MÜRŞİDİ OLMAYANIN MÜRŞİDİ ŞEYTAN MI?
Tasavvuf ve manevi terbiyeden kaçanlar, meşhur bir sözle uyarılırlar: “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” Büyük veli Beyazid-i Bistamî (K.S.)’ye ait bu söz, doğrusu hassas bir konuya işaret ediyor. Öyle ya; eğer bu ifade dinî bir delile dayanıyorsa, gerçek bir mürşidin talebesi olmayan herkesin durumu yeniden gözden geçirilmeye muhtaç....
Eğer bir tecrübe ve gözleme dayanıyorsa, tecrübe bir ilimdir, ve bir hakikat payı aranması gerekir. Bu sık kullanılan ifade, “bir mürşidin elinden tutanlar şeytanın elinden kurtulmuş mu oldular? Biz öyle şeyhleri gördük ki, şeytanı hiç aratmıyorlar! Hem iyi de olsa şeyh bir peygamber mi ki, ona uymayanlar iflâh olmasın? Biz Kur’an ve Sünnet’ten başkasına uymayız” itirazıyla karşılanagelmiştir. Bu meselenin iç yüzünü incelemek için şüphesiz en doğru yol, konuyu yanılmaz iki şahidin, yani Kur’an ve Sünnet’in ölçülerine göre ele almak... Önce şunu belirtelim ki tasavvuf ehli, mürşid deyince gerçekten kendisine uyulmaya layık bir Allah dostunu kasdederler. Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır. İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir. Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir. Böyle bir mürşidin elinden tutan kimse, aynı zamanda birçok mümin kardeşiyle Allah yolunda el ele tutmuş demektir. Şeytana karşı bu ne büyük bir kuvvet ve ne sağlam bir siperdir! Kâmil mürşidden kaçmak, böyle bir cematten uzaklaşmak ve dini yalnız başına yaşamaya çalışmak demektir. Bu ise ne kadar zevksiz bir iş ve desteksiz bir gidiştir! Tasavvuf, topluca tevbe etmek, birlikte zikretmek, şeytanlara karşı birleşmek, hak için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah yolunda yürümektir. Kur’an’ın ve Rasulullah’ın uyarıları “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” sözü, Hz. Kur’an’a aykırı değildir; aksine birçok ayet tarafından desteklenmektedir. Çünkü, tek başına kalan bir kimesenin insan ve cin şeytanlarına yem olacağına Kur’an’daki pek çok ayet işaret etmektedir. Allahu Tealâ, kendi yolunda topluca hareket etmemizi emrediyor. Parçalanmayı, dağılmayı, tek başına kalmayı yasaklıyor (Al-i İmran/102-103). Bunun, düşmanlar karşısında zayıflık ve mağlubiyet sebebi olacağını belirtiyor (Enfal/46). Cenab-ı Hak hepimizi gerçek takvaya çağırıyor ve bunun için sadık kullarla beraber olmamızı istiyor (Tevbe/119). Allah’ın zikrinden kaçanların şeytanın kucağına düştüğünü de Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor: “Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden gafil kalırsa, biz ona bir şeytan musallat ederiz; o şeytan ondan hiç ayrılmaz. Bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar, onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuhruf/36-37) “Rehberi olmayanın, tek başına kalanın rehberi şeytandır” sözü, bir çok hadis-i şerifin ortak manasını da ifade etmektedir. Şöyle ki, Rasulullah (A.S.) Efendimiz, şeytanın insan kurdu olduğunu, herkese pusu kurduğunu ve cemaattan ayrılan, tek başına kalan kimseyi kolayca yuttuğunu haber veriyor. İşte Rahmet Peygamberi’nin uyarıları: “Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa, cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.” (Ahmed, Tabaranî) “Sizin cemaat halinde bulunmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. O, (Allah için beraber olan) iki kişiden uzak durur.” (Tirmizî, Ahmed, Hakim) “Şüphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi sapık fikir ve fitne üzerinde bir araya getirmez. Allah’ın eli (rahmet ve desteği) cemaatin üzerindedir. Kim cemaattan ayrılırsa ateşe düşer.” (Tirmizî, Tabaranî) Bu mealdeki hadislerin ortak manası ve uyarısı şudur: Dini tek başına yaşamaya kalkmayın. Allah yolunda birlik olun, alimlere uyun, takva üzere giden cemaata sımsıkı yapışın. Tek başına kalanın kalbini şeytan sarar, yolundan alıkoyar ve kolayca zarara sokar. Bu düşmana karşı birlik kalesine girin, Allah sevgisini siper edinin ve ölene kadar böyle gidin. Emniyetiniz budur. Şu halde “başında bir rehberi olmayanın rehberi şeytandır” sözü Kur’an ve Sünnet’e aykırı değildir. Tecrübeler de onu desteklemektedir. Bir üstada gitmeden, alim bir rehberi bulunmadan, peygamberlerden başka kâmil olan kimse yoktur. Maddi sanat ve fenlerde de durum aynıdır. Başında bir usta olmadan hiçbir çırak, kolay kolay usta olamaz. Arifler demişlerdir ki: “Kendi başına büyüyen ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez. Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.” Kur’an ve Sünnet’i rehberle yaşamak Bazıları, “Biz Kur’an ve sünnete uyduktan sonra niye sapıtalım ki? Bizim emniyetimiz mürşide değil, Kur’an ve Sünnet’e uymaktır. Mürşide ve müridlerine lazım olan da bu değil mi?” diye soruyorlar. Evet, hepimiz içimiz ve dışımızla ilahi hükümlere uymakla mükellefiz. Kâmil mürşidlerin bundan başka bir hedefi yoktur. Bütün mesele, her durumda Kur’an ve Sünnet çizgisinde giden Allah adamı olabilmektir. Buna ihsan makamında kulluk denir. Acaba bunun en güzel yolu nedir? Sadece okumak mı, yoksa yolu bilene uymak mı? Mesafesi uzun, engelleri çok, tehlikeleri fazla, her yanı gizli düşmanlarla çevrili bir yolu, sadece tarifle mi gitmek emniyetlidir, yoksa yolu bilen bir rehberle mi? Bu yol, insanın benliğini aşıp hakikatına ulaşma yoludur. Bu yoldaki en büyük engel insanın nefsidir. Bu yol, Alemlerin Rabbi’ne gerçekten kul olma yoludur. Onun etrafı düşmanlarla doludur. Yalnız gidilmez, yol çok uzundur. Şeytandan yakayı sıyırmak mümkün mü? Kur’an-ı Hakim bildiriyor ki, şeytan, ölene kadar hiç kimseden elini çekmez, ümidini kesmez, Bunun için yemini vardır (Sa’d/80-83). O peygamberlere bile hile yapmak ister, ancak Allah’ın nuru onu engeller (Hac/52). Kâmil mürşidler şeytanın baş düşmanıdır; onlara yanaşmak ister, karşısında yine ilahi nuru bulur; siner, kaçar. Çünkü, onlar Alemlerin Rabbi’ne teslim olmuşlardır. O da onları özel himayesine almıştır (Nahl/99, İsra/65). Şeytanın şerrinden peygamberler ve veliler ancak Allah’ın yardımıyla emin oldular. Yolu bir kere Mekke’ye, beş defa tekkeye uğrayan bir müslüman ondan kurtulduğunu nasıl düşünebilir? Mürid, Allah’a yönelen kimse demektir. Şeytan en fazla bu kimselerle uğraşır. Bunun için her yolu dener. En iyi yaptığı iş vesvese vermektir. Açıkça günaha sokamadığı müridi, yaptığı hayırlı amelleri ile azdırmaya çalışır. Ancak, mürşidine ve cemaatine bağlı sadık bir müridin bir tane şeytanı varsa, binlerce dostu ve yardımcısı mevcuttur. Onların bereketiyle hastalığını anlar, ilacına koşar. Ancak, kalbini değil cebini düşünen, din değil dünya derdine düşen, niyeti sakat olduğu halde sadık görünen kimseler, şeytanın maskarası, müslümanların yüzkarasıdır. Bunlar mürşid değil şeytandır, mürid değil, münafıktır. Ve onlar bizim konumuz dışındadır. Tek başına hakikatı arayan kimse yorulur, çoğu zaman şeytanın oyuncağı olur. Şeytan bu insana açıktan günah işletemez ise, yaptığı hayırlara yönelir. Bu yolla mümini zarara sokmaya çalışır, bunu da genelde başarır. Şeytan ilim sahiplerine daha çok gizli günahları işletir. Onu gösteriş, kin, kibir, hased, gaflet, eşyaya aşırı muhabbet, makam hırsı, kendini beğenme, ameli ile övünme, insanları küçük görme gibi tesbiti güç, tedavisi zor günahlara daldırır. Başında bir mürşidi, çevresinde kendisini uyaracak kardeşleri olmayan kimse, asıl halini anlamadan ve bir çaresine bakamadan ölür gider. Sonuçta insan ağlar, şeytan güler.
