Zaman zaman birçok dergide rastlamışızdır. Okuduğumuz makale, kitap, köşe yazılarından altlarını çizdiğimiz cümleler olur. Bu cümleleri, paragrafları bu başlığımızda paylaşalım İnşaAllah
Ben başlayayım:
Yeni değil ama ben yeni okudum.İsmet Özel ile yapılmış bir röportajda dikkatimi çeken bir cümle şu olmuştu:
"Orhan Pamuğa nobel ödülünün verilmesi, 1932'de Bir Türk olan Keriman Halis'in kainat güzeli seçilmesi gibidir."
Düşününce çok anlamlı buldum cümleyi.Keriman Halis hakkında kısaca bilgi:
Bu ilginç olay Halit Turhan Bey'in hatıralarında yer almaktadır: “1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin tertiplediği güzellik yarışmasını Keriman Halis kazanmıştı. Aynı yıl Belçika'nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmişti. 1913 yılında doğan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye'yi temsilen katıldı. Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller, çeşitli kişilerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünde kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek : - Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa'nın Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağı bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil... Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslamı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa'nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahalede bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız." Böylece Keriman Halis dünya güzeli seçildi. Resimleri gazetelerde basıldı. Hatta kartpostal yapılarak satıldı, elden ele dolaştı.”
Kaynak:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Keriman_Halis
İsmet Özel'in dikkatimi çeken bir başka cümlesi:
"Bu ülkeyi gerçekten Türkler mi yönetiyor?"
Bir başka söz:
"Madem ölecektin ey aşk, beni neden zehirledin" idi.
Bugün duyduğum bir söz
"Kaz kaz ile, baz baz ile, Kel tavuk kel horoz ile.”
bazı rivayetler göre Elazığ yöresine ait bir sözmüş.Diğer bir rivayete göre de Atasözü :)
Gerçek erkeklik, şehveti ve öfkeyi muma çevirebilmektir.
Buradaki (http://www.sadakat.net/forum/index.php?topic=13621.0;topicseen) makaleden bir söz...
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları, Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları; Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim! N.F.KISAKÜREK
--------------------------------------------------------------------------------
Manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler. (HİTLER)
Bu söz çok düşündürdü beni. Eğer arzu edenler olursa yorumlarını almak isterim.
eet doğru olabilir maneviyat gerçekleri tamamen bilmekle olur gerçekler ise korkutucu ve üzücü.çünkü günahlar çok hatalar çok.bilgisizlikten gelen yanlışlar insanın mutluluğuna gölge düşürecek.zaten amaç mutlu olmak dğl,amaç yaradana yaranmak.dolayısı ile assıl iç huzra kavuşmak.gerçekleri en doru bilen peygamberler ve büyük zatlarında yüzlerinde buruk bir tebessüm ama gözyaşı da çok olurmuş
Teşekkürler turnike güzeldi.
Keriman Halis hakkında ek;
sebatay kökenli bir aileden gelir. google dA "istanbul sevi" arama yapın forumlarında bülbülderesi mahreçli aileleri listelemişler oradan alıntıdır.
bir kalpte yoksa kamil mürşid nazarı orası gönül değil şeytan pazarı.
hidayet aramakla bulunmaz,fakat bulanlar ancak arayanlardır
madem vaktimiz geldiğinde öleceğiz niye insanları öldürürler
Alıntı yapılan: ankebut-57 - 15 Ocak 2008, 12:44:48
Manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler. (HİTLER)
Bu söz çok düşündürdü beni. Eğer arzu edenler olursa yorumlarını almak isterim.
Bu sözü anlamlı buluyorum
hitlerden beklenmeycek bir söz ilginç.
Allah’ı zikreden deli olmaz velî olur.
Yüzü kıbleye çevirebilmek kolay ya gönlü Allah’a çevirebilmek?
Zikir demişken
aklıma gelen
Zikir en kolay yapılan ibadettir, yapmamak için hiçbir mani yoktur.Hasta felçli olan biri bile yaparak sevap kazanabilir.....
Alıntı yapılan: muhibban - 06 Temmuz 2008, 19:21:13
Zikir en kolay yapılan ibadettir, yapmamak için hiçbir mani yoktur.Hasta felçli olan biri bile yaparak sevap kazanabilir.....
Düşününce gerçekten de öyle.Hakkıyla yapabilmek mesele...
" Ey ibadet eden sofi, sen daha müslüman olmadın ki!" İmamı Rabani
Eğer neşenizi kaybettiyseniz, sizi kendi isteğinizle neşenize kavuşturacak yol zaten mutluymuşsunuz gibi davranıp, konuşmaktır.
Dünyadaki herkes mutluluğu arar. Bulmanın tek bir yolu vardır; düşünceleri kontrol etmek. Mutluluk koşullara değil, iç koşullara bağlıdır.
(Dale Carnegie-Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı-epilson)
Milletvekilleri de KPSS ye girsin, 70 alamayan köyüne dönsün :)
Allah'ı bulan neyi kaybeder ?
Alıntı yapılan: fatihan - 05 Ocak 2009, 01:50:46
Milletvekilleri de KPSS ye girsin, 70 alamayan köyüne dönsün :)
Kim söylemişse çok doğru söylemiş. Hatta bir tane de ben kendimden ekleyim:
Emekli maaşlarında indirim yapılacağına, milletvekili maaşlarında indirim yapılsın. Türkiye kalkınsın!.. :music
Kahrolsun İSRAİL.......
PEK çok klasik düşünür gibi, Farabi için de mutluluk duyusal hazların ötesindedir. Mutluluk bir his değil, bir hâldir; yani varoluşsal bir durumdur. Mutlu olmak, eşyanın hakikatine ulaşmakla mümkündür. Bu manada mutluluk mahsus (hislerle elde edilebilen bir şey) değil, makuldür (yani akıl ve tefekkür yoluyla elde edilir).
Çünkü mahsus olan geçicidir, sınırlıdır. Dahası sınırlı olduğu için paylaşımı her zaman çatışmaya yol açma potansiyeline sahiptir. Tarih, sınırlı kaynakların paylaşımı için yapılan savaşların bir dökümüdür. Oysa akli ve makul olan, paylaşıldıkça azalan bir şey değildir. Akla taalluk eden bir hâl olarak mutluluk ne kadar yayılırsa, paylaşım alanı o kadar yaygınlaşır.
— Farabi’nin mutluluğa getirdiği bu ilginç yorum, her şeyden önce mutluluğu geçici hazlarda aramaktan artık vazgeçmemiz gerektiğini söylüyor. Çünkü dediği gibi Farabi’nin, mutluluk bir hâl, his değil!
Sadaka Sadakattir
Her sadaka verişimizde, sadakatimizi teyid ederiz esasında. Her sadaka, bir sadakat teyididir. Sadaka, ‘Mülk O’nundur’ hakikatine sadakatin meyvesidir.
Madem öyle, muhtaçların giderek arttığı zor bir zamanda sadakatimizi gösterelim.
Madem öyle, gereğince ve yeterince veremiyorsak, kendimizi ‘Mülk O’nundur’ hakikati noktasında yepyeni bir talimden geçirelim.
Metin Karabaşoğlu
Hayat Güzeldir
HSU-YO, Çin imparatorlarından Yao’nun saray danışmanlarından biriydi. Sonradan, dünya malına ve rahatına sırt çevirerek inzivaya çekildi.
Dünya haberlerini dinlemekten ve hayatın bütün zevklerinden vazgeçmeye karar vermişti. Yemeği birkaç meyveden, giyimi ise kıldan örülmüş bir tek cüppeden ibaretti. Okunmaktan yıpranmış birkaç kitaptan başka malı yoktu. İçerisinde yaşadığı kulübesinde ise, ancak hayatta kalması için gerekli eşyalar bulunuyordu. Bundan fazlasını, yeni hayatı için lüzumsuz sayıyordu.
Hsu-Yo’nun suyu avucuna doldurarak içtiğine dikkat eden bir adam, bir gün, içerisinden su içmesi için ona helezonik deniz hayvanı kabuklarından bir tane getirdi. Hsu-Yo bu hediye için adama teşekkür etti, sonra kabuğu bir ağaca astı ve orada unuttu.
Fakat birkaç gün sonra şiddetli bir rüzgâr çıkınca, hediyeyi ister istemez hatırladı. Zira, kabuk rüzgârın ağacın dalları arasında yavaş veya hızlı esmesine göre kendine has tatlı bir melodi çıkarıyordu. Bu melodi Hsu-Yo’ya uzak denizlerin uğultusunu, bahar rüzgârlarını ve hayatın güzel taraflarını hatırlattı.
Hsu-Yo kulübesinden çıkarak bu kabuğu daha yakın bir ağaca bağladı ve:
“Hayat ne kadar da güzel!” diye kendi kendine mırıldanmaya başladı.
— Doğu klasiklerinden
Hayatı anlamak istiyorsanız, bunun iki yolu vardır;
Uzun olanı kitaplardan,
kısası ise sevgiden geçer!
Dinle Neyden
Gariptir insanoğlu;
yürümez,
sevmez,
mektup yazmaz,
ağlamaz ve duâ etmez...
Sonra da mutlu olamıyorum der!
Ali Çolak
Düşündüğünüz,
Söylemek istediğiniz,
Söylediğinizi sandığınız,
Söylediğiniz,
Karşınızdakinin duymak istediği,
Duyduğu,
Anlamak istediği,
Anladığını sandığı,
Anladığı,
Arasında farklar vardır.
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış
anlaması için en az 9 ihtimal var..
-Sylviane Herpin-
BİR GÜN insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne birşeye kızıyor, ne de birşeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu... Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.
Birkaç sene sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi.
(A. Kanevski)
Alıntı yapılan: Lika - 07 Şubat 2009, 09:50:45
BİR GÜN insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne birşeye kızıyor, ne de birşeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu... Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.
Birkaç sene sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi.
(A. Kanevski)
&))
Alıntı yapılan: Lika - 07 Şubat 2009, 09:50:45
BİR GÜN insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne birşeye kızıyor, ne de birşeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu... Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.
Birkaç sene sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi.
(A. Kanevski)
&)
Dokumacının gözyaşları
ÜNLÜ BİR dokumacı, dokuduğu kumaşı satmış.
Daha sonra o kumaş parçasında bir kusur görülmüş ve geri çevrilerek bedeli istenmiş.
Dokumacı parayı vermiş, fakat gözlerinden yaş gelmiş.
Sormuşlar:
“Niçin ağlıyorsun? Kumaşı geri verdik diye ise üzülme. Alıp gidelim ve paranı geri verelim.”
Dokumacı:
“Hayır, kumaş için ağlamıyorum” demiş. “Onun bir kusuru görüldü ve geri çevrildi. Fakat ya ömür boyu yaptıklarım Allah’a arzolunduğu zaman, böyle bir kusur yüzünden geri çevrilecek olursa, ne olur benim halim? Ben bunu düşündüm de ağladım. Hayat, kumaş gibi değil ki, düzeltilsin ya da tekrar dokunsun. O, sadece bir kere gelir geçer.”
(Doğu klasiklerinden)
İnsanoğlunun planladığı ile, hayatın(kaderin) planladığı hayat ne kadar farklı! İnsan bir amaç çiziyor kendisine ve kestirmeden ona ulaşmak istiyor. Oysa, yol çok uzun, dolambaçlı, pürüzlü ve dikenlerle dolu…
…”ötesini söylemeyeceğim.”
Sezai Karakoç
....hani büyüyünce kocaman bir geminin kaptanı olacaktım ya.hayalmiş...
çocukluğum , kıyıları tutulmuş ve kirletilmiş bir iç deniz gibi duruyor karşımda... yüreğimin ince yerlerinde hüzünle dolaşıyorum.
çocuk penceremde kuşlar-yusuf çağlar
EBU AMR b. Nüceyd, tasavvuf yolunun başlangıcında Ebu Osman el-Mağribî’nin sohbet meclislerine devam ederdi.
Ebu Osman’ın verdiği nasihatlerin, ettiği sözlerin tesirinde kalan Ebu Amr, tevbekâr oldu.
Ama sonraları, bazı eski alışkanlıkları nüksetti, yoldan geri kaldı, bir ara işi iyice gevşetti. Artık nerede Ebu Osman’ı görse ondan kaçıyor, onun sohbet meclislerine de artık devam etmiyordu.
Günlerden bir gün yolda yine Ebu Osman’la karşılaştı, yolu değiştirdi, başka bir yola saptı. Ebu Osman onu takip etmeye başladı ve en sonunda yakaladı:
“Evladım” dedi, “sadece günahsız olduğun zaman seni seven insanlarla arkadaşlık etme. Bu durumlarda Ebu Osman’ın belki sana bir faydası olur.”
Bunun üzerine, Ebu Amr tekrar tevbekâr oldu, sohbetlere devam etti, önceki haline döndü ve bunu ölünceye dek başarıyla devam ettirdi.
© 2009 karakalem.net, İsmail Örgen
Gülersin, gülersin.
Ve ağlarsın ardından.
Bu, böyle...
Lâkin...
Gülmede de, ağlamada da bir ümit saklıyorum içimde.
Bu ümidin de son nefese kadar orada kalmasını ümit ediyorum.
Ümit o ki; hiçbir çile ve zorluk ruhu yıpratmasın.
Bedeni yıpratabilir.
Yorgun düşülür.
Derman kalmaz.
Düşünemez hale gelir insan.
Velâkin..
Ruhu sıkı tutmalı ki, düşmesin!
Mühim olan o çünkü...
Beden ne de olsa düşecek toprağa.
Bir yaprak gibi düşecek.
Bir kıvılcım gibi sönecek.
Amma
Sıkı tut ki ruhunu, düşmesin!..
Rabia Nazik Kaya "Sıkı Tut Ruhunu" kitabından
“Def-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır.” Bir şeyde zarar ve bozuklukların def‘edilmesi, uzaklaştırılması, menfaatlerin elde edilmesinden önce gelir. Bir harâmı terk etmek bir helâli işlemekten daha uygundur. Mevlânâ’nın deyimiyle, “ambarda buğday toplamadan önce fare deliklerini kapamak daha iyidir.”
Hüzün, harflere sığmayan bir nimet-i İlahi'dir.
Hüzün, her hale şükretmenin diğer adıdır.
Hüzün, seyerandır maverada.
Hüzün, özleyiştir.
Hüzün ki en ziyade yakışandır bize!..
İskender Pala
“Elif” karanlıkta oturuyordu.
Bir “Be” bulsa, açılacaktı yolu
Ama sırdı “Be”
“Elif” sırrın varlığını bile bilmiyordu.
Oysa gelmesi gerekiyordu “Be”nin...
Gelmesi ve
ayağına düşmesi “Elif”in.
...
“Cam Irmağı- Taş Gemi”
Nazan Bekiroğlu
inanıyorsanız her şeyin Allahın dilemesi ve onun izniyle olduğuna vede onun zalim olmadığına sorarım mutsuzluğunuz neden.yaşadıklarınıza anlam veremiyorsunuz,sizde mutlu olmak istiyorsunuz ama ne yapacağım diyorsanız ona sorun.evet ,başkalarına sorup envai cevaplar alsanız bile mutlu olamıyorsunuz.ama ona sormak mutlu olmaya yetiyor hem de bitmeyen bir mutluluk.mutluluk zaten sonu gelmeyeni yakalamaktir.sevinçlerinizle mutlu ve üzüntülerinizle mutsuz olmaya çalışmayın.ne sevinçleriniz sizi mutlu yapmaya nede üzüntüleriniz sizi mutsuz etmeye yeter..
