Gönderen Konu: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )  (Okunma sayısı 89194 defa)

0 Üye ve 8 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #135 : 30 Temmuz 2024, 20:23:27 »

Hâtem-i Zâhid ( Hâtem-i tâi) diyor ki:
- Her kim Allah-u Teâlâ (cc)'dan cenneti umar ve isterse varsın fakirler ile buluşup görüşsün. Bunlar cennetin beyleri ve zenginleridir.
Efendimiz (sav) buyurur:
<< Fakirlerle çok tanışıp dostluk ediniz. Onlardan doğru arkadaşlar edininiz. Çünkü onların bir devleti vardır.
- Ey Allah (cc)'ın resulû (sav)! Onların devleti nedir?
Resûlullah (sav): Kıyamet gününde onlara denilir; Bakınız dünyada size bir parça ekmek yedireni, bir yudum su içireni ve bir elbise giydireni bulunuz onun elinden tutup onunla cennete doğru savuşunuz.>>
Yâni fakirlere Allah-u Teâlâ (cc) kereminden öyle ni'metler ihsan eder ki bu ni'mete herkes nail olamaz. Fakirlere buyurur ki. << Varın dünyada size her kim ihsanda bulunduysa, yiyecek, su ve giyecek verdiyse bugün onların elini tutup çekin cennete götürün.>> Fakirler kıyamette erbab-ı devlettendirler. Her kim dünyada bunlarla iyi idiyse, hatırlarına riayet ettiyse, o kimsenin elinden tutup cennete iletirler. Hiç kimse bunlara karşı gelip mani olamaz.
Selam-ı Fârisi (ra) Suheyb bin Sinan Rûmi (ra) Blâl-i habeşi (ra) ve diğer sahabe hep eskiler giyerlerdi. Fakir kimseler idiler.
Uyeyne bin Hasın isminde bir arab beyi vardı. Gelip Efendimize (sav) dedi ki:
- Ya Resulullah (sav) senin sohbetine gelelim. Lâkin şu eski yamalıklı giyenleri aradan çıkar. Onlar aramızda bulunmasınlar. Biz onların bulunduğu mecliste bulunmak istemeyiz. Bizler için bir meclis, onlar için de başka bir meclis tahsis edilsin.
Bu sebeple Hak Teâlâ (cc) fukarayı sevdiği için şu âyet inzal oldu:
<< Sabah-Akşam Allah (cc)'ın rızasını dileyerek Rablerine dua eden kimselerle beraber nefsini sabırlı tut, dünya hayatının süsünü arzu edip de gözlerini onlardan başkasına çevirme. Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz kimseye itaat etme ki, o keyfinin ardına düşmüş ve işi de haddini aşmak olmuştur.>> ( El Kehf sûresi, 28 )
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #136 : 01 Ağustos 2024, 00:09:05 »
Allah-u Teâlâ (cc) nebisine, habibine böyle deyince, acaba fukarayı görünce yüzünü çevirip başını döndürenlere, fakirler hakkında olmadık şeyler söyleyenlere ne der?
 Ebû derdâ (ra) (ki Resûlullah'ın (sav) ashabındandır ) Bu zat ticaretle uğraşan bir tüccardı. Malı-mülkü çoktu. Zengindi. Malının hepsini Allah-u Teâlâ (cc)'nın rızası için Efendimize (sav) verdi. Karısına çocuk-çoluğuna bir şey bırakmadı. Karısıyla kendisi bir gömlek içinde kaldılar. Dışarı çıkmak icab ettiği zaman o gömleği Ebû Derdâ (ra) giyerdi. Hanımı evde zikirle meşgul olurdu. Bir gün Efendimiz (sav)'e dediler ki:
-Ebû Derdâ (ra) gayet âbid ve zâhid bir kimsedir. Lâkin sabah namazına biraz seyrek gelir. Vakit olur, namazdan çıkılacağı sırada gelir. Bazan da çıkıldıktan sonra gelir ve kendi başına kalır veya son rekâtına yetişir, kalanını kendisi kılar.
Efendimiz (sav) buyurdular ki:
- Varın gidin Ebû Derdâ (ra)'ya gelmesini söyleyin.
Gittiler Ebû Derdâ (ra)'yı  getirdiler. Efendimiz (sav) buyurdular ki:
-Ya Ebû Derdâ (ra)! Ben senin halini bilirim. Lâkin bunlar günaha girmesinler. Söyle niçin sabah namazlarına gecikir de gelirsin?
Ebû Derdâ (ra) ağladı ve dedi ki:
- Ya Resulullah (sav)! Ben isterim ki benim gizli taraflarım ortaya çıkıp dile düşmesin. Lâkin mademki siz buyurdunuz söyleyeyim ve anlatayım. Hatunumla benim beraber kullandığımız bir gömleğimiz vardır. namaz vakti geldiğinde karım o gömleği giyer, namazını kılar. O namazını bitirdikten sonra gömleği çıkarır ben giyerim. Bu sebeple biraz gecikirim. bazen imama erişirim bâzan da erişemem.
Efendimiz (sav) buyurdular ki:
- Ebâ Derdâ (ra)! Hak Teâlâ (cc)'ya dua edip senin hakkında dilekte bulunayım mı ki, sana ve ehline giyecek ihsan etsin?