Dilaver Selvi
kaynak menzil.net
Bu yazilari okuyan bir kimse hangi düsünce ile artik tasavvufun gereksizligini düsünür???
Alıntı yapılan: "drtasavvuf"Sırat-ı Müstakiym’e ulaşmaksa gördünüz ki mürşide ulaşmadan gerçekleşemiyor
Evet her sey rabita yapiyor. rabita yapmayan bir varlik düsünebilirmisiniz.Rabitada bir vasita ile olur Allaha ulasmak ve kisinin nefsini anlamasi o vasitaya baglidir. Rabbim hakiki vasitayi bulmayi nasip eylesin.
<< AMIN >>
Öz-67 hocamız demişki:
Alıntı Yap
Rabbim hakiki vasitayi bulmayi nasip eylesin
Amin cümlemize inşaAllah
Selamün Aleyküm Arkadaşlar bu konuya acizane olarak bir kaç ilave yapma istedim.Umarım kabalık etmiş olam...
Bâyezid Bistâmî’ye atfedilen bu söz, eski tasavvuf kitaplarımızdan itibaren hemen bütün kaynaklarda yer almaktadır. Buradaki “şeyh” kelimesi mutlak manada mürşid demektir. Bütün uygulamalı ilimlerde o ilmin öğrenilmesi, bir üstad aracılığı ile olur. O konuya dair eserleri okumak, o ilmi öğrenmek için yetmez. Meselâ İslâmî ilimlerden “Kırâat” uygulamalı bir ilim olduğundan fem–i muhsin”den (yetkili ağız) öğrenilir. Tecvid ve kıraat kitapları okunarak kurrâ olunamaz. Marangozluk, kaportacılık gibi çağdaş işler, futbol gibi oyunlar bile mutlaka bir ustadan öğrenilir. Futbol kitabı yazan biri, iyi bir futbolcu olmayabilir. Marangozluğun kitabını yazan da öyle. Hatta Tıp Fakültesini bitiren kimse nasıl bir uzmanın yanında ihtisas görmeden uzman olamaz ve olmaya kalkıştığında insanları canından ederse, aynı şekilde bir üstadın yanında tasavvufi eğitim görmeden kendi kendine sufilik etmeye kalkışan bir kimse mutlaka yanılır ve şeytanın oyuncağı haline gelir. Bu sözde şeyhsizlikten maksad da tasavvuf ilminin şeyhsiz öğrenilip uygulanamayacağıdır. Yoksa herkesin mutlaka bir şeyhe bağlanması anlamına gelmez.
Bu arada yamayı unutum.Bu ifadeyi yazarken fakir acizanenin tasvvuf düşmanı falan olduğunu da zannetmeyin.Fakir de Nakşibendiyenin seyyidiye koluna intisaplıdır.
Rabbimsevdiği kulları tanımayı ve onları gereği gibi sevemyi ve de onlara layıkıyla bende olmayı nasip etsin...Amin
Hepinizden Allah razıolsun bütün kardeşlerin yazısını okudum ve mükemmelll...
Ben de diyorum ULEMA_İ VERASETUL ENBİYA
Sevgi, selam muhabbet ve dua ile
Allah RAZI OLSUN ÖZ-67 KARDEŞ MÜKEMMEL BİR KONU Allah BBİZLERE ZAMANIN MÜKEMMİLİNE SIMSIKI SARILMAYI VE ONLARIN ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN
Allah razi olsun
8)
Arkadaşlar,kardeşler:Ya ben sizleri anlayamıyorum .Ya da ben hiç bir şey bilmiyorum.
Ben mürşidi ,Kur'an,
Ben mürşidi ,Resulullah'ın (asm) sünneti olarak biliyorum.
Bir müslümanın ,Bir mürşid -i Kamil'e bağlı olarak islamı yaşaması ve kainatı algılaması ,o Mürşid in terakki ettiği ölçüde ,kainatı algılaması demektir.
Halbuki insan,esfelesafilinden,Ala -i İlliyyin derecesine kadar yükselebilir.
Tabiidir ki en yüksek mertebe olan Ala -i illiyyin derecesine Resulullah(asm)efendimiz yükselmiştir.
Bu terakki ve yükseliş,müslümanın nefsini öldürmesi ilede gerçekleşmez.
Nefis insani bir özelliktir ve insan olmanın bir vasfıdır.Eğer nefis olmazsa , insan insan olmaz melek olur.Halbuki insan meleklerden de üstün bir yaratıktır.
Bu üstünlük müslümanın nefsini öldürmesi ile değil,nefsini kontrol altına alabilmesi ile mümkündür.
Unutmayalım ki :bizler üçbeş dakikalık nefsin sonucunda yaratılmışız.
Yeme,içme ,giyinme,kuşanma,edinme insani özelliklerdir.Ve bu istek ve arzuların kontrol altına alınması , illa ki bir Mürşide bağlı olarak ,kontrol edilebilir demek doğru olmaz.Müslüman Doğrudan Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) bağlı olabilir bu da mümkün dür ve olması gerekende odur kanaatindeyim.
Mürşid'i olmayanın mürşidi şeytandır gibi imalı ve doğrudan sözlere kesinlikle katılamam.Ve doğru da değildir.Ayrıca zülfikarın yazısında bazı hadisler tekerleme yapılarak yorumlanmış.Hem şöyle yazıyor'''''''''''''(
terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır. İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan. Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir'''''''''')ACABA EHLİYETLİ VE VAZİFELİ OLUŞUNUN ÖLÇÜSÜ NEDİR
''Kişinin mürşidini istemesi ,mürşidine ulaşması aslırır'' Deniliyor.
Kişinin (müslümanın) vazifesi EMR -İ BİL MAĞRUF,NEHY -İ ANİL MÜNKERDİR.
(Allah'ın emrini tutup,nehy ettiklerinden kaçmaktır.) O da Kur'an da mevcuttur.
Efendim ''herşey Allah'ı rabıta yapıyor''. Tabiri yanlıştır.
Zerreden,kainata ve alemlere varıncaya kadar,meczub bir mevlevi gibi döner,lisan -ı hal ile Allah'ı tespih ederler.Müslüman zaten lisan -ı hal ile Allah'ı tespih etmektedir.Dil ilede tespih etmek zorunluluğu vardır. Ama mevlevi gibi dönme zorunluluğu yoktur.(bu bir misaldi)
İnsan her nefesinde Allah'ı lisan -ı hali ile zikreder (hu)der.Bu olayı düşünmesi ,fikr etmesi, tefekkürdür.(bir saat tefekkür.....) gibi.
........Vereset'ül Enbiya doğrudur.Ancak farklı yorumluyorsunuz.Her mürit kendi mürşidini en büyük telakki ediyor .yanlış olan budur.(Benim meslek ve meşrebim en doğrudur.En güzeldir diyor) Diğerine yanlıştır da diyebiliyor.Bunu diyebilme yetkisi yoktur.
.........Kısacası doğrudan doğruya Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) sarılmak en doğrusudur diye düşünüyorum.
Tasavvuf gereksiz değildir ama ,zorunlu da değildir.
...................................................................Yanlış düşünceden Allah'a sığınırım.
Alıntı Yap
Mürşid'i olmayanın mürşidi şeytandır gibi imalı ve doğrudan sözlere kesinlikle katılamam.Ve doğru da değildir
:x
yusufum kardeşim Yaklaşımınız, açıklamalarınız çok açık net.
:x ( doğrudan doğruya Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) sarılmak en doğrusudur.) En doğru olanın bu olduğuna inanıyorum bende. Mürşid olan zatlarımızında bizlere yol göstermelerinde faidesi olduğu kanısındayım.
Rabbim kuran'ın ışığında,Resulullah'ın (asm) efendimizin rehberliğinde doğruyu ve doğru yolu cümlemize göstersin
Ben doğru olduğuna bilerek inandığım şeylerin açıklamasını yaptım.Arkadaşlarımın islami görüş ve fikirlerine de saygım vardır .
gurbetçi ve bilim kardeşimin de aynı görüşte olmasına da sevindim.
Ayrıca mürşid lerin.Kutubların.Kub -u Azamların Müceddit ve müçtehid olarak gönderilen Büyük zatların(Allah'ın (cc) rahmeti üzerlerine olsun) Dağılmakta ve bozulmakta olan islam toplumlarını toparlayıcı,yol gösterici,istikamet verici olarak kabul etmekteyim.ve buna inanmaktayım.
