gönderdi.
Azrail (a.s) yeryüzüne geldiğinde, arz (yeryüzü) ona:
- "Seni gönderen Allah'ın izzet (ve üstünlüğüne) sığınırım. Bugün benden alacağın bir avuç toprak yarın Cehennemde olacak" dedi.
Azrail (a.s):
- "Ben de O yüce ve aziz olan Allah'ın bir emrine asi olmaktan ona sığınırım" dedi.
Azrail (a.s) yeryüzünün dört köşesinde (açı ve boyutunda) kırk zira kadar bir avuç toprak kapıp aldı.
Bundan dolayı topraktan yaratılan insanoğlu, yeryüzünün değişik renklerinden dolayı değişik renk ve vasıflarda dünyaya gelmektedirler. Onlardan kimi beyaz, siyah, kırmızı, yumuşak ve serttir. Bütün zürriyet bu avuç topraktan oldu.
İnsanın bedeninin aslı bu topraktır. İnsan vefat ettiği zaman toprağının alındığı yere defnedilir.


Azrail (a.s) bu toprağı aldıktan sonra göğe yükseldi.
Allahü Teâlâ Hazretleri, Azrail (a.s)'a sordu:
- "Yeryüzü sana yalvardığında ona rahmet edip acımadın mı?"
Azrail (a.s):
- "Ya Rabbi! Senin emrin mi üstün, yeryüzünün yalvarması mı?" dedi.

Allahü Teâlâ Hazretleri buyurdular:
- "Sen onun evladının ruhlarını kabzetmeye (almaya) elverişlisin" buyurdu.

Ravzatül-ulema’da buyruldu.
 
Yeryüzü Allahü Teâlâ Hazretlerine şikâyette bulundu :
- "Ya Rabbi! (insanın yaratılması için benden alınan toprak ile) ben eksiliyorum" dedi.

Allahü Teâlâ Hazretleri:
- "(Senden alınan toprağın) en iyi ve en güzel kokar bir şekilde elbette sana geri iade edeceğim" buyurdu. Onun için cenazelere misk ve güzel kokular sürülmektedir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:381-382)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #127 : 28 Temmuz 2011, 11:53:02 »
Şeytanın Yaratılış Sebebi

Allahü Teâlâ hazretleri şeytanı pis ile temizi, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmek için yarattı.

Allahü Teâlâ hazretleri, peygamberleri, kendilerine zahidler tabi olsunlar ve iyi insanlar onları örnek alsınlar diye yarattı.
Şeytanı da kendisine şakiler tabi olsun, kötü insanlar onun yolunda yürüsünler diye yarattı. Böylece iki kesimin arasındaki fark ortaya çıkmış olur.
Şeytan ateşe dellâldir.
Dünya çığırtkanlığı yapar ve ateşe çağırır.
Onun işi Cehennem simsarlığıdır, insanların arasına ayrılık koymaktır.
Şeytanın sermayesi dünyadır.


Şeytan dünyayı kâfirlere arz ettiğinde kendisine:
- "Bunun ücret ve karşılığı nedir?" denilir.

Şeytan:
- "Dünyaya sahip olmanın karşılığı, dini terk etmektir" der.
Kâfirler, dinin karşılığında dünyayı satın alırlar.

Zahidler, dünyayı terk ederler.
Şeytanın kendilerine arz ettiği dünyadan yüz çevirirler.
Ona rağbet edenler ise. Kalplerinde ne dinin ve ne de dünyanın terkini görmezler. Yani dini de terk etmezler, dünyayı da bırakmazlar.

Onlar şeytana:
- "Dünyadan bize bir tadımlık ver de bakalım dünyanın tadı nasıl bir şeymiş?" derler.

Şeytan, onlara:
- "Bana rehin verin" der.