"Yaşamaya zaman ayırın,
zira zaman bunun için yaratılmıştır…
Düşünmeye zaman ayırın, başarının bedeli budur…
Sevmeye zaman ayırın, güçlü olmanın kaynağı budur…
Etrafınıza bakmaya zaman ayırın,
günler bencilliğinize yetmeyecek kadar kısadır…
Terbiyeli olmaya zaman ayırın,
insan olabilmenin sembolü budur"…
Goethe
Dinî bir cemaat, bütün Müslümanları ilgilendiren konularda faaliyetler yapıyor ve bu konuda kimse ile istişare etmiyor, kimseye haber ve hesap vermiyor. Bu muhteremler kendilerini lâ yüs'el mi görüyor? Mademki Müslümanların temsilcilerine danışmıyorlar, önceden haber vermiyorlar, kendi kafalarına göre hareket ediyorlar, onların yaptıkları Müslümanları bağlamaz. Bu kişiler İslâm'ı ve Ümmet'i kumaş, kendilerini makas mı sanıyor?
M.Şevket EYGİ'den
yukarda okuduğum ..Manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler. (HİTLER) söz anlamsız geldi bana....
Maneviyatı olmayan kişilerin eline diken batsa...ayağına taş değse feryadın ..isyanın biri bin para olur....oysa manevi hislerle bezenmiş kişi öyle mi olur...başına gelen en ufak musibeti bile Haktan kabul edip..günahlarına kefaret sayar...
şunu unutmamak gerek...Efendimiz kainattaki bütün varlıkların en neşelisiydi....O nurun ,maneviyatının derinliğini anlatmak da haddim değil....
vesselam....
Kaz kaz ile, baz baz ile, Kel tavuk kel horoz ile.”
bazı rivayetler göre Elazığ yöresine ait bir sözmüş.Diğer bir rivayete göre de Atasözü . baz ne demek?kürtçe bir kelimeBaz =keçi
Alıntı yapılan: ihvan - 27 Şubat 2009, 16:56:03
Kaz kaz ile, baz baz ile, Kel tavuk kel horoz ile."
bazı rivayetler göre Elazığ yöresine ait bir sözmüş.Diğer bir rivayete göre de Atasözü . baz ne demek?kürtçe bir kelimeBaz =keçi
Öğrenmiş olduk Teşekkürler İhvan Kardeşim :)
"İslâm'dan başka da hak din vardır...Gayr-i Müslimler de ehl-i necat ve ehl-i cennettir... Bu devirde üç ibrahimî din vardır... Tevhid ve Teslis esasta birdir..." gibi din dışı inanç ve görüşlere sahip kişiler mensup oldukları sektin hizmetkârıdır, İslâm'ın değil.
Mehmet Şevket EYGİ
"Bir gün bir çocuğa sormuştum, deniz neden tuzludur diye. Babası uzun bir sefere çıkmıştı. Çocuk hemencecik karşılık verdi: Deniz tuzludur, çünkü denizciler durmadan ağlarlar! Neden denizciler böyle çok ağlar ki! Çünkü, dedi, yolculukları bitmez... Onun için de mendillerini hep direklere asıp kuruturlar! Gene sordum: Ya niçin insanlar üzgün olunca ağlar? Çünkü, dedi, daha duru görebilelim diye gözlerin camını ara sıra yıkamak gerek!"
(August Strindberg/Düş Oyunu)
Alıntı yapılan: ankebut-57 - 15 Ocak 2008, 12:44:48
Manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler. (HİTLER)
Bu söz çok düşündürdü beni. Eğer arzu edenler olursa yorumlarını almak isterim.
Çok anlamlı bir söz imiş.Eğer kendimize mal edersek bendede tam aksi bir durum söz konusu.Tebesüm ederken bile yüreğim eziliyor.Bu mantığa göre O halde benim manevi derinliğim (est.) olmuşmu oluyor. ş5))
Latife bir yana çevremizde yokmu öyle insanlar.Kendilerini hep mutlu hissederler çünki nezaket, incelik, tevazu sahibi olmak ve Adab-ı Muaşeret gibi değerlerle kendilerini hiç üzmezler.Bunlar manevi derinliği olan insanlara has davranışlardır. Buda bizim bir yorumumuz olsun.. :)
Hiç bir şey için
"benimdir" deme
Sadece de ki
"yanımdadır";
Çünkü ne altın,
ne toprak, ne sevgili,
ne hayat, ne ölüm,
ne huzur,
ne de keder
daima seninle kalmaz...
D.H. Lawrence
Erdem, işte bu asaleti gösterebilmek,
kazaya rıza ile cevap verebilmektir.
Hele bir düşünün, buraya ağlamaya mı gelmiştik, gülmeye mi; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu?!..
İskender Pala
İnsan yağmur gibi olmalı bence, herkesi ıslatabilmeli. .
Rahmeti kuşanıp herkese her şeye merhamet etmeli..
İnsan sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara;
Kırıp dökmemeli, damla damla söylemeli, ince ince sevmeli…
Şefkatli olup kimseyi küçümsememeli, hor görmemeli, kimsenin dalını kırmamalı..
İnsan yağmur gibi, bir görünmeli bir saklanmalı…
Öyle ince olmalı ki, ihtiyaç duyan onu dizi dibinde bulmalı, ihtiyaç bittiğinde hiç şikayetsiz ortalıktan kaybolmalı..
Yağmur göklerden yere serinliktir;
Yağmur yukarıdan aşağıya minnetsiz iniştir.
Yağmura “rahmet” diyenlere, yağmur damlaları sayısınca rahmet okumalı..
Senai Demirci
Küllenmiş her düşüncenin, her duygunun içinde iyi yahut kötü, acı yahut tatlı, neşeli yahut hüzünlü elbette bir kor sıcaklığı vardır ki, eşelendikçe alevi ortaya çıkar.
Bazen ısıtır bu alev, bazen yakar. Olumlu ya da olumsuz bütün hayaller, bütün idealler ve bütün arzular sonuca ulaşmadıkça, hedefini bulmadıkça elbette kül içinde saklanan kor gibi sıcak bekler. Küçük bir esinti, azıcık bir savrulma... Bir hatırlama... Küçük bir dokunuş... Hele içinizi bir yoklayın..
Zamanın hızlı akışı, feleğin hızla dönüşü içinde her şey bizim istediğimiz rengi göstermeyebilir, bizim istediğimiz biçimde tahakkuk etmeyebilir. Bağrımızı yırtmanın, yüreğimizi parelemenin, ciğerlerimizi kan doldurmanın faydası da yoktur üstelik. Bu bir ayrı sınav biçimidir. Tesellisi hep ertelenen bir sınav..
İskender Pala
(http://www.resimupload.org/data/media/54/b-22723-bebek.jpg)
Sevgili Dost!
Fotoğrafta pozitif görüntüler negatif görüntülerle basılır.
Sıkıntılar bunaltmasın seni.
Lütfen gülümse fotoğrafın çekiliyormuş gibi her an…
posta kutusundaki mızıka'dan
Ali Ural
(http://i302.photobucket.com/albums/nn102/djayvaz/istanbul.jpg)
Söyle İstanbul
Yakışmıyor gözlerine kara bulutlar
Sen ağlarsan viran olur biter umutlar
Sen üzülme senin için bu gönlüm ağlar
Sevdalımsın İstanbul mahşere kadar
Sokakların dert küpü yolların yorgun yine
Ne oldu sana böyle söyle İstanbul söyle
Yamaçlarında kar var yolların yorgun yine
Kime dargınsın böyle söyle İstanbul söyle
Mustafa CİHAT
SABRET
ve
ÜMİT ET
hep.
Gündüzün
geceden
doğdugunu
bilmez misin sen!
Sabretmek
öylece durup beklemek değil,
ileri görüşlü olmak demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü,
geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Ve bilirler ki gökteki ayın
hilal’den dolunaya varması için zaman gerekir.
Tebrizli Şems
(http://cidos.alisko.org/wp-content/uploads/2009/03/yercekimlikaranfil_bahar.jpg)
Hayatın yarını yoktur. Ayrıca her gün kendi güncel gündemiyle geldiği için, hayatın gündemini yaşamaya hiç sıra gelmez.
İyisi mi Allah’ın sunumunu yaşama kararını bugün verin ve hemen yaşamaya başlayın: Yoksa hiç yaşayamadan ölme tehlikesi var! Unutmayın ki, hayatı para gibi biriktiremezsiniz! Salamura yapıp ya da turşusunu kurup saklayamazsınız.
Ya her anını yaşarsınız, ya da ıskalarsınız. Bu yüzden sevgili dostlarım, hayatınızı asla ertelemeyin. Her şeyimiz yarına ertelenmiş gibi...
“Yarın yaparım...”, “yarın yazarım...”, “yarın gezerim...”, “yarın severim...”, “yarın söylerim...” deyip duruyoruz. Ama beklediğimiz “yarın” bir türlü gelmiyor. Bu yüzden de, yazacaklarımızı yazamadan, yapacaklarımızı yapamadan, göreceklerimizi göremeden, sevdiklerimize sevdiğimizi söyleyemeden ölüp gidiyoruz!
Bir önerim var hepinize: Bir gününüzü hayatınızın son günüymüş gibi yaşayın. Bakalım kâinat size nasıl görünecek?..
Bakalım o zaman da baharı ıskalayabilecek misiniz?
Yavuz Bahadıroğlu
Alıntı yapılan: Lika - 07 Şubat 2009, 09:50:45
BİR GÜN insan virgülü kaybetti; o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün ise, ünlem işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne birşeye kızıyor, ne de birşeye seviniyordu. Üstelik, hiçbir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra, soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu... Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı.
Birkaç sene sonra iki nokta üstüste işaretini kaybetti ve davranış sebeplerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işaretleri kalmıştı. Kendine has tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve okumayı unutmuş vaziyetteydi.
(A. Kanevski)
gerçekten güzel bir paylaşım yapmışsın
çok sağol.
hayır ve dua ile.
Allah razı olsun sizden.
"Eğer bir gün siz de unutulmaz bir eser üretirseniz,bunu içten bir inançla yaptığınız duanıza borçlu olacaksınız".
"Başaranlar,önce inandılar,sonra başardılar;başaramayanlar ise,önce yapıp sonra inanmayı deniyorlar".
"Kendi gücüne dayanan endişelenir;Yaratıcının Kudretine dayanan Yaratıcıya güvenir"...
Muhammed Bozdağ
Ey dünyanın mutlu çocukları,
Gülün bugün ne olur!
Bugün içten bir "elhamdulillah" deyin..
"Şu da olsaydı"lar eklenmesin..
Mutsuzlar için,
lütfen, bir tebessüm eder misiniz?...
:)
Bazı hanımların, kendileri örtülü oldukları halde kızlarını süslü ve açık kıyafetlerle büyüttüklerini, kendileri umumi yerlerde denize girmedikleri halde çocuklarını “daha küçük o” diye plajlara saldıklarını çok görüyoruz. Küçüklüğünde tesettür ve iffet konusunda sağlam temel kuramamış bu çocukların ileride nasıl bir çizgide yaşayacakları muhakkak ki şüphelidir.
Dr. Yusuf Karaçay, Mükemmel Çocuk Yetiştirmenin 3 Altın Kuralı
denemediği birşey kalmayan insan, acaba bir gün insan olmayı deneyecek mi?
Makyaj Yapan Ölüler / A. Ali Ural
Adamın birine;
"Neden insan ağır yük taşımaya dayanıyor da, ağırlık veren sözlere tahammül edemiyor?" diye sordukları zaman o zât şöyle demiş:
-Yük taşırken insanın bütün organları birbirine yardımcı olur. Fakat ağırlık veren sözler, vücudun dayanma gücü olmaksızın yalnızca rûha yüklenir.
Kabul etmek lâzım ki; ruh da tek başına böyle bir ağırlığa dayanamaz...
Başarılı insanları diğer insanlardan ayıran özelliklerden biri de tutumlarıdır.
Başarısız olduğumu hisssettiğimde;
„Yaşam, bana bir şeyler mi anlatmak istiyorsun?“ Derim.
Çünkü...
Başarısızlık, „Ben bir başarısızım.“ demek değildir;
„Henüz başaramadım.“ demektir.
Başarısızlık, „Ben hiçbir şey gerçekleştiremedim.“ demek değildir;
„Bir şeyler öğrendim.“ demektir.
Başarısızlık, „Aptallaştım.“ demek değildir;
„Deneyerek yaşamak için gerekli inanca sahibim.“ demektir.
Başarısızlık, „ümitsizliğe kapıldım.“ demek değildir;
„Deneme cesaretini gösterdim.“ demektir.
Başarısızlık, „istediklerime sahip olamayacağım.“ demek değildir;
„Değişik tarzda bir şeyler yapmalıyım.“ demektir.
Başarısızlık, „Ben aşağılığım.“ demek değildir;
„Mükemmel değilim.“ demektir.
Başarısızlık, „zamanımı boşa harcadım“ demek değildir;
„Yeniden başlamak için bir nedenim var.“ demektir.
Başarısızlık, „Vazgeçmeliyim“ demek değildir;
„Daha sıkı çalışmalıyım.“ demektir.
Başarısızlık, „Asla başaramayacağım.“ demek değildir;
„Daha sabırlı olmalıyım.“ demektir.
Başarısızlık, „Kendimden ümidimi kestim.“ demek değildir;
„Bir bildiğin var.“ demektir.
John Maxwell
ŞAH NÛŞİREVÂN, adaletiyle ün salmış bir İran Sâsânî hükümdarıydı.
Şahın da katıldığı bir av partisinde, hizmetçiler, pişen kuşlara konulacak tuzu eşyalar arasında bir türlü bulamadılar. Sonunda, bir hizmetçiyi tuz aramak üzere civar köylere göndermeye karar verdiler.
Bunun üzerine, Nûşirevân, köylüden tuz istersek zamanla bu gelenek haline gelir de sonra günün birinde bu iş bir vergiye dönüşür diye endişe etti. O yüzden, hizmetçiye, alınacak tuzun parasını eksiksiz ödemesini emretti.
Maiyetindekiler:
“Padişahımız” dediler, “Bu kadar değersiz birşeyden ne çıkar?"
Şah Nûşirevân:
“Bu dünyaya zulüm böyle küçük ve değersiz, fakat her yeni gelenin biraz daha büyüttüğü kaynaklardan gelmiştir” diye cevap verdi. “Şah bir köylünün bahçesinden bir elma koparacak olsa, hizmetkârları ağacı kökünden sökerler. Şah zorla bir yumurta alırsa, şahın hizmetinden geçinenler bir tavuk yutarlar!”
(Sâdi-i Şirazî)
eski albümleri karıştırırken,saça takılan yapma güller gibi,dudaklarımızın bir kenarına iliştirilen tebessümler hep acı vermiştir bana.gülümsemek insanlara yakışır elbet.bundan neden mi acı duyuyorum?çünkü insanlar gerçek hayatlarında birbirlerine çok az gülümsüyorlar!
Posta kutusundaki mızıka / A.Ali Ural
Sana yapılan kötülüğe karşı sen de kötülük yaparsan, kötülüğe iyilik yapmış olursun.
Bir olan kötülüğü iki yaparsın.
Kötülük karşısında iyilik yaparsan, kötülüğe kötülük yaparsın.
Bir olan kötülüğü birde bırakırsın.
Üstelik, kötülüğü yapanı utandırarak, kötülükten pişmanlık ve istiğfar üretebilirsin.
Kötülüğe karşı yapılan her kötülük, kötülüğe yapılmış iyiliktir.
Kötülüğe karşı yapılan her iyilik ise, kötülüğe yapılmış kötülüktür.
