51
SERBEST KÜRSÜ / Ynt: Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar
« Son İleti Gönderen: ihvan23@hotmail.com 30 Ekim 2024, 10:30:56 »Birinci Akabe Biati
Ertesi sene hac mevsimi gelince Medinelilerden on iki ki şi Mekke'ye geldi. O zaman Peygamber Akabe denilen yerde idi. Bunlar, kendisiyle buluşarak Akabe biatinı yaptılar. «Allaha şirk koşmayacaklarına, hırsızlık, zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, kadınlarla, kendi kocalarından olmayan çocukları kocalarına mal etmek iftirasına kalkışmayacaklarına, Allah yolunda herhangi bir işi yapmaktan içtinap etmeyeceklerine dair Peygamberle el tutuşarak biat ettiler. Her kim bu biati tutarsa ona cennet vardır. Bu yasaklardan herhangi birini işleyen olursa Allah onu isterse cezalandırır, isterse günahını bağışlar. Bu zevat biati yaptıktan ve hac mevsimi geçtikten sonra Medine'ye dönmüşlerdir..MEDINE'YE DAVET
Birinci Akabe biatl ıları olan on iki kişi avdetlerinde Ensar, yâni yardımcı ismini alan Medinelilere Islâmiyeti yaydılar. Bunlar da Peygambere yazdıkları mektuplarda, kendilerine îs lam dinini anlatacak ve Kur'an ı okutacak birisini göndermelerini istediler. Resûl-i Ekrem, müslüman olanlara dini talim eder ve İslâmı zihniyetiyle onları yetiştirir, Islâmiyetin hakikatini anlayıp kavrayıncaya kadar onları terk etmezdi. Çünkü müslümanlık terbiyesi her müslüman için çok lüzumlu olduğundan bunun gerçekleşmesi ve islâm imanının kuvvetlenmesi için gayret eder ve öylelerine vazifelerini anlatarak İslâmiyetin kökleşmesini sağlarlardı. Müslüman olanlar bunu işittikleri için kendilerine muallim göndermesini istemişlerdir. Peygamber (S.S.) Amir oğlu Musa'ibi onlara göndermiş, o da Zirare oğlu Es'ad'in evine gelmiştir. Bu zat halkı îslâmiyete davet eder ve onlara Kur'an-ı Kerim okurdu, onlar da birer ikişer müslüman olurlardı. Böylece islâmiyet Ensarın evlerinden etrafa yayılmıştır. Ancak Evs kabilesinden bazı insanlar bunun haricinde kalmışlardır.
Musa'ib onlara Kur'an okutur ve öğretirdi. Onlara cuma namazı kıldırmak için Peygambere yazdığı bir mektupla izin istemiştir. Aldığı müsaadenamede Yahudilerin cumaertesi günlerini saygı ile karşıladıkları güne bak (yani cuma gününe), güneş zevali geçince iki rekâtla Allaha kulluk et, onlara hutbe oku!» denilmektedir. Bunun üzerine Amir oğlu Musa'îb ile Es'ad'in evinde on iki kişi oldukları hâlde cuma namazını kılmışlar, o gün bir koyun kesmişlerdir. Müslümanlıkta ilk cumayı kılanlar bunlar olmuşlardır. Musaib Medine'de dolaşarak halkı İslama davet ediyor ve onlara dini talim ediyordu. Bir gün Zirare oğlu Es'ad Eshel oğullariyle Zafer oğullarının evlerine götürmek üzere Musa'ib ile yola çıktı. Miâz'ın oğlu Esad, Zirare oğlu Es'ad'in teyzezadesi idi. Musa'ibi Zafer oğullarının bahçelerinden birine soktu. Bu bahçe Merk denilen kuyunun yanında idi. İkisi bahçede oturdular, yanlarına Müslüman olanlardan bazıları geldiler, o günlerde Maaz'ın oğlu Sa'd ile Hadırin oğlu Esed Abdül Eşhel kabilelerinin eşrafından idiler. Her ikisi de, kendi kabilelerinin dini olan