Onlar da bir tadımlık dünyanın karşılığında, işitmelerini ve görmelerini verirler. Bundan dolayı, dünya erbabı, dünyalığın haberlerini işitmeyi ve dünyanın ziynetlerini, süslerini müşahede edip görmeyi çok severler. Çünkü hakikatte onların işitme ve görmeleri, şeytanın yanında rehindir. Şeytan onlardan rehin aldıktan sonra dünyalıktan bir tadımlık verdi.
Bundan dolayı dünya ehli, zahirilerin dünyanın ayıbı hakkındaki konuşmalarını işitmezler, duymazlıktan gelirler.
Onlar dünyayı asla çirkin görmezler, belki dünyalık gözlerine hep güzel görünür. Dünyanın süs ve metaını hep hoş görürler.


Zira:
"Bir şeyin sevgisi kör ve sağır eder" denildi.

Arif kişiye gereken, zahid olması ve dünyadan kaçması, dünyaya rağbet etmemesidir. Dünyalıktan ancak ve ancak helâl ve temiz olanı kabul etmelidir.

Hasan Basrî (r.h.) buyurdular:
"Helâl temizdir. Helal için kıyamet gününde sual yoktur. O da, elbette elde edilmesi gerekendir."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Allahü Teâlâ hazretlerinin, Âdemoğluna hibe ettiği her şeyde sevap vardır. Âdemoğlu avret yerini örtmek için bir elbise alıp giymesinde, açlığını gideren bir ekmek alıp yemesinde ve kuş yuvası kadar da olsa bir ev alıp girmesinde sevap vardır."

Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine sordular:
- "Ya RâsûlAllah tuz nasıldır?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "Tuz kendisinden hesap sorulan nimetlerdendir." buyurdular.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 240-241)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #128 : 29 Temmuz 2011, 14:27:44 »
Yükselmenin Şartı


Çektiğin zorluk ve zahmetler kadar yüksek mertebeler kazanırsın!

Yükseklik arayan geceleri uykusuz geçirir.

Hem izzet ve şeref arıyorsun ve hem de geceleri uyuyorsun?

Denize dalan, incileri arayan!   




(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:534)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #129 : 30 Temmuz 2011, 22:16:10 »
"Şeytanın en sevdiği şey, küçük çocukları Kur'ân-ı Kerim okumaktan alıkoymaktır."

İbnü Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu.
Buyurdular ki:
"Her akşam şeytanın aveneleri (ona tâbi olanları) efendilerinin yanına dönerler. Her biri şeytanın önünde konuşup ona yaptıklarını rapor verip anlatırlar. "Şöyle yaptım", "böyle yaptım", "Falanca zahidi aldattım" derler. Hatta en küçükleri "Ben falanca sabiyyi (çocuğu) Kur'ân-ı Kerimi okumaktan alıkoydum" der. Hemen şeytan yerinden kalkar. Onu alıp yanına oturtur ve onun yaptığıyla neşelenip sevinir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:314)


Sıbyanlara Kur'an-ı Kerim okumayı öğretmenin anlamını ve mükafatını siz düşünün.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #130 : 31 Temmuz 2011, 16:14:00 »
Orucun Fazileti ve Mükâfatının Cemâlullah Olduğu

Hâdis-i Kudsî’de Allahü Teâlâ azze ve celle buyuruyor:

"Oruç benim içindir ve elbette onun sevabını ben vereceğim. Kulum benim rızam için şehvetini, yemesini ve içmesini terk etti. Oruç bir kalkandır. Oruçlunun iki sevinçli anı vardır. İlk sevinci iftarını yaptığı zamandır; diğer sevinci ise, Rabbine mülâki olduğu vakittir. Oruçlunun ağız kokusu, Allahü Teâlâ hazretlerinin katında, misk ve anber'den daha güzel ve daha temizdir."