Senai Demirci
Bilmem farkında mısınız; her geçen gün insanların birbirlerine saygıları biraz daha azalıyor. Eskiden birbirlerini gönüllerinden bilip tanıyanlar şimdi neredeyse yüzlerinde maskelerle dolaşıyorlar. Kimse kimseden memnun değil. Yüzlerdeki gülümsemelerin yerini çatık kaşlar almış. Paylaşma, iyilik yapma, yardımlaşma gibi duygular nesholunmuş. Yerine tekil menfaatler ve sahiplenme içgüdüsü gelip oturmuş. Daha da kötüsü, herkes herkesin hakkında ileri geri, durmadan konuşuyor. Mutlaka dikkatinizi çekmiştir, gazetelerin en çok okunan sütunları dedikoduya ayrılmış olanlar. En ciddi ve bilimsel konferanslardan daha ziyade ilgi çeken konuşmalar, içinde malayani laflar bulunan geyik muhabbetleri. Oysa yapacak ciddi işi olan insanların ne dedikodulara, ne adam çekiştirmelere, ne lüzumsuz kuru laf kalabalıklarına zamanı olamaz, olmamalı. Ama heyhat!..
Türklüğün büyük evladı Yunus Emre o muhteşem şiirlerinden birinde "Ey Yunus Hakk'ı bilen / Söylemez her giz yalan / İkilik ile gelen / Doğru yol bulmuş değil" diyor.
Başka bir beytinde ise laf taşıyıp insanları başkalarına gammazlayan tiplerin domuzdan bile aşağı mertebede olduğunu zarif bir üslup içinde dillendirip bize bir şikâyetini bildiriyor: "Bir kişinin yatlu sözün, varuban kimseye deme / Biz uludan işitmişüz, hınzırdan giridür gammaz."
Hatta bu konuda canı çok yanmış olmalı ki dostlarının düşmanlıkları için bir hatırlatmada daha bulunup dünyada gammazlık edenlerin ahirette yerlerinin tar (dar / karanlık) olacağını da haykırıyor: "Ey dostunu düşman tutan, gıybet yalan söz söyleme / Bunda gammazlık eyleyen, onda yeri tar olısar."
Ve bir de tavsiyesi var: "Terk eyle kıyl ü kâli / Dosta virgil mecali / Dünyada riyalu dirlik / Kişiye eyü ad degül." Yani ki şöyle demek olur: "Dedikoduyu terk et. Dostlarına fırsat tanı. Riyakârlıkla kazanılmış bir dirlik, şu dünyada kişiye ne kötü addır."
İskender Pala
Antik diyardan gelen bir seyyaha rastladım,
Dedi ki:
''Çölün ortasında,
Gövdesiz, kocaman iki taş bacak,
Ve hemen yakınında yarı beline kadar kuma gömülmüş,
Çatık kaşları, kırışmış dudakları
Ve buz gibi soğuk alaycı görünümüyle,
Parça parça olmuş,
Taştan bir surat vardı...
Onlara şekil veren o eller ve ruhlarını besleyen o kalp,
Cansız şeylere kazınan tutkuları ne kadar da canlı göstermişti!
Üzerinde ise şu sözler yazılı idi:
Ben kralların kralı Ozymandias...
Şu yaptıklarıma bakın da,
Haddinizi bilin!
Koca yıkıntılar arasında saklı kalmış bir harabe,
Ve ucu bucağı görülmeyen, çıplak ve yapayalnız kumlardan başka,
Artık ne kaldı geriye?
Hiç bir şey!..."
*Horace Smith*
Her yeni gün, yeni açmış bir gül gibidir. Bütün gün ona nasıl bakarsak öyle olur. Günümüzü soldurmayalım, günümüzün ihtiyacı olan ışığı, havayı, suyu, ilgiyi, sevgiyi ona sağlayalım. Hem sonra, nereden bilebiliriz ki o günümüzün ömrümüzün son günü olmayacağını? Nasıl ve ne üzerine vefat edersek öyle haşrolmayacak mıyız?
Öyle ise muhabbet üzerine olsun her günümüz. Daha fazla gönül kazanmak olsun işimiz, gücümüz. Ömür defterlerimizi en güzel hatıralarla, amel defterlerimizi en büyük sevaplarla doldurmak olsun bütün derdimiz.
Solan güllerimizin arkasından ah çekip ağlayacağımıza, elimizde olan güllere iyi bakalım. Son âna kadar bu gülleri soldurmayalım.
Mehtap Yıldırım
Sözün Şal Hali
Sonsuz harflerden örülmüş bir sözü
bir ömür kuşanacaksanız eğer,
o sözün bir şala bürünüp
size verilmesiyle başlar yeryüzü öykünüz.
Taşıyacağımız bir söz olacaktır.
Yerlerin ve göklerin taşıyamayacağı bir atlas serilecektir ömrümüze.
Rabbimizin sözünü şal yapıp örtünmüşsünüzdür.
Büyük bir gün de açılacak defterimizin silinmeyecek sayfalarına
O'nun bir sözüyle adımımızı atmışızdır bile.
Yeryüzünü yaşamak,
adımları yaşamak zorlaşacaktır çoğu zaman.
Sözümüzün ağır geldiği,
sözü taşıyamayacak mekanlar,
insanlar çıkacaktır karşımıza.
Ve yeryüzünün şahitliğinde,
bir sözün sonsuz dostluğuyla,
bir seyrüseferin yolculuğu başlayacaktır.
Ve bu seyrü seferde,
ey nefsim,
sakın ola ki,
bu sözün ellerini bırakmayasın.
Arzu İpek
Solan güllerimizin arkasından ah çekip ağlayacağımıza, elimizde olan güllere iyi bakalım. Son âna kadar bu gülleri soldurmayalım.
Hayatı uzun mu sanırsın?
Oysa dalından kopan ağacın rüzgârda bir salınım vaktinden uzun değil yaşamak..
Bilmediğini aramak nasıl olur bilir misin?
Aramakla bulunmuyor, geldiğinde görünmüyor...
Yazıldımı okunmuyor, yazılan ise tarif edilemiyor...
Başka türlü birşey benim istediğim...
Ne yazıya gelir, ne söze..
Ne dil konuşur, ne göz görür...
Gönül de bilmez, yürek de hissetmez...
Başka türlü diyarların özlemi bu..
Sessiz çığlıkların düşleri biriktirmesi kadar zor belki ama hayâlleri çağıran bir bekleyiş bu...
Reşhâ Sahradaesinti
Bütün pencereleri kapamak gerek..
Dışarının gürültüsünü duymamak için..
Ve insan o an sadece „kendini“ dinlemeli..
Kafayı meşgul eden her neyse
ve hangi sorunun cevabı aranıyorsa
yalnızca beklemeli..
Ve cevap mutlaka duyulacaktır..
Zira o ses hiç bir zaman yanıltmıyor..
alıntı
Ayrılık vakti.
Yeniden yapılanmak için kopuş.
Ölüm...
Ağır.
Yoğun.
Acıtıcı...
Bitkin düşüren.
Sanki gerçek dışı...
Geleceği bilinen ama gelmeyecekmiş gibi hissedilen.
Bir sağanak yağış.
Bir kar fırtınası.
Aniden bastıran.
Sevdiklerimizi bir bir alıp götüren.
Erişilmez diyarlara taşıyan.
Kavurucu iç yangınları...
Teselli kabul etmeyen hicran.
Dipsiz kederler.
Gönüllerden gözlere ulaşan temiz duygu ırmakları.
Acıyı yenemeyen gözyaşları.
Hüznün vuruşları bitmeyecek gibi.
Ayrılık zor...
Yaşanamaz hayatı yaşanılır kılan Rabb’e tevekkül var iyiki...
İyiki kaybedilenleri Mevla’ya emanet ediş var...
Emine Fikriye
Alıntı yapılan: İsra - 28 Haziran 2009, 06:58:14
Ayrılık vakti.
Yeniden yapılanmak için kopuş.
Ölüm...
Ağır.
Yoğun.
Acıtıcı...
Bitkin düşüren.
Sanki gerçek dışı...
Geleceği bilinen ama gelmeyecekmiş gibi hissedilen.
Bir sağanak yağış.
Bir kar fırtınası.
Aniden bastıran.
Sevdiklerimizi bir bir alıp götüren.
Erişilmez diyarlara taşıyan.
Kavurucu iç yangınları...
Teselli kabul etmeyen hicran.
Dipsiz kederler.
Gönüllerden gözlere ulaşan temiz duygu ırmakları.
Acıyı yenemeyen gözyaşları.
Hüznün vuruşları bitmeyecek gibi.
Ayrılık zor...
Yaşanamaz hayatı yaşanılır kılan Rabb’e tevekkül var iyiki...
İyiki kaybedilenleri Mevla’ya emanet ediş var...
Emine Fikriye
..........teşekkürler.
Hakkın karşına çıkardığı değişimlere
direnmek yerine, teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
“düzenim bozulur, hayatım alt üst olur”
diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmayacağını??
Tebrizli Şems
" Benliğim, insanın başına ne gelirse gelsin güzeldir çünkü her şey ama her şey O' nun isimlerinin tecellisine mazhar olma halidir diyebildiğinde, hayatımın en güzel dönüm noktasına adım atmış oldum..."
" İnsan demek, kırıklık demektir. Her türlü kırıklık. Düş kırıklığı, kalp kırıklığı. Yaşamanız gerektiğine inandığınız
şeyleri yaşamadığınızın, olmanız gereken yerde olmadığınızın, sahip olmak isteyip de olamadıklarınızın kırıklığı
ve bu kırıklığın doğurduğu hüzün... Dünya eksik bir yerdir, ürkütücü ama gerçekçi. Kabul etmek zor ama bir
yanıyla da huzur verici... Eksik ama güzel. Eksik ama anlamlı. Eksik ama kederli..."
" Dünyada yaşamak, sarsıla sarsıla, ayaklar bata çıka yürümek gibidir. En önemli özelliği, beklenmedik anlarda, ansızın
çıkagelen olaylardır. Bir söz, bir hastalık, bir ayrılık, bir ölüm... Olaylar kimi zaman bir kasırga gibi etkiler, kimi zaman da sadece
bir titreşim hissettirir insanın içinde. Allak bullak olduğunda tutunacak dallar arar, sonra düştüğü yerden kalkar insan. Kırılan
dalların yerine başka dallara tutunur. Ama en sonunda takati kesilir ve hiçbir şeye tutunamaz. İşte o zaman bir melek gelir ve
insanın ruhunu tutuverir. Bu Ölüm Meleği' dir. Dünya yaşamı, Ölüm Meleği' nin gelmesiyle son bulur. Son bulan dünyadaki
yaşamdır, yaşamın kendisi değil..."
Mustafa Ulusoy/Giderken Bana Bir Şeyler Söyle
Sessiz ve sinsi bir yangını haber veriyorum size. Görünmez bir depremin enkazını resmediyorum. Nefeslerimizle harladığımız, hece hece alevlendirdiğimiz bir yangını körüklüyoruz ağzımızda. Dilimizin her kıpırtısında ürkütücü fay hatlarını tetikleyen zelzeleler büyütüyoruz odalarımızda. Sevaphanemizi yakıyoruz dilimizle.
İyiliklerimizi yerle bir ediyoruz dudağımızla. Kendi duruluğumuzu bulandırdığımız, kardeşlerimizi küçük düşürdüğümüz, doğrularımızı eğrilttiğimiz, yüzümüzü de sözümüzü de ikileştirdiğimiz "fiskos bombaları" döşüyoruz ağzımıza, aramıza, yuvamıza, sokağımıza...
Allah, kulunun ayıbını hemen yüzüne vurmaz, başkalarına ilan etmez. Bildiklerini hemen herkese her fırsatta söylemez. "Halîm" olarak bekler. "Tevvâb" olarak, dönmesi için mühlet verir. "Settâr" olarak kusurlarını gizler. Bir başkası araya girip, Allah'ın gizlediğini açığa vurma hakkına sahip değildir. Bir başka kul, acele edip "Allah'ın kulu"nun o kusurdan asla dönmeyeceğini varsayarak, Allah'ın kulunu o kusura indirgeyemez. Bir başkası, iyilikleri de olan, hatadan dönmesi de iyilik sayılan "Allah'ın kulu"nu hep kötülükten ibaretmiş gibi etiketleyemez. Bir başkası, Allah'ın hatasından dönmesi için beklediği, kusurlarını gizlemek için sustuğu kulunun hatırını hiçe sayıp, o kula ceza kesemez, konuşmaya kalkamaz. [bakınız, Hucûrat, 1]
Bir insanın, gıyabında da onurunun korunduğu, olmadığı yerde de saygı gördüğü, işitmediği kapı arkalarında da hatırının sayıldığı biricik medeniyetin mensupları olarak, gıybetsizliğe davet ediyorum sizi. Gıybet Gönülsüzlüğüne... Etlerimiz gibi sözlerimiz de "İslamî usulle kesilmiş" olsun istemez miyiz? İçkinin olduğu kadar gıybetin de "damlasını ağzıma değdirmedim" diyebilmeyi istemez miyiz?
Senai Demirci
zaman
Alıntı yapılan: Lika - 15 Temmuz 2009, 06:31:36
Allah, kulunun ayıbını hemen yüzüne vurmaz, başkalarına ilan etmez.
Bildiklerini hemen herkese her fırsatta söylemez.
"Halîm" olarak bekler.
"Tevvâb" olarak, dönmesi için mühlet verir.
"Settâr" olarak kusurlarını gizler.
O, Hakîm’dir.
Hikmeti gereği, şu dünyayı bir ‘meydan-ı imtihan’ olarak yaratmıştır
—tâ ki, elmas ruhlar ile kömür ruhlar tanınsın ve bilinsin.
Zaten o yüzden mühlet verir.
Ne ki, kimileri bu mühleti, ne yaparsak yanımıza kâr kalıyor seklinde yorumlar;
‘duruma hâkim’ oldukları zannına kapılırlar.
inananlar ise, Allah’in kimilerine verdigi mühleti, eger her gün ve her saat O’nun güzel isimlerini
teneffüs etmekte ihmale düşerlerse, “Acaba terk mi edildik?” korkusuyla karşılarlar.
Allah mühlet verir; ama asla terketmez.
Bu muhakkak bilinmelidir.
Bir muhteşem tablonun sadece bir küçük parçasıdır bizim gördüğümüz.
Kalanı çoğu zaman gözümüzden kaçar.
Onun için dünyamız küçülür.
Küçük dünyamızda küçük meselelerle boğuşur dururuz bir ömür boyu:
Burada ne aradığımızı ve nereden gelip nereye gittiğimizi düşünmeye
fırsat bile bulamadan…
ümit şimşek
teşekkürler arkadaşlar
...Aştım benlik dağını...
Çöle verdim Leylayı...
Vazgeçtim ben Aslı'dan...
Yandım...
kul oldum !!!...
"Herşeyin bilgisayarlarla yapıldığı kontrolsüz bir sanal dünyadayız.Sanki kontrolü dışarıdan yapılan bir laboratuar ortamı.
Arada ne dostluk, ne muhabbet, ne de kardeşlik var! İnsanlar popüler kültürün ürünleri ile yetişiyorlar.Evlerine ve işyerlerine koydukları antenlerle ve çektikleri kablolarla sürekli tüketiyorlar; bir şey lazım olunca herşeyi temin edip getiren firmalar var, zihinlerini doldurmak için de televizyon ve gazeteler.Boş zamanlarını değerlendirmek istediklerinde ise filmler, alışveriş merkezleri, insna deryası caddeler ve sokaklar var.Tek mesele verimde.10 kişi çalışıyor, bir kişi tüketiyor neredeyse..."
(Yedikıta, Ağustos 2009 Sayısı-İnsan ve Hayat Eki-Domatesin Lezzeti İnsanın Erdemi Yazısından)
İnsanlar içinde de sevilmenin ve sevildiğini bilmenin zirvesine varan ise Muhammed'den [asm] başkası değildir.
En çok sevilen, en çok sevildiğini bilen O dur ki..