putperest idiler. Bunlar İslamiyetin yayılmakta olduğu haberini duydular. Bunlardan Maaz oğlu Sa'd, Hadır oğlu Üseyd: Yardımcın Allah olsun kalk; cahillerimizi i ğfal için gelen bu iki kişiye gidip onları azarla ve evimize gelmelerine mâni ol. Eğer Zirare oğlu Ed'ad bildiğin gibi akrabam olmamış olsa idi işi sana bırakmazdım, o benim teyzemin oğlu olduğundan benim için kimse onu geçemez dedi. Hadır oğlu Üseyd de hançerini alarak onların yanına geldi. Zirare oğlu Es'ad onu görünce arkadaşlarına: Bu, kabilenin sergerdesidir, ona Allahın bildirdiklerini tebliğ et, göreyim seni dedi. Buna cevaben Mus'ab; oturursa kendisiyle konuşurum dedi. Üseyd, ikisinin karşısına asık suratla dikildi ve cahillerimizi iğfal için bize neye geldiniz, canınızı kurtarmak istiyorsanız buradan çekiliniz dedi. Mus'ab şu mukabelede bulundu: Otur da bizi dinle. Sözlerimiz hoşuna giderse kabul edersin, beyenmezsen ondan içtinap edersin. Üseyd, doğru söylüyorsun diyerek hançerini elinden bırakarak yanlarına oturdu. Mus'ab ona İslâmiyetten bahsetti ve Kur'an okudu. İki arkadaşın sonradan anlattıklarına göre Üseyd daha başlamadan yüzünün tatlılığında ve tebessümlerinde müslümanlığın bütün nurlu alâmetleri müşahede edilmekte idi.
Üseyd; ne güzel şeydir bu dedi ve sordu: Bu dine girmek için siz ne yapıyorsunuz? Cevap verdiler: Yıkanırsın, üst başını temizlersin, şahadet getirirsin ve iki rekât namaz kılarsın... Üseyd kalktı, yıkandı, elbisesini temizledi, şahadet getirdikten sonra iki rekât namaz kıldı ve iki arkadaşına şöyle hitap etti : Benim arkamda bir insan var, o bize uyacak olursa kabilesinden bize tâbi olmayacak kimse kalmaz, onu şimdi size göndereyim, o; Maaz oğlu Saaddır dedi. Sonra hançerini alarak Saad ve kabilesi nezdine gitti. Maaz oğlu Es'ad arkadaşının gelişini görünce: Yemin ederim ki Üseyd'in bu gelişi, buradan yanımızdan ayrıldığı hâle benzemiyor. Üseyd yanlarına varınca Saad, ona ne yaptığını sordu. Cevap şu : iki adamla görüştüm, ikisinden de bir zarar görmedim, yasağımızı kendilerine bildirince, arzunuzu yaparız diye mukabele ettiler. Fakat öğrendiğime göre Harise oğullan Zarare oğlu Es'adı öldürmek için onların üstüne gitmişler, çünkü senin teyzezaden olduğunu öğrenmişler, seninle olan analarını bozmak istememişler dedi ve ilâve etti: Saad k ızdı ve kendisine anlatılanlardan endişelenerek hançerini kaptı. Seni bu işi başaramamış görüyorum diye çıkıştı. Üseyd anlattı : Mus'ab ve Es'ad'ın yanlarına vardığım vakit ikisini de sakin ve telâşsız buldum, onlara asık suratla gittim, bana Es'ad dedi ki: Ey İmamenin babası, yanımıza fena fikirle geliyorsun, aramızda akrabalık olmasa idi bu muameleyi bize yapmazdın dedi ve: Ey Mus'ab kabilemizin sergerdesi geliyor, eğer sana uyacak olursa ötekiler muhalefet etmezler. Bana dediler ki; oturup bizi dinler misin, söylediklerimizi beğenirsen, ne âlâ, hoşlanmazsan, sevmediğin şeyi senden geri alır ve senden uzaklaşırız, Saad da bunu tasdik etti. Sonra bana müslümanlığı anlattılar, yıkandım, elbiselerimi temizledim ve iki rekât namaz kıldım.
