Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Sadece Allaha ibadeti emrediyor

Başlatan Oruc_Reis, 19 Ocak 2007, 00:56:16

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

Meşhûr Arap dâhilerinden hazreti Mugîre anlatır: Biz Araplar içinde, putperestliğe son derecede bağlı ve Lât putunun hizmetçisi bir kavimdik. Kavmimizin Müslüman olduğunu görecek olsam bile, onlara tâbi olmayacağımı sanırdım. Mâlikoğullarından bir heyet, Mısır meliki Mukavkıs’a gitmek ve hediye sunmak üzere hazırlanmışlardı. Onlarla birlikte ben de, gitmek üzere hazırlanmıştım. Amcam Urve bin Mes’ûd’a danıştım. Gitmekten men ederek, “Kardeşlerinden hiç kimse senin yanında değil!” dedi.
Ben, onun sözünü dinlemedim. “Mutlaka gideceğim!” dedim. Onlarla birlikte yola çıktım. Nihâyet, İskenderiye şehrine vardık. Mukavkıs, bana baktı ve birisine, kim olduğumu ve ne istediğimi öğrenmesini istedi. O kimse, benden sordu. Kim olduğumu ve kendisini görmeye geldiğimi haber verdim. Bunun üzerine Mukavkıs, kiliseye indirilmemizi ve orada ağırlanmamızı emretti. Ağırlandık.
Sonra, Mukavkıs bizi çağırdı ve Mâlikoğullarının liderine baktı. Onu, yakınına getirtti. Birlikte oturdular. Sonra aralarında şu konuşmalar geçti:
- Sizinle benim aramda bulunan Muhammed ve Eshâbının, sizi takiplerinden nasıl kurtulabildiniz?
- Onlardan korkumuzdan ötürü, deniz yolunu tercih ettik!
- Onun, sizi kabûle dâvet ettiği şey hakkında ne yaptınız?
- Bizden hiçbir kimse Ona tâbi olmadı! Çünkü O, şimdiye kadar ne atalarımızın, ne de hükümdarların tutmamış olduğu, sonradan çıkma bir din getirdi bize! Biz, atalarımızın tuttukları dîne bağlıyız!
- Onun dâvetini, kavmi nasıl karşıladı?
- Ona, kavminin gençleri tâbi oldular ve Onu, kavminden ve başka Araplardan olan muhâliflerine karşı korudular. Aralarındaki çarpışmada bir kere kavmi, bir kere de O yenildi!
- Siz, Onun kabûle dâvet ettiği şeyleri, bana dosdoğru haber verir misiniz?
- O, atalarımızın yapageldikleri ibâdeti bırakmaya ve kendisine hiçbir şeyi şerik koşmadan bir Allaha ibâdet etmeye, bizi dâvet ediyor. Namaz kılmaya ve zekât vermeye dâvet ediyor! Geceli gündüzlü her gün beş kere namaz kılarlar. Altınlarının ve mallarının zekatını verirler. (Devamı yarın)Meşhûr Arap dâhilerinden hazreti Mugîre anlatır: Biz Araplar içinde, putperestliğe son derecede bağlı ve Lât putunun hizmetçisi bir kavimdik. Kavmimizin Müslüman olduğunu görecek olsam bile, onlara tâbi olmayacağımı sanırdım. Mâlikoğullarından bir heyet, Mısır meliki Mukavkıs’a gitmek ve hediye sunmak üzere hazırlanmışlardı. Onlarla birlikte ben de, gitmek üzere hazırlanmıştım. Amcam Urve bin Mes’ûd’a danıştım. Gitmekten men ederek, “Kardeşlerinden hiç kimse senin yanında değil!” dedi.
Ben, onun sözünü dinlemedim. “Mutlaka gideceğim!” dedim. Onlarla birlikte yola çıktım. Nihâyet, İskenderiye şehrine vardık. Mukavkıs, bana baktı ve birisine, kim olduğumu ve ne istediğimi öğrenmesini istedi. O kimse, benden sordu. Kim olduğumu ve kendisini görmeye geldiğimi haber verdim. Bunun üzerine Mukavkıs, kiliseye indirilmemizi ve orada ağırlanmamızı emretti. Ağırlandık.
Sonra, Mukavkıs bizi çağırdı ve Mâlikoğullarının liderine baktı. Onu, yakınına getirtti. Birlikte oturdular. Sonra aralarında şu konuşmalar geçti:
- Sizinle benim aramda bulunan Muhammed ve Eshâbının, sizi takiplerinden nasıl kurtulabildiniz?
- Onlardan korkumuzdan ötürü, deniz yolunu tercih ettik!
- Onun, sizi kabûle dâvet ettiği şey hakkında ne yaptınız?
- Bizden hiçbir kimse Ona tâbi olmadı! Çünkü O, şimdiye kadar ne atalarımızın, ne de hükümdarların tutmamış olduğu, sonradan çıkma bir din getirdi bize! Biz, atalarımızın tuttukları dîne bağlıyız!
- Onun dâvetini, kavmi nasıl karşıladı?
- Ona, kavminin gençleri tâbi oldular ve Onu, kavminden ve başka Araplardan olan muhâliflerine karşı korudular. Aralarındaki çarpışmada bir kere kavmi, bir kere de O yenildi!
- Siz, Onun kabûle dâvet ettiği şeyleri, bana dosdoğru haber verir misiniz?
- O, atalarımızın yapageldikleri ibâdeti bırakmaya ve kendisine hiçbir şeyi şerik koşmadan bir Allaha ibâdet etmeye, bizi dâvet ediyor. Namaz kılmaya ve zekât vermeye dâvet ediyor! Geceli gündüzlü her gün beş kere namaz kılarlar. Altınlarının ve mallarının zekatını verirler
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Oruc_Reis

