Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

yaşanmış hikayeler...

Başlatan Gülüıü yaralı, 30 Aralık 2007, 06:36:29

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Gülüıü yaralı





Cüneyd Suavi


Bir hatıra

Çocukken yatağımdan her kalkışımda, yerdeki yastık ve minderleri görüp, annemin dağınıklığından dolayı söylenip dururdum.

Büyüdüm, evlendim ve nurtopu gibi bir erkek çocuk sahibi oldum.

Oğlum da bana benzemiş olmalı ki, geceleri kıpır kıpır dönüp, ikide birde yataktan düşüyor.

Ve şimdi ben, rahmetli anacığıma fâtihalar okuyarak, yavrumun düşebileceği yerlere minderler seriyorum e56))  a21))



HAKSIZLIĞI İŞLEYEN ÇEKENDEN DAHA SEFİLDİR !!!! Eflatun

Gülüıü yaralı



Misafir


Arabam bir kaç defa tekledikten sonra istop etmiş ve beni bilmediğim bu yerlerde yüzüstü bırakmıştı. Âniden yağmaya başlayan kar ön camı tamamen örttüğü için dışarısını ancak yan camlardan görebiliyordum.

İçimden:

— Ocak ayında seyahata çıkmak senin neyine gerek? diyordum. Havalar birkaç gün iyi gitti diye, yaz mı geldi zannettin?

Evet, bir hata yaptığımı kabul etmeliydim. Üstelik anayoldaki trafiğin yoğunluğundan kaçmak için bu bozuk yola girmiş ve sonunda dağ başında kalakalmıştım.

Soğuktan ayaklarımın uyuştuğunu hissediyor ve birbirine vuran dişlerimin takırtısını duyuyordum.

Mutlaka bir yerlere sığınmam gerektiğini anlamıştım.

Hemen arabadan dışarı çıkarak çevreme göz gezdirdim. Tipi hâlinde yağan kardan gözlerimi zorlukla açabilmeme rağmen, ilerideki ağaçların arasında üç-dört evin bulunduğunu farkediyordum. Rahat bir nefes aldım ve arabayı kitleyerek en yakındakine doğru ilerlemeye başladım.

Yavaşça çaldığım kapıyı açan kız çocuğu, yüzüme şaşkın şaşkın baktıktan sonra:

— Baba!.. diye bağırdı. Bir amca geldi.

Kalınca bir erkek sesi:

— Buyursun, diye cevap verdi. Girsin içeri.

Sessizce süzülerek kapıyı kapattım. Genişçe bir holdü burası. İçerdekiler, sobaya oldukça yakın duran bir yataktaki ihtiyar kadının etrafında toplanmışlardı.

Beklenmeyen bir misafir olduğum için, durumumu açıklamak ihtiyacını duymuştum. Onlara, buralara ilk defa geldiğimi ve arabamın bozulduğunu söyleyecektim.

Selâm verdikten sonra:

— Uzaklardan geliyorum, dedim. Arabam da...

Sözümü henüz tamamlamamıştım ki, yataktaki kadın binbir güçlükle doğrularak:

— Sensin, dedi. Sensin değil mi? Biliyordum geleceğini, çok iyi biliyordum.

Kadının söylediklerinden hiçbir şey anlamamış ve şaşırıp kalmıştım. Başucundaki adamlardan biri yanıma sokularak:

— Seni, Almanya’daki oğluna benzetmiş olmalı, dedi. Orada bir Alman kadınla evlendikten sonra, yıllardır mektup bile yazmadı. Kadıncağız, şu son anlarında bile onu sayıklıyor.

Bulunduğum yerden yatağa doğru ilerlerken, ihtiyar kadın:

— Evet sensin, diye tekrarlıyordu. Nihayet geldin demek.

Yanına giderek elini öptüm. Yemenisinin içindeki nurlu yüzü, perde indiği belli olan gözlerinden akan yaşlarla ıslanmış ve pırıl pırıl olmuştu.

Titreyen ellerini yüzümde dolaştırırken:

— Evet, dedim, benim. Geldim tabiî.