Övülen ve Öven anlamıyla taçlanmış ünvanın tek sahibidir: Muhammed [asm]
Rağbet edildiği için yokluktan varlığa getirilen bu âlemin anlamını en çok ifadelendiren yine O dur.
Varlığa karşı hayretini ve minnetini en çok dillendiren, herkesin tanıklığıyla, yine O'dur.
Varlığın şükürle meyvelenmesi, tefekkürle taçlanması O'nun kulluğu sayesindedir.
Âlemdeki güzelliklerin ve süslemelerin hepsinin hak ettiği takdiri hakkıyla seslendiren yine O'dur.
Öyleyse, kendisini severek var edeni sevme borçlu olduğunu fark eden her insan O'nun gibi olmalıdır.
Öyleyse, yüzünün sevilme odağı olduğunu görüp sevildiğini bilen her insan O'nun izinden yürümelidir.
Öyleyse, Hakk olan Rabbimizin çağrısı, hakkını veremeyeceğimiz kadar haktır:
De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin.
SENAİ DEMİRCİ
İnsan yaralı kalmalıdır. Zira onu hareket ettiren, aratan, susatan, koşturan, işlettiren, amel ettiren bizzat yarasıdır. İnsan, incinebilir olduğu için savaşması değerlidir. İnsan, ömrü kısa olduğu için hayatını vakfetmesi değerlidir. İnsan sevdasına erişmek elinde olmadığı için sevmesi değerlidir. İnsan öldüğü için hayatı değerlidir. İnsan fakir olduğu için kalbini hediye etmesi değerlidir. Aczi yüzünden kıyamı ve mücahedesi değerlidir. Muhtaç olduğu için vefası değerlidir. Hiçbir şeye sahip olmadığı için emanete sahip çıkması değerlidir.
Geçmişinden yaralıdır insan; özlediklerini geri getiremez. Hayallerindekilere ellerini uzatıp dokunamaz. Onlara bir selam dahi gönderemez. İstikbalinden yaralıdır insan; akıbetini bilemez. Sevdiklerini tutup baki edemez. Varlıkla yaralıdır insan. Eline dolan suyu tutup benim diyemez. Yoklukla yaralıdır insan. Boynu bükülmezse nefis, çiçek olup yüzünü güneşe dönemez. Kozasına sıkışıp kalmaz, ve bundan rahatsız olmazsa, nazenin kanatlar bitiremez. Karanlıkta kalmazsa, ruhunun köklerini yavaş yavaş genişletemez.
Ağrısı insanı maksuda eriştirir. Ağrıyan bir ayak yürünecek yollara özlem getirir. Ağrıyan bir diş leziz taamlara özlem getirir. Ağrıyan eller işlenen nakışlara özlem getirir. Ağrıyan bir göz ustalıkla resmedilmiş manzaralara özlem getirir. Ağrıyan kulaklar sevgi sözcüklerine, ruhu sağaltan bir ezgiye özlem getirir. Ağrıyan bir baş hikmetin pınarlarına, tefekkürün dumanlı zirvelerine, bilmenin ve tanımanın lezzetine özlem getirir. Ağrıyan bir yürek En Sevgilinin bağrında dinlenmeye özlem getirir. Ağrımız en büyük nimetimizdir.
Yarasıdır insanın yol azığı, beslendiği çıkını, biriktirdiği dağarcığı. Her ne güzellik varsa iki dudaktan dökülen, yaralı bir sadrın mahsulatındandır. İnsan gariptir, insan yalnızdır, insan anlaşılmazdır, insan karmaşıktır, insan yoksuldur, insan acizdir, insan aşıktır. Dilinden kimsenin anlamadığı, özünden kimsenin haberdar olmadığı, yarasına kimsenin deva bulamadığıdır insan. Kimse bulamasın da yalnız Rabbi buluversin insanı istenmiş de, bir gizli mahfaza koyulmuştur insan. Sevgilisi onu buluncaya kadar yapayalnız bırakılmış bir minik bebek gibi ağlar durur da, kim gelse susmaz, kim ne verse haz etmez, kim ne söylese huzur bulmaz. Zira huzur O’nun huzurunda olmaktır. Bize nazarını O tevcih etmelidir. Yoksa susmayız, yoksa durulmayız, yoksa iflah olmayız. Aman yaramıza O’ndan gayrı dokunmasın!
İnsan ancak yarasından akan kan damlalarını takip ederek Yar’ini bulacaktır. Yahut Yar kendisine acıyarak son damlayı akıtmadan peçesini açacak ve şavkını insanın dağdan büyük kalbine vuracaktır. Yaramız şansımızdır. Ey Sevgili, sensizlikle yaralıyız, görmezden gelme, bak yüzümüze!
Mona İslam
Bir gün Aya "En çok neyi seversin?" dediler.
"Güneşin tutulup ebediyen perde arkasında kalmasını severim,
çünkü onu onu kendi gözümden bile kıskanırım'' diye cevap verdi ve
iddia etti ki:
''Güneşe olan aşkımla bütün alemi nura boğabilirim ben!''
İskender Pala Katre-i Matem'den.
Bir maneviyat büyüğüne maneviyatta rehberin kim diye soruyorlar.
Bir böcek diyor.
Nasıl diyorlar,şaşırarak.
Anlatıyor.
Hakikat yolculuğunda rehberim bir böcek oldu.Bir gün namaza giderken,sokak lambasının zirvesine tırmanmaya çalışan bir böcek gördüm.Çıktıkça sürekli ayağı kayıyor,düşüyordu.Tam pes etmiyor.Yine kalkıp yolculuğa yeniden başlıyordu.Onu öylece bırakıp,namazı kılmak için camiye gittim.Döndüğümde, o böcek lambanın zirvesinde,en tepesinde idi,hedefe varmıştı.
Gül sonuç değil sebeptir.
Tezahür değil kaynaktır.
Gurbet değil sıladır.
Dağınık değil mutlaktır.
Suret değil asıldır.
Geçmişe ve geleceğe ertelenemez gül, hakikat-i sabitedir,
o kadar ki adı kendinde saklıdır.
Nazan Bekiroğlu
(http://www.hafif.org/imaj/zorkedi/filis-cocuk1.jpg)
Çocuğun gördüğü düştür barış...
Ananın gördüğü düştür barış...
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış...
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi ter damlalarıyla alnında...
Barış budur işte.
...
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara, yangının eritip tükettiği yüreklerde ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun, ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık, boşa akmadığını bilerek, kanlarının...
Barış budur işte.
...
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun gökyüzünün dolmasıdır içeriye; gökyüzünün, renklerinden uzaklamasıyla bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte...
(...Y.Ritsos)
Yolunda gitmeyen işler yüzünden huzuru kaçan kişi
derviş değildir, hırkasını çıkarıp atsın.
Büyük deniz bir taş atmakla bulunmaz.
Çirkin bir söz yada davranışta acı çeken derviş
küçük kaptaki su gibidir.
Zarara uğrayınca sabret.
Madem sonu ölümdür dünyanın
Madem toprak olacaksın
Ölmeden evvel toprak gibi alçakgönüllü ol.
Sadi Şirazi-Gülistan
Gelin yorulalım biraz.
Sözüne güvenilir olalım.
Sözün hasadı hakkıyla söylenince..
Hesabı da.
Kendi çetelemizi tutalım ve sözü de tutulan kılalım.
Beyhude tüketmeyelim.
Yere düşürmeyelim sözü.
Ve
Muhammed’ül Emin gibi aziz kılalım.
Şeref Akbaba
Yolun altından mı, gümüşten mi,
asfalttan mı, topraktan mı olduğu önemli değil.
Önemli olan ;
nereye gideceğini bilmektir,
hangi yoldan gideceğine karar vermektir!
Akıllı insanlar kavga etmez.
Alim kimse, zevzek ve cahil biriyle dalaşmaz, onun seviyesine inmez.
Gönül ehli olanlar aralarındaki tüyü korurlar,koparmazlar.
İki cahil karşı karşıya gelse, zincirde olsa parçalarlar.
Sadi Şirazi-Gülistan
Zaman geçecek...
"Bir kiraz çiçeği gibi insan kalbi.
Her yıkımdan sonra dirençle yeni bir ağaca;o ağaçsa her yeni yaşta yeniden çiçeğe dönüşecek."
İclal Aydın-Yaz Bitmesin'den
İnsan nereye giderse gitsin, kalbini de yanında götürür. Bu yüzden, başını alıp gitmek her zaman sorunları çözmez. İnsan kalbini ve kalbindekileri gözden geçirmek için başını alıp gidecekse bunun bir faydası olabilir. Ama uzaklaşıp gitmek sorunlardan kaçınmak içinse işine yaramaz. Uzaklaşmak, insanın kendisine ve buradan da Yaratıcısına yaklaşmak için atacağı bir adım olacaksa, gerektiğinde uzaklaşmayı denemelidir.
M.Ulusoy/Yakınlık
elinize sağlık arkadaşlar.ancak bu kadar olur insanı şöyle bir silkeleyecek kendine getirecek yazılar lalegül,isra,fatihan,lika,duha teşekkürler.
Alıntı yapılan: mardin - 24 Ekim 2009, 10:52:13
elinize sağlık arkadaşlar.ancak bu kadar olur insanı şöyle bir silkeleyecek kendine getirecek yazılar lalegül,isra,fatihan,lika,duha teşekkürler.
Sizin de okuyan gözlerinize sağlık mardin kardeşim.
Ah gönlüm ben bir “Güzel” tanıyorum, onsekizbin aleme rahmettir biliyorum,
Onu anmadan geceleri huzura kavuşturmak zor oluyor,
Onu düşündüğümde, her derdim hazan yaprakları gibi önüme düşüyor,
Onu düşlüyorum.
Ah gönlüm O olmasaydı ben ne yapardım?
Nasıl geçerdim korkulardan, acılardan sıkıntılardan...
Namaz için “iki gözümün nuru” diyor Hz. Peygamber Efendimiz. S.A.V.
O halde, namazsızlık “iki gözün körlüğü”dür.
Metin Karabaşoğlu
Sevgiden öte bu Rabbim,
Sana Aşığım.
Sen beni, kendine dost seçinceye kadar yaşat.
Ve aşkınla yandığım bir anda canımı al,
Ki, Ölüm “AŞKIMIN ADI” olsun!
"İçinde sıkıntı görünce onun çâresine bak; çünkü dalların hepsi kökten biter.
İçinde genişlik, ferahlık görünce ona su ver. Kalb ferahlığının verdiği meyvayı da, dostlara ve ahbaplara sun."
Hz.Mevlânâ
"Serseri yürüyüşlere bırakırsınız bazen kendinizi...
Ahenkli adımlarla başlar kaçışlarınız. Hangi sokağa girseniz bitti dediğiniz eski bir sayfanın satırlarında bulursunuz kendinizi. Dünde kaldı dediğiniz ne varsa, döndüğünüz her köşe başında karşınıza çıkar. Şehri küçültür serseri yürüyüşler. Unuttuğum dediğiniz ne kadar yüz varsa kalabalığın içinde size bakar..."
Tarık Tufan /Kekeme çocuklar korosu
Sana ait olmayan, senden olmayan şeylere kalbini bağlamak, yükdür kalbe...
Bir ömür yaşamışsındır da hani, doldurmuşsundur öyle
hiç düşünmeden lüzumsuz şeyleri kendine...
Kalp yüklenmiştir öyle eften püften şeylerle...
Yorgun, bitap düşmüştür; taşımaktan, yüklenmekten dünyanın bin bir türlü derdini...
Naiftir, ince yapılıdır kalp...
Taşımaya gücü yeter mi sandın onca yükü!
Yok yok! Zamanı geldi işte!
Dök şu kalbinin yüklerini dünyanın kucağına da...
Derdin hafiflesin biraz! O nazenin kalbinin yüzü gülsün!...
Bak işte nasıl da kalbin atıyor... Nasıl da arıyor...
Kendine dost olanı... Kendine yar olanı...
Kalbine iyi bak e mi!...
İyi bak ki.. Kalp bu!... hangi yöne çevirirsen.
alıntı
(http://img03.blogcu.com/v2/images/editor/v/a/k/vaktivisal/149860948837669_1258161724.jpg)
" Pencere arkasında gördüğün içindeki hüzün mü?
İçindeyse karanlık, nereye baksan onu göreceğini bilmez misin?
Önce ruh aynanın üzerindeki tozlarını sil ki,
gülümsemeni daha iyi görebilesin..."
alıntı
Resimde , yazıda çok güzel ve anlamlı...teşekkürler İsra.
rica ederim
--------------------------------------------
... Ve insanlar, tertemiz geldikleri diyardan, nasıl olsa gidecekleri ebedi evlerine ateşin arındıracağı kirlerle dönmesin...
***
Hiçbir şey için aldanmaya değmez. Hiçbir tat, hiçbir yüz için ebedi hayat mahvedilemez, dünya için cehenneme girilmez.
***
Birisinin istifadesi diğerine mani olmadığından, kainat, her fert için tahsis edilen hususi bir malikanedir.
Başını güneşin okşadığı, ayağına toprağın halılar serdiği insan bu denli kıymetlidir. Kıyamazsınız. Değil kıymak, hiçbir haksızlık yapamaz, incitemezsiniz. Zülüflerinin dağılmasını, gözünün dolmasını Sahibi istemez. O çiğnensin diye yaratılmamıştır.
Mehmet Akar / Tuz Yangını
Ebu Hureyre der ki: ''Kalp bir kral ise, organlar emrine amade askerler gibidir. Kral iyi davranış içinde olursa, askerler de ona uyar. O fenalık yaparsa, emrindeki askerler de fena davranır.'' Göz der: ''O hâlde ey kalp, kendini de beni de helâka sürükleyen sensin. Seni perişan eden yegâne şey, Allah'ın sevgisinden, zikrinden ve emrettiklerinden uzak kalmandır. Sen başkasının sevgisini O'nun sevgisine tercih ediyorsun ve aşkın yükünü bana yüklüyorsun. Şimdi ağlayan benim, yanan sen. Ne sen beni kurtarabilirsin, ne ben seni söndürebilirim. Ben su serptikçe senin alevin artacak, sendeki ateş arttıkça ben daha çok yaş akıtacağım. Yoksa 'Hayırlı olanı şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz?' (Bakara, 61).''
İskender Pala - Kitab-ı Aşk
gerçi bu kitapda çizmediğim yer kalmamış
“Ve acı katlanılmaz olup artık darbelere karşılık veremediğinde büzüşüp fırtınanın geçmesini beklersin.
Bir an gelir düşman vurmaktan yorulur...
Bir an gelir tünelin ucunda nihayet bir ışık belirir.
Kendini çok fazla koruma yoksa hiçbir şey hissetmez olursun.
Kalbin buz tutar yaşayan bir ölü olup çıkarsın ve hayat tüm tadını yitirir...”
Guillauma Musso/ Çünkü seni seviyorum
Hayatın zindan edilen kısmının,vermediğimiz sevgilerde,kullanmadığımız güçlerde,hiç bir riski göze almayan bencilliklerde olduğunu daha çok farkediyorum.Bunlarda acıdan kaçınırken, mutluluğuda yitiriyoruz...
Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz.Hayatın gerçek trajedisi bir yetişkinin aydınlıktan korkmasıdır...Görünen herşeyin gerisinde daha engin bir şey vardır.Her şey kendinden başka bir şeye açılan bir yol,bir kapı,pencereden başka birşey değildir...Ölüm hayatta büyük bir kayıp değildir.Asıl büyük kayıp,yaşarken içimizde ölen şeylerdir.
>Robin Sharma<
(http://th08.deviantart.com/fs4/300W/i/2004/230/2/4/Breaching_the_Waterfront.jpg)
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin
Abdurrahim Karakoç
Ruhen zihnen bedenen göçebeyiz neticede..