“Ona Emîn adı takılmıştır”

Hazreti Mugîre, anlatmasına devam ediyor: Mısır kralı Mukavkıs, Mâlikoğullarının namaz ve zekât hakkında verdikleri bilgiler üzerine, sorularına şöyle devam etti:
- Onun, almış olduğu zekâtı, nereye koyduğunu, nerelere harcadığını biliyor musunuz?
- Yoksullara veriyor. Hısım ve akrabâyı görüp gözetmeyi, verilen sözde durmayı emrediyor. Fâizi, zinâyı, içkiyi ve Allahtan başkası adına kesilen kurbanın etinden yemeyi yasaklıyor!
Onların bu cevapları üzerine Mukavkıs dedi ki:
- O hâlde, O, bütün insanlara gönderilmiş bir Peygamberdir! Eğer O, Kıptîlere ve Rumlara gelmiş, erişmiş olsaydı, onlar, Ona tâbi olurlardı. Çünkü, Îsâ bin Meryem, onlara bu hususta emir vermişti. Kendisinden önce gönderilmiş olan Peygamberler de, Onu târif etmişler ve sıfatlarını bildirmişlerdir. Neticede zafer Onun olacak, kendisine kimse karşı koyamayacak, dînini, ayakların bastığı her yere eriştirecek, kavmi Onu, mızrakları ile koruyacaktır!
Mâlikoğulları dediler ki:
- Bütün halk, Onun dînine girmiş, Onun yanına toplanmış olsalar da, biz, Onun dînine girmeyiz, yanına varmayız!
- Peki, Onun, kavmi arasındaki soyu sopu nasıldır?
- O, kavminin soy sop yönünden en üstünü ve seçkinidir.
- Onun, sözlerindeki doğruluğu nasıldır?
- Doğru sözlülüğünden dolayı Ona Emîn adı takılmıştır.
- Bakınız şu işinize! Aranızdaki işlerde doğru ve doğru sözlü olan bir kimsenin, Allaha karşı yalan söyleyebileceğini mi sanıyorsunuz? Medîne Yahûdîleri, Ona karşı ne yaptılar, nasıl davrandılar?
- Ona aykırı davrandılar. O da, üzerlerine yürüyüp onları öldürdü ve esir etti. Her tarafa dağıldılar.
- Onlar kıskançlık yapıyorlar, Onu kıskanıyorlardır.
Mâlikoğulları, hediyelerini Mukavkıs’ın önüne koydular. Mukavkıs, sevindi ve adamlarına, onların alınmasını, kendilerine bahşişler verilmesini emretti. Bahşiş verilirken onların bâzısını bâzısına üstün tuttu. Bana gelince, kıstılar. Söylemeye değmez az ve ehemmiyetsiz bir şey verdiler. Sonra Mukavkıs’ın huzurundan çıktık
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Oruc_Reis

“Zulüm ile alınanı almayız!”