Üseyd kabilesine avdet ederken halk; Allaha kasem ederiz ki Sa'ad size dönüp geldiği vakitki yüzü yanımızdan ayrıldığı yüz değildir dediler. O da gelip karşılarında durarak: Ey Abdül-Eşhel oğullan! Beni nasıl tanırsınız diye sordu. Aldığı cevap şu oldu :
Bizim b üyüğümüz ve görüşü en kıymetli olanımız, düşüncesinde en uğurlu olanımızsın dediler. O da; Allaha ve Resulüne iman edinceye kadar erkek veya kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun mukabelesinde bulundu. Mus'ab Allaha yemin ederek Abdül-Eşhel'in yanında kaldı. O gün akşama kadar erkek ve kadınlardan müslüman olmayan kimse kalmadı. Mus'ab, Zarere oğlu Es'ad'in evine dönerek halkı İslâmiyete davete devam etti. Ta ki, Ensârın evlerinin içinde ve dışında müslüman olmayan hâne kalmadı. Mus'ab Medine'de Evs ile Harzec kabilelerinin arasında oturarak onlara hak dinini öğretiyordu. Ensârın Allahın emirlerine itaat ve hakka yardımlarının arttığım görerek bahtiyar oluyordu. Halka, Allahın emirlerini bildirmek ve onları îslâmiyete davet etmek için kapı kapı dolaşır, çiftçiler tarlalarında çalışırken onlarla görüşür ve kendilerini dine davet ederdi. Ayrıca halkın ileri gelenleriyle de görüşerek onları da hak dinine davet ederdi. Öylesine ki bir sene içinde Medine'de kendilerini şaşkınca putperestliğe kap t ırmış olanları Allanın birliğine imana ve hakka çevirmiş oldu. Allaha şirk koşma ve alış verişte terazi hilelerine karşı nefret eder hâle geldiler. Böylece Mus'ab ve arkadaşlarının himmetleriyle bir sene içinde Medine şehri müşriklikten müslümanlı ğa dönmüş bulunuyordu.
Ertesi sene hac mevsimi gelince Medinelilerden on iki ki şi Mekke'ye geldi. O zaman Peygamber Akabe denilen yerde idi. Bunlar, kendisiyle buluşarak Akabe biatinı yaptılar. «Allaha şirk koşmayacaklarına, hırsızlık, zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, kadınlarla, kendi kocalarından olmayan çocukları kocalarına mal etmek iftirasına kalkışmayacaklarına, Allah yolunda herhangi bir işi yapmaktan içtinap etmeyeceklerine dair Peygamberle el tutuşarak biat ettiler. Her kim bu biati tutarsa ona cennet vardır. Bu yasaklardan herhangi birini işleyen olursa Allah onu isterse cezalandırır, isterse günahını bağışlar. Bu zevat biati yaptıktan ve hac mevsimi geçtikten sonra Medine'ye dönmüşlerdir..MEDINE'YE DAVET
Birinci Akabe biatl ıları olan on iki kişi avdetlerinde Ensar, yâni yardımcı ismini alan Medinelilere Islâmiyeti yaydılar. Bunlar da Peygambere yazdıkları mektuplarda, kendilerine îs lam dinini anlatacak ve Kur'an ı okutacak birisini göndermelerini istediler. Resûl-i Ekrem, müslüman olanlara dini talim eder ve İslâmı zihniyetiyle onları yetiştirir, Islâmiyetin hakikatini anlayıp kavrayıncaya kadar onları terk etmezdi. Çünkü müslümanlık terbiyesi her müslüman için çok lüzumlu olduğundan bunun gerçekleşmesi ve islâm imanının kuvvetlenmesi için gayret eder ve öylelerine vazifelerini anlatarak İslâmiyetin kökleşmesini sağlarlardı. Müslüman olanlar bunu işittikleri için kendilerine muallim göndermesini istemişlerdir. Peygamber (S.S.) Amir oğlu Musa'ibi onlara göndermiş, o da Zirare oğlu Es'ad'in evine gelmiştir. Bu zat halkı îslâmiyete davet eder ve onlara Kur'an-ı Kerim okurdu, onlar da birer ikişer müslüman olurlardı. Böylece islâmiyet Ensarın evlerinden etrafa yayılmıştır. Ancak Evs kabilesinden bazı insanlar bunun haricinde kalmışlardır.