Bâyezid Bistâmî’ye atfedilen bu söz, eski tasavvuf kitaplarımızdan itibaren hemen bütün kaynaklarda yer almaktadır. Buradaki “şeyh” kelimesi mutlak manada mürşid demektir. Bütün uygulamalı ilimlerde o ilmin öğrenilmesi, bir üstad aracılığı ile olur. O konuya dair eserleri okumak, o ilmi öğrenmek için yetmez. Meselâ İslâmî ilimlerden “Kırâat” uygulamalı bir ilim olduğundan fem–i muhsin”den (yetkili ağız) öğrenilir. Tecvid ve kıraat kitapları okunarak kurrâ olunamaz. Marangozluk, kaportacılık gibi çağdaş işler, futbol gibi oyunlar bile mutlaka bir ustadan öğrenilir. Futbol kitabı yazan biri, iyi bir futbolcu olmayabilir. Marangozluğun kitabını yazan da öyle. Hatta Tıp Fakültesini bitiren kimse nasıl bir uzmanın yanında ihtisas görmeden uzman olamaz ve olmaya kalkıştığında insanları canından ederse, aynı şekilde bir üstadın yanında tasavvufi eğitim görmeden kendi kendine sufilik etmeye kalkışan bir kimse mutlaka yanılır ve şeytanın oyuncağı haline gelir. Bu sözde şeyhsizlikten maksad da tasavvuf ilminin şeyhsiz öğrenilip uygulanamayacağıdır. Yoksa herkesin mutlaka bir şeyhe bağlanması anlamına gelmez.[/b][/quote]
mahmud saminin bu yazisi yusufumun yazdigina aslinda güzel bir cevap...
Ama islam aleminde bu konuda fikirler muhtelif... Allame Taftazani hazretleri bile tasavvuf ehli degilmis.. Herkesin bir Imami Azam bir Imami Gazali kadar tasavvufun lüzûmunu idrak etmesini bekleyemeyiz.
Tasavvuf neticede bir nasip isidir... Tasavvufta dogru seyhi nasil anlayacagiz? Bu yola merak saran onun sartlarini da kitablardan bulur, hayatta gördüügü seyhlere tatbik eeder..
Mekruhlar, haramlar ve bidatlerle mesgul olmayan, ehli sünnet cizgisinden kil kadar taviz vermeyen bir mürsidi, bazi özellikleriyle ehli tanir...
Hakiki bir mürsidi bulamayip hakiki bir mürsid zu'muyla baglanan, ama hakiki mürsdiyne de ta'n etmeyen bir kisi hakiki mürsidlerden feyz alir, iyi niyetine binaen diye duymustum...
Hazreti Allahkullari seriattan hesaba cekecektir, tarikatten degil...
Zaten hic kimse tasavvuf olmazsa olmaz diye zorlamiyor. Ama seriatin faydasini görebilmek de tarikata baglidir... ilim amel ve ihlastan ücüncüyü tarikatsiz tahsil imkansizdir...
Pamfamilya ,Allah razı olsun . Elbette bir ilmin öğrenilmesi ,o ilmin Alimi tarafında iyi öğrenilir.Marangozluk kaportacılık ta.Tasavvuf ta elbette oyledir.Doktorlukta . Ben Tasavvufun islamın kendisi olmadığını söyledim.islam dışı haşa olduğunu söylemedim..Tasavvufun,islamın güzelliğinin bir ekolü,bir meyvesi olduğunu söyledim.lüzumsuzluğunu ,gereksizliğini değil;mutlaka bir şeyh e intisab edilmesinin gerekli olmadığını hatta zamanımızda (şiddet-i ahirzamanda) ekolün farklı olması gerektiğini,Pozitif ilimlerin hengamda olduğu asrımızda,islami tebliğ ve cihadın,asrın idrak ve anlayışına göre sunulması gerektiğini anlatmaya çalıştım.
Tabiidir ki ;her müslümanın meslek ve meşrebi kendisine göre ,kendi anlayış ve algılayışına göre en güzeldir.Bunu demeye her müslümanın hakkı vardır.Ama ''yalnız benim meslek ve meşrebim haktır,güzeldir'' demeye hakkı yoktur.Bunu anlatmaya çalıştım aslında.
........Ben Fen ilmi ile din ilmini imtizacından (birleşmesinden)yanayım.Hakikatin o zaman anlaşılacağını söylemekteyim.sizde aslında bunu savunmaktasınız. bunu da anlıyorum. Ama ,tasavvufta ledünni ilimler revaçtadır.Ledünni ilimlerin ağır bastığı tasavvufi ekollerde fennin aklın yeri yoktur. (çok azdır) Belki itiraz edeceksiniz ama,bu konuda izah edilmesi gereken ayrı bir konudur.
........Mükemmel bir imana sahip olduğuna inandığım babaannem yüzdört yaşında daha yakın bir geçmişte öldü.Ayın bir nur olduğunu ,dünyanında öküzün boynuzları üzerinde olduğunu söylerdi.Nekadar izah etmeye çalıştıysam ona inandıramadım.
.........Bizi küçüklüğümüzde okutan imam (camı imamı),üstelik oflu hoca :) ay tutulduğu zaman,''ejderhanın ağzına girdi .onu yuttu'' dediğini hala kulaklarımda duyuyorum.
..........Anlatmaya çalıştığım;Aslında bütün bunların ve buna benzer şeylerin ,KUR'AN da apaçık izahının var olduğunu,fakat her nedense günümüze kadar bu anlayışın nasıl geldiğini anlayamamaktayım. Aslıda kalpler kırılmasın diye anlatamamaktayım.
...........Pamfamilya.İslamın en güzel anlaşılacağı,Fen ilmi ile din ilminin dorukta olduğu bir asırdayız.Bu zamanda Kur'an -i reçeteleri,asrın insanına ,asrın idrak ve anlayışına göre, ilmi metodlarla sunmalıyız.
...........Biz müslümanlar;Meslek ve meşrebimizin güzelliğini anlatırken kesinlikle nefsimizi konuşturmayalım.Rıza -ı İlahi yi arayalım.
Mürşid sart mı sar değilmi? bakalım simdi...
Onca insan devrin mursidinden habersiz.Onları direkt olarak tekfir etmek bence dogru bir yaklasım değil. Para ile imanın kimde olacagı belli olmayacagı kavlinden bu kadar agır soz kullanılmaması gorusundeyim.
Yalnız bir mürşide baglanılırsa din daha iyi bir sekilde yasanılacaktır.yasanılan her andan manevi haz alıncaktır.
Alıntı yapılan: "muallim"Mürşid sart mı sar değilmi? bakalım simdi...
Onca insan devrin mursidinden habersiz.Onları direkt olarak tekfir etmek bence dogru bir yaklasım değil. Para ile imanın kimde olacagı belli olmayacagı kavlinden bu kadar agır soz kullanılmaması gorusundeyim.
Yalnız bir mürşide baglanılırsa din daha iyi bir sekilde yasanılacaktır.yasanılan her andan manevi haz alıncaktır.
Muallim kardeşim. eğer bu yazıyı, üstteki bana ait olan yazıya istinaden yazmış iseniz. Biz kimseyi tekfir etmedik.Para ile imanı da terazi kefelerine de koymadık.Para farklı şeydir ,iman başka bir şey dir.İman ile küfrün kıyasını yaparsınız ama ,para ile imanın kıyasını yapamazsınız.
Mürşid'e gelince,bütün islam ümmetinin bir mürşide bağlanması diye birşey sözkonusu olamaz.mümkünde değildir.Ama bütün islam ümmetinin bir lidere bağlı olması sözkonusu olabilir.bunada şer'en HALİFE denir.Şu an da böyle bir halife yoktur.Tabii dirki.Din Allah'ın dır.Kur'an o'nun dur.O'nu yaşayacak ve yaşatacak ,yeryüzünde mutlaka bir cemaat ve bir lider bir mürşid -i Kamil,bir müceddid,bir müçtehid,bir kutb'u Azam,bir Mehdi hüviyyetinde mübarek ve nurani zatlar,zamanın şartlarına ve ümmetin durumuna göre Allah(cc) gönderilmiştir.vede gönderecektirde.
Müslümanın halifeye biad ı şarttır ama bir mürşide bağlanması şart değildir.Bir mürşide bağlı olanlar elbette haz duyacaklardır.Çünkü tasavvuf islamın haz duyma, zevklenme,tabiri caizse meyvelenme yönüdür.Bizim anlatmaya çalıştığımız islamın farklı bir boyutudur.
Islamin fenn ile izahinin bu asirda daha uygun ve mürsid meselesine bunun alternatif oldugu iddiasina katilmiyorum...
Imami gazali hazretleri devrinde de,
hikmet, felsefe, düsünce yaygin idi...
Ama imami gazali hakikate felsefe ile degil tasavvuf ile erilecegini anlatir el münkizu mineddalalde...
Bugün pozitiv bilimlerin yaygin oldugu asirdayiz... Gayri müslimlere, dehrilere (ateist) yaraticinin varligini, islamiyetin hakkiyetini kabul ettirmede baslangic asamasinda dini fen isiginda izah faydali olur süphesiz...
