Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Özdemir İNCE nerede yaşıyor? (1)

Başlatan Mücteba, 08 Ekim 2011, 01:15:59

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, bir TCDD görevlisinin, "bayan yanı" olduğu gerekçesiyle bir grup gence bilet satmadığı şeklindeki haberden hareketle "Ülke yönetiminde biz söz sahibi olsaydık o memur hakkında "vatandaşın anayasal seyahat hürriyetini gasp etmekten" derhal soruşturma açardık. Siz hâlâ teokrasinin Meclis oylaması sonrası Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla geleceğini mi sanıyorsunuz?"    demiş.

Özdemir İnce Hürriyet'teki "Teokrasi Yasayla Gelmez" başlıklı köşe yazısında (28 Eylül Çarşamba), bu haberi zikrettikten sonra bunun ender rastlanan bir olay olmadığını söylüyor ve benzer hadislerin "sıklıkla" yaşandığını ispatladığı düşüncesiyle birkaç olay sıralıyor. Ardından da şunları söylüyor:

"Her gün onlarcasına tanık olduğumuz bu olaylar Cem Toker'in kaygılarında son derece haklı olduğunu gösteriyor."

Bilkent Ü. Rektör yardımcısı Prof. Dr. Metin Heper, "Din devleti tesis etmenin, Türkiye'nin kanunlarını seküler niteliklerden uzaklaştırıp dini temele oturtmak"la mümkün olabileceğini, ancak AKP'nin Türkiye'yi "din devletine dönüştürmek" gibi bir denemesi olmadığını, bu yöndeki beklenti ve kaygıların boşa çıktığını söylemiş.

Yazısında bu ifadeleri de aktaran İnce, "Prof. Heper Nerde Yaşıyor?" diye soruyor ve "teokrasinin, yasaların değişmesiyle değil, gündelik hayatın değişmesiyle" geleceği tesbitinde bulunuyor.

Peki Türkiye'de teokrasi tehlikesi bulunduğu nereden belli?

İnce'nin cevabı: Çeşitli kurumlarda çalışan İmam Hatip ve İlahiyat mezunlarının sayısındaki "orantısız" artış! Nitekim İnce'ye göre, "Mısır'da 80'li yılların başına kadar kadınlar türban takmıyordu. Şimdi ilkokul öğrencileri bile çarşaf içinde. Aynı durum Fas, Cezayir ve Tunus için de söz konusu. Tıpkı İran'da olduğu gibi, önce toplum dindarlaşır. Gündelik hayat dinin katı kurallarının buyruğuna girer. Sonra, teokratik (dini) düzen yavaş yavaş devlet iktidarını ele geçirir ve yasaları o zaman değiştirir. Değiştirmesine bile gerek yoktur..."

Yazısının devamında şöyle buyuruyor İnce: "Çağımızın Müslümanlarına anlatılması, onaylatılması gereken ilk şey şudur: Din devlet değildir, devlet din değildir. Din toplum değildir, toplum din değildir. Din bireysel bir olgudur! Bireyi, bireyselliği esas alan günümüz bobstil demokratları, din söz konusu olunca "Din toplumsal bir olgudur, bireye indirgenemez!" diyorlar. Ulema sınıfı ilkin şuna cevap vermeli: İnsanlar din karşısında düne göre daha özgür mü, değil mi? Kurumlaşmış, örgütlenmiş kitlesel din ile faşizm arasında kaç adım yol vardır? Öğrenci devamsızlığı ile mahalle ya da köy imamının pedagojik ilişkisi ne? Gazete ve televizyon imamları ne zaman tayin edilecek dersiniz? Ya imam edebiyat eleştirmenleri? Cevabınızı duymadım. Efendim?"

Meselenin kökenine inmeden, Özdemir İnce'nin satırlarına sinen hastalıklı algıyı anlamak mümkün değil. "Meselenin kökeni" ne? Bu ülkede yaşayan seçkinci, elitist azınlığın, bu ülkenin ve bu toplumun gerçeklerine ısrarla burun kıvıran, arka dönen, yukarıdan bakan tavrı.