Bu hâdis-i kudsî'de geçen "Oruç benim içindir ve elbette onun sevabını ben vereceğim" demek, orucun karşılığı benim demektir. Orucun karşılığı huriler, saraylar, köşkler, değildir. Orucun karşılığı Allah’tır. Bundan dolayı Allahü subhânehû ve teâlâ hazretleri, kendisini görme saadetine nail olmayı açlığa bağladı.

İsa (a.s)'ın kendisini görme isteğine karşı
ona şöyle hitâb etti:
"Aç kalırsan, beni görürsün."

Sa'dî buyurdu:
O olmadan ten hiç bir şey değil.
Maden ve hikmet odur.


"Oruç benim içindir ve elbette onun sevabını ben vereceğim" hâdis-i kudsî'de oruç, Allahü Teâlâ hazretlerine izafe edildi. Çünkü oruçta riya yoktur. Belki oruç tutmak bir sırdır. Onu yani bir kişinin oruç tuttuğunu, ancak ve ancak Allahü Teâlâ hazretleri bilir. Bundan dolayı da, Allahü subhânehû ve Teâlâ hazretleri, orucunun karşılığı olur.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 328-329)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #131 : 01 Ağustos 2011, 11:39:41 »
Orucun Batîni Olarak İzahı

Oruç zahirde olduğu gibi batında da olur. Batına hitâb, kalbin, ruhun ve sırrın orucuna; "Ey o bütün imân edenler!" kavl-i şerifiyle işaret edilerek, Allah ile huzur bulup onun nurlarını müşahede edenlere seslenildi.

Kalbin orucu, akla gelen düşüncelerden yani mahlûkatın meşrebinden kendini alıkoyup oruç tutmaktır.

Ruhun orucu, ruhanî mülâhazalardan kendini alıkoyup oruç tutmaktır.

Sırrın orucu, Allah'tan gayrisini müşahede etmekten kendini alıkoyup oruç tutmaktır.

Kim orucu bozan şeylerden imsak eder (kendini tutarsa), onun orucunun nihayeti, gece çöktüğü zamandır.
Yani akşam olduğu zaman o kişi, iftar eder.


Kim ağyardan yani Allah'tan gayri her şeyden imsak ederek oruç tutarsa, onun orucunun sonu yani iftar vakti, Hak Teâlâ hazretlerini müşahede etmesidir.

Zira Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Onu (Ramazan-ı şerif ayını) görünce oruç tutun ve onu (Şevval ayını) görünce iftar edin." Hakikat ehline göre bu hâdis-i şeriflerdeki zamirler, Hak Teâlâ hazretlerine râcidir. Onun için kulun orucunun hem zahirî ve hem de batını olması gerekir. Hak Teâlâ hazretlerini görmek için hem zahirî ve hem batını tutulan oruç, Hak Teâlâ hazretlerini görmekle olur.
Kişinin "Üzerlerinize oruç yazıldı" yani, zahirde her uzvun ve batında da her sıfatın üzerine oruç yazıldı.

Dilin orucu, yalan, fuhuş ve gıybetten kendini tutmasıdır.

Gözün orucu, gafletle bakmaktan ve kötülüğe bakmaktan kendisini tutmasıdır.

Kulağın orucu, malayani (dünya ve âhiretine faydası olmayan şeyleri), nehyedilenleri ve şehevî duyguları uyandıran sesleri dinlemekten kendisini alıkoymasıdır.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 329-330)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #132 : 02 Ağustos 2011, 12:45:28 »
"Cennetler dört kişiye âşıktır. Günahlar iftar vaktinde bağışlanır."

Bazı haberlerde şöyle varid oldu.
Cennetler dört kişiye müştaktır:

1 - Ramazan-ı şerif orucunu tutan,
2 - Kur'ân-ı Kerim okuyan,
3 - Dilini muhafaza eden,
4 - Komşularına yemek yedirip içiren.