"Avrupa'yı tanımamak gaflet; Avrupa'yı tanıyan ülkesinden kopuyor. Bu lanet çemberinden nasıl kurtulacağız? Kendimiz olabilmeyi ne zaman becereceğiz?" (Mağaradakiler, s.323)
"Kaderimizi çizen Avrupa'nın siyasî ihtirasları; kullandığımız kelimeler onun emellerini dile getiriyor. Kulağımıza fısıldanan lâfızları hudut ve şümullerinden habersiz fısıldayıp duruyoruz... Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla." (Kırk Ambar, s.287/288)
Cemil Meriç
Günümüz dünyasına bakılırsa insanlık hâlâ şuurla kurtuluşun idrakine dahi varamamış görünüyor...
Malesef günümüz dünyası artık sisteme hizmet ediyor. Bu çapsız sistemin içinde şuur denizden akvaryuma alınmış bir balık ! kurtulmak için günü kurtarmak yetiyor! Oysa kurtulmak için önce akvaryumda olduğunu bilmek gerekiyor...
Gözü önünde olmalı insanın;
Hayatın yüzü!
Ve hayatın yüzü; bazen bir dostun, bazen bir düşmanın Bazen bir hasmın, bazen de bir sevgilinin yüzüymüş gibi bakmalı insan, dikkat etmeli
Baktığı sanılsın, diye değil;
Görmek için bakmalı
Anlamak için bakmalı!
Muammer Erkul
Akvaryumu bilmemek pek çok insan için daha rahat oluyor galiba,aksi halde bazı değerler için savaşmak gerek,böyle mücadele güç ve yürek ister.
Her gün yem atıp besleyen eller onları izledikçe huzur bulan gözler var. Kültürlerin en vahim özelliği maddecilik. Maddeciliğin en vahim özelliği göze hitap. Gözün en vahim özelliği nefse hitap. Nefsin en vahim özelliği laine hitap. Ne vahim bir hiyerarşi...
Bir zamanlar esaret yerine ölmeyi tercih eden,kıtalara hükmeden toplum,maddi manevi oyunlar vasıtasıyla,gizli prangalar ve tasmalar ile esir edilmiş,hazmetmek ne kadar zor olsa da akla Cennet Mekan Sultan 2. Abdülhamid han Hz.'lerinin bedduası geliyor.
"Allahım; bana yapılanları helal etmiyorum! Şahsıma yapıldığı için değil, milletime yapıldığı için affetmiyorum! Milletime yapılan fenalıklardan, yarın.senin hesap gününde davacıyım!"
Demek ki ceza süresi dolmamış.
Sol-Sağ... Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Solun halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, moskova; sağın, müphem, sinsi, sevimsiz bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne ? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.
Bu Ülke s.81
Cemil Meriç
İki büyük manzara var:
Göz kapaklarımı açar;
Rengi, biçimi görürüm...
Kapar içimi görürüm.
Arif Nihat Asya
Her an bütün olaylarda, şeylerde, kainatta, O'nun güzel isimlerine tanıklık etmek, bu anlarımıza,eylemlerimize sonsuzluk kanzandırır. Yaratıcı onları alır, beka alemine yollar. O'nun adına yaşanan anlar yok olmaz, sonzsuz bir varlık imkanı kazanır. O'nun adına yaşanan hiçbirşey kaybolmadığını, gerimizde kalmadığını, bilakis önümüzde gittiğini bilmek.Bu muhteşem bir şey.
Mustafa Ulusoy/ giderken bana bir şeyler söyle
Ey insan! Kendi hayatını seyrettiğin zaman yüzünün kızarmasını istemiyorsan ahirette seni utandırmayacak bir hayat yaşa...
Ey insan! Kendi hayatını seyrettiğinde başını önüne eğmek istemiyorsan seyredebileceğin bir hayat yaşa...
Allah, Rahman ve Rahim'dir. O'nun rahmeti her şeye yeter. Biz de O'na sığınıyoruz...
Hekimoğlu İsmail
Ben uydurdum bütün bu hikayeleri. Ama size şunu söylüyorum ki: Daha yüksekte duran bir gerçeği işaret etmek için bunca hikaye uydurdum. Demek istediğim, hepsi yalanken anlattıklarımın, anne kalbinde bir çocuk yokluğunun işaret ettiği acı yalan değildi. Yalan değildi eşi zalim avcı tarafından vurulan turnanın zaruri ölümü. Yalan değildi kemalin arkasından zevalin geldiği. Olgunlaşan her şeyin sonunda bozulduğu.
Bir şey bozulurken onunla birlikte başka şeylerin de bozulduğu. Yalan değildi devletlerin insanlar gibi, aşkların da devletler gibi ömürleri olduğu, mahiyeti safiyet olan aşkı en çok karanlıkların boğduğu. Yalan değildi aşkın birbirine uymayan iki tanımının olduğu. Bu tanımlardan biri sorgusuz sualsiz teslimiyet anlamına gelirken, diğerinin, sorgusuz sualsiz teslimiyetin kurulumu demek olduğu. Böylece aşkın mutlak tanımının mümkünler aleminde na-mümkün olduğu.
Yalan değildi güzel kokunun ezel hatırası taşıdığı. Yalan değildi bazı şeylerin hep bir şeyle bir şey arasında ürperti gibi asılı durduğu. Günahı ve ihaneti bu dünyada su, öbür dünyada ateş arıtacakken, suyla arınmayan aşık kalbinin ancak ateşle durulduğu. Belki de bu yüzden bir büyük yangının koptuğu. Bir ocağın; kelama mecbur çileden yenik elemden ibaret bir kalpten kopa gelen yangınla tutuşup kül olduğu. Hikayelerine ayrılarak anlatılmış bir romanda son kez yemin ediyorum ki; VAllahi yalan değildi!
İsimle Ateş Arasında (arka kapak)
Nazan Bekiroğlu
Türkiye'nin bir kısmı bolluk, zenginlik, refah sahasına, bir filin züccaciye dükkânına girmesi gibi girdi.
Şevked eygi.
Ben bir yalnızlık alsam…
Yaslanıp yolculuğa
Elimde sancılı bir kitap, konuşurken içimle…
İstemez, kulaksız duyuyorum
Sen bilmezsin içimi, iç/imi sen bilmezsin
Konuşuruz istersen molada çay içimi
Siz, nerede isterseniz
Ben, içimde duracağım…
İsa YAR'ın "Ben giderim yol kalır" şiirinden.
Kâinat âdeta bir aynalar mahzeni. Zaman ayna, mekân ayna, eşya ayna...
Kulak sese, damak lezzete, akıl bilgiye ayna... Can hayata, ölüm sonsuzluğa, kalp sevgiye ayna... Zen merde, cüvan pire, keman tirine ayna... Bütün aynalara gölgesini düşürmeyi başaran, bütün aynalarda akisler ötesi gerçeği görmekle yükümlü tutulan insan ise birbirine ayna...
Ayine - İskender Pala
Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki,
biz sussak, tarih susmayacak..
tarih sussa, hakikat susmayacak.
Onlar sanıyorlar ki,
bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Halbuki,
bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar,
vicdan azabından kurtulsalar,
tarihin azabından kurtulamayacaklar,
tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.”
Sezai Karakoç
Hayat kendini insanların yüzünde sergiler.
Ne edersek edelim yüzümüzü ondan kaçıramayız.
Adını zaman koyduğumuz usta,
içimizde salınan günlerin ruhumuzda bıraktığı izleri alır ve
bize hissettirmeden suratımıza işleyiverir.
Bunu öyle ağırdan yapar ki,
her gün ölen ve her gün yeniden çizilen yüzümüzün olduğunu anlayamayız bile.
Ali Ayçil
Yaşanılanlara dair söylenmesi gereken çok şey var aslında.
Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatmak kolay değildir.
O kadar çok şey biriktiriyor ki insan!
Kimsenin karşılığında bir şey söylemesi de gerekmiyor. Oturup uzun uzun anlatmak, ne varsa söylemek yetiyor çok zaman. Karşısındaki bir şey sormasa? Yargılamadan, yüzünü ekşitmeden, saate çaktırmadan bakmaya uğraşmadan, dudak bükmeden dinleyiverse anlatacak o kadar çok şey var ki?
Tarık Tufan
Kıymetli madenler nasıl da atıyorlar kendilerini alevlerin kucağına.
Saflıklarını ispat edebilmek için nasıl da eriyorlar.
Ali Ural
Üstelik bize hep ihanet eden dile rağmen bizi en iyi anlayacak olanı beklemiyor muyuz sürekli? Ve bizi en iyi anlayacak olanı bulduğumuzu zannettiğimiz her defasında yeni bir ihanete hoş geldin demiyor muyuz? Ve o her defasında yanlış kişi çıkmıyor mu? Hayret, sen, sen değilmişsin!"
"Nazan BEKİROĞLU-Cümle Kapısı"
B a z e n hayatta yürümek istemeyiz hızlı yaşamak isteriz
ve bu yüzden bazen koşar bazen de atlarız..
Bazen hayat yolumuzda sendeleyebiliyoruz da, ardından
düşebiliyor sonra da yuvarlanabiliyoruz..
Bunlar, hayatta yaşadığımız çok doğal şeyler..
Ve aslında buna çok ta üzülmemek gerek!..
Hem hayatta neden, niçin ve ne zaman düştüğümüz hiç önemli değil ki..
Önemli olan düştüğümüz yerden
tekrar doğrulabilmek ve kalkabilmek değil midir.. ?
eL
İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir! İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır..
Mevlana
(http://img03.blogcu.com/images/e/s/m/esmalale/cocuk_esmalale_1250866787.jpg)
Mutlu olmak için içinde bulunduğumuz andan daha iyi bir zaman
olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin.
Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur.
Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar,
bazıları da daha alçakta.
Oysa mutluluk, insanın boyu hizasındadır.
Alfred D. Souza
"Aynada görünen suretimizden çıkıp, pergelin sabit ayağını kalbimize sabitleyip, muhite doğru bir seyahate hepimizin ihtiyacı var.
Bakışlarımızı ve dikkatimizi aldatıcı, oyalayıcı sahte tezahürlerden çekmeden; idrak edici bir ‘fark edişe' sahip olmadan; ne Yunus'un vârisi olabiliriz ne de yeni bir hamlenin, dirilişin öncüsü...
Bunu artık anlamak, idrak etmek ve bir yerden başlamak gerekiyorsa; önce ağlamamız lazım!
Gözyaşı bizi yüreğimize götürür.
Yoklayalım, yüreğimiz yerinde mi?" (duvarın arkasındakiler)
İsa Yar
Kentin baskısı kaldı bize
ve ışıkları trafiğin ya da kazası
Oysa biz hep bir düş kazasında
yitirdik arkadaşlarımızı
Karşıdan karşıya geçerken
eli bırakılan çocuklardık
O insan kalabalığındaki
son gülümsemesiydi annemizin
Sonra hangi tarafa geçsek karşıda kaldık!
Zafer Ekin Karabay
"Büyük öfkenizin küçük yansımaları şaşırtır insanları, anlayamazlar.
Anlayamadıkları, sizinle aynı halet-i ruhîye içinde gâma müptela olmadıkları için, incinebilirlerde! Anlatamazsınız!
Sizden yansıyanların, söze ve sükûta bürünen ifadelerinizin bir iç oluştan, ahenkten, derin hissiyattan tezahür ettiğini bilemezler.
Bilemedikleri, böyle bir halin yabancısı oldukları için, sıradan tepkiler verirler.
Biraz daha kapanırsınız içinize, belki orada başlar şairin yalnızlığı. Şiirin sesini duyamayanların gürültülü gevezeliklerinden kaçan şair hassasiyeti, ikamet ettiği bünyeyi tahrip ederken, ruhun yaralarını ‘onarır’.
Burada şairi yoran, aşındıran, şiirin ağırlığı değildir; belki şairin çevresidir.
O çevre ki şairin de ‘herkes’ gibi olmasını ister, görünenin yanında bir suret olmasını bekler.
Oysa şair şiire mihman olmak durumundadır. Şair ise aradığı sükûneti, tenhalığı bulamayınca hırçınlaşır:“dilde gam var şimdilik lutf eyle gelme ey sürur/Olamaz bir hanede mihman mihman üstüne”…
İsa Yar (yazıya kaçış)
"Yüreğinde kar, içinde buz vardı. Nereye giderse gitsin kar ve buz ona eşlik ediyor ve çevresinde bulunan her şeyi de donduruyordu."
Susanna Tamaro
"Sadakatin bir ölçüsü de meşakkate evet demekti..."
İsimle Ateş Arasında /Nazan Bekiroğlu
Gel kendi karanlığından sıyrıl ve ona dön,
Aydınlan onunla, ruhunun rengine bürün;
Nurlanacak o sayede kararan efkârın,
Bir kez daha senin olacak dünün-bugünün...
(alıntı)
Zaman geçecek...
"Bir kiraz çiçeği gibi insan kalbi.
Her yıkımdan sonra dirençle yeni bir ağaca;o ağaçsa her yeni yaşta yeniden çiçeğe dönüşecek."
İclal Aydın-Yaz Bitmesin'den
(http://files.myopera.com/Masal%C4%B1m/blog/desired_constellation__by_indiae.jpg)
Oysa bütün mahlûkat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine.
Dünya sabırla döner.
Çünkü güneşin de, aynı zamana ihtiyacı vardır.
Sabırlı ol.
Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım.
Çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır.
Ahmet Ümit/ Bab-ı Esrar
(http://files.myopera.com/Masal%C4%B1m/blog/The_Only_Limitation____by_Justin_ps.jpg)
Üzülme!
Felakete üzüldün; felaketler çoğaldı.
Fakirlikten dolayı üzüldün; huzursuzluğun arttı.
Seni sevmeyenlerin dedikodularına üzüldün; onları sevindirdin.
Üzülme!
Daha önce çok şeye üzüldün; faydası olmadı.
Alıntı YapDaha önce çok şeye üzüldün; faydası olmadı.
çok güzel bir söz. ayrıca üzülüceğimiz kişiler veya şeyler için önceden düşünüp sonra karar vermeliyiz.bakalım değiyor mu yoksa değmiyor mu?
ay ışıgı kardeşim güzel ,anlamlı bir yazı.sagol emeklerin için.
duha kısa ama öz bir yazı harika desek yetermi?
ellerine saglık sagol
insirah , çok doğru...
Alıntı yapılan: mardin - 01 Şubat 2010, 11:49:31
duha kısa ama öz bir yazı harika desek yetermi?
ellerine saglık sagol
yeterli kardeşim okuyan gözlerinize sağlık teşekkür ederim :)
kele sormuşlar,neden kelsin diye.
üzüldüm,demiş.
neye üzüldün demişler,
saçımın döküldüğüne demiş.
(http://www.bildirgec.org/imaj/xerre/ocean-mirror.png)
Bilemezsin,
Sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı.
Hiçbirşey içime sinmedi.
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
Ya da okyanusa su.
Düşündüğüm her şey
Doğu'ya baharat götürmek gibiydi.
Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok,
çünkü Sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden Sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla.
Mevlana
(http://files.myopera.com/Kariha/blog/115.jpg)
Karşisındakine kendinden baska bir şey vermez sevgi ve
kendinden baska hiçbirşeyi de geri almaz.
Ne kendi dişindaki şeylere sahiptir ne de kendisine sahip olunabilir;
Çünkü sevgi kendi kendini bütünler ve kendi kendine yeterlidir.
Sevgi gelip sizi bulmuşsa,
''Yüreğimde taşiyorum'' demektense,
'' Yüreğine eriştim'' deyin.
Halil Cibran
(http://img03.blogcu.com/images/l/a/l/laluask34/1236546741la_tahzen_uzulme_1241171635.jpg)
"Üzülme! Kaybettiğin herşey
başka bir surette tekrar gelir"
Hz.Mevlana
(http://files.myopera.com/Masal%C4%B1m/blog/imkanbw7%5B1%5D.jpg)
Kapı aralığından sızan bir cümle gibiyim şimdi.