Ebû Derdâ (ra) buyurdular ki:
- Yâ Resulullah (sav)! Benim arzum giyecek çamaşır ve yiyecek yemek arzu ve isteğim haricindeki şeylerdir. Amma varayım hatunuma danışayım. O şayet istiyorsa siz ona göre dilediğinizi ihtiyar ediniz.
Evine varıp hatununa dedi ki:
- Yâ hatun! Bu bizim gizli durumumuz açıldı. Gel seninle konuşalım.
- Ne dersin? diye karısı söylendi
Ebû Derdâ (ra) başından geçenleri bir bir hatununa anlattı. Ve ilâve etti.
- Resulullah (sav) bizim için Allah-u Teâlâ'dan (cc) dünyalık, mal-mülk, giyecek-yiyecek dilemek ister. Bu hususta arzu ve isteğin nedir?
Karısı:
-Yâ Ebâ Derdâ (ra)! Ben sultanlığı kulluğa  asla tercih etmem, dedi. Rahman ve Rahim olan Allah (cc)'ın kulu iken şeytanın kulu olmaya asla razı olmam. Eğer sen dünyalık isterim diye tutturmak taraftarı isen o zaman beni boşa ve ne yaparsan yap. Sen zengin iken fakirlik isterdin.<< Fakirler âhiret sultanları olmuş>> derdin. Şimdi fakir oldunsa ve istediğine kavuştunsa kadrini bilmelisin, Allah (cc)'dan utanmaz mısın? Zenginlik bana gerekmez dedi. Feryad etti, sonra ilâve etti ki: Var Resûl'e (sav) söyle bizim için dünya ve dünyalık istemesin. Lâkin bizim için şunu dileyiversin de Allah-u Teâlâ (cc) bizi dünya afetinden muhafa etsin.
Ebû Derdâ (ra) vardı, Resulullahın (sav) huzuruna çıktı. Hatununun dediklerini aynen bir bir nakletti ve:
- Yâ Resulullah (sav)! Bizim için dünya isteme diye ricada buılundu.
Efendimiz (sav) dedi ki:
- Bari birinize bir gömlek vereyim. Ebû Derdâ (ra):
-Ya Resulullah (sav)! İkimiz bir gömleğe muhtaç olmayınca ibadet lezzetini ve imanın tatlılığını bulamadık. Ben ibadetle ticaret arasında birçok çalışma ve gayretlerde bulundum. Lâkin başaramadım. Nihayet ticareti terk ettim, ibadete sıkıca sarıldım. İyice anladım ki âhireti isteyene dünya haram imiş. Dünyayı isteyene de âhiret haram imiş. Dünyayı isteyene âhireti bırakmak gerek, âhireti isteyene de dünyayı. İkisi bir arada yürümüyorlar.
Ebû Derdâ (ra) henüz bu sözlerini söylerken Cebrail (as) geldi. Dedi ki:
-Ya Muhammed (sav) Hak Teâlâ (cc) selâm etti ve buyurdu ki:
<< Her kim uçmağa (cennete ) mûsaadeli kimseyi görmek isterse Ebû Derdâ (ra)'yı görsün.>>
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #137 : 05 Ağustos 2024, 21:13:08 »
Şimdi ey akıllıyım diyen kimse! Eğer bu söylenenlerden zerre kadar anladınsan sen aklı başında bir kimsesin. Anlamadınsa sende akıldan nesne yok imiş.
Kendi arzusuyla fakirliği isteyen ve sevenlerden biri de Hz. Ebubekir Sıddık'dır (ra). Hz Ebubekir (ra) de çok zengin olanlardan biri idi. Malını-mülkünü Allah-u Teâlâ (cc)'nın rızası için sarfedilsin diye Efendimiz (sav)'e verdi. Gördü ki bu dünya dedikleri bir cife imiş.Cifeye iltifat etmek Haktan ayrı düşmekle neticelenecekmiş. Varını-yoğunu Hak yoluna feda etti. Efendimiz (sav)'e seksen bin fûlûri (bir nevi para) verdi. Kırk binini aşikâre, kırk binini de gizli verdi. Artık kendisinin hiç bir şeyi kalmadı. Kendisini bir eski kilim içine sardı. Giyeceği olarak yalnız bu kalmıştı. Eski kilimin deliklerinden mûbarek gövdesi gözüküyor idi.
Bir defasında on gün evde oturdu. Efendimizin (sav) sohbetine gelemedi. Fatımatûz-Zehra (r.anh) Ebu Bekrin (ra) halini öğrendi. Efendimize (sav) << Elbisesizlikten dolayı evinden ayrılamadığını, yanlarına gelemediğini bildirdi. Oradakilerden birine:
- Şu giyeceği Ebubekir (ra)'e iletin, giyinip babamın sohbetine gelsin, dedi. Ne zaman ki o giyeceği Hz. Ebubekire (ra) ilettiler derhal yerinden doğruldu. Giyeceği cariyesinin elinden aldı, öptü, başına koydu. Yüzüne gözüne sürdü. Ta'zim ve hürmette bulunup sırtına giydi. Doğru Resûlullah (sav) Efendimizin yanına koştu. Efendimiz (sav) o esnada bahçede hurma ağaçlarının arasında dolaşıp ibret almak için gezmekte idi. O esnada derhal Cebrail (as) geldi. Hz. Ebubekir (ra)'in giydiği kilim gibi bir kilim giymişti. Efendimiz (sav)'e selâm verdi. Efendimiz (sav) selâmını aldı. Lâkin Cebrail (as) Hz. Ebubekir (ra)'in giydiği gibi giyindiğine hayretler içinde kaldı ve kendisinden sordu:
- Yâ Cebrail (as)! Seni şimdiye kadar bu elbise ile görmüşlüğüm yoktu. Sebep ne ki bugün bu elbiseyi giyerek teşrif ettiniz ?