Hz. Mugîre başından geçenleri anlatmaya şöyle devam etti: Mısır kralı Mukavkıs’ın yanından ayrıldıktan sonra, beni hor, hakîr gördükleri için Mâlikoğullarını öldürmeyi tasarladım. Yolda onlara içki içirdim. İçtikçe iştahlandılar ve daha çok içtiler. En sonunda sarhoş bir hâlde sızıp kaldılar. Hepsini öldürdüm. Yanlarında bulunan bütün malları alıp, Medîne’ye geldim. Peygamberimizi, mescidde Eshâb-ı kirâmla birlikte otururken buldum. Üzerimde yolcu elbisesi vardı. Kendisine, İslâm selâmı ile selâm verdim. Hz. Ebû Bekir bakınca, beni tanıdı. Bana, “Urve’nin kardeşinin oğlusun galiba?” dedi.
Ben de, “Evet! Allahtan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Resûlullah olduğuna şehâdet ediyorum!” dedim. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Allaha hamdolsun ki, seni hidâyete kavuşturdu, İslâmiyete ulaştırdı.”
Hz. Ebû Bekir, “İskenderiye şehrine emniyet ve selâmetle vardınız mı?” diye sordu.
- Evet! dedim.
- Seninle birlikte bulunan Mâlikoğulları ne yapıyorlar, nasıllar? diye sordu.
- Onlarla bizim aramızda olan, bâzı Araplar arasında olan şeydir. Biz, müşriktik. Onları, öldürdüm. Elbiselerini soyup Resûlullah efendimize getirdim. Beşte birini çıkarsın, yahut onlar hakkında ne yapmayı uygun görürse, öyle yapsın. O, müşriklerden bir ganîmettir. Ben, artık Muhammed aleyhisselâmı tasdik eden bir Müslümanım!
Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Senin Müslümanlığını kabûl ettim. Fakat, onların mallarından ne bir şey, ne de beşte bir alırım. Çünkü, o, bir gadrdir, yâni zulümle, hîleyle alınmıştır. Gadrde ise, hayır yoktur!”
Peygamber efendimiz böyle buyurunca, dedim ki:
- Yâ ResûlAllah! Ben, ancak kavmimin dîninde bulunduğum sırada onları öldürmüş, sonra da, Müslüman olup, şimdi huzurunuza gelmiş bulunuyorum!
Resûlullah efendimiz tekrar buyurdu ki:
- İslâmiyet, kendisinden önce olup bitenleri düşürür, siler!
Mukavkıs’ın söylediklerini, Kıbtî, yâni Mısırlı ve Rum din adamlarına sorduğum soruları ve onlardan işittiklerimi Peygamber efendimize haber verdim. Resûlullah efendimiz çok memnun oldu ve bunları, Eshâbının da işitmelerini istedi. İki, üç gün de, onlara anlattım
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Oruc_Reis

“Yazıklar olsun size!”