Kulağımı dayamışım bir boşluğa, gözüm bulutların oluşturduğu boşluktan içeri bakıyor.
Halim hal değil anlayacağın.
Ben hep böyle kalacağım.
Hastalık bu bendeki,
bu bendeki canhıraş bir aşk!!!…
Z.Asude Toprak
Ele geçen şeyin tadı, tuzu, değeri oraya varmak için çekilen yol zahmeti kadardır. Çölün tozunu yutmayan, dilini dudağını çöl güneşinde çatlatmayan Zemzemin lezzetini bilemez, ömür boyu hayalini kurmayan Kabenin kadrini tartamaz. O halde önce yan ki su seni kandırsın, acık ki ekmek damağında bir lezzet bıraksın. Özle ki bulduğunda gerçekten bulmuş olasın
Hz.Mevlana
Meyvesiz olduğu vakit ağaçlar pek ağaca benzemez. Odunlaşmış dallarından çiçek umulmaz. Taşlaşmış köklerinden hayat beklenmez. Kurumuş dal uçlarına meyve yakıştırılmaz. Bahar gelip meyveye durduğunda ise, ümit kestiğimiz ağacı baştan ayağa ümit olarak okuruz. Meyveye durmuş ağaç, dal budak hayata dönüşür, çiçek çiçek tebessüm olur, yaprak yaprak umut açar. Namaza durmuş insan da, insana dair umutlarımızı yeni baştan yeşertir. Namaza durmuş insan insanlık adına yeni bir umut olur. Namaza durmuş insan kendi kendine ümit verir.
Senai Demirci
"İnsanlar aklın hatırladıklarını unutabiliyor, ama kalbin hatırladıklarını unutmuyorlar... Kalb çoğu kez sahibinden habersiz hatırlar; ilk yaranın kendi izini tekrar eden hafızasına yaslanır."
Murathan Mungan
Herkez
kendi yazdığı gibi oynar oyunu.Başkalarının kalemini kırar basit
duygularla.Ama gün gelir kendi kalemini kırmak zorunda kalır.İşte o
zaman anlar hayat denilen oyunu.Af dilesede çok geç olmuştur.Çünkü
kırılan kalem tamir edilmez...
*******************************************************
bazen susmak,bazen bomboş bakmak gerekiyormuş hayatın yalanlarına..
anlamaya çalışmak saçmalıkmış..!anlamadan yaşamak gerekiyormuş.
bazen zaman değilmiş gideni getiren,
aslında zamanmış var olanı götüren........
Paylaşılan mutluluğu severim, engin denizler kadar güzeldir o.
İbrahim Tenekeci
"Bir derin kuyuya benzer yalnız. Taş atmak kolaydır içine: ama bu taş dibe inecek olursa, deyin bana, kim çıkarabilir? Yalnızı incitmekten sakının! Ama incitecek olursanız, eh, artık öldürün de!"
Sularla birlikte akar ömür. Ta ki son menzile varılır, öyle durulur. Sular kaynağında duruydu, saftı. Sen kundağında… Sularla birlikte aktı hayatın. Kimi zaman bulandın kimi zaman duruldun. Akışın her anında berrak olma imkanı vardı. En güzeli “durulmadan, donmadan akmak”tı. Son kundağına sarıldığında ilk kundağındaki gibi değilsen; yani geldiğin gibi gidemiyorsan vay sana, eyvah sana!
Hasan Akçay/ semerkand
Yanılgılarımızın çoğu;düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar..
Murat Menteş / Dublörün Dilemması
az ve öz .bu incelikte sadakata öz.
Her şey senin için yaratıldı ama dikkat et sen her şey değilsin.
Dünya boyun eğicidir ama sen zalim efendi değilsin.
Yeterli sayıyorsun kendini kendine. Oysa hiç yeterli değilsin. Muhtaçsın, ihtiyaçsız değilsin.
Her şey senin emrinde doğru, ama amirliğe kalkışma.
Bil ki kalıcı değil geçicisin, sahip değil misafirsin. Sabit değil iğretisin.
Her ne var ki sen de, ödünçtür, senin sanma
Şımarma.
Yarı kısmın topraktır. Toprağı horlama. Dünyadan, yerine koyduğundan fazlasını alma. Onun dengesini bozma. Uyumuna musallat olma. Gülün rengiyle, sütün tavıyla oynama. Karıncanın yolunu kapama, kırlangıcın yuvasını bozma, yılanın dişini kanatma. Pınarların, nehirlerin, ince suların kurumaması için çaba sarf et. Göz kulak ol emanete. Bozma kıvamını aldığın gibi iade et.
Hava-toprak-ateş-su da insandan alacaklı. Bitkinin ve hayvanın, dağın taşın ve börtü böceğin, yaralı kedinin, hasta leyleğin, yırtıcı parsın, dayanıklı devenin de insan üzerinde hakkı, insandan razılığı vardır.
Nazan Bekiroğlu
Ey burnu kanasa hemen kadere küsüp yüzünü ekşiten. Gülden hiç ders almıyor musun? Bütün yaprakları tek tek yolsan gül yine de gülmekten vazgeçmez. Hale razı oluş şükürdür. Gül de daimi bir şükür makamındadır. Hem bilmez misin ki başına gelen sıkıntılar aslında daha büyük bir sıkıntıya set olur da başındaki belayı def ederler. O halde yüzün gülsün..
Hz. Mevlana
Söz, suya atılan taşın etrafındaki hâleler gibidir.
Suyun etrafındaki halkaların ne kadar genişleyebileceğini
bilemeyeceğiniz gibi, sözün gönüllerde ne etki yapabileceğini de
bilemezsiniz, burada anlatırsınız, kim bilir kimin gönlünde ne etkiler bırakır!
Sabahattin Zaim
Çocuk..
Masum düşler ülkesi..
Ne hayattan haberleri vardır,
Ne de kendilerini bekleyen kara yazgılarından..
Ufak bir bakışında gizlidir her şey.
Bir de ellerine tutuşturulmuş yamalı düşlerinde..
Ayn-ı Visal
Sonsuz bir karanlığın içinde doğdum.
Işığı gördüm korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi.......... Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
Zamanla barışılacağını,
Zamanla öğrendim....
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyilikler ve kötülükler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim...
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin, güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.....
.....................................................
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Nefsi Öğrendim Ruhaniyeti Öğrendim Ruhaniyetin Nefisle Ne Kadar Cihad Ettiğini Öğrendim
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Aydınlatabilmek İçinde Feyz Alıp NURLANMAYI Işık Saçmayı Öğrendim
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeğin hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Sonra insanların içinde iyilikler ve kötülükler olduğunu... Üleşmenin Bu Kadar Kolay Olmadığını Öğrenmek İstemedim Ama MEVLAM isterse.........BoYUN KılDan İncedir
yorumunuz ve katkınız icin teşekkrler efendim
Emek Sizden Efendim Asıl Ben Teşekkür Ederim Eksik OlmaYın
Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
********************************
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür.
Selviyi hür bir halde yücelten,
kederi de sevinç haline sokabilir.
*********************************
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta
aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.
Korkma! Kimse düşlerinin terkine uğramadı! Hayat zaten bir düş… Bir gün düşeceğiz toprağa ve gözlerimizi sonsuz hayatın kapılarından girmek için kapatacağız. İşte o zaman, hayat denen bu düşten ilk kez uyanmış olacağız!
nurdal durmuş
Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
· İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
· Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
· Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
· Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.
· Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
********************************************
· Ekme günü gizlemek toprağa tohumu saçmak günüdür. Devşirme günüyse tohumun bittiği gündür,karşılığını bulma günüdür.
· Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
· Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
· Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
paylaşım çok güzel teşekkürler ikiniz de &) &)
Paylaşım için çok teşekkürler kardeşim
Doğadaki kuşlar ve sesleri:100 değişik kuş, birbirinden güzel
adeta kuş cenneti,hiç duydunuz mu..
http://vroegevogels.vara.nl/Vogel-Top-100.575.0.html
Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Elif Şafak
Allah c.c. razı olsun...
Alıntı YapDoğadaki kuşlar ve sesleri:100 değişik kuş, birbirinden güzel
adeta kuş cenneti,hiç duydunuz mu..
kuş seslerine ayrı bir sevgim vardır.bu bana ilaç gibi geldi,çok teşekkürler
begendiğiniz ve değer verip okuduğunuz icin ayrı ayrı hepinize ben teşekkr edrm
Alıntı YapSevginin, güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.....
gh8)) teşekkürler
Sağol . güzeldi..
insanlardan uzak sabahın sesiszliği kuş sesleri bize neler anlatır neler çok uzaklara götürür bizleri koparsın bu dünyadan o sabahın sessizliğinde düşünürsün düşünürsün kendini yargılarsın AF dilersin Allahtan o sabahın sessizliğinde payşalımlarınız için teşekkür ederim
yorumlar ve katkılarınız icin teşekkür edrm arkadaşlar
Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrndim...
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken,
Günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
teşekkürler
kuş sesleri gerçekten harika...paylaşım için teşekkürler...
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
Elif Şafak
kuş sesleri cook güzel teşekkrler link için
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur..
Kötü nefis, yırtıcı kuştur.
· Hırsın yemdir, cehennemse tuzak.
· Doğan, avdan av getirir, fakat kendi kanadıyla uçar da avlanır. Padişah da bu yüzden onu keklikle, çil kuşuyla besler.
· Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.
Yemekle dolu karın, şeytanın pazarıdır.
· Sözle anlatılan şey, yalan bile olsa, kokusu, gerçek olduğunu da haber verir, yalan olduğunu da
Teşekkür bizden efendim,
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur..
inşAllah böylelerinden oluruz..
Bülbüllerin Güzel Sesleri Beğenilir De Bu Yüzden Kafes çeker Onları. Ama Kuzgunla Baykuşu Kim Kor Kafese
Ezil ki can olasın!
Başına gelen eziyetler artıyor değil mi? Buğdayı başak olsun diye toprağa attılar... Değirmende un olsun diye ezdiler, ekmek oldu, dişleri ile ezdiler... Ezil ki can olasın, can veresin!
Mevlâna Celaleddin-i Rumî
cook anlamlı Allah razı olsun hocam
İnsan Ömrü Ezanla Namaz Arasındadır ...DOĞARSIN Ezanın Okunur ÖLÜRSÜN Namazın Kılınır ....!
"Hayallerimizin kış ortasında ölümünü görmeye mi razı olmalı?...
Yoksa,
bugün satıh altında, buz altında bırakıp da filizleneceği zamanı mı
kollamalı?!.."
Metin Karabaşoğlu
Tükenir elbet tüm güzellikler bir gün tükenir. Yaşananlar hiç bir şey yaşanmazmış gibi gömülür yüreklere. Yüreklerse bölük pörçük olur yiten ardında. Cam kırıkları gibi toparlanamaz.. Ölmek istenir hayatin sonuymuş gibi.. Soluduğun hava yağan yağmur yada açan güneş dar gelir sana.. Boğazına bir düğüm oluşur çözmek iste...rsin çözemezsin. Kalır orada... Ağır gelir ayrılık. Kabullenilmez olanlar. Onur dersin gurur dersin... Ödün dersin..Hak etmediğini düşünürsün... Hak edilmeyen giden ardından bu üzüntü niye dersin ama yüreğine dinletemezsin... Haddini bilirsin yüreğine kilit vurur bir daha o kilit açılana dek pas tutan yüreğine üzülürsün.. Her gün biraz daha gerilerek rüzgara karşı yürümek zordur. Kalbinde ki büyük ağırlık yorar.. Düşünceler yorar.. Bedenin yorulur. Zaman insana verdiği kadar çok şeyi de alıp götürür.. Hani en çok ne acıtır. Verdiğin değerin bir tutamını görememek. Alamamak.. Hayat çek kirli ellerini üzerimden diye çığlık atmak istersin. Sesin çıkamaz... Çünkü o boğazında ki düğüm seni susturur.. Yalnızlığınla savaşmaya başlarsın.. Savaşın hep devam eder. Hayat her daim 1.0 öndedir.. Sense sıfırları yok edemezsin..
Bazen olur. . .
Hiç bir eksiğiniz olmadığı halde canınız sıkılır...
Darlık basar...İçinizde bir sıkıntı vardır...
Birşeyler sizi huzursuz eder ama nelerin olduğunu bilmezsiniz...
İşte tam bu sırada yapmamız gereken birşey var;
d u â
Denizden bile yerine su koymadan devamlı su alsan, bu işin denizleri çöle çevirir.
· Sen, yerdeki yeşillik gibisin, ayağın bağlı. Bir yel esti mi, tam inanca ulaşmadan başını sallarsın.
· Oltandaki et lokması, balık avlamak içindir. Öyle lokma ne bağıştır ne cömertlik.
· Sözün eğri olsa da, anlamı doğru bulunsa, sözdeki o eğrilik, Tanrı'ya makbuldür.
· İçen akıllıysa, aklının parlaklığı daha da artar, fakat kötü huyluysa daha beter olur. Ama halkın çoğu kötü olduğundan, beğenilmez huylara sahip bulunduğundan, içki herkese haram edilmiştir.
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta
aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.
(Mevlana Celaleddin-i Rumi)
körler çarşısında ayna satma
sağırlar çarsında gazel atma" mevlana....
Teşekkürler
okuyup katkıda bulunduğunuz için ben teşekkr edrm
(http://img276.imageshack.us/img276/5612/mevlana410xq.jpg)
Zamanı yıllarla tartanlar yanılırlar,
Hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle..
Hatta çoğu zaman kendiyle bile..
Yaşanır,içini tohuma bırakır.
Geçer gider,
Geçmez sandıkların bile..
Murathan Mungan
Hay aksi deme!
“Aksiliklere takılma! Mutluluğa giden kapılardan biri kapandığında, bir başkası mutlaka açılır; ancak sıklıkla kapanan kapının eşiğinde öylesine oyalanır ve takılıp kalırız ki, yeni açılan kapıyı göremeyiz.”
Senai DEMİRCİ
Parayla satın alınan şeyler, sevgiyle sunulmadıkların da, minik yürekleri asla ısıtmazlar...
"Canan Tan / Çikolata Kaplı Hüzünler"
Gerek yok her sözü laf ile beyana, bir bakış bin söz eder bakıştan anlayana...
"İnsan, gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz?
Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi?"
Cahit Zarifoğlu
söz çok güzelmiş:)
"Filozoflar hakikati ararken, Müslümanlar hakikatin ta kendisi olan İslamiyeti anlamaya çalışır."
"Her musibet bir öğüttür, ama pahalıdır."
"Çilesini çekmediğimiz şey bizim değildir."
Hekimoğlu İsmail
İyiliğin etkisi altında olmayan kültür, tehlikeli bir güçtür.
Vicdan, merhamet ve sevgiyi kapsamayan kültür, insanlar için hayati önemi olan hürriyet, barış ve kardeşliği mahvedebilir.
Böyle bir kültür, insanı ruhsuz bir makineye çevirir...
A.Patri
"Her kuş yeme koşarken tuzağa düşer. Her haram da bir tuzaktır."
"Günahın olduğu yerde hayır yoktur."
"Zevkleri müslüman etmek,dünyayı da cennet eder, zira haramda hayır yoktur."
"Haramlar tatlıdır, zehirli bal gibi. Teknoloji haramları reklem etti,haramları süslediler, Müslümanların çoğu haramı beğendi. Gazeteleri,dergileri,televizyonları hatırlayın."
"Ahiret inancı azaldıkça haramların sayısı artar.İnsanlar,Allah'a inandıkları gibi ahirete inansalar rahatlıkla günah işliyemezler."