Musa'ib onlara Kur'an okutur ve öğretirdi. Onlara cuma namazı kıldırmak için Peygambere yazdığı bir mektupla izin istemiştir. Aldığı müsaadenamede Yahudilerin cumaertesi günlerini saygı ile karşıladıkları güne bak (yani cuma gününe), güneş zevali geçince iki rekâtla Allaha kulluk et, onlara hutbe oku!» denilmektedir. Bunun üzerine Amir oğlu Musa'îb ile Es'ad'in evinde on iki kişi oldukları hâlde cuma namazını kılmışlar, o gün bir koyun kesmişlerdir. Müslümanlıkta ilk cumayı kılanlar bunlar olmuşlardır. Musaib Medine'de dolaşarak halkı İslama davet ediyor ve onlara dini talim ediyordu. Bir gün Zirare oğlu Es'ad Eshel oğullariyle Zafer oğullarının evlerine götürmek üzere Musa'ib ile yola çıktı. Miâz'ın oğlu Esad, Zirare oğlu Es'ad'in teyzezadesi idi. Musa'ibi Zafer oğullarının bahçelerinden birine soktu. Bu bahçe Merk denilen kuyunun yanında idi. İkisi bahçede oturdular, yanlarına Müslüman olanlardan bazıları geldiler, o günlerde Maaz'ın oğlu Sa'd ile Hadırin oğlu Esed Abdül Eşhel kabilelerinin eşrafından idiler. Her ikisi de, kendi kabilelerinin dini olan putperest idiler. Bunlar İslamiyetin yayılmakta olduğu haberini duydular. Bunlardan Maaz oğlu Sa'd, Hadır oğlu Üseyd: Yardımcın Allah olsun kalk; cahillerimizi i ğfal için gelen bu iki kişiye gidip onları azarla ve evimize gelmelerine mâni ol. Eğer Zirare oğlu Ed'ad bildiğin gibi akrabam olmamış olsa idi işi sana bırakmazdım, o benim teyzemin oğlu olduğundan benim için kimse onu geçemez dedi. Hadır oğlu Üseyd de hançerini alarak onların yanına geldi. Zirare oğlu Es'ad onu görünce arkadaşlarına: Bu, kabilenin sergerdesidir, ona Allahın bildirdiklerini tebliğ et, göreyim seni dedi. Buna cevaben Mus'ab; oturursa kendisiyle konuşurum dedi. Üseyd, ikisinin karşısına asık suratla dikildi ve cahillerimizi iğfal için bize neye geldiniz, canınızı kurtarmak istiyorsanız buradan çekiliniz dedi. Mus'ab şu mukabelede bulundu: Otur da bizi dinle. Sözlerimiz hoşuna giderse kabul edersin, beyenmezsen ondan içtinap edersin. Üseyd, doğru söylüyorsun diyerek hançerini elinden bırakarak yanlarına oturdu. Mus'ab ona İslâmiyetten bahsetti ve Kur'an okudu. İki arkadaşın sonradan anlattıklarına göre Üseyd daha başlamadan yüzünün tatlılığında ve tebessümlerinde müslümanlığın bütün nurlu alâmetleri müşahede edilmekte idi.
