Gönderen Konu: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )  (Okunma sayısı 88680 defa)

0 Üye ve 9 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #120 : 02 Temmuz 2024, 01:29:13 »

Azizim! Hak Teâlâ (cc)'nın sana verdiği malları bâtıl yerlere sakın harcama. Şöhret için, fesat  şeyler uğrunda harcadınsa mutlak cezanı çekeceksin. Mal insana ödünç verilmiştir. Yarın senden alınır başkasına verilir. Nitekim senden önce başka birinin idi. Senden sonra da başkasının olacak. Mirasçılara kalacak. Mirasçılar mala konar, sana sorgu suâli, hesabı ve azabı kalır. Sen niçin ibret alıp kendine gelmezsin?
Ey âdemoğlu! İnsanım, marifetim vardır, dersin, dâva edersin. Bir dağ canavarını gör ki, bir okla vururlar ve yere sererler. Sana Allah-u Teâlâ (cc)'nın ve Peygamber Efendimizin (sav) okları vuruyorlar da  hiç birisi sana tesir etmiyor. Bu okları şeytan men'eder. Amma şeytanın okları sana ne güzel isabet ediyor. Onun oklarına mağlup oluyorsun. Baş eğiyorsun. Senden öncekileri görmüyor musun ? Bir sözle doğruya geldiler. Doğruyu bulup kabul ettiler. Dünyayı terk ile âhirete teveccüh ettiler. Sen ise, dünyayı istiyor, dünyaya tapıyorsun. Belki de âhireti inkâr ediyorsun. Böyle isen iyi bil ki söylenenler sana hep bu sebeple te'sir etmemektedir.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #121 : 02 Temmuz 2024, 21:44:11 »
Hikaye:
İbrahim bin Edhem (ra) Belh şehrinin padişahı idi. Kırk adet veziri vardı. Her gün sarayı için dört bin koyun boğazlanırdı. Bir söz ile kendi kendine geldi. Tevbe etti. Bu dünyanın geçici olan padişahlığını bırakıp âhiretin baki ve devamlı olan padişahlığına sarıldı. O devamlı olan mülkte padişah oldu.
İntibaha gelişinin sebebi şu hâdisedir:
Bir gün sarayından çıkıp duvar üzerine oturdu. Gördü ki bir arap, bir deve katarını çeke çeke sarayın içine girmektedir. Hiç kimse buna aldırış etmedi. Bekçiler, kapıcılar, seyisler ve bütün saray mensupları lâkayd kaldılar. Hiç birisi men'etmedi. Bu durumu gören İbrahim bin Edhem (ra) hemen doğrulup yerinden kalktı. Vardı deveciye dedi ki:
- Nereden gelir nereye gidersin?
Deveci dedi ki:
- Kervancıyım, kervansaraya konmaya geldim.
Sultan İbrahim bin Edhem (ra) der ki:
- Ne tuhaf şeyler şöylersin? Burası saraydır, ben de padişahım. Dön geriye, bu saraydır, kervansaray değildir.
- Bu saray senin midir? diye sorar kervancı.
İbrahim bin Edhem (ra) :
- Benim mülkümdür, benim mülküm.
Deveci:
- Senden evvel kimin idi?
İbrahim bin Edhem (ra):
- Dedemindi, diye cevap verir.
- Hani onlar şimdi? Nereye gittiler?
- Şimdi onlar öldü, gittiler. Bu saray şimdi benimdir.
Deveci der ki:
- Ya İbrahim! (ra) Burası kervansaraydır. Herkes baksana konup göçmekte... Sen de  nasıl olsa kondun göçeceksin. Şimdi müsaade edersen ben de konayım şuraya.
İbrahim bin Edhem (ra) bu sözleri işitir işitmez intibaha geldi. Derhal aklını başına topladı. Kendi padişahlığının geçici ve fani olduğunu düşündü. Bir kere derinden âh edip padişahlığını, tacını, tahtını terk etti. Sultanlığını, rahatlığını bıraktı gitti, yoksulluğu tercih etti. Bir eski aba bulup Mekke'nin yolunu tuttu. Orada yaşamaya başladı.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #122 : 06 Temmuz 2024, 19:56:15 »
BEYİT
<< Ey gönül, hakikat gözünü açıp baktığın taktirde muhakkak dervişliği ihtiyar edeceksin eğer gücün yeterse.>>
İbrahim bin Edhem (ra) sırtında odun taşır, getirdiği her yükü yarım Rub'a ( para nevi'dir ) verirdi. bu aldığı paranın yarısını da
Mekkeli fakirlere dağıtır, sadaka olarak taksim ederdi. Yedi sene bu şekilde nefsiyle mücahade ederek odun getirip satmaya devam etti. Yatsı abdestiyle sabah namazlarını devamlı olarak kılardı.