Detaylı tahlili bir sonraki yazıya bırakarak burada İnce'ye bir tek soru sorayım: Farz-ı muhal, şehirlerarası bir yolculuğa tek başına çıkan eşiniz -veya varsa yetişkin kızınız, kız kardeşiniz...- sarıklı, sakallı, cübbeli bir erkekle yan yana koltuklarda oturmak durumunda kalsa ne yapardınız? Siz sindirseniz de onlar sindirebilir mi? (Esasen sarıklı, sakallı, cübbeli insanların böyle bir durumda nasıl davranacağı bellidir. Onun için "farz-ı muhal" dedim.

teokrasi: Dine dayalı devlet idare sistemi.

Dr. Ebubekir SİFİL - 1 Ekim 2011 Cumartesi

mazhar

Alıntı YapMeselenin kökenine inmeden, Özdemir İnce'nin satırlarına sinen hastalıklı algıyı anlamak mümkün değil. "Meselenin kökeni" ne? Bu ülkede yaşayan seçkinci, elitist azınlığın, bu ülkenin ve bu toplumun gerçeklerine ısrarla burun kıvıran, arka dönen, yukarıdan bakan tavrı.


Yukarıdaki "Hastalıklı" Yazıyı yazan kişinin seçkinci olduğunu düşünmüyorum.Seckin insanlar böyle Faşist duygulara sahip olamazlar- olmazlar.Ebu Bekir Bey güzel bir soru sormuş.Bu tür "Hastalıklı" Beyinler'in kimliğine bakmak lazım.
Genel de sabetayist,Alevi,Ateist,Dinsiz,Mason,Din düşmanı, Laik,ve laikliği kendine din edinmiş,Müslümanları görünce'boğa 'görmüş gibi kaçan Kimliğe sahip kişiler bu fikirleri öne sürerler.Allah İslah etsin.Ne diyelim!

Mücteba

Özdemir İNCE nerede yaşıyor? (2)

Özdemir İnce gibilerin hoşuna gitse de gitmese de bu ülke vatandaşlarının kahir ekseriyeti Müslümandır. Müslümanların İslam'la ilişkisini, Hristiyanların veya başka din mensuplarının kendi dinleriyle ilişkisine benzetmek, meseleyi böyle algılama ısrarında olmak yanılgıdan ve sukut-i hayalden başka bir şey getirmez!

İslam modernistlerinin veya "Din'de reform/Dinî yenilenme" taraftarlarının anlayamadığı da burası. Şurada burada lokal hareketler/oluşumlar vücut bulmuş ve Cemaleddin Efganî veya Musa Carullah Bigiyef gibi isimlere "İslam'ın Lutheri" gibi yaftalarla büyük umutlar bağlanmış olsa da, bu dinin "çakma Luhter"ler eliyle reforme edilmesi düşüncesi hiçbir zaman sahici bir zemin bulmamıştır, bulamayacaktır...

Dolayısıyla İnce, Müslümanlara dinlerini öğretmek gibi talihsiz ve beyhude girişimlerde bulunmaktansa, mensubu bulunduğu milletin Müslümanlığını içine sindirmeyi denemelidir.

Bu ülkede başörtülü kadınların/kızların sayısının artması, İmam Hatip veya İlahiyat mezunlarının kamuda görev alması gibi hususlar aslında "eşyanın tabiatından" olduğu halde, kendisinde bu milleti "hizaya sokmak" gibi bir görev vehmedenlerin bu durumu "kaygı verici" olarak görmesi "anlaşılabilir" ise de, kesinlikle "normal" değil. Onlara "bireysel özgürlükleri" hatırlatmanın faydası yok. Zira onlar bundan sadece "kendi özgürlüklerini" anlıyorlar. Ama en azından bu milletle aralarında bir "mensubiyet" hissi olmasını bekliyor insan... Bu çok mu anormal?!..