Ama insanlar hep bu noktada kalacak degillerdir... Fen isiginda dini izah meselesini tasavvufa alternatif görmeniz, tasavvuf meselesini pek bilmediginizi, onun hikmeti tesriiyesinden, ne ise yaradigindan cok fazla malumatinizin olmadigini gösterir...
SIz iman ile ilgili kisimdan bahs ediyorsunuz..
sonra amel gelir
sonra da ihlas söz konusudur ve tasavvuf bunutahsil icin vardir... 40 yillik müslümanlari hala süpheleri izah icin getirilen delillerle mesgul edip durmak, iman selametine ziyandir kesinlikle...
Babaanenizin ve imaminizin encam ile ilgili kanaatleri mebhasten harictir, onlari buraya hangi baglamda yazdiginiizi anlayamadim...
tasavvuf erbabi galileodan da önce dünyanin yuvarlak oldugunu, hatta tam yusyuvarlak degil, biraz (nebula miydi) kutuplardan basikca oldugunu da biliyorlardi...
ejderha mejderha hikayelerinin bu bahiste yeri olmamali...
saygilar...
Alıntı yapılan: "yusufum"Arkadaşlar,kardeşler:Ya ben sizleri anlayamıyorum .Ya da ben hiç bir şey bilmiyorum.
Ben mürşidi ,Kur'an,
Ben mürşidi ,Resulullah'ın (asm) sünneti olarak biliyorum.
Bir müslümanın ,Bir mürşid -i Kamil'e bağlı olarak islamı yaşaması ve kainatı algılaması ,o Mürşid in terakki ettiği ölçüde ,kainatı algılaması demektir.
Halbuki insan,esfelesafilinden,Ala -i İlliyyin derecesine kadar yükselebilir.
Tabiidir ki en yüksek mertebe olan Ala -i illiyyin derecesine Resulullah(asm)efendimiz yükselmiştir.
Bu terakki ve yükseliş,müslümanın nefsini öldürmesi ilede gerçekleşmez.
Nefis insani bir özelliktir ve insan olmanın bir vasfıdır.Eğer nefis olmazsa , insan insan olmaz melek olur.Halbuki insan meleklerden de üstün bir yaratıktır.
Bu üstünlük müslümanın nefsini öldürmesi ile değil,nefsini kontrol altına alabilmesi ile mümkündür.
Unutmayalım ki :bizler üçbeş dakikalık nefsin sonucunda yaratılmışız.
Yeme,içme ,giyinme,kuşanma,edinme insani özelliklerdir.Ve bu istek ve arzuların kontrol altına alınması , illa ki bir Mürşide bağlı olarak ,kontrol edilebilir demek doğru olmaz.Müslüman Doğrudan Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) bağlı olabilir bu da mümkün dür ve olması gerekende odur kanaatindeyim.
Mürşid'i olmayanın mürşidi şeytandır gibi imalı ve doğrudan sözlere kesinlikle katılamam.Ve doğru da değildir.Ayrıca zülfikarın yazısında bazı hadisler tekerleme yapılarak yorumlanmış.Hem şöyle yazıyor'''''''''''''(
terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)'in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır. İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah'a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan. Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir'''''''''')ACABA EHLİYETLİ VE VAZİFELİ OLUŞUNUN ÖLÇÜSÜ NEDİR
''Kişinin mürşidini istemesi ,mürşidine ulaşması aslırır'' Deniliyor.
Kişinin (müslümanın) vazifesi EMR -İ BİL MAĞRUF,NEHY -İ ANİL MÜNKERDİR.
(Allah'ın emrini tutup,nehy ettiklerinden kaçmaktır.) O da Kur'an da mevcuttur.
Efendim ''herşey Allah'ı rabıta yapıyor''. Tabiri yanlıştır.
Zerreden,kainata ve alemlere varıncaya kadar,meczub bir mevlevi gibi döner,lisan -ı hal ile Allah'ı tespih ederler.Müslüman zaten lisan -ı hal ile Allah'ı tespih etmektedir.Dil ilede tespih etmek zorunluluğu vardır. Ama mevlevi gibi dönme zorunluluğu yoktur.(bu bir misaldi)
İnsan her nefesinde Allah'ı lisan -ı hali ile zikreder (hu)der.Bu olayı düşünmesi ,fikr etmesi, tefekkürdür.(bir saat tefekkür.....) gibi.
........Vereset'ül Enbiya doğrudur.Ancak farklı yorumluyorsunuz.Her mürit kendi mürşidini en büyük telakki ediyor .yanlış olan budur.(Benim meslek ve meşrebim en doğrudur.En güzeldir diyor) Diğerine yanlıştır da diyebiliyor.Bunu diyebilme yetkisi yoktur.
.........Kısacası doğrudan doğruya Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) sarılmak en doğrusudur diye düşünüyorum.
Tasavvuf gereksiz değildir ama ,zorunlu da değildir.
...................................................................Yanlış düşünceden Allah'a sığınırım.
KÖPRÜLER
Allah_u Teala dini, insanların yaşam tarzı olsun, dünya ve ahirette saadet vesilesi olsun , birbirleriyle tanışsınlar, sevsinler,
paylaşsınlar,doğruyu bulsunlar,sosyal ahkamda bir olsunlar ve en önemlisi :beni tanısınlar ve bunca nimete karşılık sevgiyle,
tazimle, ibadetle, birleşsinler ve şükretsinler....diye halk etmiştir.
teorik olarak dini bilmek ve anlatmanın yanında gerçeğe inip dille değil, hal lisani ile bu dini yaşamak asıldır.Ama kendimize göre değil.
Şahsen okuldan biliyorum öğretmenimiz betonarme statik dersinde bize verdiği derslerde anlatılan teoriğin gerçek binalarda hiç kullanılmadığını gördüm.bu durum beni baştan biraz sarstı.Ancak daha sonra öğrendim ki bazı konular konjektürel!miş.Yani zaman ve mekana oradaki duruma göre değişirmiş.
İşte bizlerde EDİLLE-İ ŞERİYYEve TASAVVUFU hayatımıza geçirirken bize köprü olacak meşayıhI kirama yapışmak...Bize söylenenlere ve başımızdaki büyüklere itaat etmek ki yukarıdaki örnekteki gibi hayal kırıklığı olmasın.
Bizlerin bildiği konularda bile aşırıya gitmeden ve Allah!tan korkarak hareket etmemiz gerekir.
Haccacı zalim'i tenkit etmede ileriye giden bir kimseye , Allah dostu diyorki,// haccacı zalimden hakkını alacak olan Allah'u Teala, aşırıya gidersen senden de alır. //
İşte bizler meşayıhın yolundan gidersek, ONLARI kendimize kuran-sünnet köprüsü olarak görürsek ,dünyevi ve uhrevi zarar görme katsayımız düşer.
Büyüklerimizden tasavvufun tarifi olarak şunu okumuştum.//// TASAVVUF; ZAMANINI EN İYİ OLANA KULLANMAKTIR./// müthiş bir ölçü değil mi?
Bizler hakikaten acz varlıklarız ve bunu bilen insanın öğretisiz bir şekilde kuran ve sünnet demesi maazAllah yanlış olur.. Madem öyle bir çok müteşabih ayet var acaba bunların hikmeti hiç düşünüldü mü..?
Düşünün bir kere Allahu tealanın adalet sıfatı var adalatlilerin en adaletlisi... Ashabı kiram baz yani somut olarak gördüler ve taklit ettiler ya biz... somut örneği bulamassak başta belirttiğimiz adalet sıfatı sümme haşa zayi olur. İşte Allahu Teala bir ihsan ve vesile olsun diye yeryüzüne bol miktarda serpiştirdi ki ümmeti Muhammede somut örnek olsun ve uygulamalı olsun..
Bilirsiniz bir olguyu veya öğretiyi pekiştirmek için alıştırma yapılır. Bu mubareklerde aliştırma ve öğreti ustası..Ve dahi yolu kısaltma vesilesidir.
Hazır tecrübe hedefe yaklaşmada daima çabukluk sağlar...
Selam sevgi ve dua ile...
Evet mehmet70'in de ekledigi gibi, islam sözü edilecek teori degil, yasanacak bir pratiktir...
Yasanan islamda önem kazanan tasavvuftur... (Teori pratik farkliligi statikte belki olur da, Islamda bu manada bir teori pratik farkligi mebhasten harictir.)
Evet anlasilmasi güzeldir Islamin.. Ama din sadece anlamak, anlatilmak, anlasilmak icin vaz' olunmadi, yasanmak icin vaz' olundu...
Alıntı yapılan: "yusufum"Alıntı yapılan: "muallim"Mürşid sart mı sar değilmi? bakalım simdi...