işte adam olanın ve adam olmaya istidadı olanların hâli böyledir. Çokları vardır ki kendi mallarından fakir fukaraya vermek şöyle dursun, fakir fukaraya verilmek üzere ortada duran mala göz dikerek biz bu mala müstahakız derler. Muhtaca devr etmeye gönülleri asla razı olmaz. Hatta alırlar bir yere koyarlar. Cariyelerine, kızlarına inciler, boncuklar alırlar verirler. Elhasıl nefsâni istekleri onların dizginleri idare edip durur. Benim kendime kâfi malım - mülküm var, varın gidin bunları da fakir- fukaraya verin demezler. Hatta hatırlarından bile geçiremezler. Hatırlarından böyle duygunun geçmesini istemezler, tahammül dahi edemezler.
Lâfa gelince:
- Bizler Allah-u Teâlâ (cc)'nın yolundayız, Resûlullahın (sav) ve ilmiyle âmil şeyhlerin yolundayız, derler.
Rasûlullah (sav), ashabı ve şeyhler böyle mi hareket ettiler? Ashap tan birine bir miktar şekeri hediye olarak taktim ettiler. O mûbarek de kabul etmedi. Filan kimse benden daha mûstehaktır, diye ona vermelerini lisanı mûnasip ile söyledi.
O kimseye verdikleri zaman o da aynı şekilde hareket etti. Başka bir müslüman kardeşinin kendinden daha mûstahak olduğunu söyleyerek ona vermek üzere gönderdi. Ve bu şekilde dolaşıldı. Nihayet ilk getirilen eve getirildi. O anda Allah-u Teâlâ (cc)'nın katından Cebrail (as) geldi. Hak Teâlâ (cc)'dan bu ayeti kerimesini getirdi:
<< İhtiyaçları olsa dahi mallarını vermek suretiyle başkasını tercih ederler.>> ( El Haşr sûresi, 9 )
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #123 : 07 Temmuz 2024, 23:03:11 »
Hasan-ı Basri Hazretleri buyurur ki:
<< Ashabdan biri vardı, devamlı oruç tutardı. Akşam oldu, yiyecek bir şey bulamadı. Orucunu su ile açtı. Ertesi gün yine oruç tuttu. Bu şekilde üç gün edvam etti. Zayıf ve mecalsiz düştü. Açlık kendisine galip geldi. Ensar'dan birisi onun bu halini anladı. Ensar bu açlıktan mecalsiz düşen kimseyi evine götürdü. Hanımına:
- Evimizde bir misafiri doyuracak kadar yiyecek var mıdır? diye sordu.
Hanımı:
- Ancak bir misafire yetecek miktar evimizde yiyecek vardır, diye cevap verdi.
Ensar:
- Onu misafirimize yedirelim. Bizde sabrederiz, dedi.
Karısı:
- Peki çocukları ne edeceğiz, onları nasıl oyalayacağız? diye cevap verdi.
Ensar:
- Çocukları akşam olmadan uyuturuz, mumu söndürürüz. Yemeği misafire ikram ederiz. Çanaktan bizde yiyormuş gibi ederiz. Misafir bizim elimizin çanağa boş gidip boş döndüğünü farketmez. Bizi kendisiyle beraber yemek yiyor zanneder. Yemeğin olancasını misafir yesin, buyurdu.
Akşam yaklaşınca çocukları uyuttular. Yemeği misafirin önüne getirdiler. Mumu düzeltmek bahanesiyle uğraşırlarken söndürdüler. Ensar da devamlı yemeğe elini götürdü, lâkin hiç yemezdi. Karşısındaki misafire:
<< Buyurun, yiyin, çekinmeyin>> derdi. Evde mevcut yiyeceklerin tamamını misafire yedirip kendileri, çoluk- çocukları aç yattılar. Sabah olduğunda Ensardan olan o kimse camiye geldi. Efendimiz (sav) ile sabah namazını kıldı. Namazı mûteakip iki cihanın fahri Ensar'a dedi ki:
- Sizin hanımınızla yaptığınızdan Allah-u Teâlâ (cc) razı oldu.