Üseyd; ne güzel şeydir bu dedi ve sordu: Bu dine girmek için siz ne yapıyorsunuz? Cevap verdiler: Yıkanırsın, üst başını temizlersin, şahadet getirirsin ve iki rekât namaz kılarsın... Üseyd kalktı, yıkandı, elbisesini temizledi, şahadet getirdikten sonra iki rekât namaz kıldı ve iki arkadaşına şöyle hitap etti : Benim arkamda bir insan var, o bize uyacak olursa kabilesinden bize tâbi olmayacak kimse kalmaz, onu şimdi size göndereyim, o; Maaz oğlu Saaddır dedi. Sonra hançerini alarak Saad ve kabilesi nezdine gitti. Maaz oğlu Es'ad arkadaşının gelişini görünce: Yemin ederim ki Üseyd'in bu gelişi, buradan yanımızdan ayrıldığı hâle benzemiyor. Üseyd yanlarına varınca Saad, ona ne yaptığını sordu. Cevap şu : iki adamla görüştüm, ikisinden de bir zarar görmedim, yasağımızı kendilerine bildirince, arzunuzu yaparız diye mukabele ettiler. Fakat öğrendiğime göre Harise oğullan Zarare oğlu Es'adı öldürmek için onların üstüne gitmişler, çünkü senin teyzezaden olduğunu öğrenmişler, seninle olan analarını bozmak istememişler dedi ve ilâve etti: Saad k ızdı ve kendisine anlatılanlardan endişelenerek hançerini kaptı. Seni bu işi başaramamış görüyorum diye çıkıştı. Üseyd anlattı : Mus'ab ve Es'ad'ın yanlarına vardığım vakit ikisini de sakin ve telâşsız buldum, onlara asık suratla gittim, bana Es'ad dedi ki: Ey İmamenin babası, yanımıza fena fikirle geliyorsun, aramızda akrabalık olmasa idi bu muameleyi bize yapmazdın dedi ve: Ey Mus'ab kabilemizin sergerdesi geliyor, eğer sana uyacak olursa ötekiler muhalefet etmezler. Bana dediler ki; oturup bizi dinler misin, söylediklerimizi beğenirsen, ne âlâ, hoşlanmazsan, sevmediğin şeyi senden geri alır ve senden uzaklaşırız, Saad da bunu tasdik etti. Sonra bana müslümanlığı anlattılar, yıkandım, elbiselerimi temizledim ve iki rekât namaz kıldım.
Üseyd kabilesine avdet ederken halk; Allaha kasem ederiz ki Sa'ad size dönüp geldiği vakitki yüzü yanımızdan ayrıldığı yüz değildir dediler. O da gelip karşılarında durarak: Ey Abdül-Eşhel oğullan! Beni nasıl tanırsınız diye sordu. Aldığı cevap şu oldu :
Bizim b üyüğümüz ve görüşü en kıymetli olanımız, düşüncesinde en uğurlu olanımızsın dediler. O da; Allaha ve Resulüne iman edinceye kadar erkek veya kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun mukabelesinde bulundu. Mus'ab Allaha yemin ederek Abdül-Eşhel'in yanında kaldı. O gün akşama kadar erkek ve kadınlardan müslüman olmayan kimse kalmadı. Mus'ab, Zarere oğlu Es'ad'in evine dönerek halkı İslâmiyete davete devam etti. Ta ki, Ensârın evlerinin içinde ve dışında müslüman olmayan hâne kalmadı. Mus'ab Medine'de Evs ile Harzec kabilelerinin arasında oturarak onlara hak dinini öğretiyordu. Ensârın Allahın emirlerine itaat ve hakka yardımlarının arttığım görerek bahtiyar oluyordu. Halka, Allahın emirlerini bildirmek ve onları îslâmiyete davet etmek için kapı kapı dolaşır, çiftçiler tarlalarında çalışırken onlarla görüşür ve kendilerini dine davet ederdi. Ayrıca halkın ileri gelenleriyle de görüşerek onları da hak dinine davet ederdi. Öylesine ki bir sene içinde Medine'de kendilerini şaşkınca putperestliğe kap t ırmış olanları Allanın birliğine imana ve hakka çevirmiş oldu. Allaha şirk koşma ve alış verişte terazi hilelerine karşı nefret eder hâle geldiler. Böylece Mus'ab ve arkadaşlarının himmetleriyle bir sene içinde Medine şehri müşriklikten müslümanlı ğa dönmüş bulunuyordu.