Onca insan devrin mursidinden habersiz.Onları direkt olarak tekfir etmek bence dogru bir yaklasım değil. Para ile imanın kimde olacagı belli olmayacagı kavlinden bu kadar agır soz kullanılmaması gorusundeyim.
Yalnız bir mürşide baglanılırsa din daha iyi bir sekilde yasanılacaktır.yasanılan her andan manevi haz alıncaktır.
Muallim kardeşim. eğer bu yazıyı, üstteki bana ait olan yazıya istinaden yazmış iseniz. Biz kimseyi tekfir etmedik.Para ile imanı da terazi kefelerine de koymadık.Para farklı şeydir ,iman başka bir şey dir.İman ile küfrün kıyasını yaparsınız ama ,para ile imanın kıyasını yapamazsınız.
Mürşid'e gelince,bütün islam ümmetinin bir mürşide bağlanması diye birşey sözkonusu olamaz.mümkünde değildir.Ama bütün islam ümmetinin bir lidere bağlı olması sözkonusu olabilir.bunada şer'en HALİFE denir.Şu an da böyle bir halife yoktur.Tabii dirki.Din Allah'ın dır.Kur'an o'nun dur.O'nu yaşayacak ve yaşatacak ,yeryüzünde mutlaka bir cemaat ve bir lider bir mürşid -i Kamil,bir müceddid,bir müçtehid,bir kutb'u Azam,bir Mehdi hüviyyetinde mübarek ve nurani zatlar,zamanın şartlarına ve ümmetin durumuna göre Allah(cc) gönderilmiştir.vede gönderecektirde.
Müslümanın halifeye biad ı şarttır ama bir mürşide bağlanması şart değildir.Bir mürşide bağlı olanlar elbette haz duyacaklardır.Çünkü tasavvuf islamın haz duyma, zevklenme,tabiri caizse meyvelenme yönüdür.Bizim anlatmaya çalıştığımız islamın farklı bir boyutudur.
Zamanda para ve iman saklanır oldu. Parası olan saklıyor çünkü talibi çok. İmanı olanda saklıyor çünkü maddi veya manevi güçlükleri var.
Cemaatsiz dini yaşamak çok zor. Cemaatinde imamı olması lazım. Bu çizgide gidersek eğer söz doğrudur. Şeyh i olayanın şeyhi şeytandır çünkü cemaate sahip değildir. Cemaatsiz ise dini mübin islamı yaşamak çok zor.
Aslında mürşid demek yol gösteren se; kişinin aklı, ailesi, arkadaşı, hanımı kısaca yaşamına yön veren herşey vs. mürşididir. Bu açıdan mürşidsiz insan yoktur.
Alıntı YapAslında mürşid demek yol gösteren se; kişinin aklı, ailesi, arkadaşı, hanımı kısaca yaşamına yön veren herşey vs. mürşididir. Bu açıdan mürşidsiz insan yoktur.
mürşid kelime itibariyle irsad eden demektir. Yalnız kastedilen irsad eden kişidir.
İslamda tabiki mürşidi kamillere ihtiyac var. Bunların varlıgına seksiz suphesiz gerksinim var.fakat mursidlere baglanamamıs kişileri seytana uymakla suclamak hatalıdır bu goruse katılmıyorum.
murside baglanılarak din daha guzel anlasılır ve daha iyi emir ve yasakalr yerine getirlir. Murside tabi olmayanblar ise bu emir ve yasakları yerine getirirken bazı sıkıntılar karsısında dayanamaz ve seytana daha cabuk uyar. Bu nedenle seytan onları daha cok saptırır.
Yalnız benim kastettiğim mursidsizliği seytanın yolu olarak gostremenin hata oldugu gorusudur.
Dogru Kimisi cevizin aci kabugunu yer kimisi cevizin icini yer.Kimisi resimle iktifa eder kimisi resmin sahibini bulur.eger mürsidi kamili bulur himayesine girerse manevi makamlari gecmekde kolaylik saglar.bulamazsa seytanla mücadele edecem diye ömrünü harcamis olur.
Imami sakik basra sokaklarinda gezerken yine Allah doslarindan birine buralarda kelp varmidir diye sorar o zat evet der saldirirsa ne yaparsin der. o zat taslarim kovalarim der. bi daha saldirirsa tekrar kovalarim der. öyleyse senin ömrün hep kelp kovalamaklami gececek diye söyler. o zat imami sakika sen ne yaparsin diye sorar. imami sakik ben kelbin sahibini bulurum der. Burada nefsi kelbe benzetmis nefis ile mücadelede nefsi terbiye eden mürsidi kamili bulmaya isaret etmistir.
gölgeler_aleminde ,size katılıyorum.
benim başından beri anlatmaya çalıştığımın özetini çok güzel sunmuşsunuz.
direkt olarak kaynaktan bir su içmeyi deneyin bakalım ne olur?
galiba aramizda bir sagirlar diyalogudur sürüp gidiyor...
Insanlar tarikatten degil seriatten hesaba cekilecektir...
Bu hsusustaki anahtar cümle bu olsagerek...
Alıntı yapılan: "yusufum"Arkadaşlar,kardeşler:Ya ben sizleri anlayamıyorum .Ya da ben hiç bir şey bilmiyorum.
Ben mürşidi ,Kur'an,
Ben mürşidi ,Resulullah'ın (asm) sünneti olarak biliyorum.
Bir müslümanın ,Bir mürşid -i Kamil'e bağlı olarak islamı yaşaması ve kainatı algılaması ,o Mürşid in terakki ettiği ölçüde ,kainatı algılaması demektir.
Halbuki insan,esfelesafilinden,Ala -i İlliyyin derecesine kadar yükselebilir.
Tabiidir ki en yüksek mertebe olan Ala -i illiyyin derecesine Resulullah(asm)efendimiz yükselmiştir.
Bu terakki ve yükseliş,müslümanın nefsini öldürmesi ilede gerçekleşmez.
Nefis insani bir özelliktir ve insan olmanın bir vasfıdır.Eğer nefis olmazsa , insan insan olmaz melek olur.Halbuki insan meleklerden de üstün bir yaratıktır.
Bu üstünlük müslümanın nefsini öldürmesi ile değil,nefsini kontrol altına alabilmesi ile mümkündür.
Unutmayalım ki :bizler üçbeş dakikalık nefsin sonucunda yaratılmışız.
Yeme,içme ,giyinme,kuşanma,edinme insani özelliklerdir.Ve bu istek ve arzuların kontrol altına alınması , illa ki bir Mürşide bağlı olarak ,kontrol edilebilir demek doğru olmaz.Müslüman Doğrudan Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) bağlı olabilir bu da mümkün dür ve olması gerekende odur kanaatindeyim.
Mürşid'i olmayanın mürşidi şeytandır gibi imalı ve doğrudan sözlere kesinlikle katılamam.Ve doğru da değildir.Ayrıca zülfikarın yazısında bazı hadisler tekerleme yapılarak yorumlanmış.Hem şöyle yazıyor'''''''''''''(
terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)’in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır. İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah’a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan. Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir'''''''''')ACABA EHLİYETLİ VE VAZİFELİ OLUŞUNUN ÖLÇÜSÜ NEDİR
''Kişinin mürşidini istemesi ,mürşidine ulaşması aslırır'' Deniliyor.
Kişinin (müslümanın) vazifesi EMR -İ BİL MAĞRUF,NEHY -İ ANİL MÜNKERDİR.
(Allah'ın emrini tutup,nehy ettiklerinden kaçmaktır.) O da Kur'an da mevcuttur.
Efendim ''herşey Allah'ı rabıta yapıyor''. Tabiri yanlıştır.
Zerreden,kainata ve alemlere varıncaya kadar,meczub bir mevlevi gibi döner,lisan -ı hal ile Allah'ı tespih ederler.Müslüman zaten lisan -ı hal ile Allah'ı tespih etmektedir.Dil ilede tespih etmek zorunluluğu vardır. Ama mevlevi gibi dönme zorunluluğu yoktur.(bu bir misaldi)
İnsan her nefesinde Allah'ı lisan -ı hali ile zikreder (hu)der.Bu olayı düşünmesi ,fikr etmesi, tefekkürdür.(bir saat tefekkür.....) gibi.
........Vereset'ül Enbiya doğrudur.Ancak farklı yorumluyorsunuz.Her mürit kendi mürşidini en büyük telakki ediyor .yanlış olan budur.(Benim meslek ve meşrebim en doğrudur.En güzeldir diyor) Diğerine yanlıştır da diyebiliyor.Bunu diyebilme yetkisi yoktur.
.........Kısacası doğrudan doğruya Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) sarılmak en doğrusudur diye düşünüyorum.
Tasavvuf gereksiz değildir ama ,zorunlu da değildir.
...................................................................Yanlış düşünceden Allah'a sığınırım.