Cebrail (as) buyurdu ki:
- Ya Resulullah (sav)! Bugün gökyüzündeki bütün melekler bu şekilde giyindiler. Sebebi Ebu Bekir Hazretlerinin (ra) bu şekilde giyinmiş olmasıdır. Hak Teâlâ (cc) sana selam etti. Der ki: << Habibim sorsun, Ebubekir benden razı mıdır? Ben ise, O'ndan razı oldum.>>
Bu haslet, Hak Teâlâ (cc)'nın rızasını bulmak Ebubekir (ra) Hazretlerine hep dünyayı terk etmesi ve fakirliği tercih etmesi sebebiyledir. O yaptığını fisebilillah yaptı. Malum oldu ki fakirlik Allah-u Teâlâ (cc)'nın rızasına sebeptir. Allah'ın (cc) rızasını kazanmak, değme kula nasip olacak şey değildir. Hak Teâlâ (cc)'nın rızasını elde etmek için dünyanın terki gerektir.

Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #138 : 07 Ağustos 2024, 01:47:53 »
Dünyayı terk edecek kimsenin bu şekilde terk etmesi gerektir. Ancak o taktirde Hakkın rızası elde edilir. Yoksa Hak Teâlâ (cc)'nın rızası için veriyorum deyip sonra verdiğimizin minnet altında kalmasını istemek ve beklemek hiç doğru olmaz. Bu taktirde verilenler heba olur. Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
<< Sadakalarınızı... başa kakmak ve eziyet etmekten dolayı iptal etmeyiniz.>> ( El Bakara sûresi, 264 )
O Ebubekirdi (ra) demiyesin. Çok kimseler hattâ kadınlar bile kendi i htiyarlarıyla varlarını-yoklarını Hakkın yoluna verdikten sonra canlarını dahi verdiler.
Erenlerin cümlesine örnek olarak Hz. Ebubekir (ra), kadınlara da Hz. Hatice (r.anh) yeter ve kâfidir. Basranın sultanı, Hatuni Neşvane hatun, Şeyh Mensur'a Derizanına (kapusuna) gelip inabet elini tutup tevbe ettikten sonra canlarını dahi terkettiler.
İleride bu hususta mufassal malûmat verilecektir.
Bunları okuduktan sonra nelerin bu dünyayı terkedip durmakta olduğunu anlayacaksın. Nice kimseler ne türlü can ve mallarını Hakkın yoluna feda edip harcamışlar gör, ibret al ve düşün. Bunca sözden maksadımız, kişi nefs-i emmâresini terk ile dünya muhabbetini gönlünden çıkarmazsa saadet ve selâmete eremez hakikatini bildirmektir. Nefs-i emmâre yedi başlı bir ejderhadır. Cehdedip bir başını imha etsen diğer başları buna bağlıdır. O kesilince diğer başlar kendiliğinden kurur giderler. Nefs-i emmâre ejderinin o büyük başı dünyayı sevmektir. Dünyanın sevgisi cehd ve gayret ile tamamen giderilebilirse diğerleri teker teker ve az bir gayretle giderilir. Dünya sevgisinin bir kısmı giderilmeyip gönlünde kaldığı taktirde ne kadar uğraşıp yorulsan bütün emek ve gayretlerin boşuna ve hebadır. Ömrünü de çürütsen eline bir şey geçmez.
Nefsini emmârelikten döndürüp mutmainliğe getirmeye var kuvvetinle çalış.
 
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #139 : 08 Ağustos 2024, 01:49:30 »
Dünyadan alâkayı kesmenin sebeplerinden birisi;
Ölümü anmaktır. Nefsin dünyaya meyil ettikçe ölümü anıp hatırlamalısın. Ölenlerin dünyada neleri varsa bırakıp gittiklerini düşünmelisin. Allah-u Teâlâ (cc)'yı isteyen âşıkların dünyayı ne şekilde terk ettiklerini düşünesin. Onlar nasıl Allah-u Teâlâ (cc) 'nın rızasını ve visalini buldular? Bu hususu fikredesin. Şu hususu iyice bilesin ki kim nefs-i emmâresinin emrine uyarsa asla Allah'ın rızasını kazanamaz, Hakka doğru bir adım bile atamaz.
Şeyh Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri Hakka niyaz edip:
<< Ya Rabbi sana nasıl ulaşılır?>> dedi.
Hak Teâlâ (cc) ilham yoluyla Bâyezid'e cevap verip dedi ki:
<< Nefsini bırak gel. Nefsinden ayrılmak suretiyle gelebilirsin.>>
<< Ayrıl!>> dediği nefs-i emmâredir. Sıfat-ı reddiyeden ( çirkin sıfattan ) ayrılmak gereklidir.
Dediğim gibi nefs-i emmâre yılanı, zaman zaman başını kaldırdığı vakit sen de ölümü hatırlama sopasıyla başını ezesin.