O küçük evde kaldığım iki gün boyunca, ona Almanya’daki hayalî işlerimden, gelininden ve torunlarından bahsettim. Arada bir dalıp gidiyor ve şuuru yerine gelince, yine konuşmamı istiyordu.

İhtiyar kadın, üçüncü günün sabahında vefat etti. Onu biraz ilerideki köyün kabristanına defnettik.

Mezarlıktan ayrılırken, bin kilometre ötelerden bu dağ başına sevkediliş sebebimi artık bilebiliyordum

                                                      Cüneyd Suavi



HAKSIZLIĞI İŞLEYEN ÇEKENDEN DAHA SEFİLDİR !!!! Eflatun

Lika

Ellerinize sağlık.Cüneyd Suavi hikayeleri bambaşkadır...Sizin vesilenizle yeniden okumak fırsatı bulduk.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Gülüıü yaralı


Kâbus
Cüneyd Suavi


Çocukluğumdan beri dar mekânlardan sıkılır ve bu tür yerlere girmeyip kaçardım. İleri yaşlarda bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım.
Oysa ki o dar yerlere, şimdi ister istemez girecektim.

Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde dolaşanların seslerini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapalı olmasına rağmen, her nasılsa onları görüyordum.

— Genç yaşta öldü zavallı!. diyorlardı. Halbuki ne kadar çok işleri vardı.

Gerçekten de birçok işim yarım kalmıştı. Meselâ, oğluma iyi bir işyeri açamamış, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirememiştim. Büyük bir firma kurup, dostlarımı orada toplamak da hayâl olmuştu. Üstelik kış çok yaklaştığı halde odun kömür işini halledememiş ve çatının akan yerlerini aktaramamıştım.

Yarıda kalan işlerimi arka arkaya sıralarken, kulaklarımı çınlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyor ve:

— Geçti artık geçti!. diyordu. a1))

İçimden: “keşke geçmemiş olsaydı!.” diyordum. Nereden başıma gelmişti o kaza bilmem ki? Halbuki ne kadar da iyi araba kullanırdım.

Olup bitenleri hatırlamaya çalışırken, dostlarımın çevremi sardığını ve içinde bulunduğum tabutun kapağını örtmeye çalıştıklarını fark ettim. Onları engellemek için avazım çıktığı kadar bağırmak ve çırpınmak istediğim halde ne kımıldayabiliyor, ne de bir ses çıkartabiliyordum. Biraz sonra koyu bir karanlıkta kalmış ve gözlerimi, tabutun tahtaları arasından sızan ışığa çevirmiştim. Dehşet içinde:

— Aman ’ım!.. dedim. Ne olacak şimdi hâlim? e70))

Korkudan hiçbir şey düşünemiyordum. Bu arada omuzlara kaldırılmış ve sallana sallana götürülmeye başlanmıştım. Dışarıdaki seslerden yağmur yağdığı belli oluyor ve su damlacıklarının sesi, tabutumun gıcırtısına karışıyordu.

Cenâze namazı için câmiye gidiyor olmalıydık.

Câmi deyince aklıma gelmişti. Çok yakınımızda olmasına ve her gün beş defa davet edilmeme rağmen, bir türlü vakit bulup gidememiştim. Ama her zaman söylediğim gibi, elli yaşına gelince namaza başlayacak ve herkesin şikâyet ettiği kötü alışkanlıklarımı terk edecektim.

Evet evet, şu kaza olmasaydı, ileride ne iyi bir insan olacaktım.

Daha önceden duyduğum ve nereden geldiğini kestiremediğim ses:

— Geçti artık geçti!. diye tekrarladı. Bitti artık!.