Daha sonra şu âyeti okudu:
<< Kendi ihtiyaçları olsa bile başka fakirleri nefislerine tercih ederek onlara yedirirler.>> ( el Haşr sûresi, 9)
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #124 : 09 Temmuz 2024, 17:33:10 »
İşte ashabın hali böyle idi. Peygamber Efendimiz (sav)'in dokuz günde bir defa yemek yediği meşhurdur. Yediği de arpa ekmeği idi. Onu da doyuncaya kadar yemezdi. Yalın ayak yürüdüğü, eyersiz eşeğe bindiği, eski giyecekler giydiği cûmlenin malumudur. Bunlar fakirliği tercih edip, ellerinde bulunduğu zaman onu da fakirlere vermeyi en fazla arzu edip sevdikleri bir şey idi. Adetâ âdet edinmişlerdi.
Ey kardeşim! Sen de kıyamet gününde bunlarla beraber olmak istersen onların yolundan git. Cömert olup sehâyı âdet edinesin. Fukaradan korkma, elinde olanı onlara vermeye can at. Evlat, mal, aile çokluğu kıyamet gününde sana bir fayda vermez. Seni azaptan hiç ve zerre kadar esirgemez. Nitekim Hak Teâlâ (cc) Kelâm-ı Kadiminde buyurur ki:
<< O gün mal mülk fayda vermez. Ancak kalb i selim ile gelenler mûstesna. >> ( eş- Şuarâ sûresi, 88 )
Eğer ölürken malını hanımına bırakırsan, senden sonra başkasına varır, hesabını senden soracakları malı, kemâl-i afiyetle onunla beraber yer.
Oğluna kalırsa senin kazancını abes yerlerde harcayıp bitirmek ister. Vebal ve mesuliyeti sanadır. Eğer malı kadın biriktirirse o mal da onun bey'ine kalır. Bey, o kadının yerine bir kadın daha alır, o hazır kazancı yeni aldığı ile yer. Lâkin vebâli evvelki kadına aittir. Hayırlı mal, insana sonucunda yardımı dokunandır. Malın en hayırlısı senin elinle muhtac'a verilendir.
Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
<< Sizin yanınızda bulunanlar biter, tükenir, Allah-u Teâlâ (cc)'nın katında olanlar bitmez bakidir.>>( en Hahl sûresi, 96 )
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #125 : 10 Temmuz 2024, 19:59:29 »
Allah-u Teâlâ (cc)'nın katındakiler yâni bizim bu dünyadan fakirlere verdiklerimiz bakidir. Esas bizim olan mal da budur. Dünyada bizim elimizde olanlar sonunda yok olup gitse gerektir.
Bir kimse bir fakire sadaka verdiğinde kabul saatine rastlarsa, o sadaka verene dua eder. Ve der ki: << Ben fâni idim, sen beni baki ettin. Allah-u Teâlâ (cc) seni cennete baki eylesin.>>
Sadaka olarak verilen mallar bu duayı ettikleri vakit melekler hep birlikte << amin >>  derler.
Hak Teâlâ (cc) buyurur ki : << Ey meleklerim! Siz şahit olun. O kulumun sadakasını kabul ettim. Onun günahlarını affettim.>>
Eğer mal Allah-u Teâlâ (cc)'nın yolunda verilmeyip anbarlara doldurulsa, koyunlar edinilse, köleler, halayıklar ( hizmetçiler takımı ) doldurulsa, bağlar, bahçeler satın alınsa ve bunlara bakıp : << Benim çok malım mülküm var.>> diye böbürlenip, gururlanıp etrafa üstünlük taslanırsa o mal mülk beddua eder ve Allah-u Teâlâ (cc)'ya şikayette bulunur ve der ki:
- Ya Rabbi! Falan kimse beni tutup haps etti. Ya Rab! Sende onu cehenneminde hapset. Filan beni fakirlerden tuttu. Sen de onu rahmetinden tut ve mahrum bırak.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #126 : 11 Temmuz 2024, 15:57:26 »
Onu için fakirlik, zenginlikten çok iyidir. Haberlerde mevcuttur ki; Hazreti Musa (as) münâcattan sonra diledi ki, memleketine gelsin. Hak Teâlâ (cc) buyurdu ki:
- Ya Musa! Var filan kuluma, benden selâm et. Onun ömründen benim katımda kalan kırk yıldır. Lâkin o kırk yıllık ömrün yirmi yılıı fakirlikle geçirse gerektir. Kalan yirmi yılını da beylik ile, zenginlikle geçirecektir. Şimdi yirmi yıl fakirlik mi evvel olsun, yoksa yirmi yıl beylik mi evvel olsun ? O kuluma danış.