Onun en büyük başı; Dünyayı sevmektir. Sen bunu yapar, dünya sevgisini gönlünden çıkarırsan nefs-i emmâren zayıflar, dünyaya meyledemez, başını kaldıramaz olur.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #140 : 13 Ağustos 2024, 02:07:39 »
HİKAYE:
Bir gün birisi gelip Ebû Derdâ (ra)'ya dedi ki;
-<< Yâ Ebâ Derdâ (ra)! Benim büyük bir hastalığım var. Bana bir ilâç tavsiye et ki o hastalığımı tedavi edeyim.
Ebû Derdâ (ra) buyurdular ki:
- Hastalığın nedir?
O kimse buyurdu ki:
- Benim gönlümde fazlasıyla dünya muhabbeti vardır. Bu sebeple gönlüm kararmıştır. Abdest aldığımda, namaz kıldığımda bir manevi zevk duyamıyorum. Zikirden,ibadetten,teşbihten safa ve neş'e alamıyorum. 
Ebû Derdâ (ra) buyururlar ki:
- Bu hastalık bütün hastalıkların başıdır. Bunu hemen tedavi et. Yoksa bu hastalığın sonu imanın ortadan kalkmasıyla neticelenir.
O kimse sordu:
- Yâ Ebâ Derdâ (ra)! Ben ne etsem?
Ebû Derdâ (ra) buyurdular ki:
- Hastaları sor, cenazelerin yanında bulun. Mezarları ziyaret et. Bu üç şey'e devam et. Hemen o hastalıklar senden zail olur, bu üç hususa devam edildiğinde gönül nurlanır. Basiret gözü açılır.
O kimse bu üç hususa devam etti. Lâkin hastalığı kendisinden gitmedi. Gelip yine Ebû Derdâ (ra)'ya dedi ki:
- Yâ Ebû Derdâ (ra)! Söylediğiniz üç hususa devam ettim. Dünya muhabbeti benden gitmedi. Dünya endişesi de kat'iyyen kesilmedi. Gönlüm onlardan yüz çevirmedi. O dediklerini ki bunca gündür yerine getiririm hiç bir faydasını görmedim.
Ebû Derdâ (ra) buyurdular ki:
- Hastalara vardın ve sordun mu? Cenazelere varıp çokça yanlarında bulundun mu? Bol bol mezarlıklarda ve mezarların başında oturup tefekkür ettin mi?
O kimse buyurdu ki:
- Nice günlerdir bu söylediklerini yapmaktayım.
Ebû Derdâ (ra) buyurdu ki:
- Bir hayvan ölüsüne varır gibi varıp ziyaret ettin.
O kimse dedi:
- Hastalara vardım. Halini-hatırını sordum. Daima cenaze namazı kıldım ve mezarlara gittim. Mezarların karşısında oturup durdum,düşündüm.
Bunun üzerine Ebû Derdâ (ra) buyurdu:
Hastanın yanına vardığın zaman nefsine de ki: << Ey nefs! Şu döşekte yatan kimdir-Kendini bunun yerine koy. Sen de bir gün bu hale gelip döşeklere düşeceksin. Acaba sana bir içim suyu kimler içirecek? İşin sonu böyle olacağına, akıbet buna varacağına göre bunca kavga ve saire neye gerek? Senin akıbetin böyledir. Bu fani dünyadan fariğ ol. Bunun endişesini terk et. Bunun muhabbetinden feragat et. Nefsine; öğütle. O işlerin başına bir gün geleceğini öğütleyesin. Ne zaman ki cenaze namazına gittin. Baktın ki birisi ölmüş. Ağaçtan tabut yaptırmışlar. Dört kişi dört başından tutmuşlar götürürler. O cenaze evini-barkını hânûmanını terk etmiş. Bütün toplayıp yığdıklarını bırakmış gitmekte. Bu cenazeyi gördüğünde nefsine diyeceksin ki: << Ey nefis! Bu cenazenin yerinde kendinin olduğunu kabul et. Bu tabut öyle bir attır ki herkes bu ata binse gerektir. 



Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #141 : 13 Ağustos 2024, 22:43:43 »
Denilmiştir ki:
Tabut bir merkeptir ki ona herkes biner. Bir gün sen de bu cenaze taşıyan ata binip onun gibi olsan gerektir. İnsanın başına mutlak geleceği mukadder olan şey'i sen gelmiş say. Böyle saymak da hayırlıdır. Bu sebeple denilmiştir ki:<< Her gelecek şey yakındır.>>
Nefsine diyesin ki: << Bu birikp yığılan mal ve davarlar sonunda dökülüp kalacaklardır. Gel şimdi o zaman gelmeden gelecek olan o zamanın tedârikinde bulunalım. Bu fani şeylere gönül vermileyim. Bu cenazeyi görürsün. Evinden-barkından, oğlundan-kızından, kavminden-kabilesinden ne türlü yüz çevirmiştir? Bunları nasıl terk etmiş de gider? Bunların hepsinden kendisine bir içim su veren, bir öğün ekmek dahi veren olmadı. Yanında da götürebildiği yok. Baş açık, yalın ayak hepsini bırakıp gider. Kimse bilmez ki hali nasıldır.>> Bu durumu böyle görünce nefsini yine öğütlemeye devam edip diyeceksin ki: Sen de bir gün bunlar gibi olacaksın. Mezarlıklara varınca kabrin içindekilere dikkat nazarıyla bak. Gör ki ne şekilde ha-râb ve tûrab olmuş, yatmaktalar. Gelen geçen üzerlerine basmaktadırlar. Gelen-geçenin ayakları altında kalmışlardır. O nazik tenleri çürümüş, o latif ağızları çenelerinden ayrılmış. O başları gövdelerinden kopmuş. O ela gözlerini kurtlar-böcekler yemiş. O bülbül gibi dillerini yılanlar-çıyanlar yemiş yatmaktadır. Dünyada hevâ ve heves ile geçen 40-50-80-100 yıl ömür sürenlerin akıbetleri yok olmuş, hebâen mensûradan öte gidememiş. O nefs-i emmâreler Allah-u Teâla (cc)'nın yasak ettiği sıfatlarıyla sıfatlanmaları sebebiyle türlü türlü azaba giriftar olmuşlar. O nefs-i emmârenin yaramaz sıfatlarının her biri birer canavar suretine girmiş, tepesine üşüşüp azaba giriftar ederler. Mezarlara varınca bu yatanlara ibret gözüyle bakasın. Döndüğünde yine nefsine diyesin ki: << Ey nefis. Sen dahi insaf etmez misin? Bu murdar dünyadan usanmaz mısın? Mevlâ muhabbetine gönül vermez misin? İşin sonunda sen de öyle olacağını sanmaz mısın? Bu günlerin senin de başına geleceğini hiç hesaba katmaz mısın? Şu yatanların her biri senin gibi hürmetli-izzetli kimseler değil mi idi? Bunlar da senin gibi dünyada iken alırlar-verirler, yerler-içerler, hüküm ve hükümet ederlerdi.Gülerlerdi, yanıp döğünür, üzülürlerdi. Nefis şeyler giyer, kendilerine hiç toz kondurmazlardı. Şimdi gör ki kara toprak olup ne halde yatarlar. Evleri, barkları, cemaatları ne halde bırakıp gitmişler? Her birisi yalnız yalnız çukurlarda hallerinin ne olduğu meçhul olarak yatmaktalar.>>









Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #142 : 15 Ağustos 2024, 01:42:53 »
Nefsini muhatap alarak diyeceksin ki:
- Sen de bir gün bunlar gibi olup vûcut ve bedenden ayrılıp şu yatanlarla bir olup çukurun içine yatacaksın. Ey nefis! Bir gün olur, seni de buraya getirirler. Burada amelinle kalırsın. Var şimdi, ey nefis! Dünyadan âhirete, kabire, salih amellerle Kur'an getir. Nefis bu kara çukura düşmeden, yılan-çıyan başına üşüşmeden gerekli hazırlıkları tamalıyasın.
Hastaları sor. Cenazelerde hazır bulunasın. Bu söylenenleri tutarsan senin nefsinden dünya muhabbeti zail olur. Yaptığın ibadetlerinden lezzet ve zevk alırsın.
O kimse dedi ki:
- Yâ Ebâ Derdâ (ra)! Dediğin gibi hastaları sordum. Daima cenaze namazlarında hazır bulundum. Mezarlar arasında her gün varıp oturdum. Senin dediğini arzu ettiğin gibi yaptığımda maksadım hâsıl oldu. Dünyadan alâkamı kestim. Kendimi tâat ve ibâdetlerime verebildim. Gönlüm nurla'ndı. Karanlıklar çıktı gitti, basiret gözüm açıldı, Hak batıldan ayrıldı.
Bundan sonra bu kimse fakirlerle meşgul olmaya başladı. Kendisi bir abâ giyip bir mescid köşesine oturdu. İbadetle meşgul oldu. Ebû Derdâ (ra)'ya dualarda bulunup derdi ki:
- Yâ Ebâ Derdâ (ra)! Allah-u Teâlâ (cc) senden razı olsun. Benim kararan kalbimi diriltip nurlandırdın.
Ey azizim! Ölümü bu şekilde zaman zaman devamlı olarak anmak bir kaç türlü saadete bizi nail eder. Bunlardan biri, insan dünyanın etkisinden kurtulur. Tiksinir. İkincisi: dünyaya meyl vermez, dünyadan uzak durur. << Bende bunların halleri ile halleneceğim>> der ölümü göz önüne getirir. Üçüncüsü; günahlarını çoğaltmaz. Çabuk çabuk tevbe ve istiğfarda bulunur.
Bir kimse ölürken çok çeşitli zahmet ve ızdıraplar çeker. Öldükten sonra nice türlü azaplar çeker.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #143 : 18 Ağustos 2024, 07:52:25 »
Bu ölüm öyle bir şey ki mâmurları ve imaretleri harâb eder. Cemaatleri dağıtır, lezzetleri giderir. Gözlerden yaşlar akıtır, yürekleri yandırır. Başları açık, yalın ayaklı, yakası yırtık kimseleri analarının, atalarının ortasında göz yaşları arasında gezdirir. Bu ölüm öyle bir şeydir ki geldiğinde kişiden nâzik mizaçlar, narin tülbentler, şeyhvari giyecekler çıkarılır.