Biraz sonra namazım kılınmış ve tekrar omuzlara kaldırılmıştım. Mahallemizdeki kahvehanenin önünden geçerken, her gün iskambil oynadığımız arkadaşlarımın neşeli kahkahalarını işitiyor ve “herhalde ölüm haberimi duymamış olacaklar” diye düşünüyordum. Sesler iyice uzaklaştığında, eğik bir şekilde taşındığımı hissederek mezarlığa çıkan yokuşu tırmandığımızı anladım. Şiddetle yağan yağmurun tabuttaki çatlaklardan sızarak kefenimi yer yer ıslattığının da farkındaydım. Buna rağmen, dışarıda konuşulanlara kulak verdim. Dostlarımın bir kısmı piyasadaki durgunluktan bahsediyor, bir kısmı da millî takımın son oyununu methediyordu. Tabutumu taşıyan diğer biri ise, yanındakinin kulağına fısıldayarak:

— Rahmetlinin tersliği, öldüğü günden belli!. diyordu. Sırılsıklam olduk ya!.

Duyduklarım herhalde yanlış olmalıydı. Yoksa bunlar, uykularımı onlar için feda ettiğim dostlarım değil miydi?

Yolculuğum bir müddet sonra bitmiş ve tabutum yere indirilmişti. Kapak tekrar açıldı ve cansız vücudumu yakalayan kollar, beni dibinde su toplanmış olan bir çukura indirdi.

Boylu boyunca yattığım yerden etrafa baktım.

Aman ’ım!.. Bu kabir değil miydi?

O âna kadar buraya gireceğimi neden düşünmemiştim?

Sessiz feryatlarımı kimseye duyuramıyor ve dostlarımın, üzerimi örtmek için yarıştığını hissediyordum.

Tekrar koyu bir karanlıkta kalmış ve bütün âcizliğimle dua etmeye başlamıştım.

— Yârabbi!. diyordum. Bir fırsat daha yok mu,  a21))
senin istediğin gibi bir kul olayım. Ve kabrimi, Cennet bahçelerinden bir bahçeye çevireyim.

Aynı ses, her zamankinden daha şiddetli olarak:

— Geçti artık geçti!. diye tekrarladı. Her şey bitti artık!. e56)) e56)) e56))

Mezarımı örten tahtaların üzerine atılan toprakların çıkardığı ses gök gürültüsünü andırıyor ve bütün benliğimi sarsıyordu.

Son bir gayretle yerimden fırlayarak gözlerimi açtım. Odamdaki rahat yatağımda yatıyor, fakat korkunç bir kâbus görüyordum. Bitişik dairede oturan doktor arkadaşım, beni ayıltmaya çalışarak:

— Geçti artık geçti!. diye bağırıp duruyordu. Geçti bak, hiçbir şeyin kalmadı!. e56)) a22))

Yattığım yerden yavaşça doğruldum. Terden sırılsıklam olmuş ve sanki yirmi kilo birden vermiştim. Dışarıda sağanak hâlinde yağmur yağıyor, şimşek ve gök gürültüsünden bütün ev sarsılıyordu.

Etrafımdakilerin şaşkın bakışları arasında kendimi toplamaya çalışırken:

— Yarabbi!. Sana zerrelerim adedince şükürler olsun!. diyordum. İyi bir kul olmak için, ya bir fırsat daha vermeseydin?



HAKSIZLIĞI İŞLEYEN ÇEKENDEN DAHA SEFİLDİR !!!! Eflatun

Gülüıü yaralı

sağolun sizinde dilinize sağlık...

bilmukabele... :dragur:

bende bakındım hikaye bölümü bulamadım buraya açtım konuyu artık..

evet cüneyt suavi nin anlatımı dili bambaşka...



HAKSIZLIĞI İŞLEYEN ÇEKENDEN DAHA SEFİLDİR !!!! Eflatun

Gülüıü yaralı



Sütçü

Cüneyd Suavi


İhtiyar adam, zorlukla taşıdığı süt güğümlerini çadır direkleri arasından geçirmeye çalışırken:
-Süüt...!, diye bağırıyordu. Süt isteyen süt kuzularına...

İhtiyar, henüz sözünü tamamlamamıştı ki, çadırından çıkan öfkeli bir adam:

-Sen aklını kaçırdın herhalde! diye kükredi. Biz yaralılarımızla uğraşırken, sen para kazanma sevdasındasın.