Muhakkak ki, Allahü Teâlâ hazretleri, Müslüman kulun günahlarını iftar vaktinde bağışlar.
"Ayaklarıyla kendisine yürüdükleri (günahları), elleriyle kendisini kabzettiği şeyleri, iki gözünün bakmasından doğan günahları, kulaklarının işittiği günahları, dilinin konuştukları ve kalbine akan havadisten dolayı, Allah kulunu bağışlar."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 339)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #133 : 03 Ağustos 2011, 12:15:46 »
Oruçluların Mezarlarından Dirilince Hazreti Allahın Verdiği Nimetler

Hadisi Şerifte şöyle buyuruldu:

"Kıyamet günü olduğu zaman, kabirlerde olanlar dirilirler.
Allahü Teâlâ hazretleri, Rıdvan'a vahyedip (emir verir):
- "Oruçlu kullarımı diriltip, aç ve susuz olarak mezarlarından çıkarttım. Cennetin şehevî nimetleriyle onları karşıla" der.

Rıdvan seslenir:
- "Ey gilmân, ey vildân (Cennet hizmetçileri!) Nur'dan tabaklar ile nimetleri getirin!"

Bunun üzerine kum tanelerinden, yağmur damlalarından, gökteki yıldızlar ve ağaç yapraklarından daha çok gilmân ve vildân (Cennet hizmetçileri); birçok meyveler, lezzetli içecekler, iştahlı yiyecekler ile toplanırlar. Karşılaştıkları herkese o nimetleri ikram edip yedirir ve içirirler.

O nimetlerden yiyip içenlere şöyle derler:

"Yiyin için; afiyet olsun, geçmiş günlerde takdim ettiklerinize mukabil!"



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 339-340)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9211
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #134 : 04 Ağustos 2011, 12:11:54 »
Oruç Tutanların Beraatı

Efendimiz(s.a.v.) hazretlerinden rivayet olundu.

"Mi'râc gecesi, Sidretü'l-Münteha'nın yanında bir melek gördüm. Uzunluk ve genişlik bakımından onun bir benzerini görmemiştim. Onun uzunluğu bir milyon senelik yol kadardı. Onun yetmiş bin başı vardı. Her baştada yetmiş bin yüzü vardı. Her yüzde yetmiş bin dil vardı. Yine her başta nurdan yetmiş bin örük vardı. Her örüğün üzerinde de Allah'ın kudretiyle bir milyon inci bağlanılmıştı. Her incinin içinde de nurdan bir deniz vardı. Bu denizlerde balıklar vardı. Her bir balığın uzunluğu iki yüz yıllık kadardı. O balıkların sırtında, "Allâh'dan başka ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v.) Rasûlüllah'tır" yazılıydı.

Bu melek ellerinin birini başının üzerine koymuştu, diğerini de sırtının üzerine... O "hazaratü'l-kuds"teydi. O melek, tesbih ettiği zaman, onun sesinin güzelliği sebebiyle arş titriyordu.
Cebrail'e onu sordum.

Cebrail bana:
- "Bu bir melektir. Allah, Âdem (a.s)'ı yaratmazdan iki bin sene önce onu yarattı."

Ben:
- "Bu melek, bu sonuca nasıl ulaştı?" diye sordum.

Cebrail:
- "Allahü Teâlâ Cennetin içinde arşın sağında bir havuz yarattı. O melek oradaydı. Ramazan-ı şerif orucunu tutmanız sebebiyle sana ve ümmetine o mekânda tesbih okumasını Allah ona emretti" dedi.
O meleğin önünde iki sandık gördüm. Her bir sandığın üzerinde nurdan bin kilit vardı. Cebrail (a.s) 'a o iki sandıktan sordum.
 
Cebrail (a.s) bana:
- "Ona sor!" dedi. Ben de o meleğe sordum.

Melek:
- "Bu iki sandıkta ümmetinden oruç tutanların Cehennem azabından, beraatları bulunmaktadır. Ne mutlu sana ve senin ümmetine!" dedi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 340-341)