Bu insanlar dışarıdan gelmediğine, bu milletin öz evlatları olarak burada doğup büyüdüklerine ve hayata katıldıklarına göre yapılması gereken nedir? İnce ve onun gibi düşünenlere göre bu insanların sayısının artmaması gerekiyor. Bunun için ya onlara din öğretmeli ya da bir yolunu bulup bu insanları ülke dışına sürmeli! İkincisine gücü yetmediği için İnce, ilkini yapmayı deniyor/tercih ediyor anlaşılan...

Anadolu'nun neresine giderseniz gidin; insanlar, eşlerinin, kızlarının... yabancı bir erkeğin yanında yolculuk etmesini doğru bulmazlar. Bizim örfümüz, adetimiz, inancımız ve kültürümüz budur. Bu milleti "adam etmeyi" kafasına koymuş toplum mühendisleri çok uzun zamandan beri bu durumu "geri kalmışlık", "irtica", "geri kafalılık", "az gelişmişlik"... gibi imajinatif gücü hayli yüksek tabirlerle nitelemeyi tercih ediyor sanıyor. Oysa bunun adı "suyu yokuşa akıtmaya çalışmak"tır. Sovyetler bunu 70 sene demir yumrukla yapmayı denediler; sonuç ortada... O zihniyet Din'in bireysel hayata "tıkılması"ndan da tatmin olmadı; insanların vicdanlarını, hafızalarını dahi dizayn etmeye çalıştı.

Tam bu noktada, "Kurumlaşmış, örgütlenmiş kitlesel din ile faşizm arasında kaç adım yol vardır?" diyen İnce'ye ben de buradan sorayım:  Tarihin çöplüğündeki yerini çoktan almış olan "demir yumruk" zihniyetiyle kurumlaşmış, örgütlenmiş "din alerjisi" arasında nasıl bir "ideolojik nesep ilişkisi" vardır?

Gelelim İnce'nin ulemaya yönelttiği "İnsanlar din karşısında düne göre daha özgür mü, değil mi?" sorusuna. Bu tarz bir soruyu zihinde kurgulamak için insanın "çelişkilerden oluşan" bir düşünce sistemine sahip olması gerekir! Zira bir dine samimi olarak inanan insan, zaten kendisini o dinin kurallarıyla gönüllü olarak "sınırlamış", o dinin kurallarına uymayı kendi iradesiyle kabullenmiş demektir. (Bunu İnce gibilerin "hissetmesi"ni beklemek elbette doğru değil; ama en azından "anlayabileceklerini" düşünebiliriz!) İnsanı kendi inançlarından özgürleştirmek gibi bir garabet ancak Hitler ya da Mussolini gibi hastalardan sadır olabilir. Dolayısıyla İnce'nin kasdettiği böyle bir şey olamaz! Geriye şu ihtimal kalıyor: Burada, "bir dine inanmayanların o din karşısındaki özgürlüğü"nden bahsediliyor olmalı! İyi ama bu diğerinden de saçma! Hangi Müslüman, bir gayrimüslimi "İslamî davranmaya" zorlamış ki! Kimin böyle bir hakkı ve yetkisi olabilir?..

Sonuç olarak;

İnce'nin söz konusu yazıda dile getirdiği hadiseler gerçekten vuku bulmuş mudur ya da anlatıldığı gibi mi vuku bulmuştur, bilemiyoruz. Ama diyelim ki öyledir. Buradan "teokrasiye doğru giden bir Türkiye" fotoğrafı çıkarmak gerçekten anlaşılabilir bir şey değil. Hem de Başbakan'ın Mısır'daki konuşması hâlâ kulaklarımızda çınlıyorken...


Dr. Ebubekir SİFİL - 3 Ekim 2011 Pazartesi