Yaşlı adamın gözleri dolmuştu. Yumuşak bir sesle:

-Bu depremde dört torunumu kaybettim evladım, dedi. Onların içecekleri sütü diğer yavrularıma hediye etmek istemişsem, hata mı etmişim.

•••

Bu hadiseyi anlatanlar, “ihtiyar adama çıkışan o kişinin ağlayışını ve ona sarılarak özür dileyişini hiç unutmuyoruz” diyorlar.




Yukarıdaki tablo, 17 Ağustos depreminde Sapanca’da yaşandı. Ama gazeteler yazmadı.




HAKSIZLIĞI İŞLEYEN ÇEKENDEN DAHA SEFİLDİR !!!! Eflatun

Gülüıü yaralı

#6

Gözü Yaşlı Dualar

Cüneyd Suavi


GEÇEN SENEKİ bayramda (2004) “bayram sevinci” yoktu.

Günlerimiz, çöken bir binanın altında kalan kardeşlerimiz için dua etmekle geçti.

Hatırlarsınız. Konya’daki Zümrüt Apartmanıydı bu.

Bayram boyunca devam eden kurtarma çalışmaları sırasında, ilk günlerde bir çok insan enkazdan sağ çıkmıştı. Fakat sonraki günlerde, mucizeler beklendi.

Ümitler azalırken, onlar için yaptığımız dualar arttı.

Bayramın son gününde, kızımın bir İngilizce öğretmeni olan Hacer adındaki arkadaşı, bayramlaşmaya geldi.

Onunla bir müddet sohbet ettikten sonra:

— Komşularınız ne yapıyorlar? diye sordum.

— Bu günlerde ağlayarak Kur’an okuyorlar, dedi.

Böyle bir davranış, hanımların “şefkat kahramanı” olduğunu ispatlıyordu. Ne de olsa ülkede bir yas vardı. Üstelik de bayramdı. Yapılan ibadetler, diğer günlere oranla daha makbuldü.

Merak bu ya!..

Gözyaşlarıyla okunun Kur’anda, acaba bayram mı, yoksa çöken bina mı etkili olmuştu?

Bu soruyu Hacer’e sorduğumda, cevap vermedi.

Daha da meraklanıp, sorumu tazeledim.

Sonunda beni kırmayıp:

— Cüneyd abi!.. dedi. Hani televizyonda “Biz Evleniyoruz” programı var ya!.. Oradaki Tülin, Caner’le evlenmeye yanaşmıyormuş. Komşularımız, Tülin’in kalbi, Caner’e ısınsın diye okuyorlar Kur’anı, gözyaşları oluk oluk akarak.

•••

Keşke yazdığım bu şeyler şaka olsaydı.

Asrı Saadette en çok rağbet gören şey, İlahî hükümlerin sırrına ermek ve Cenâb-ı Hakk’ın bizden istediklerini, Kur’an ayetlerine bakarak daha iyi anlamakmış. İnsanların zihinleri, kalpleri ve ruhları, o işle meşgul olmuş. Yapılan sohbetler de, aynı minval üzerine sürüp gidermiş.

Bu yüzden sahabiler, hem Tevrat’ta, hem İncil’de, hem Kur’anda methedilmiş.

•••

Bu yazıyı yazarken, artık Caner ve Tülin için Kur’an okunmadığını söylediler.

Sevindim tabi…

Şimdiki dualarda, Ata ile Sinem bulunuyormuş.

Ata’yı tanırsınız.

Semra abla var ya, onun yavrusu, Sinem de onun sevgili gelini.

Ne diyeyim bilmem ki!..

Ata’m sen rahat uyu!.. Duaların geliyor merak etme!..



HAKSIZLIĞI İŞLEYEN ÇEKENDEN DAHA SEFİLDİR !!!! Eflatun

İsra

#7

Cüney Suavinin hikayelerini bende beğenerek okurum bu son yolladığınız"Gözü Yaşlı Dualar" yazısını ilk defa okuyorum güzeldi teşekkürler