"Her haram ilahi huzurda edebizliktir.Hele bu haram başkasına zarar veriyorsa."
"Ayıbı gizlenerek satılan malda hayır yoktur, haramdır."
Hekimoğlu İsmail
“Söz, sesin insanca işlenişidir.”
Öyleyse, insanca işlenmemiş her söz gürültüleşir; çirkinleşir…
Gürültü gibi destursuz, zamansız, faydasız, içeriksizdir.
S/özünü yükseltmeden sesini yükseltenler, “eşek sesi çirkinliği”ne bulaşmış olabilir (mi?)
Yükseltmeye değer olmayan sözü değmediği yükseklikte seslendirmeler, “eşek sesi” nitelemesini hak etmez mi?
Eşek sesi de öyle değil mi: her kulağa ulaşır ama hiçbir kalbe değmez.
Alçak söze yüksek ses olmaz!
Senai Demirci
"Yüreğinizdeki insanlara bakın, onlardan kopmaya değil, onlara ısınmaya bakın ve onların kullandığı dili kullanın."
Cahit Zarifoğlu
(http://i48.tinypic.com/2s63km8.jpg)
B i r s a n d a l y e ç e k t i m
z o r g ü n l e r i n a l t ı n a
...
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
''su buradan ne kadar uzakta?''
...
{ibrahim tenekeci}
g ü L â L e
Başkalarıyla arandaki mesafeyi boşver de
bak bakalım;
kendinle arandaki mesafe nicedir?
Dücane Cündioğlu
..ve sabır olmasaydı yeryüzünde bir gün kalınabilir miydi?
ilhami çiçek
Bir kalp;
Günahtan tevbe edinceye kadar sahibini sıkıştırıyorsa
Zikirsiz ibadetsiz bir günü sıkıntılı görüyorsa
İbadet etmekten yemeden-içmeden daha çok zevk alıyorsa
Virdini (zikrini) unuttuğunda malını kaybetmiş gibi üzülüyorsa
Namaza durduğunda dertlerini unutuyorsa
Vakit harcamada cimri ise
Bir amelden çok o amelin kabul olması ile ilgileniyorsa..
O kalp diridir
alıntı
(http://files.myopera.com/TUSEMYAR/blog/34109_407940064641_267540154641_4139140_7570462_n.jpg)
Sana geliyorum mevsimlerin koynundan.
Bir elimde umutların,
Bir elimde yüreğim,
Gülüşlerine geliyorum yaralı ırmakları aşarak.
Bu yolculuğun sonunda;
Ya yıldızları dolduracağım saçlarına,
Ya da aydınlıkları bırakacağım karanlıklarına
Yüreğinde sakla umutlarımı
Ben sana gelene kadar...
(http://files.myopera.com/TUSEMYAR/blog/23680_384746393705_375800323705_3712467_416033_n.jpg)
" SEVMEK,bir bakıma zaman vermektir
Zaman aralarını doldurmak değil!..."
Tavan arasına saklasan tüm hüzünlerini,
Güneşe dönsen, daim yüzünü,
Ve ardındaki gölgelere acımasan dahi,
Eskidi deyip bu yaralar, hayata yeniden başlasan...
K.Saat
[IMG]http://img689.imageshack.us/img689/1699/35673101501976026902461.jpg[/img] (http://img689.imageshack.us/i/35673101501976026902461.jpg/)
“Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez.
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli.
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, top yekun?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi,
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berheva;
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin, kilitlerin yalnız onda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez
Mevlana Celaleddin Rumi
Susunca, kelimeler secdeye kapandı.
Her şey kendi derinliğine vardı…
Sükutunu kınından çekme!
Dilin dağılır..!
Cemil Meriç
İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem.
Karakterin olmadığı yerde, ne büyük sanatçı, ne de büyük mücadele adamı vardır.
Orada var olan, zamanın yok ettiği, içleri boş yaratıklardır.
Bütün mesele, büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.
~Ludwig van Beethoven ~
Ey Dilim! Sen benim hem servetimsin hem felaketim....
Beni bahtiyar eden de sensin berbad eden de sen.....
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
"Yalnızım diye üzülmüyorum. Çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz."
(NFK)
"Bu hayat bu şeyler benimdir" diyen herkes yanılmıştır. Boş bir inançtır bu. Hayatını ölümün elinden kurtaramayan insan, bu benim hayatımdır demen hakkına sahip değildir. İnsan yalnızca şunu söyleyebilir : "Bu hayat bana sadece verilmiştir."
mustafa ulusoy-giderken bana bir şeyler söyle
"Bir parantez vakt-i ömrüm. Ölüm nokta doğum nokta. İsmimden sual edilse, bilin beni üç nokta. Bir aynada seyrettim âlemin cümlesini. Aynam nokta sırrım nokta. Umduğum kadar büyük değilmiş, dünya nokta ben nokta."
Nazan Bekiroğlu
(http://channel.nationalgeographic.com/staticfiles/NGC/StaticFiles/Images/Show/31xx/312x/3128_ETB-volcanoes-10_04700300.jpg)
Âriflerden biri, çamurlu kaygan bir yolda, eteklerini toplayarak, dikkatli adımlarla yürüyordu.
Fakat bütün çabasına rağmen düştü.
Her tarafı çamur olduğu için, artık serbestçe yürümeye başladı. Bir taraftan ağlıyor ve:
"İşte, günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur. Bir defa, iki defa...
Günaha düştükten sonra, artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar!" diyordu.
Bildiklerini anlat, ama aklı vermeye kalkma, anlatılanları iyi dinle, ama hepsini
doğru sanma. Sessiz... kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez, çok
konuşmakta çok şey bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör, her
kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmekte korkaklıktır.
Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirsecehalettir...
(Hz. Mevlana)
Bir gün,Allah'a inanmayan biri,ormanda gezintiye çıkmış,çevresindeki güzellikleri seyrederek,''Evrim ne güzellikler yaratıyor!''diye düşünüp keyifle dolaşıyormuş.Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış.Adam bütün gücüyle kaçıyor,ama arkasına her bakışında ayının kendisine biraz daha yaklaştığını fark ediyormuş.Dakikalar süren bir kaçışın sonunda,ayağı yerdeki bir dala takılarak düşmüş.Kurbanına yetişen ayı,bir anda üzerine çullanarak pençesini kaldırmış.Tam vurmaya hazırlanırken adam bağırmış: ''Tanrım!''Bir anda zaman durmuş,ayı donmuş ve ormandaki nehir akmaz olmuş.Orman kararıp,gökyüzünde bir ışık huzmesi parlamış.Çok derinlerden gelen bir ilahi ses:!!Yıllarca bana inanmadın,her şeyi bir sebebe,mesela yaradılışı kozmik bir kazaya bağladın; hala sana yardım etmemi mi istiyorsun? demiş.Adam utanç içinde:''Biliyorum,bunca yıl inançsız gezdikten sonra,aniden dindarlaşıp sizden yardım istemem haksızlık;ama belki ayıyı dindar yapabilirsiniz!''demiş.Birden herşey eski haline dönmüş.Işık kaybolmuş,ormandaki nehir akmaya başlamış.Ayı pençesini göklere doğru çevirerek konuşmaya başlamış:''Tanrım! Senin rızkınla orucumu açıyorum,hamdolsun verdiğin nimetlere!''
Hiç kimse düşlerinin terkine uğramadı hayat zaten bir düş,bir gün düşeceğiz toprağa ve hayat denen bu düş'ten ilk kez uyanmış olacağız.
Nurdal DURMUŞ
Ahlakın yanına nezaketi,
Maneviyatın yanına samimiyeti
Koyabildik mi
Bu dünyadaki en hassas terazi,
İnsanın içidir…
İbrahim Tenekeci
İnsanoğlu ancak bebekken bol bol güler...
Yaşam merdivenini tırmandıkça bu içten gülme, yağı bitmiş kandil gibi söner...
Bu da şu demektir:
Neşelenmek için insanın masumiyete ve temiz kalpliliğe ihtiyacı
vardır...
Bu özellikleri olmayan kişiler dudaklarını büzer ve sanki bir kötülüğü gizlemek istermişçesine surat asar...
Honore de Balzac
(http://img190.imageshack.us/img190/531/17842125296517781416400.jpg)
Arkadaş el uzatıp seni yerden kaldırandır ,
Dost ise onuda aşağı çekeceğini bildiği halde sen daha düşerken el uzatandır.!!!
(http://3.bp.blogspot.com/_mk1qgwSJS1U/S4o_Wxh7lyI/AAAAAAAAB6c/DBBCH1ZnWuQ/s400/d662a8d7e.png)
Eskiden dünyada görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı.
Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık.
-Sadi-
Alıntı yapılan: İsra - 05 Ekim 2010, 02:41:56
(http://3.bp.blogspot.com/_mk1qgwSJS1U/S4o_Wxh7lyI/AAAAAAAAB6c/DBBCH1ZnWuQ/s400/d662a8d7e.png)
Eskiden dünyada görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı.
Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık.
-Sadi-
isra kisaca ne güzel izah etmisin , bugünün insanlarinin halini
Mevla sonumuzu hayreyleye , zaman elaman zamani vesselam .
Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile
sonunda... "O" kimsenin bilmediği patikalar açar.
Sen şu an göremesen de,
dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.
Şükret ! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Sufi; dilediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
~ Tebrizli Şems ~
Günlerdir bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.Yağmur suları şehrin göbeğini göle çevirdi.
Sokakların kiri aktı, kalbimizin kiri duruyor.Yağmur suyu yumuşatırmış değdiği yeri.
Rahmet!
Gelin yıkayalım yıkayalım bu şehri!
Ali Ural
“Ben düşmem” demeyin!..
İnsan kalp ve ruhunu nasıl istikamette tutabilir? Nice insanlar vardır ki, gayet ciddî, pek doğru ve çok hâlisâne mülahazalarla yola çıkmışlardır; fakat, Allah'la münasebetleri ve dava düşünceleri, dünyanın göz alıcı güzellikleri karşısında başlarının dönmesini engelleyebilecek kadar kuvvetli olmayınca, bir süre sonra dökülüp yolda kalmışlardır. Mesela, samimi bir niyetle ve millete hizmet etmeye matuf iyi düşüncelere sahiptirler. Heyhat ki, yeterli bir donanıma sahip olmadıklarından ve Allah'la münesebetlerini kavî tutmadıklarından dolayı, her gün biraz daha asıl gayelerinden uzaklaşmış ve vasıtaları gaye yerine koymuşlardır.
zaman/ailem
Allah Cümlemizi Nefis Mücahade'lesinde Muzaffer kilsin .
Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan.
Ama kime 'iki defa güveneceğini' hesaplamalı insan...
Victor Hugo
Cenabi Hak , Cebrail (as) Buyurur'ki ya Cebrail , Haber ver Davut kuluma .
Ogullarin'dan birinin peygamber'lik vaktidir , hangi oglunun peygamber olmasini ister ?
Bunu Davut as. Bildirir Cebrail as. Davut peygamber , ya cebrail nasil secelim hangisinin peygamber olacagini der? Cebrail as. imtahan edelim der ve , ogullarini yanina cagirir ,
Cebrail as, da insan suretinde görünerek , teker teker sormaya ba$lar'lar , biri size kötülük yapsa , ne yaparsiniz diye ? biri der ben o nu , cezalan'diririm digeri ben o'nu uyaririm , bir digeri , ben onu af ederim der , sira Süleyman as. gelir o ben ona , kötülügüne kar$ilik ,
iyilikle muamele ederim der , Cebrail as. ya sana tek rar kötülük yaparsa o ki$i , o zaman ne yaparsin der? Süleyman as. yine iyilik le karsilik veririm der .
Cebrail as. ya Süleyman o ki$i sana yine kötülük etti ,iyi'ce canini yakti ozaman neyapar'sin der ? Süleyman as . o zaman öyle bir iyilik yaparimki , bir'daha , bana kötülük yapmaya yüzü kalmaz utanir der.
Ve bu olay üzerine . Süleyman as. Peygamber olabilecegine kanaat getirirler , Cenabi hak'ta Süleyman as. peygamber'ligini onaylar .
bu konuyu , kitap larda gectigi , haliyle yazmayi isterdim fakat , nerde okudugumu bulamadim malesef , burayada eklemek istedimki , sanirim takdir edersiniz , burdaki mevzulara uygun olur .
"Yukarı doğru uçmayı öğrenen bir kuş,
hedefe ulaşamazsa da topraktan kurtulmayı öğrenmiştir ya.
Sen de rûhunu bedenden kurtarıp uçmayı öğren.
Gördüğün renkler, şekiller, tattığın lezzetler, zevkler sana kalmaz.
Bütün gönül darlıkları dünyaya bağlandığın nisbettedir.
Bunları düşünüp anladığın gün, üzüntün kalmayacaktır!.."
Mustafa Demirci
Filmler, resimler birer hayaldir. Başka insanların dış görünümleri de bizi aldatmasın. İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.
cahit zarifoğlu/mektuplar
Mutlu olmak isteyenlere Tavsiye .
Mutsuz oldugun anlarda , Durumu hali kendinden daha kötü olanlarin halini dü$ün .
Benim Halimden daha kötü , bir halde bir insan yok dersen .
Bunda'da var bir hayir de . Biraz tevekkül eyle .
Nezaket bir gülümseyiş, nezaket bir bakış, nezaket bir merhabadır; nezaket tam çağında bir gönül alma, ta yürekten bir teşekkürdür çünki.
Nezaket bir insaniyettir. O hâlde biraz daha nezaket, biraz daha..
İskender PALA
Hevesleri, beklentileri, erteledikleri,
kursağında kalmış kelimeleri,
kaçırılmış bakışları,
gizledikleri, bitirilmemiş mektupları,
susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmamış
b i r cüm l e d i r i n s a n . . .
Tarık Tufan
Gönül haritalarınızı kontrol ediniz; oradan çıkan yollar nereye gidiyor?!..
İskender Pala
Tesettür mücadelesinde geldiğimiz noktada; ciddi bir “emek-ürün yabancılaşması” yaşıyoruz dersek, çok mu Marksist bir kıyıya vurmuş oluruz? Bana hangi kıyıya vurmuş olduğumuzdan çok, kıyıya vurmuş olduğumuz gerçeği daha acı geliyor...
Peki ne yapmak lazımdı? Ümmetin anneleri için söylenmiş “vakarla evlerinde oturmak” teklifi, bugünün bizleri için neyi ifade ediyor? Susmak, çekilmek ve kaçınmak mı? Ya babalar ve erkekler? Onların vakarla oturacağı ev’ler nerede? Evsiz, gemisiz ve tufandayız hepimiz...
Sibel Eraslan - Yeni Akit
habervaktim.com
Cesaret ve büyük bir dayanma gücüne sahip ol.
Cesaretin en faziletli olanı da hakkı saydırmak,
sır saklamak, hatasını itiraf etmek,
insanların hakkını vermekte insaflı olmak
ve Öfke anında nefsine hakim olmaktır.
Hasan el Benna
Çocuk her şeyle oynadı, büyümeli hemen. Güneşle, ayla, yıldızla oynadı, büyümeli hemen. Buluttan at yaptı, makaradan tren. Şişeyle, dalla, toprakla oynadı. Ağaçla, ırmakla, çiçekle. Gazoz kapakları topladı. Telden araba yaptı, çamurdan bebek. Büyümeli hemen. Bilgiyi ipe takıp sürükleyecek. Renk renk boyayıp şaşırtacak alfabeleri. Çıngırak takacak boynuna, çatal diliyle korkutacak oyunda. Hemen büyümeli çocuklar.