Hazreti Musa (as) vardı. O kimseyi buldu. Allah-u Teâlâ (cc)'nın selâmını ona ulaştırdı ve dedi ki:
- Allah-u Teâlâ (cc) sana selâm etti ve buyurdu ki: << Katımda onun ömründen kırk yıl kalmıştır. O kırk yıllık ömrün yirmisini beylik, yirmi yılını da fakirlikle geçirecek. Acaba hangisini sonra geçirmek ister, sor. Hangisinin evvel olmasını ihtiyar edersin?>>
O kimse dedi ki:
- Gideyim hatunuma danışayım, bir görüşeyim. Bakalım hatunum ne der ?
Vardı hatununa dedi ki:
- Ya hatun! Allah-u Teâlâ (cc) bize salâm etmiş. Yirmi yıl beylikle, yirmi yıl da fakirlikte geçmek üzere kırk yıl ömrümüz var imiş. Hak Teâlâ (cc) kereminden Hazreti Musa (as) ile haber göndermiş. Beyliği mi evvel, yoksa fakirliği mi evvel vereyim?
Hangisinin evvel olmasını tercih edelim. Hak Teâlâ (cc) kereminden verecekmiş, diyerek hatununa danıştı.
Hatunu:
- Evvelâ yirmi yıl fakirlik gelsin. Sonra da beylik, dedi. Zira ihtiyarlıkta yoksul ve fakir olmak müşkildir. İhtiyarlıkta insanın kuvveti - kudreti gider. Sıkıntıya gelmez olur. İhtiyarlığımız hoşluk ile olsun. dedi.
Hatunu böyle mûnasip gördü. O kimse dışarı çıkıp dedi ki:
- Kadınların rey ve fikirleri doğru ve salih olmaz. Önce beylik, fakirlik de ondan sonra olsun.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #127 : 14 Temmuz 2024, 19:10:33 »
Hazreti Musa (as)'nın yanına vardı. Musa Peygambere dedi ki:
- Fakirlik gayet güzel bir şeydir. Nolaydı daima fakir olaydım. Sen bir Peygambersin. Kelimullahsın. Fakirsin. Lâkin firavun zengin olduğu için kibirlendi. Sana uymadı. Ne edeyim ki Allah-u Teâlâ (cc) benim için kırk yıllık ömür takdir etmiş. Bunun yirmi yılı fakirlik, yirmi yılı da zenginlikte geçecekmiş. Yirmi yıl beyliğe önce, yirmi yıl fakirliği de sonra yaşıyayım da Allah-u Teâlâ (cc)'nın huzuruna fakirlik halimle geleyim.
Hazreti Musa (as) o kimsenin sözlerini vardı, Hazreti Allah'a (cc) arzetti. Allah-u Teâlâ (cc) Hazretleri bu sözü kabul etti.
Derhal o kimse öylesine zengin oldu ki, o memlekette ona gelen dünyalık hiç kimselere gelmedi. Gün geçmezdi ki binlerce akça kesesine girmesin. O kimse kendisine başvuran ihtiyaç sahiplerini hiç geri çevirmez, onların hepsinin ihtiyaçlarınıda görürdü. Köprüler yapardı. Mescidler yapar, açları doyururdu, çıplakları giydirir, borçluların borçlarını öderdi. Yirmi yılın tamamını bu şekilde geçirdi. Yirmi yıl geçtikten sonra o kimsenin hanımı dedi ki:
- Yirmi yıldır gün geçmez ki senin cebine yirmi bin üzerinde paralar girmesin. Amma senin ne yoksulluğun belli ne de beyliğin. Yediğin arpa ekmeği ve arpa bulamacıdır. Oğullarının giydiği abadır. Getir göreyim elinde ne vardır ?
O kimse dedi ki:
- Elimde şimdi yarım pulum vardır... Ve onu da çıkarıp bir fakire verdi.
Tekrar Hazreti Musa (as) mûnâcat ederken Allah-u Teâlâ (cc) buyurdu:
- Yâ Musa! (as) O kulumun halini bilir misin ?
Hazreti Musa:
- Yâ Rabbi! Yine kullarının halini en iyi bilen sensin.
Hak Teâlâ (cc) buyurdu:
- Yâ Musa (as), bugün o kuluma verdiğim yirmi yıllık zenginliğin müddeti sona erdi. Var bak, o verdiklerimi o kulum ne etmiş? Mallarımı nerelere harcamış? Sor, sual et.
Musa (as) geldi. O kimsenin kapısını çaldı. O kimse çıktı. Hazreti Musa (as) o kimsenin arkasındaki abâ giymiş haldeki oğullarını gördü. Elbiseleri abâ ve başlarındaki birer eski takke idi.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #128 : 15 Temmuz 2024, 17:51:27 »
Hazret-i Musa (as) dedi ki:
- Hak Teâlâ (cc) beni sana gönderdi ve dedi ki:
<< Var o kuluma sor, benim kendisine yirmi yıldır verip durmakta olduğum malları- mülkleri nerelere harcamış öğren. O kimse Hazreti Musa (as)'ya dedi ki:
- Yâ Musa(as)! Dünyaya geleliden beri onun izzeti için bir gece yatıp rahat uyku uyumadım. beni kendine meylettirmesinden ve dolasıyla hışmına ve gazabına uğratmasından korktum. Elhamdülillah artık korkmuyorum ki fakirliğe yetiştim. Ömrümün kalan yirmi yılına bastım. Bu zaten fakirliktir. Şimdiden sonra artık ölsem de gam yemem.
Hazreti Musa (as) hayretler içinde kaldı. Vardı, yine Tûr dağına çıktı. Hak Teâlâ (cc) Hazretlerine dedi ki:
- Yâ Rabbi! O kulun acayip bir kuldur. Kendisine bunca mal verdin. Şimdi elinde pul dahi yok. Hattâ arkasındaki çocukları, kızları, evi-barkı ve kendisi verdiğin dünyalıkla hiç ûnsiyet peyda edip alâkalanmamışlar. Üzerlerine verdiğin dünyalıktan pek fazla bir eser görmedim. Her ne ki, ona verildiyse elini dokunmadan fakirlere paylaştırmıştır.
Hak Teâlâ (cc) buyurdu ki:
- Yâ Musa! (as) İzzetim hakkı için o kendisine verdiğim malı bu dünyada nefsine vermedi. Benim yoluma verdi. Ben de şimdi fakirlikle geçmesi gereken yirmi yılı zenginlikle geçirmesini taktir ediyorum. Şimdi yâ Musa! (as) var kendisine böylece bildir. Hazreti Musa (as) oradan ayrıldı. Vardı, bu haberi o kimseye duyurdu. O kimse de kalan yirmi yıllık ömrünü zenginlik, bolluk içinde geçirdi. Eline girenlerin tamamını Hak yolunda devamlı olarak verdi. Bekletmedi.
Bundan iyice anlaşılsın ki Allah-u Teâlâ (cc)'nın yolunda fakir fukaraya verilenler eksilmez. Artar ve devam eder. Kıssadan hisse almamız lazımdır.



 
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #129 : 20 Temmuz 2024, 13:08:33 »
BEYT
Ey Huda! Rahmetliğin hergiz melâmet görmedi.
Kakıyıp hışm ettiğin âlemde rahat bulmadı.
Ey azizim! Aşağıdaki anlatılanları dikkati nazarından geçir de fakirlik mi yoksa zenginlik mi daha iyi sen takdir ve tercih et. Bir ambar buğdağın aslı üç beş tane tohumluk buğdaydır. Diğerleri de buna kıyas olunur.
Ey azizim! Allah-u Teâlâ (cc) senin kalbini bütün kederlerden, nefsâniliklerden, zulûmat-ı cismaniyeden temyiz etmiştir. Fakirlik denilen şey gizli bir pâdişahlıktır. Hiç kimse bunun lezzetini bilmez. Ancak fakirler bilir.
Hikâye:
Sultan İbrahim (as) der ki: Fakirlerin ettiği zevk u safâyı Cebrail (as) alıp dünyaya gelseydi, dünyanın sultanları imrenirler, çekip elinden alırlardı. Bunlar dünya padişahlarının padişahlarıdırlar.
Efendimiz (sav) buyururlar ki:
- Bana cenneti arzettiler. Halkının ekserisinin fakirler olduğunu gördüm. Cehennemi arzettiler. Halkının ekserisinin hatunlar olduğunu gördüm.
Fakirlere sultan denilmesinin mânası bunlar dünyada şeytana kul olmadılar. Bundan kendilerini kurtardılar. Hürdürler. Yâni; Şeytandan azatlıdırlar. Halbuki zenginler şeytanın kul ve köleleridir. Zenginleri şeytan yedi türlü bağ ile bağlayıp bendlemiştir. Esir etmiştir. Hak Teâlâ (cc) o yedi tuzağı Kur'an-ı Kerim'in de beyan buyurmuştur.