Sevgili Arkadaşım
Tasavvuf nefsintezkiyesi için gereklidir.Ve bu hal ilmidir mürşidsiz olmaz.Kur'an ve sünnetten ayrı olanda tasavvuf olmaz.Kur'an ve sünnete sarılmak tabi en doğrusu...Ancak bu her baba yiğidin harcı değildir.Aynı yüksekgerilim hattına bir elektronik eşya bağlamak gibidir.Mürşitlerde birnevi trafo görevi yapar her kese kaldırabileceği füyüzatı aktarır.
Ama mürşidi olmayanın mürşidi şeytan da olmaz.Zaten yukarıdxa da bu konuyu yazmıştım.
Alıntı Yap
Ancak bu her baba yiğidin harcı değildir.Aynı yüksekgerilim hattına bir elektronik eşya bağlamak gibidir.Mürşitlerde birnevi trafo görevi yapar her kese kaldırabileceği füyüzatı aktarır
:x
Bu konu çok derin bir konu.Mürşide bağlı olmayan, yada kendi hali ile islamı yaşamaya çalışanlar ilk başta olumsuz gibi bakabileckler, kendilerinin şeyhlerinin şeytan olduğunu düşünecekler bu yüzdende olumsuz tenkit ve sorularla (hangi ayette hadiste böyle bir şey anlatılıyor ki vs.) konuya yaklaşacaklardır.
Bu söz ne ayet nede bir hadistir.Beyazısı Beyatazıdı Besmi k.s hazretlerine ait bir sözdür,ama bu zat kendi kafasından uydurmuştur tevehhümüde akla gelmemelidir.Zira bu meyandaski ayet ve hadislerden çıkardığı sözü çok güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Konuyu açan arkadaşın dr dilaver selviden naklettiği yazı son derece anlaşılır bir izah tarzı ile bu durumu ifade etmektedir.Onun üzerine bir şeyler yazmayı kerih görüyorum.
Cok dogru... :x
Alıntı yapılan: "Miftahulkuluub"Bu konu çok derin bir konu.Mürşide bağlı olmayan, yada kendi hali ile islamı yaşamaya çalışanlar ilk başta olumsuz gibi bakabileckler, kendilerinin şeyhlerinin şeytan olduğunu düşünecekler bu yüzdende olumsuz tenkit ve sorularla (hangi ayette hadiste böyle bir şey anlatılıyor ki vs.) konuya yaklaşacaklardır.
Bu söz ne ayet nede bir hadistir.Beyazısı Beyatazıdı Besmi k.s hazretlerine ait bir sözdür,ama bu zat kendi kafasından uydurmuştur tevehhümüde akla gelmemelidir.Zira bu meyandaski ayet ve hadislerden çıkardığı sözü çok güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Konuyu açan arkadaşın dr dilaver selviden naklettiği yazı son derece anlaşılır bir izah tarzı ile bu durumu ifade etmektedir.Onun üzerine bir şeyler yazmayı kerih görüyorum.
http://www.sadakat.net/tasavvuf/seyhiolmayanin.htm sadakat net. tasavvuf bahçesinde açıklama mevcut.
Aslında anlaşılamayacak bir konu değil. Şöyle ki;
Zamanda anlaşılamayan neden şeyh siz kabul görmüyoruz oluşudur. Bu şuna benziyor cemaatle kılanan namaz ile ferdi kılınan namazın arasındaki bir fark olup olmadığıdır.
İslamı yani inancını yaşamak için illa biad şartmıdır sorusu sorulmalı ? Evet insanın dinini yaşaması için illa biad etmesi lazım.
Bugün bu kargaşa ve karmaşada müslümanların birliğinden söz edilemiyorsa eğer; Bunun nedenlerinin biride biat tan mahrum kalmaktır.
Dünyevi organizasyonlar hiç bir zaman dini mübin islamın öngörüsünde değildir ve bir müslümana cevap veremez. Çünkü ali düşünce ve menfaatlerden yoksundur. Genelde dünya yaşamı ile ilgilidir ve karşılık beklenir. Onun için bir müslümanı tatmin edemez. Etmeside beklenemez. Çünkü insan başlanğıçta tatminsiz, doymak bilmeyen bir canlıdır. Onun eğitilmesi ve doyurulması lazımdır. Buda ancak ve ancak bilfiil yaşayarak mümkündür. Bir müslümanın dinini yaşayabilmesi için kötü hasletleri iyileri ile değiştirmesi gerekmektedir.
Hadis ve ayetlerle sabittir; rıza ve cennet elbet liyakat ve ehliyet ile kazanılacaktır.
Şimdi kim diyebilir ki; ilkokul mezunundan cumhurbaşkanı seçilir diye kimi seçmişler şimdiye kadar.
Ehli olan makamına ulaşır. Ehli olmayan ise makamı için bir rehbere ihtiyac duyacaktır. Nerede görülmüş varılması istenen makam yada mevkiye kendi çabası ile ulaşanı. Ulaşmış olanlar var denirse şunu söylemek lazım; Onlar ulaşanlara kerih gözle yada hakir gererekmi bakıyorlardı. Şeyh yada cemaat karşıtı mı idiler yoksa övgülerini, sevgilerini dile getirmemişlermiydi.? Üveysi tabir dahi ulaşmış olanların irşadı ile olmuştur.
Kanunla sabit olduğu halde seçilmeyenler için o yüksek makama mevcut hali ile ulaşacağını zannetmek biraz gülünç değilmi? Olamaz diyemeyiz fakat o menzil için sevgi ve hoşgörü sahibi olmayanı o makama layık görmemekte yanlış değildir herhalde. İrşad sız menzile varmak mümkün değildir. Eğer bilgi ile olsaydı Ehli sünnet imamlarının, tasavvuf büyüklerinin şeyhlere ihtiyacı olmazdı. İmam Gazali zamanının allamesi, İmam ı Azam ve diğer leri, hiçbirisi saygı ve sevgiden ödün vermemiştir. Saygısızlık yapanı ise tedrisatında gören varmı acaba.
Bunları başarabilmek içinse cemaat mensubu olmak lazımdır. Her cemaatinse illa bir lideri yada şeyh i olması doğaldır.
Cemaatsiz ve şeyh siz olurmu? Oluuuuuur! Ama illa sevmek lazım. İlla övmek lazım. Yermek le yada sövmekle mümkün değil.
Alıntı yapılan: "yusufum"Arkadaşlar,kardeşler:Ya ben sizleri anlayamıyorum .Ya da ben hiç bir şey bilmiyorum.
Ben mürşidi ,Kur'an,
Ben mürşidi ,Resulullah'ın (asm) sünneti olarak biliyorum.
Bir müslümanın ,Bir mürşid -i Kamil'e bağlı olarak islamı yaşaması ve kainatı algılaması ,o Mürşid in terakki ettiği ölçüde ,kainatı algılaması demektir.
Halbuki insan,esfelesafilinden,Ala -i İlliyyin derecesine kadar yükselebilir.
Tabiidir ki en yüksek mertebe olan Ala -i illiyyin derecesine Resulullah(asm)efendimiz yükselmiştir.
Bu terakki ve yükseliş,müslümanın nefsini öldürmesi ilede gerçekleşmez.
Nefis insani bir özelliktir ve insan olmanın bir vasfıdır.Eğer nefis olmazsa , insan insan olmaz melek olur.Halbuki insan meleklerden de üstün bir yaratıktır.
Bu üstünlük müslümanın nefsini öldürmesi ile değil,nefsini kontrol altına alabilmesi ile mümkündür.
Unutmayalım ki :bizler üçbeş dakikalık nefsin sonucunda yaratılmışız.
Yeme,içme ,giyinme,kuşanma,edinme insani özelliklerdir.Ve bu istek ve arzuların kontrol altına alınması , illa ki bir Mürşide bağlı olarak ,kontrol edilebilir demek doğru olmaz.Müslüman Doğrudan Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) bağlı olabilir bu da mümkün dür ve olması gerekende odur kanaatindeyim.
Mürşid'i olmayanın mürşidi şeytandır gibi imalı ve doğrudan sözlere kesinlikle katılamam.Ve doğru da değildir.Ayrıca zülfikarın yazısında bazı hadisler tekerleme yapılarak yorumlanmış.Hem şöyle yazıyor'''''''''''''(
terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)'in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır. İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah'a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan. Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir'''''''''')ACABA EHLİYETLİ VE VAZİFELİ OLUŞUNUN ÖLÇÜSÜ NEDİR
''Kişinin mürşidini istemesi ,mürşidine ulaşması aslırır'' Deniliyor.
Kişinin (müslümanın) vazifesi EMR -İ BİL MAĞRUF,NEHY -İ ANİL MÜNKERDİR.
(Allah'ın emrini tutup,nehy ettiklerinden kaçmaktır.) O da Kur'an da mevcuttur.