Tâif’te, Hazreti Mugîre’nin kabîlesi İslâmiyet ile şereflenince, amcası Urve şehîd edilip, Sakîfliler zulüm, işkence ve tecâvüze uğramışlardı. Sakîfliler durumu Resûlullaha arz ettiler. Sakîf temsilcileri, Medîne’den ayrıldıktan iki veya üç gün sonra Peygamberimiz, Ebû Süfyân bin Harb ile Hz. Mugîre’yi, Rabbe (Lât) putunu yıkmak için gönderdi.
Tâif’e yaklaştıkları zaman Ebû Süfyân, Mugîre’ye, “Kavminin yanına, önce sen var!” dedi. Kendisi ise, Zilherem’de kaldı. Bunun üzerine Hz. Mugîre, yanında ondokuz kadar kişi olduğu hâlde, yatsı vakti, Rabbe’yi yıkmak üzere Tâif’e girdi. Geceyi orada geçirdiler. Sabahleyin, Rabbe’nin üzerine çıkacaklar, onu yıkacaklardı.
Hz. Mugîre, eline, bir balta aldı. Rabbe’nin üzerine çıktı. Kendi kavim ve kabîlesi olan Muattiboğulları, Urve bin Mes’ûd gibi vurulur, öldürülür korkusuyla silahlanarak Hz. Mugîre’nin yakınında, dikilmiş duruyorlardı. O sırada, Ebû Süfyân da oraya geldi.
Köleler, çocuklar, erkekler, genç kızlar gelmişlerdi. Herkes, Lât’ın yıkımından dolayı endişeli bulunuyordu. Hz. Mugîre, elindeki balta ile, Lât’a bir darbe indirdi. Ebû Süfyân, “Vah vah sana! Eyvahlar olsun sana!” dedi. Hz. Mugîre titrer gibi yaparak arkasının üzerine yıkıldı. Tâif halkı, birden çığlık kopararak, “Rabbe Putu onu öldürdü” dediler.
Hz. Mugîre’nin yıkılıp düştüğünü görmelerine çok sevindiler. Dediler ki:
- Sizlerden, ona yaklaşmayı, onu yıkmaya kalkışmayı göze alabilecek kim var? VAllahi, ona güç yetirilemez! Hayır! Siz, Rabbe’nin, kendisini koruyamayacağını, savunamayacağını sanıyordunuz! İşte o, kendisini korumuş ve savunmuştur!
Mugîre, bir müddet o hâl üzere kaldıktan sonra, silkinip oturdu. Sonra Tâif halkına seslendi:
- Ey Tâifliler! Araplar, “Arap kabîleleri içinde sizlerden daha zeki bir kabîle yoktur” derlerdi. Meğer, Arap kabîleleri içinde sizden daha ahmak bir kabîle yokmuş!
Yazıklar olsun size! Lât ve Uzzâ dediğiniz nedir ki? Şu taşlar gibi birer taştırlar! Taştan, kerpiçten ibârettirler! Onlar, kendilerine kim tapıyor, kim tapmıyor bilemezler!
Yazıklar olsun size! Lât, hiç işitir mi? Hiç görür mü? Hiçbir yarar veya zarar verir mi? Geliniz, Allahın affına ve lütfuna sığınınız! Ona ibâdet ediniz
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Oruc_Reis

Resûlullahtan son ayrılan

Hz. Mugîre, Tâiflilere, putların hiçbir şey yapamadıklarını belirttikten sonra, yanındakilerle birlikte Rabbe’yi yıkmaya, taşları, birer birer yere indirmeye devam etti. En sonunda, onu yerle bir edince, Tâifliler şaşırıp kaldılar.
Lât’ın kapıcısı ve bakıcısı olan Aclân bin Attâb, Mâlikoğullarındandı. Ondan sonra bu hizmeti, oğulları görmekte idi. Lât’ın bakıcısı, “Göreceksiniz ki, temeline inilince, temel öyle bir kızacaktır ki, o kızgınlıkla, onları yerin dibine batıracaktır!” diyordu.
Hz. Mugîre bunu işitince, temelini de kazmaya başlayıp, adam boyunun yarısına kadar kazdı. Temeline kadar indi. Orada bulunan, altın ve gümüşleri çıkardı.
Putun bulunduğu yerdeki mallar, bir araya toplanınca, Hz. Mugîre, Ebû Süfyân’a, “Resûlullah efendimiz, bu maldan, Urve ile Esved’in borçlarını ödemeyi sana emretmişti” dedi. Bunun üzerine, onların borçlarını ödediler. Hz. Mugîre, Tâif’i küfür karanlığından nûra kavuşturup, Mekke’ye, Resûlullahın yanına döndü.
Hazreti Mugîre, vedâ haccına katıldı. Resûlullahın âhirete teşriflerinde techiz ve tekfinde vazife aldı. Peygamberimiz kabre indirildikten sonra, üzerine toprak atılırken yüzüğünü düşürdü. Hz. Ali’ye durumu arz edip, kabirden yüzüğünü almak istedi. Müsaade verilince, kabre inip, yüzüğünü alırken, Peygamberimizin ayaklarını sıvazladı. Böylece Resûlullahın mübârek bedenine son defa elini süren kişi oldu. Bundan dolayı, “Resûlullahtan son ayrılan insan benim” derdi.
Kureyşli müşrikler, Benî Sakîf kabîlesi reisi olan amcası Urve bin Mes’ûd’u elçi olarak gönderdi. