Karanlığın 7 atlısı ve dindar nesil tartışmaları

Başlatan Mücteba, 09 Şubat 2012, 02:14:46

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Tanzimat Zihin Yapısı’nın toplum ruhuna zerk ettiği olumsuz duyguların günümüze yansıyan hastalıkları siyasetin dindar nesil isteme talebi karşısında tekrar depreşti.
Bazı duygular konulara şaşı bakılmasına neden olur. Karanlığın 7 atlısı denilen ‘Kin, Korku, Öfke, Nefret, Düşmanlık, Hırs, Kıskançlık’  bu duygulardandır.

Mevlana’nın basiret gözü şaşı olanların halini anlatmak için örnek verdiği bir hikâyesi vardır.
Bir şaşıya efendisi emretmiş “içeriye gir de şişeyi al getir”
Şaşı eve girmiş tek şişeyi iki görüp dönmüş efendisine sormuştu;
“İçeride iki şişe var hangisini getireyim?”
Efendi ısrar eder “Şişe birdir sen şaşı olduğun için öyle görüyorsun.”
Şaşı ısrar eder “ Efendim bana kızmayın şişeler gerçekten bir değil ikidir”
Efendi yardımcısını ikna etmek için “O halde iki şişeden birini kır kalanı getir” demiş.
Yardımcı gitmiş birini kırarken ikincisinin yok olduğunu görmüş ama olan şişeye olmuş.

‘İyi insan yetiştirme’ idealinin özellikle modern bilimle doğrulandığı günümüzde ziyan edilmesinden endişe ediyorum.

Günümüzde bu konunun dindarlığa siyasi anlam yüklenerek tartışılması çok tehlikeli ve zarar vericidir.
Türkiye’nin en sağduyulu kalemleri bile bu konuya maalesef şaşı bakıyorlar.
Bu memlekette ebeveynlerin çocuklara dinini öğretme çabasının ne kadar yasaklandığı, tehlikeli görüldüğü, hatta suç sayıldığı dönemleri hepimiz biliyoruz.
Akıl gözü şaşı olanlar karanlığın yedi atlısından birinin etkisindedirler ve bu kişilerde ‘Kognitif Distorsiyon’ denilen realiteyi görememe ve çarpıtma ortaya çıkar.

Korku veya öfkenin etkisi ile yanlış niyet okuyarak cebinden bir şey çıkarıp vermek isteyene silahını boşaltır. Kin ve nefretinin etkisi ile dost ve düşmanını karıştırır dostlarını uzaklaştırır ve yalnız kalır.
Karanlık duyguların etkisi ile gerçeği tam göremez, varsayımlarla zihnindeki eksiği tamamlamaya çalışır.
Yanlış varsayımla dindar insanın tehlikeli insan olduğu şaşı bakışına yönelir.

Değerler erozyonunun yaşandığı günümüzde insani değerlerin yüceltilmesi gerektiği bilim çevrelerince destekleniyor.

Çoklu Zeka kavramını geliştiren Howard  Gardner’ın ‘Çoklu Zeka’ya son yaptığı ilave ‘Ahlaki Zeka’ kavramı oldu. Bazı araştırmacılar ‘Vicdani Zeka’ olarak da tanımlıyorlar.

Karakter eğitimi amaçlı kavram eğitiminde bazı insani değerlerin kavramsal olarak çocuklara öğretilmesi istenmektedir. Bu kavramlarla ilgili ‘Ahlakın Nörobiyolojisi’ bilimsel çalışmaları referansoldu.  Aşağıdaki değerlerin hangisinin toplumda yaygınlaşmasına karşı çıkarız?


BAZI VİCDANİ ZEKA DEĞERLERİ

- İç sesi dinleyebilmek,
- İç disiplin ve iç sorumluluk geliştirmek,
- Hesap verebilirlik,
- Ahlaki akıl yürütmeyi kullanmak,
- Aşkın güce karşı sorumluluk hissetmek,
- Etik değerlere sahip olmak,
- Bilgeliği amaçlamak,
- Alçak gönüllülükle birlikte doğruluk için de cesur olmak,
- Dürüst ve ilkeli olmayı yöntem olarak benimsemek…

Eğer bu değerleri dini gerekçelerle savunanlar varsa onların da bunu savunma özgürlükleri vardır. Zorla dayatmadıkları müddetçe siyasi anlam yüklemek akıl gözü şaşılığıdır.


Eğitimin genel kabul gören tarifi  ‘Bireyin davranışında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen yönde değişmeler meydana getirme süreci’ şeklindedir.



Bireyin davranışında olumlu değişmeler meydana getirme devletin sorumluluğunda değil mi?

İtiraz eden bir yazar çıkıyor “Kemalizm yerine dindarlık dayatılıyor” diye akıl gözü şaşılığı ile hareket ediyor, diğer bir yazar çıkıyor  “Oğlumun muhafazar olmasını istemem” diyor, bir başkası ise "Ben ateist olmak istiyorum" diyor. Sanki bazı kişileri muhafazakar olmaya, dindar olmaya zorlayanlar var gibi… Bazı kişiler “Bu sünni İslam dayatmasıdır” diyorlar. Dini kimlikle karekter eğitiminde dinin rolünü karıştıran cahilliklerinin diz boyu olduğunu görüyoruz.

Bütün sorun alıngan ve vehimli bakışın ‘algıları olgu sanma’ şaşılığı, başka bir şey değil. Tabii kötü niyet yoksa.

Tıpkı akıl gözünün şaşı olması nedeniyle başörtülü birini görünce “Bana din propagandası yapılıyor” diyen algı yönetimi kusurlu kişide olduğu gibi.

Eğitim konularını tartışırken şişeleri kırmamaya özen göstermek herkesin sorumluluğudur.


Nevzat Tarhan - 06 Şubat 2012 Pazartesi

ihvan

Kuran-ı Kerim  kursu açmak,HALA yasak ve hapis cezası var...KALDIRSINLAR.mesele kalmaz

mazhar

Dindar nesiller yetiştirmek...
Burhan Özfatura
www.burhanozfatura.org

Son Güncelleme: 09:33 11 Şubat 2012, Cumartesi
www.burhanozfatura.org
Ülkemizdeki ihtilaf konuları yetmezmiş gibi; Türkiye düşmanı mihrakların ve içerideki uşaklarının körüklediği, "Türk-Kürt" - "Alevi-Sünni" - "Laik-Antilaik" kışkırtmalarının verdiği zararlar da gözardı edilerek; şimdi de gündeme "dindar-dindar olmayan" kavgası taşınmaktadır.
İnançların politik arenaya taşınması, fevkalade tehlikelidir. Kaldı ki: İslam büyükleri, her halükarda, dini konularda münakaşa edilmemesini tavsiye etmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz de (SAV), tüm davranış ve sözleri ile en güzel örneği teşkil etmiştir:
1-Bazı büyüklerimiz, dini konularda münakaşa etmeyi, "idrar ile abdest almaya" benzetmişlerdir. Hiçbir yararın olmadığını, çok büyük zararlar doğuracağını belirtmişlerdir.
2-Münakaşa; karşı tarafı, daha fazla reaksiyona sevkedebilir.Ciddi günahlara sokabilir. İnkar noktalarına getirebilir. Ve biz de, buna sebebiyet verdiğimiz için aynı derece günahkar oluruz.
3-Başkalarının imanı, inancı hakkında hüküm verme hakkımız yoktur. Suçlayamayız. Aksi halde, bizim de imanımız gider. Müslümanım diyen, müslümandır. Kimseye yorum hakkı verilmemiştir.
4-Kendimizi kimseden daha inançlı, dindar ve makbul sayamayız. Bunu, ancak Cenab-ı Hak (CC) bilir ve takdir eder. Zaten önemli olan da, son nefeste imanlı gidebilmektir. Geleceğin ne getireceği, kimin sonunun nasıl olacağı da, sadece Rabbimizin (CC) bilgisi ve takdiri dahilindedir. Bize düşen, herkes için hayırlar ve güzel sonlar dilemektir.
Geçmiş dönemde; "Seçim yok-sayım var", "Patates müslümanları", "Bize oy vermeyenler, Ebu Cehil'in askerleridir" vb. ifadelerin, ne büyük zararlar verdiğini, hep birlikte gördük ve yaşadık. Nitekim; Baş Örtüsü/İmam-Hatip/Kur'an Kursları baskılarının ve düşmanlıklarının zeminini de, bu tür söz ve davranışlar, "arka bahçemiz" gibi saçmalıklar, hazırlamıştır.
Kendi adıma; evlatlarımızın/torunlarımızın/tüm genç nesillerin, inançlı olmasını tüm kalbimle arzu ederim. Ancak bunu sağlamanın yolu polemik ve suçlamalardan geçmez;
1- Esas olan sözle değil, hal ile (örnek davranışlarla) tebliğdir.
a- Önce, kendimizi eğitmemiz şarttır. Gençlere iyi örnek olmamız gerekmektedir.
b- Dürüstlük ve iyi ahlak, sabır, hoşgörü, tatlıdil-güleryüz vb. hasletler esastır. Cenab- ı Hak (CC); Hz. Musa'ya (RA), Firavuna sabır ve tatlı dille nasihat etmesini emretmektedir. Sevgili Peygamberimize (SAV) "Sen hoşgörülü ve sabırlı olmasan, yanında kimse kalmazdı, hepsi dağılırdı" diye uyarıda bulunmaktadır. Nitekim, Efendimiz (SAV) Ebu Cehil gibi, bir azılı kafirin ayağına bile, çok sayıda gitmiş, tatlılıkla uyarılar yapmıştır.
c- İbadetlerimiz, elbette önemlidir. Ancak; öncelikle, "Güzel Ahlak-Kul Hakkına El Uzatmama- Emaneti Ehline Vermek" gibi faktörler önem kazanmaktadır. Ne kadar ibadet ederseniz ediniz, "kul hakkı ile" ebedi aleme giderseniz, Cenab-ı Hak (CC) "Ben af etmem" demektedir.
d- Efendimiz (SAV); "Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim" diye buyurmaktadır.
2- Bu durumda, amaca varmanın yolu, gereksiz münakaşa ve zıtlaşmalardan değil; örnek davranışlardan geçmektedir. Şu halde;
a- Öncelikle; Rüşvet/israf/kayırma/torpil/ihale yolsuzlukları vb. tüm hastalıklar ortadan kaldırılmalıdır. Bakanlar, milletvekilleri, partililer, yandaşlar (ve aile efradları ile tüm yakınları) akçeli işlerden; iş ve ihale takiplerinden, uzak durmalıdırlar.
b- Tayin ve terfilerde liyakat esas alınmalıdır. Yandaşların kayırılması sona ermelidir. (Kuran-ı Kerim'deki, "Emaneti ehline veriniz" ayeti iyi incelenmelidir.)
c- Hem Devlet kesesinden, hem de şahsi bütçelerden yapılan; lüks/israf/gösteriş harcamaları ve görgüsüzlük davranışları sona erdirilmelidir.
d- Tüm Ülke'de, gerçek anlamda eşitlik, huzur ve adalet sağlanmalıdır. Yöneticiler," Fırat kenarında, kurdun yediği kuzunun sorumluluğunu" idrak etmelidirler.
e-Kaçakçılıkların/kumarın/fuhuşun/uyuşturucu ve alkol bağımlılıklarının kökü kazınmalıdır. Devlet, en büyük kumar patronu olmayı terketmelidir.
f- İnanç, fikir, ibadet ve davranış hürriyetleri üzerindeki, her türlü baskılar temizlenmelidir. Herkes, (başkasına zarar vermemek şartı ile) inanç ve davranışlarında hür olmalıdır.
Ülkeyi yönetenler, bu ortamı sağlarlar ve davranışları ile de örnek olurlarsa; genç nesillerimiz için, güzel yollar da açılmış olacaktır...
Burhan Özfatura
wwburhanoz.fatura-org
Son Sayfa