<< İnsanlara; kadınlar, oğullar, altın ve gümüşten istiflenmiş yığınlar, yayılıma salınmış (güzel) atlar, davarlar ve ekinlerden yana nefsin isteklerine muhabbet, süslenip bezendi. Fakat bunlar dünya hayatının  geçici menfaatidir. Halbuki sonuç güzelliği Allah katındadır.>> ( Al-i İmran sûresi, 14 )




Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #130 : 21 Temmuz 2024, 22:44:50 »
Bu bendlerle ( iplerle ) şeytan bunları avladı. Bundan sonra da bu bendlerle daha nicelerini avlıyacaktır. Dünya bu meta'larıyla bunların gönüllerini meşgul etti. Sonra da kat'iyyen bırakmadı yakalarını. Bunlara necat bulup kurtulmak mûyesser değildir. Meğer ki Hakkın inayeti imdatlarına yetişsin. Ebu-Bekir Hazretleri'ne (ra) olduğu gibi. Diğerleri de buna kıyaslana. Bu muhterem zevat-ı kiram, dünya malı olarak neleri varsa Hak yoluna verdiler. Hak Teâlâ'nın (cc) rızasını buldular. Hazreti Ebu-Bekir (ra) neyi varsa getirip Efendimiz'e (sav) verdi. Efendimiz (sav) de fakirlere lâyık olanlara  taksim edip verdi. Fukaralık iyi bir şey olmasa, horluk, hakirlik olsa Seyyid-i Kâinat Efendimiz Muhammed Musatafa (sav) fakirliği ihtiyar ve tercih eder miydi ? Eğer beylik iyi bir şey olsa idi Efendimize değil, kafire yiyecek ekmek dahi verilir mi idi? Akıllı kimse bundan anlar ki fakirlik ulu bir nimet ve devlet imiş. Hazreti Muhammed (sav)'in sıfatı imiş. Bu sebeple Allah (cc) dostları bütün mallarını fakirlere verip fakirliği tercih ettiler.
Hak Teâlâ (cc) kıyamet gününde fakirleri çağırıp diyecek ki:
- Ey kullarım! Ben dünyada size mal vermedim. Sizi fakir kimselerden ettim. Bu sizi sevmediğimden değildir. Belki çok sevdiğimdendir. Çok sevdiğim için habibim Muhammed Mustafa'nın sıfatıyla sizi sıfatlandırdım.
Ey benim kullarım! Eğer ben dünyada size çok mal verseydim, bugün size şiddetli bir hesap vardı. Bu hesaba tabi tutulmamanızı istedim. Bu sebepten sizi fakirlikte bıraktım. Siz de zenginlerden olsa idiniz şimdi onlar gibi sizde şiddetli sorguya tabii tutulacaktınız. Sizi her ne kadar dünyada fakir kimselerden ettimse de burada sizi zenginlerden ediyorum.  Eksiğiniz neyse hepsini bitireyim. Cennet sizin içindir. Dilediğiniz kapıdan, dilediğiniz tarafına gidiniz, sakin olunuz. 
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #131 : 23 Temmuz 2024, 01:52:27 »
Kendini şeytana esir edenlerin hâli yamandır burada. Bir kişinin ömrü bin yıl da olsa ve bütün ömrünü açlık, çıplaklık ve sabırla geçirse cennette kendilerine verilen şu ni'metin karşısında ve mukabilinde yine de azdır. Hatta hiç bir şey değildir. Arifler bu mertebeleri bildikleri için padişahlığı terk ile fakirliği tercih ettiler.
Âdem Peygamber (as) altını topraktan çıkarıp sikke hâline getirdi. Şeytan bu altından sikkeyi eline alıp sikkeye şöyle hitap etti:<< Seni seven benim kulumdur.>>
Altını, gümüşü ve parayı zenginler gibi seven ve elinde mevcut olsa onlar gibi hareket etmek isteyen fakirler de  kendilerine benzeyen zenginler hükmündedir. Anlatılan fazilet fakirlere fakirliğine razı olduğu zaman ancak nasib olur. << Fakirim, dervişim>> diye kapılarda dilencilik etmemelidir. Şikayet de bulunmamalıdır. Beylerden, yüksek zenginlerden para-pul ummamalıdır. Ashab-ı Suffa gibi Allah-u Teâlâdan ummalıdır. Çünkü istenmez, belki kendiliğinden verilir. Ashabın fakirlerini bir nazara al ki fakirliği onlar nasıl sevmiş ve benimsemişlerdir. Gece gündüz işleri Hak Teâlâya taat ve ibadet idi. İbadet zamanında kesb ve ticarette meşgul olmazlardı. Medinede bulunurlardı. Kabile, çocuk, çoluk denen şeyler bunlar için mevzuu bahis değildi. Bütün bunlardan fariğ olup ilimle, ibadetle, Kuran-ı Kerim okumakla meşgul olurlardı. Peygamber Efendimizin (sav) gazaya çıktıkları zaman bunlar da gazalara iştirak ederlerdi. Bir gün Efendimiz (sav) Ashab-ı Suffa'nın yanına geldi, bunlara nazar etti. Gördü ki hepsi sabır, kanaat içinde, benizleri sarı, vücutları zayıf, gönülleri şâd ve sûrûr içinde. Bunun üzerine Efendimiz (sav) buyurdular ki:
- Ya Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun ki ümmetimden her kim sizin gibi olursa cennette benim arkadaşım olur./b]

Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #132 : 25 Temmuz 2024, 00:07:53 »
Mikâil (as) ve Cebrail (as) arasında şöyle bir muhavere geçti:
Cebrail (as):
- Sabırlı olan fakir, Allah-u Teâlâ (cc) katında şükreden zenginden daha hayırlıdır, sevgilidir, dedi.