Efendim ''herşey Allah'ı rabıta yapıyor''. Tabiri yanlıştır.
Zerreden,kainata ve alemlere varıncaya kadar,meczub bir mevlevi gibi döner,lisan -ı hal ile Allah'ı tespih ederler.Müslüman zaten lisan -ı hal ile Allah'ı tespih etmektedir.Dil ilede tespih etmek zorunluluğu vardır. Ama mevlevi gibi dönme zorunluluğu yoktur.(bu bir misaldi)
İnsan her nefesinde Allah'ı lisan -ı hali ile zikreder (hu)der.Bu olayı düşünmesi ,fikr etmesi, tefekkürdür.(bir saat tefekkür.....) gibi.
........Vereset'ül Enbiya doğrudur.Ancak farklı yorumluyorsunuz.Her mürit kendi mürşidini en büyük telakki ediyor .yanlış olan budur.(Benim meslek ve meşrebim en doğrudur.En güzeldir diyor) Diğerine yanlıştır da diyebiliyor.Bunu diyebilme yetkisi yoktur.
.........Kısacası doğrudan doğruya Kur'an a ve sünnet -i Resulullah'a (asm) sarılmak en doğrusudur diye düşünüyorum.
Tasavvuf gereksiz değildir ama ,zorunlu da değildir.
...................................................................Yanlış düşünceden Allah'a sığınırım.
Sevgili kardeşim siz heralde bir mezhebe bağlısınızdır umarım...
Eğer bağlıysanız ...... Ne gerek var efendim Siz kurandan sünnetten bir şeyler çıkarın yaşayın....
Bizler zayıfız efenim, biz bir mezhebe de uyarız Allah dostlarına da ...
Bu gün yeryüzünde Allah dostu olan kullar yıllarını hatta ömrünü adıyor.
Her işin bir ustası var; kabul ederseniz. Allahu Teala lütuf ve ihsan sahibidir. Senin benim gibi Aklı evvellere ibret olsun, peygamber misali yol gösterici olsun,soyut olan kavramları yaşayarak somuta indirgesin ,görünen baz örnek olsun diye .... Bu na mütenahi kullarını yaratmıştır.
Size bir soru sormak istiyorum..
Allahu Teala nın ADL (adalet ) sıfatı var. Peki Ashabı kiram kainatın biriciğini gördü, hep onun yanındaydılar,her ne yaşadı ise gördüler, Ve ben 1400 sene sonra dünyaya geldim .. Hani adalet ben de peygamber isterim diyemem değil mi ? böyle bir hakkımızda yok. Peki o zaman adalet nerede,Allahın adaleti..........
İşte ADALET; bizde onun varisine uyarız adalet yerine gelir...
Bakın Tasavvuf yaşanmış tecrübelerin diğer kuşaklara, Allaha yaklaşmada örnek kabul edilir... Bu gün bile yaşanan bir olayın açıklaması yoksa, hukukta yaşanan emsal bulurlar ve aynı kararı verirler.
Efenim, bir kimse istanbuldan Ankaraya gitmek istiyorsa, hiç Antalyadan dolaşıp da Ankaraya gelir mi ? EEE gelir ve extradan bir depo benzin yakar ama Ankaraya ulaşır....
İşte bizim konuşmamız buna benziyor hazır bilinen yol varken Antalyalarda işin ne mübarek....... Herşey hazır lokma yemene ve yaşamana bak.. Yemek ve tatlı yapmaya uğraşma hayat kısa ... Bizler bildiklerimizi uygulamaya kalksak belki ömrümüz yetmez. Bizler evvela elimizde hazır olan yemekleri yersek hem haram olan ısraftan korunuruz hem de biliyosunuz, O sizin zaman ve mekan mefhumunuzun şu an çaresi yok . Zaman nakit sermeyedir çabuk bitiyor..
Bizim kimseyi bir şeylere inandırmak gibi bir telaşımız yoktur. Bizim yaşayıp az çok istifade ettiğimiz konular olduğu için konuşuyoruz. Halbuki siz hiç bal tatmamışsınız ve bize diyosunuz ki bal şöyle acıdır veya tatlıdır. Siz ihtisas alanı olan ve yaşamaya çalışan kardeşlere ders vermeniz de zaten usluba terstir.
Tasavvufu yaşamadığınız halde Tasavvuf ehline bir şeyler söyleme cüretine nasıl girersiniz. Arif olan yeri geldiği yerde susmasını bilmeli...
mahmud_sami kardes demis ki:
"Bâyezid Bistâmî’ye atfedilen bu söz, eski tasavvuf kitaplarımızdan itibaren hemen bütün kaynaklarda yer almaktadır... Bu sözde şeyhsizlikten maksad da tasavvuf ilminin şeyhsiz öğrenilip uygulanamayacağıdır. Yoksa herkesin mutlaka bir şeyhe bağlanması anlamına gelmez."
Birkac kez okuyup dogru anlamaya calistim. "Men lem yekün seyhehü fe seyhehu seytanün" cümlesi ile kasdedilen "Tasavvuf ilminin şeyhsiz öğrenilip uygulanamayacağıdır. Yoksa herkesin mutlaka bir şeyhe bağlanması anlamına gelmez" seklinde denmis. Bu ise kafaya göre yorumdur ve yanlisdir.
Esrefoglu Rumi (ks) hazretleri "Müzekkin Nüfus" isimli eserinde bu ibareyi nakleder, Sultanul-arifiyne aittir der ve ardindan "Seyhlere uymak ve onlari sevmek, ve her kisiye bir mürsid edinmek ve onun edebi ile edeplenmek gerektir" buyurur. Eger ibare diger türlü manaya isaret olsaydi, büyükler de bunu mutlaka öyle aciklarlardir. Ruhul-Beyan tefsiri ve Mektubat da dahi baska aciklama sekli yoktur.
Büyüklerin eserlerin "Mürsidi Kamilin Lüzumu" hakkinda bircok ibare vardir. Hatta Esrefoglu Rumi (ks) buyurur ki, "Adem (as)'dan bu yana bütün veliler ve hak dostlari hep bu yolda yürümüslerdir. Hicbiri seyhsiz cikamamislardir. Mürsitsiz ve seyhsiz yürüyebileceklerini zannedenler sonunda kuskuya düstüler ve imansiz olarak cehenneme gittiler."
Imami Azam Ebu hanife dahi bu sebeble "Levlessenetan leheken-Numan" buyurdu.
Lütfen, her nekadar zahirde aciklama dogru gibi gözükse de, büyüklerin rabitas olmayan müslümanlar icin SURI MÜSLÜMAN tabirini kullandiklarini gözönünde bulundurarak, ibarenin mutlak manada seyhe tabi olmanin lüzumu hakkinda oldugunu teslim edelim. Bunca mürsidi kamil öyle anlamis, bizim farkli yorumlamamiz yola ters düser.
Selam ve dua ile..
Alıntı Yap
Adem (as)'dan bu yana bütün veliler ve hak dostlari hep bu yolda yürümüslerdir. Hicbiri seyhsiz cikamamislardir. Mürsitsiz ve seyhsiz yürüyebileceklerini zannedenler sonunda kuskuya düstüler ve imansiz olarak cehenneme gittiler."
Tekrar tartışmanın içine girmek istemiyorum.Çünkü faydasız olduğuna inanıyorum.
Ama bu gibi tabirleri buraya taşımanın da faydasız olduğunu tekrar belirtmek isterim.Herkes Kur'an ı kendi meşrebine göre yorumlamasın
"Herkes Kur'an ı kendi meşrebine göre yorumlamasın"
Bu sadece Kuran-i Kerim icin degildir, umumidir. Büyüklerin sözlerini anlamaktan aciz biz kullar, yine diger büyüklerin aciklamasi ile bunlara vakif oluyoruz. Bakin bu sebebledir ki, Ibni Arabi (ks) gibilerinin eserlerini okumak yasaklanmistir. Onlarin sözlerinin de, tipki bizim yukarda Esrefoglu Rumi (ks) hazretlerinden iktibasla yaptigimiz gibi aciklanmis haline ihtiyac vardir. Ibni Arabi'nin eserleri ile ilgili ahkami Ibni Abidin'in Reddul-Muhtar kitabindan okuyabilirsiniz.
Büyükler kiyamete kadar baki bir kaideyi bize yüzyillar önce bildirmis, her yeni gelen bu kaideyi destekleyici izahatta bulunmustur. Bize artik bunun aksini iddia etmek düsmez. Nasil ki ser-i nas'da ezmanin tagayyürü ile ahkam tagayyür etmez, tasavvufi kaideler de zamanin degismesi ile, hele hele tasavvufla alakasi olmayanlarin beyanati sebebiyle degismez. Tasavvuf, tarikat seriatin devami, hakikatin kapisidir. Tarikat tabii ki islamin kendisidir. Bir parcasi, hatta önemli bir parcasidir. Tasavvufun lüzumsuzlugunu bildirmek, 4 katli binanin 2. katina lüzum yok demek olur.