Çocuk büyüdü fakat vazgeçmedi oynamaktan. Çocuk büyüdü fakat kahkaha atıyor ağlanacak yerde. Arabayla oynamaya devam ediyor çocuk, taş bebeklerle. Çamurdan evler yapıyor, topaçlar döndürüyor avcunda. Fırıldaklar döndürüyor masalarda. Cümleler biriktiriyor çuvalında. Çıngıraklı yılanlar. Çuvalın ağzı kapalı. Çocuk büyüdü bilgi büyüdü çocukla. Bilgi sığmaz oldu çuvala. Herkes oyuna katılacak ağzını açtığında çuvalın. Döktü mü?
Ali Ural
(http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash2/hs495.ash2/76795_147027552011525_127362870644660_205754_7974923_n.jpg)
Kırık dökük olduğu halde
çalışabilen tek şey
‘İnsan Kalbi‘dir…
Günler, haftalar, aylar, mevsimler geçiyor, takvim yaprakları git gide azalıyor...
Ama biz hayatımızda hiçbir değişiklik yapmayı göze alamadan, alıştırıldığımız gibi yaşamaya devam ediyoruz...
Bir gün son günümüz olacak ve o gün duvara toslayacağız...
Biriktiremediğimiz hayata yana öleceğiz!
“O güne çok var” diyenler takvime baksın...
Yavuz Bahadıroğlu
Burası dünya. Cennet değil, unutma. Çekilme kabuğuna. Adım at. Denize at. Hâlik'ın var senin. Haddini aşma. Zıddına inkılâb etmekten kork.
Nazan Bekiroğlu
Her türlü azgınlığı , düşmanlığı yapıp sonra da
'' benim dedem de namaz kılardı , ninem de başını örterdi ''
diyenler ile aramızda bir F A R K olmalı . . ! !
İ.Tenekeci . . .
(http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/hs059.snc6/168948_182752025079519_128607250493997_534030_6913342_n.jpg)
Kırgınlığım lunaparkta unutulmuş bir çocuğun nefreti kadar.
Sorun atlı karıncalar değil, arkamdan dönüp duran dönme dolaplar !
Hüzün;sularında kırılan ayna kendisinden başka ne gösterebilir ki......
Nazan Bekiroğlu
[IMG]http://img403.imageshack.us/img403/8540/doares.gif[/img] (http://img403.imageshack.us/i/doares.gif/)
Kendimi her zaman mutlu hissederim.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü kimseden bir şey ummam.
Beklentiler daima yaralar.
Hayat kısadır. Öyleyse hayatınızı sevin.
Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin.
Sadece kendiniz için yaşayın ve,
- Konuşmadan önce dinleyin,
- Yazmadan önce düşünün,
- Harcamadan önce kazanın,
- Dua etmeden önce bağışlayın,
- İncitmeden önce hissedin,
- Nefret etmeden önce sevin,
- Vazgeçmeden önce çabalayın,
- Ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur.
Onu hissedin,
Onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.
William SHAKESPEARE
Dediler ki; "yaşından çok daha olgunsun." Evet, dedim. Çünkü hep büyüklük bende kaldı..
m.mungan
[IMG]http://img847.imageshack.us/img847/2712/63917624.jpg[/img] (http://img847.imageshack.us/i/63917624.jpg/)
Kızma kimseye yaptıklarından dolayı,Aksine teşekkür et ihanet edenlere sadakati ögrettikleri için,
Minnet duy yalancılara,doğrunun farkına varmanı sağladıkları için,
Mutsuz edenlere dua et,mutluluğu daha derin hissettirdikleri için,
Hayat bu yüzden daha güzel,siyahlar beyazı fark ettirdiği için....
[IMG]http://img845.imageshack.us/img845/8259/20872216841347654546513.jpg[/img] (http://img845.imageshack.us/i/20872216841347654546513.jpg/)
Bütün yalınlığıyla hayatı kucaklayabilmek, tartıya vurabilmek akıp giden suları, saat şöyle dursun, dakikaların değerini anlayabilmek, ateşi avucumuzda tutabilmek açıkçası
sükûnette mümkün.
Yeryüzünün en melodik dili, sükûnet.
Nuri Pakdil
Elbise alıyorum, kimi rengini, kimi modelini beğenmiyor. Ayakkabı alıyorum, beğenen de var beğenmeyen de. Yani insanların elinde oyuncak oldum. Düşündüm, bir şey bulmalıyım. Ona tabi olmalıyım. Ve onu buldum; İslamiyet. 18 yaşına kadar kendimi insanlara beğendirmeye çalışıyordum, 18 yaşından sonra da Allah’a beğendirmeye çalıştım.”
.
Hekimoğlu ismail
Her zaman tatlıya ulaşamayabiliriz. Öyleyse, acılardan tat almayı da bilmeliyiz. Bazı insanlar nasıl damak zevki için, çok acılı yemekler, hatta çiğköfteler yiyorlarsa, ruhumuzun acılarından da değişik lezzetler çıkarmayı bilmeli değil miyiz?
*
Karanlığın da hayatımızdaki yerini kabul etmeliyiz. Çünkü, her şey zıddıyla bilinir. Karanlık olmasaydı aydınlığın kıymetini hakkıyla anlayamazdık.
Vehbi VAKKASOĞLU
Tövbe, silgi gibidir. İnsan Rabb'ine yönelip bir daha günah işlememeye niyet ederek tövbe ettiğinde Allah o günahı siler, sanki hayır işlemiş gibi misliyle sevap yazar.
İşte "Tövbe, salih ameldendir." denmesinin sebebi budur. Çünkü insan, tövbesiyle Rabb'ini tanır, marifeti artar, sevap kazanır. Şurası kesin ki; biz bazı günahları bırakmasak bile onlar er geç bizi bırakacaktır.
İnsan yaşadıkça fizikî zaruretler dolayısıyla her günahı terk etmek zorunda kalır. Bu da Allah'ın rahmetidir. Ama önemli olan, genç iken yüzümüzü günahlardan hayırlara çevirmektir...
Hekimoğlu İsmail
Gönülden “âh!” edenin her ‘âh’ına icabet edilmiştir.
O’na doğru içten yükselen hiçbir ses cevapsız kalmamıştır.
Elverir ki, biz sesimizi gönlümüzün sesi haline getirelim.
"......Çünkü ben dünyamızın medyasının hızla içeriksizleşmeye ve önemli konuları önemsizleştirerek konuşmaya doğru gittiğini ve anlamsızlığın tek geçerli anlam gibi kabul edilmeye başlandığını düşünüyorum."
(Serdar Turgut-10 Nisan 2012 Tarihli Köşe Yazısından)
Sen evde anneni falan tersleyip, kızıyorsun ya,
Yetimhanede çocuklar
yataklarının kenarlarına “ANNE” yazıyor!
Cem Yılmaz
Burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor.
Zaman diyorum, biraz daha zaman.
Dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler...
Tarık Tufan / Kraliçenin Pireleri
“Hayat böyledir dostum!
Geçer beklemekle..
Ümitlerin bittiği yerde,
Abdest al ve sabahı bekle..”
Muhsin Yazıcıoğlu
Sanırım hayal kurarken malzemeden çalıyoruz.
Çünkü sürekli yıkılıyor...
Jean Christophe
Sevgili Dost,
yazın buharlaşmayacak, kışın donmayacak, sonbaharda yapraklarını dökmeyecek, yani hep aynı kalacak, ya da artacak sevgi. altını görünce gümüşten, gümüşü görünce bakırdan vazgeçmeyecek. tagore gibi;
"istediğin zaman lambayı söndür. senin karanlığını da tanır ve severim.."diyecek
Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca,
Ümidimi affına merdiven yaptım.
Günahım gözümde büyüdükçe büyüdü; ama
Onu alıp affının yanına koyunca, affını tasavvurlar üstü büyük buldum.
İmam-ı Şafii Hazretleri
artık insan yakınımızda değil;
çok uzaklarda kaldı ölçülemeyecek denli uzakta:
elimizi uzatsak kaf dağına dokunabileceğiz de;
insan daha daha ötelerde kaldı
Nuri Pakdil
Sevgili dost,
Merhameti gördün mü? Tamam, söyleme biliyorsan yerini. Bari hayatta olduğunu haber ver. "Merhamet ölmedi değil mi?"
Ali Ural / Posta kutusundaki mızıka
Sevgili Dost,
Acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? İNSAN denince hatırlanıyor muyuz?
Ali Ural / Posta kutusundaki mızıka
Çok yoruldu ellerim, sızlıyor için için…
Hiçbir merhem derman olmadı sızısına
Ta ki;
bir yetimin başını okşayana dek!..
Hasan Yetimoğlu
Yolcuyum ben neticede;
Kısmetime ne düşerse razı olmalıyım.
İsterse çöl
İsterse deniz..
Sibel Eraslan
İnsaf et, aşk iyi bir şeydir;
Ona halel veren senin kötü huyundur.
Sen şehvete aşk adı koymuşsun,
Fakat bilsen!
Şehvetle aşk arasında ne uzun yol vardır!
Mevlana Celaleddin Rumi
Aşka Adanmış Bir Ömür -Hz. Hatice- (Nurdan Damla) adlı kitaptan...
"Ayar, saniyenin peşinden koşmaktır."
Düşün Hayri İrdal, düşün aziz dostum bu ne sözdür? Bu ne demektir ki, iyi ayarlanmamış bir saat, bir saniyeyi bile ziyan etmez! Halbuki biz ne yapıyoruz? Bütün şehir ve memleket ne yapıyor? Ayarı bozuk saatlerimizle yarı vaktimizi kaybediyoruz. Herkes günde saat başına bir saniye kaybetse, saatte on sekiz milyon saniye kaybederiz. Günün asıl faydalı kısmını on saat addetsek, yüz seksen milyon saniye eder. Bir günde yüz seksen milyon saniye yani üç milyon dakika; bu demektir ki, günde elli bin saat kaybediliyoruz. Hesap et artık senede kaç insanın ömrü birden kaybolur. Halbuki bu on sekiz milyonun yarısının saati yoktur; ve mevcut saatlerin çoğu da işlemez. İçlerinde yarım saat, bir saat gecikenler vardır. Çıldırtıcı bir kayıp... çalışmamızdan , hayatımızdan, asıl ekonomimiz olan zamanımızdan kayıp.
(Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi TANPINAR s. 37)
Sevgili Dost,
Bu şehrin en güvenilir yeri sence neresidir?
Şehrin neresinde kendimizi güvende hissedebiliriz, mızraklardan, oklardan emin olabiliriz?
Yanlız mantomuzu değil, zırhımızı ve sadağımızıda çıkaracağımız kapı hangisidir?
Hangi pencere açıldığında rüzgarı bizi üşütmez.
Hangi merdiven çıkıldığında yormaz kalbimizi?
A.Ali Ural
İnsanları yola dökmek de, yoldan çıkarmak da kolaydır. Bunu herkes yapabilir.
Asıl kıymetli olan, sözünüze itimat edip arkanızdan gelenleri yarı yolda bırakmamaktır.
Sonuna kadar yürümek yürekliliğini gösterebilmektir. ‘Gaye, ulaşılamasa bile güzeldir, kutludur’ diyebilmektir.
Unutmayalım ki, mevki ve makamlar geçici, hasarlar kalıcıdır.”
İbrahim Tenekeci
Alıntı yapılan: Lika - 15 Ocak 2009, 02:40:47
Sadaka Sadakattir
Her sadaka verişimizde, sadakatimizi teyid ederiz esasında. Her sadaka, bir sadakat teyididir. Sadaka, 'Mülk O'nundur' hakikatine sadakatin meyvesidir.
Madem öyle, muhtaçların giderek arttığı zor bir zamanda sadakatimizi gösterelim.
Madem öyle, gereğince ve yeterince veremiyorsak, kendimizi 'Mülk O'nundur' hakikati noktasında yepyeni bir talimden geçirelim.
Metin Karabaşoğlu
Sürgünlüğün hüznüyle bir ağacın gölgesinde bir süre dinlenip geçip gitmek...
Yaşamak böyle bir şeydi işte.
Münire Daniş / Aşk ile Hû
Tecrübe ehli bunu böyle bilir
Kim ki çok söyler ol çok yanılır...
Ne bitmez arzularımız vardır bizim, ne doymaz isteklerimiz. Her vardığı durakta
bir sonraki durağı özleyerek geçen fâni bir ömür...
İskender Pala
Tevbe etmek demek ayağa kalkmak demek.
Her düşüşünde yeniden ayağa kalkmak...
Dücane Cündioğlu
Biyolojik savaşlarda ölmez bir çocuk, asıl sevgisiz kalınca ölür.
Ve "Git başımdan çocuk!"tan sonra binip giderler uçan halılarına çocuklar.
İskender Pala
Ağzımızı kapatıp halimizle konuşamaz olduk insanlarla.
Susmak denen ilahî ilmi konuşmayla basitleştirdik.
Anlamlı bakışların, yiğit tavırların, refleks imanın,
Kur'an ahlâkıyla ahlâklanmanın
söze ihtiyacı yoktur.
Bülent Akyürek
Göğsüne çöreklenen toz bulutlarına ince bir üfürüş gönder,
De ki; Bismillah
Saçılsın tüm sancılar..
Mehmet Deveci
Nefis denen, insanı şeytana yaklaştıran, ona komşu eden bir yer var insanoğlunda. Bir de insanı Allah'la beraber kılan kalp denen bir yer var. İşte o nefis denen yer; şeytanın dinlenme yeri, konuşma yeridir. Şeytan nefis yerinde oturur. Eğer o nefis yerindeyse, insan sürekli konuşur, her şeye kızar. Hiç memnun olmaz. Her şeye itiraz eder. her şeyde bir kusur, bir olumsuz hal bulur. Hiçbir şeyin güzel yüzünü göremez. Çünkü şeytanın hiçbir güzel yüzü yoktur.
-------------------------------
Kalp sırrına erenler neler yapar, bilir misin?
Susarlar.
Kızmazlar.
Küsmezler.
Kırmazlar.
Kırılmazlar.
Her şeyde bir güzellik bulurlar.
Hiçbir şeyi insanoğlundan bilmezler Rabbinden bilirler.
Her şeyi ondan umup beklerler.
Susarak konuşurlar.
--------------------------
Kim ki söylediği bir sözün bir amel olduğunu ve onun hesabını vereceğini düşünürse, az konuşur. (Ruhu'l Beyan: 4/162)
-------------------------------
Eşe itaatsizlik kadere itaatsizlik gibi...
Eş de Rabbimizin bizim için yazdığı bir yazgıydı...
-----------------------------
Ey melun (Şeytan)! Dertler olmadan kulluk olacağını düşündürmeye çalışırsın insanlara. Dertsiz yaşamayı, kedersiz olmayı hep insanlara sen öğütlersin. Çünkü melekleri geçiren kulluk sırrımızı bizden almaya çalışırsın.
-------------------------
İnsanın niçin acı çektiğini düşündüm. Olaylar insanı üzer miydi? Olayların böyle bir özellikleri var mıydı, yoksa bizim algılamalarımızla mı olaylar acıya dönüşüyordu?
-----------------
Sevginin aslı mahremiyetti.
Aşk gizlilikti.
Aşk sırdı.
Aşk saklamaktı.
Aşk sakınmaktı. Sevdiğini tüm kem gözlerden, duygulardan, bilumum varlıklardan uzak kılmaktı.
Aşk utanmaktı. Utanma olmayanda aşk barınmazdı. Sevgi, nefisten geçince hâyâ örtüsü altında aşk sırrına ererdi.
----------------------
Dili konuşanın kalbi konuşmazmış, kalbi konuşanın da dili konuşmazmış.
Aşk-ı Sükûn- Her kadın Hacer'dir... (Nuriye Çeleğen -Nesil)
"Geçer gider herkes, hikayelerdir geriye kalan..."
Murathan Mungan
Hiç bir dil özlemi taşıyacak kadar güçlü değil. İnsan bu yüzden özledikçe sessizleşir. - Lâ Edrî