Bu ölüm öyle bir şeydir ki geldiğinde o kadar zahmet çekilir ki bu zahmetin yerine diğer birisi bir kılıncı eline alıp ölecek kimseye üçyüz defa vurulsa, tepelese işte bu sırada ne kadar zahmet çekilirse ölüm ânında da ondan daha fazla zahmet çekilir. Nitekim iki cihanın serveri Muhammed Mustafa Efendimiz (sav) buyururlar:
<< Ölümün şiddeti ve dehşeti bir kimseye keskin kılınçla üçyüz defa vurmak gibidir.>>
Hz. Ömer (ra) buyurur ki:
- Ölüm şuna benzer ki bir ağacın çokca dikenleri olsa ve o ağacı getirip birinin boğazından içeri soksalar. Bu ağacın her dikeni bir damara ulaşsa, orada bereler hâsıl olsa, sonra bu çalıyı ve dikenli ağacı kuvvetli birinin eline verseler, kuvvetle çekse ve bütün damarları koparıp kanatsa o kimse ne şekilde bir zahmet ve ızdırap çekerse ölecek kimsenin çektiği ızdırapta tıpkı bu kimsenin haline benzer. Can acısı bakımından aynıdır.
Azizim! Can acısından, ölümden öldükten sonra insanın başına neler geleceğinden biraz haber vereyim de dinle ve aklını başına al; var sen de ona göre amellerde bulun.
Hikaye:
Abdullah bin Amr bin Âs (ra), babasından naklederek anlatır: Babası kendine sorar: << Acaba can çekişenler, ölümü niçin anlatmazlar?>>
Biz de cevaben derdik ki: << Deli olurlar da onun için anlatamazlar.>>
Bir gün oldu ki kendisine ölüm yaklaştı. Ben ileri geçip kensine:
- Ey babacığım! Ölümü bize anlatıver, dedim.
Babam bana:
- Ey oğul! Bu ölüm dedikleri bir büyük şey imiş. Dil ile vasf olunması mümkün değil. Lâkin sana şimdiki halden biraz anlatayım; bildiğim kadarını söyliyeyim; benim hâlim şuna benzer: Göğsümün üzerine ulu dağları koydular. Benim canım iğneden çekilir gibi çekilir. Bir de şuna benzedim ki sanki yer ile gök birbirine sıkıştı. Aralarında ben kaldım, dedi.
Gerçekten bu ölüm, dil ile söylenemez. Lâkin insanın başına gelince anlaşıllır.
Demişlerdir ki: Şunlar dil ile söylenip anlatılamaz. Ölüm, ateş, uçmak (cennet) 
Lâkin ben bunlardan bir nebzecik bahsetmeye çalışayım. Bu ölenlerin halinden zerre miktarı dirilere verilse ve bildirilse idi hiç kimse takat getiremezdi, güç yetiremezdi, helak olurdu. Hiç kimse diri ve canlı kalamazdı.
<< Eğer sizin ölüm hakkında bildiklerinizi hayvanlar bilse idi, siz asla semiz et yiyemezdiniz.>>
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #144 : 20 Ağustos 2024, 19:09:39 »
Hikaye:
Bir gün meşâyihten biri müridleriyle birlikte giderdi. Bir koyun sürüsüne yolları rastladı. Şeyh müridlerine dedi ki:
- Ey dervişler! Şunca zamandan beri size ölümden haber veririm. Hiç biriniz bu yalancı, fâni, sehhâre, mekkâre, gaddâre dünyadan usanmadınız. Nefislerinizin bu çirkin huyunu dahi terkettiremedim size. Bari şu koyuncuklara ölümün mevcu'diyetini haber vereyim de bakalım bunlarda mı sizin gibi hareket ederler? Yoksa başka türlü mü hareket ederler?
Koyunların yanına vardı. Çağırdı ve dedi ki:
<< Her nefis ölümü tadacaktır.>> ( Âl-i imran sûresi, 185 )
O esnada bütün koyunlar bir yerde toplandılar. Kuzusuyla meleşir gibi meleştiler. Çokları meleye meleye helak olup gittiler. Diğerlerinin bir kısmı da kolay kolay otlamadı. İnleye inleye öldü gitti.
Ey Âdemoğlu! Sen şimdi hayvanlardan, meleklerden ekrem ve efdal iken ve makamın a-lâ-yı ılliyin iken niçin kendini esfel-i sâfilin derekesinde bırakırsın. Niçin buradan kurtulmak için çaba sarf etmezsin? Sen Pegamberimiz (sav) ve diğer Peygamberlerle haşrolup Firdevs-i A'lâda olmağa layık iken, şeytanla cehennemde zincirle zincirlenmeye  lâyık mı görüyorsun kendini? Niçin Allah-u Teâlâ (cc)'ya ve Efendimize (sav) değil de nefsine ve şeytana uyarsın? Sana bunca öğütler verilmesine rağmen niçin hiç birisine kulak vermezsin? Niçin sana söylenilen güzel sözlerin hiç birisini işitmezsin? Yoksa âhireti inkar mı edersin? A biçâre, ölmeden bu derde bir çâre istesen  ne olur? İnatçı ve kibirli nefsini alıp bir mürşidin kapısına var.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #145 : 27 Ağustos 2024, 22:05:18 »
Hikâye:
İsâ (as)'a dediler ki:
- Sen ölüyü diriltirsin. Lâkin senin dirilttiğin ölüler yenice ölmüş olan taze kimselerdir. Bunun başka bir sebebi olabilir. Sen dâvanda gerçek isen tâ eskiden ölmüş olanlardan birini dirilt.
İsâ (as):
- Siz kimi isterseniz söyleyin de onu dirilteyim, buyurdu. Kendilerine atadan, dededen beri eski bildikleri bir kabri gösterip:
- İşte bu kabirdekini dirilt, dediler.