Mikâil (as):
Hayır! Şükreden zengin Hakkın katında sabırlı fakirden daha hayırlı ve sevgilidir, diye mukabele etti.
İkisi bu şekilde mücadele içinde iken hıtâb-ı ilâhi geldi:
- Varın Arş-ı Rahman'da Kubbe-i Hadrâda onun altındaki nura sorun, size cevap verir, dedi.
Vardılar, o nur'a suâl ettiler. Nur bunlara cevap vererek şöyle dedi:
<< Sabırlı fakir, şükreden zenginden daha hayırlıdır.>>
Zira Muhammedi Musatafa (sav) fakirliği istemişti. Süleyman Peygamber (as) şükreden bir zengindi. Hazreti Muhammed (sav) Hazreti Süleymandan (as) daha hayırlı değil midir? diye cevap verdi. Bu cevabı Allahın (cc) lûtfuyla veren nurdan sordular:
- Sen kimsin, adın nedir! cevap verip dedi ki:
- Ben o nurum ki Nu'mân Bin Sabit benden yaratıldı. Yâni Kûfeli İmam-ı A'zam Ebû Hanife (ra) bendendir. Öyle olsa fakirliği kim tercih ederdi?
Fakir niyaz ederek;
- Ya Rabb! Benim ihtiyaç hissettiğim şey'i ver, derse onun bu isteği ve yalvarması zenginin yüzbinleri sadaka olarak vermesinden hayırlıdır.
Musa (as) Hak Teâlâ hazretlerine şu dilekte bulundu:
- Ya Rabbi! Ben garibim. Ben hastayım. İlahi ben fakirim.
Hak Teâlâ da bu dileğe şu karşılığı verdi:
- Ben kendisinin mevlâsı bulunduğum kimse, fakir olur mu? Ben kendisinin munisi ve yoldaşı olduğum kimse garib mi olur? Ben kendisinin tabibi olduğum kimse hasta mı olur. Ya Musa (as) Ben elinde bir şey'i olmayan malı-mülkü kalmıyan kulumu severim. Yâ Musa[ (as)! Sen de yemeğinin tuzunu, na'lınının tasmasını dahi benden iste. Bu şekilde istemen bana hoş gelir.
Efendimiz (sav)'e Hak Teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Muhammed (sav)! İstersen senin için Mekk'nin derelerini kızıl altın ile dopdolu edeyim. Sen nereye gidersen bu altınlar da beraberinde gitsin. İhtiyacın oldukça dilediğin yere sarf et.
Efendimiz (sav) buna karşılık olarak dedi:
<< Bir günde üç defa tok olayım, üç defa aç olayım. Doyunca sana şükrederim. Acıktığımda sana yalvarırım.>>   
Fakirliği Hak Teâlâ'(cc)nın katında sevgili olduğu için o iki cihanın fahri, fakirliği tercih etti. Zenginlik istemedi.


Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #133 : 25 Temmuz 2024, 23:19:40 »
DİNİ HİKÂYE:
Bir gün şeytan-iblis, Süleyman Peygambere (as) bir ihtiyar suratinde geldi. Süleyman (as) iblise dedi ki:
-Ey iblis! İsa Peygamber'in (as) ümmetine ne etmek istersin ?
İblis dedi ki:
- Onları Allah-u Teâlâ (cc)'dan başka bir ilaha davet ederim. Onlar onu tanrı sanacaklar, Putlar ve sanemler yapıp onlara tapmalarına çalışacağım.
Süleyman (as) tekrar sordu:
- Muhammed (sav)'in ümmetine ne yapacaksın?
Şeytan:
- Onları da altın gümüş ile azdırıp saptırsam gerektir, diye cevap verdi. Zira Lâ ilahe illAllah demeyi terk ederler, altın gümüş toplayıp cem etmekle meşgul olurlar ve bunlara gönül verirler. Dolayısıyla bana uymuş olurlar.
Efendimiz (sav) devamlı şu duayı okurdu:
<< Ey Allah (cc)'ım! Beni sevenlere rızık olarak iffet-i nefis ve aza kanaati ihsan buyur. Benden buğz edene de hayırsız malı ve evlâdları verip başına yığdır.>>
Rivayet olunur ki Efendimiz (sav) İbni Abbasa (ra) buyururlar ki:
<< Her ümmet için bir fitne vardır. Benim ümmetim için de fitne; mal-mülktür.>>
Kaç defa söylenildi. Bu fakirler Allah-u Teâlâ (cc)'nın gerçek kullarıdırlar. Allah (cc) hakkını vermeyen azgın zenginler ise şeytanın kullarıdır. Beyler zannederler ki bu dünyayı kendileri kullanmaktalar. Halbuki aslında dünya bunların sırtına binmiş kendilerini cehenneme sürüklemektedir.
Fakirler sabırlı olmalıdırlar. Allah-u Teâlâ (cc) onlara üç haslet verir. Bunların hiç birisi zenginlere ve beylere verilmemiştir.
1- Fakirlerin her birine cennette bir köşk verilmiştir. Bu köşkler kızıl yakuttan yapılmış ve yüksekdir. Cennettekiler, o köşkleri gökteki yıldızlardan sanarlar. Sorarlar ki:
- Bu köşkler kimlerindir?
Cevap gelir:
- O köşklerin sahibi fakirlerdir. Onların zevkine ve safasına ermek mümkün değildir. Nitekim onlar sizin dünyada sürdüğünüz  fâni safaları sürmemişlerdi. Siz bu köşkleri uzaktan seyrederdisiniz. Dünyada iken onlar da sizi böyle seyrederlerdi. Siz dünyada onlardan kaçardınız.
2 - Fakirler cennete zenginlerden beş yüz yıl evvel girerler.
3 - Fakirler bir defa << SübhânAllahû velhamdü lillahi ve lâilâhe illAllahû vAllahu ekber >>dese, zengin de aynı duayı okusa fakirinki daha sevap ve efdal olur.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 267
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #134 : 26 Temmuz 2024, 23:43:58 »
Allah-u Teâlâ (cc)'nın ve onun sevgili kullarının katında altın, gümüş ve toprağın farkı ne ise, beylerle fakirlerin amellerine rağbeti aynıdır. Fakirlerin amelleri altın gibidir. Zenginlerin amelleri gümüş gibidir. Öyle beyler vardır ki amelleri para-pul gibidir. Hak Teâlâ (cc) katında öyle fakirler vardır ki amelleri cevher gibidir. Öyle fakirler vardır ki << Lâ ilahe illAllah>> demesi iki cihana değer.
Bir fakir bir akça verse, fakirin bir akçalık sadakasına karşı zengin yüz bin akça sadaka verse onunkini karşılayamaz. Fakirin aldığı sevabı, derece ve mertebeyi alamaz.
Nitekim Efendimiz (sav) buyururlar ki:
<< fakirlerin bir sadakası, zenginin yüz bin sadakasından daha efdaldir.>>
Dehhâk (ra) hazretleri buyururlar ki:
- Fakir pazara varsa, yiyecek bir şey görüp gönlü istese, lâkin alıp yemeye parası olmasa, sabretse, onun bu durumu zenginin yüz bin akça sadaka vermesinden daha hayırlı ve efdaldir. Parası olsa da nefsine muhalefet olsun diye yemese sevabı daha da fazladır.
Ey azizim! Zenginin canı fakirin canı gibi olmaz. Zenginlerin canı hükm ile cebren alınır. Fakirlerin canı ise lûtf ile, meşveretle alınır.
Efendimiz (sav) buyururlar ki: Fakir olana nefis rahatlığı, kalb ferahlığı, hesap kolaylığı vardır. Zenginlere ise, nefis rahatsızlığı, kalb meşguliyeti, şiddetli hesap vardır. Yarın kıyamet gününde zenginler fakirleri gördüklerinde: << Ah ne olaydı, biz de fakir olaydık. Fakirliğin rütbe ve mertebesinin ne olduğunu biz dünyada iken bilseydik bütün mallarımızı Hak yolunda verir, kendimize bir öğün yiyecek bıraksaydık. Keşke biz de dünyada fakir kimselerden olsaydık>> derler. Hasret ve nedamet ederler. Fakirler de beyleri görürler ki zebaniler ellerinden tutmuş bir tarafa çekip giderler. Fakirler yüksek sesle bağırırlar. << Şükür yâ ilâhi sana ki, bizi dünyada fakirlerden etmişsin. Eğer bey ve zenginlerden olsa idik biz de zahmetlere duçar olacaktık.>>

Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.