Hele bu zamanda tasavvufa daha cok ihtiyac vardir. Tasavvufa lüzum yok diyenlerin halini gördükce illede. Büyükler maneviyata intisabi olmayana ilim vermekten daima cekinmisler, genelde korktuklari da baslarina gelmis. Ortada kac tane mezhepsiz varsa, mürsidi olmayan taifedendir. Dine yönelik reformlar da (ehli sünnet bildiklerimiz icin de gecerli) tasavvufu geri planda tutanlarin efali arasinda. Zaten söyle ehli sünnet dünyasini tetkik ederseniz, birkac istisna disinda tasavvuf erbabi olmayan bir ehli sünnet müdafisi bulamazsiniz. Vehhabilere ilk cevaplari nasilki bu erbab verdi ise, rafizilere ilk darbeyi de onlar vurmustur.
Selam ve dua ile..
Alıntı Yap
Ibni Arabi (ks) gibilerinin eserlerini okumak yasaklanmistir. Onlarin sözlerinin de, tipki bizim yukarda Esrefoglu Rumi (ks) hazretlerinden iktibasla yaptigimiz gibi aciklanmis haline ihtiyac vardir. Ibni Arabi'nin eserleri ile ilgili ahkami Ibni Abidin'in Reddul-Muhtar kitabindan okuyabilirsiniz
İbni Arabinin eserlerini yasaklayan ,İbni Abidin bu yetkiyi nerden almıştır gibi bir soru akla geliyor.
Hep tasavvufi bir çerçeveden bakarsanız ,diğer müslümanları cehenneme atarsınız.
yusufum abi,
büyük bir bilgi yanlisi sözkonusu gibi:
Ibni Abidin, Hanefi mezhebinin en büyük fikih kitabini yazmis zattir. Mutasavvifadan degildir. Belki o da bir tarikata müntesiptir bilinmez, lakin tasavvuf degil, fikih ulemasindan ma'duddur..
Ibni A'rabi hazretleri ise tasavvuf ulemasindandir. Onun sözlerini izahatsiz olarak okumak caiz degildir dediyse, Ibni Abidin,
bir bildigi vardir derim ben...
Alıntı yapılan: "pamfilya"yusufum abi,
büyük bir bilgi yanlisi sözkonusu gibi:
Ibni Abidin, Hanefi mezhebinin en büyük fikih kitabini yazmis zattir. Mutasavvifadan degildir. Belki o da bir tarikata müntesiptir bilinmez, lakin tasavvuf degil, fikih ulemasindan ma'duddur..
Ibni A'rabi hazretleri ise tasavvuf ulemasindandir. Onun sözlerini izahatsiz olarak okumak caiz degildir dediyse, Ibni Abidin,
bir bildigi vardir derim ben...
İbni Abidini okumadım.Ama İbni Arabi yi ,anahatları ile okudum.
İmam Gazali de eleştirdi İbni Arabi yi .Elbette O Velilerin bir sebepleri vardır.
Benim İtirazım Başka .
Tasavvuf u mutlak din gibi gösterip,gayrisini cehenneme atma anlayışına.
Sanki cennet ve cehennemin tapusu insanların elindeymiş gibi.İstediğimizi cennete ,istemediğimizi cehenneme atan anlayış.Yanlış olan bu.
Tasavvufa neden itiraz edeyim ki.
Tasavvuf (PİR AHMET YESEVİ DERGAHLARI) Milletimizin islam anlayışını bu günlere kadar getirdi.
sevgili pamfilya kardesim..
ibni abidin hazretleri tasavvufa bagli bir zattir.. alimdir.. müctehid derecesindedir.. bu zatlara temyiz ehli denir.. evliyadir.. mevlana halidi bagdadi hazretlerine baglidir.. tasavvufu muhakkak bizden iyi bilir.. mevlana halid hazretlerinin cenaze namazini da kendi kildirmistir..
sevgili yusufum kardesim..
ibni abidin hazretlerinin eseri, hanefi mezhebinin en muteber eseri olup, bu eserin hali hazirda bulunmasi durumunda osmanli ulemasi baska kitaba bakmazdi genelde fetva verirken..
Eserin 5, 10, 14 vs. ciltlik baskilari mevcuttur.. Kah ibni abidin diye tesmiye edilir, kah reddul muhtar diye.. Bendeki baskisi ibni abidin diye hazirlanmis mesela..
Bu kitab, Haskefi hazretlerinin Dürrilmuhtar kitabinin serhidir..
Dürrilmuhtar'da, Ebussuud Efendinin Maruzat risalesinden naklen, Ibni Arabinin eserlerinde seriate ters ibarelerin oldugu yazilidir.. Ebussuud Efendi müftiyyussekaleyndir.. Tasavvuf erbabidir.. Ikinci ebu hanifedir..
Kaldiki yine Ebussuud Efendi'dir, Sultan'in o kitaplari okumayi yasaklayan emir cikardigini nakleden.. Ibni Abidin degildir.. Bunlar Dürrilmuhtar'da yazilidir.. Ibni Abidin ise Reddülmuhtar kitabinda bu hususu serhetmistir..
Yine Muhyiddin Arabi hazretlerinin "Bizden baskalarinin eserlerimizi okumai haramdir" dedigi Reddülmuhtar hasiyesinde yazilidir..
Imam Suyuti hazretleri de "Tenbihulgabi bi-tebrieti Ibni Arabi" isimli eserinde "Ibni arabinin veli olduguna inanip, kitaplarinin okunmasinin haram olduguna inanilir" buyurur..
Bilhassa Fusus kitabinda yazanlar malumdur..
Imami Rabbani Hazretleri, mutasavviflarin bastaci olarak buyurmustur ki:
"Onlarin fususu varsa, bizim de nususumu var; onlari futuhati mekkiyeleri varsa, bizim de futuhati medeniyemiz var"..
Hicbir alim bu mübareklere dil uzatmadi.. Ancak zahirdeki hatalarini söylediler.. Buna riza gösterilmez.. Sekr halinde velilerin seriate ters hata yapabileceklerini Mektubat'tan okuyabilirsiniz.. Ancak peygamberler bundan muhafaza buyrulmustur.. Onlardan hicbir surette ve seyr halinde seriat disi hareket cikmaz..
Aciklama yeterlidir umarim..
Selam ve dua ile..
Alıntı Yap
Aciklama yeterlidir umarim..
Allah razı olsun
dü cihanda tasarruf ehlidir ruhu veli .
deme kim mürdedir bunda nice derman ola.
ruh simsiri hüdadir ten gilaf olmus ona.
dahi ala kar eyler bir tig ki uryan ola
kutbul aktabin [kutuplar kutbunun] mürsidi kamilin vafatindan sonrada
tasarrufunun devam ettigine dair ne güzel söylenilmis söz.
sadelestililmisi:
IKI CIHANDA TASARRUF EHLIDIR VELININ RUHU
DEMEKI BU ÖLÜDÜR BUNDAN NE FAYDA GELIR
VELININ RUHU AllahIN KILICIDIR VUCUD KILIF OLMUS ONA
TABIIKI KILIFINDAN CIKMIS OLAN KILIC DAHA IYI KESER
katılyoruz veya katılmıyoruz, birde su açıdan bakalım.
bir söze katılıp katılmamak için ilk önce ne için söylendiğine bakmak lazım. ehli tarik değilim ama katılıyorum. burda kast ya mürsid ol yada tabii dir.
yani ya bil yada bilene uy....
katılandan da katılmayandan da Allah razı olsun
"Seriat cevizin kabugudur, Tasavvuf ise özü.
Kabuk olmadan özü muhafaza edilemez,
özü olmayan kabuk ise bir ise yaramaz."
Alıntı yapılan: "_313_""Seriat cevizin kabugudur, Tasavvuf ise özü.
Kabuk olmadan özü muhafaza edilemez,
özü olmayan kabuk ise bir ise yaramaz."
yani ehli tarik olmadan seriat olmaz mı demek istiyorsun?
Bu zamanda en onemlisi cemaat olmaktır. Tek başına bir kimsenin bu ahir zaman fitnesinden kurtulması zor. Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır yani herhangi bir şeye tabi olmayan öyle gelişigüzel yaşayanın ayağının kayması daha kolaydır demek istenmiş.
:x
Alıntı yapılan: "Gülfabrikasısahibi"Bu zamanda en onemlisi cemaat olmaktır. Tek başına bir kimsenin bu ahir zaman fitnesinden kurtulması zor. Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır yani herhangi bir şeye tabi olmayan öyle gelişigüzel yaşayanın ayağının kayması daha kolaydır demek istenmiş.
Aynen öyle kardes.selamlar
:x :x :x :x :x