İsâ (as) iki rek'at namaz kıldı. Dua etti ve dedi ki:<< Kum bûznillah>> ( Allah'ın izniyle kalk) der demez o kabirde yatan kimse doğruldu. Gördülerki o kabirde yatan saçı sakalı ağarmış pir bir kimse imiş. Hz. İsâ (as) buyurdu:
- Sen kimsin?
Kabirden kalkan kişi:
- Bana Sâm derler, Nûh (as) oğullarındanım.
İsâ (as) buyurdu:
- Bu ağarmak nedir? Senin zamanında saç-sakal ağarması yok idi. Senin saçın-sakalın nereden ağardı?
Sâm:
- Bir avaz geldi ki ben o avazı işittiğimde sandım ki kıyamet koptu. O sesin heybetinden saçım-sakalım ağardı, dedi.
İsâ (as) sordu:
- Sen ölüp toprak olalı kaç sene oldu?
Sâm dedi ki:
- Yâ Rûhullah (as)! Ben dört bin yıl evvel öldüm ve toprakta yatmaktayım. Henüz ölüm acısı benden gitmedi.
Şimdi düşünelim! İnsana ne kadar acı ve ızdırap verirlerse versinler, onun te'siri fazla sürmez, geçer gider. Sen bu nevi acılardan korkarsın. Peki o acı ki dört bin yıl gitmez. Ondan hiç mi korkmazsın? Eğer korkarım diyorsan, yalan söylersin. Çünkü korksan insafa gelirsin. Yaramaz huyları terk edersin. Elinle ve dilinle hiç kimseyi incitmezsin. ( Müslüman odur ki; müslümanlar onun elinden ve dilinden selâmet bulurlar. ) ( Hadis-i Şerif )
İbni Abbas (ra) buyururlar ki:
- Ölüm meleğinin bir kırbacı vardır, onun uzunluğu mağrip ile maşrık arası kadardır. Bu dünayada yürür, insan oğullarının yüzüne bakar. Her kimin eceli geldiyse o bilir. Kırbacıyla bir kere vurur ve der ki:<< İyi bil ki varacağın yer ölüler meclisidir. Bu dünya Sultan Süleyman (as) kalmadı. Sana kalacak mı sanırsın? >>  Ölümü karşısına getirir, o kimse hemen o saatte canını teslim eder.


Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #146 : 28 Ağustos 2024, 23:05:19 »
Hikâye:
Bir gün Süleyman (as) ashabına dedi ki:
- Benim gönlüm bir halvet ister ki o günde bana hiç keder ve üzüntü gelmesin.
Yaranları ve vezirleri derler:
- O gün yarından sonraki gün olsun.
Ne zaman ki ertesi gün oldu: Kapılar kapandı, kendisi asasını aldı, köşküne çıktı. İstedi ki sessiz, sadâsız bir müddet köşkünde otursun.. Köşküne çıktı, bir de ne görsün ki bir yağız genç, köşkün köşesinden çıkageldi.
- Allah (cc)'ın selâmı senin üzerine olsun ey Allah (cc)'ın Peygamberi, dedi.
Süleyman (as):
- Ve aleyküm'üsselam, yâ yiğit! Sen kimsin ? dedi.
O yiğit dedi ki:
- Yâ Süleyman ben o kimseyim ki, kapıcılar beni men'edip alıkoyamazlar. Beylerden korku ve pervam yoktur. Benim girdiğim saraylar ıssız kalır. Benim girdiğim evlerde izzet ve bin bir nâz ile beslenen bedenler soluğu kara toprakta alırlar.
Süleyman (as) bunu işitince onun kim olduğunu bildi ve dedi ki:
Yâ Azrail (as)! Ruhumu kabz etmeye mi geldin ? Yoksa ziyaret etmek için mi geldin?
Azrail (as):
- Ruhunu kabzetmeye geldim,dedi.
Süleyman (as) buyurdu:
- Yâ Melek (as)! Bir tasasız gün istemiştim ki kendi başıma sakin oturayım. Tasalı haber işitmeyeyim.
Azrail (as) buyurdu:
- O senin istediğin gibi bir gün yeryüzünde ve dünyada yoktur. Olmayan bir şeyi istemişsin. Allah-u Teâlâ (cc)'nın kader ve kazsına razı ol.
Sonra o anda hemen orada ruhunu kabzedip aldı. Süleyman (as) asası üzerine dayana kaldı. Sonunda asasına kurt düştü. Kurt düştüğü zaman devler Beyt-ül-Mukaddesi yaparlardı. Bu devler Süleyman Peygamberin (as) öldüğünü anladıktan sonra dağılıp gitmişlerdir.





Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #147 : 31 Ağustos 2024, 18:41:12 »
BEYT
Niceleri << Ben'im dedi ve gitti.
Birisi kılmadı sözünü isbât
Toprak içinde zerre zerre yatar
Muntazır, ne vakit ola arasât..

Ey kardeşim! Eğer aklın varsa senden evvel gelenlerin hallerini düşünmek sana nasihat olarak yeter.
MÜELLİFİN BEYTİ
Davul vurdu. Sâriban kalktı, göçtü kervan.
Dur kardeş dur! Nice yatarsın? Ayağa kalk uyan.
Çevre yanın çağrışıp göçüp gider, sürün sürün.
Sen daha kendine gelmezsin ey nefsine uyan.

Hikâye:

Bir gün bir kavim gelip Efendimiz (sav) dediler ki:
- Yâ Resûlullah (sav) Bize nasihat ver.
Efendimiz (sav) buyurdular ki:
Sizden ölenler var mı?
Onlar:
- Evet, yâ Resûlullah (sav) ölüm olmayan yer bulunur mu ?
Efendimiz (sav) buyurdular ki:
- Şimdi gidin. Size nasihat olarak ölüm kâfidir. Ölümlü dünyada herkes ölüp gitmektedir. Sizde bir gün ölüp gideceksiniz. Ölenlerin, hayırlı ve şerli olanları var. Siz hayırlılardan olmaya gayret gösterin. Ölenlerin şerlilerinden olmayın.
Devamla:
Düşünelim ki, şu yerim-yurdum, malım-mülküm deyip duranlar mâmur ettiklerini bir gün gelip bırakıp gitseler gerektir. Onların imar ettikleri bir gün gelip baykuşların öttüğü viranelere dönse gerektir. Elindeki ve hazinedeki işin sonunda senden alınıp bir başkasına verilecektir. Böyle devam edip gider. Sana da o gün yaklaşıp durmaktadır buyurdular.





Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #148 : 04 Eylül 2024, 23:18:28 »
Aklı başında bir kimsesin. Bu durumda ihtiyar kendi elinde iken o malı tasadduk et ve Hak yoluna sarfet. Böyle yaptığında Hak Teâlâ (cc) katında bir mertebe hâsıl olur senin için. Yukarıda da söylenildiği gibi  kazandıklarını sonunda harcayamadan  bırakır gidersin. Bıraktığında başkasına, o da bir başkasına bırakır gider. Yığdığın malların sana hiç bir faydası olmadığı gibi zararı olur, azaba ve sorgu-suâle tâbi tutulursun. Bu durumda gevşek davranmak olmaz.
Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?
O da yalan, bu da yalan, var biraz da sen oyalan.

Âyet-i Kerimede buyurulur ki:
<< Onların ecelleri geldiğinde ne bir saat gecikir ne de öne alınır. ( Yunus sûresi, 50 )
Bu âyet-i kerimeyi hiç işitmedin mi ? Gafil bulunursun. Dolu dolu emellerden ne çıkar? Çokları bir çok emeller beslediler. Nail olmadan üzüntü içinde kabirlerini boyladılar. Ölüm bir ejderha gibi durmadan bizi yutuyor. Allah-u Teâlâ (cc) bizi yoktan var etmiştir. Yine işin sonunda yok olsak gerektir. Bizimle yâr olan bir gün bizden ayrılsa gerektir. Onun için işi sağlam tutmak ve ecel gelince kimseye aman vermeyeceğini hatırdan çıkarmayalım.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 273
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #149 : 05 Eylül 2024, 22:07:34 »
Hikâye:
Dâvud (as)'un evinde bir merdiven vardı. Bu dört ayaklı merdivenle çıkacağı yere çıkardı. Bir gün abdest aldı ve namaz kılmak için taht üzerine çıkmak istedi. Orada bir müddet Allah (cc)'ına yalvaracaktı. Geldi o merdivenin ikinci basamağına ayağını koyar koymaz Melekûl-Mevt (Azrail (as) geldi.
Davud (as) Azrail (as)'e dedi ki:
- Yâ Azrail (as)! Bana mühlet ver. Yukarı çıkıp başımı secdeye koyayım. Başım secdede iken ruhumu kabzet.
Dâvud Peygamber (as)'e Azrail (as) mühlet vermeyince sana bana mühlet verir mi? iyi düşün kardeşim.
Dâvud Peygamber (as)'e dediler ki:
-Yâ Davud (as)! Bu dünyada bunca yıldır yaşadın. Nasıl gördün ?
Dâvud (as) buyurdu ki:
- Nasıl göreceğim? Bu dünya bir kervansaray imiş. Bir kapısından girdim öbüründen çıktım. Bu esnada ne kadar görmüş olabilirim?
Sonra ağladı.
Şimdi sende bunlardan bir ibret almalısın. Gören göz ibret alan gözdür. İbret almıyan gözü, gözden saymazlar.
Hak Teâlâ (cc):
<< Ey göz (basiret) sahipleri! İbret alınız.>> (el- Haşr sûresi, 2 ) buyurdu.
Gözünde ibret ve hikmet olmayan kimse hayvandır.
Ey kardeş! Bu dünyanın yalancı gayretine aldanma. Âhireti unutma. Ömrün nihayete erince Azrail (as) gelir, ölüm sopasıyla başına vurur. O zaman nefsin ve kalbin arasında bir perde olur. O perde yırtılınca kendinin bir canavar olduğunu görürsün. Adam değilmişin. O zaman şimdi insan suretinde olduğuna kimse itibar etmez. Çoklarının gönül yüzü canavar suretine döner. Zahiri yüzleri Efendimizin hürmetine olduğu gibi kalır. İnsan amelleri sebebiyle hangi vahşi hayvanın suretine sokuldu ise kıyamette de o surette ortaya çıkar.
<< Bu ümmette beden meshi yoktur, fakat ey zeki! Bil ki dil (gönül) meshi vardır.>> Mevlânâ.

Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.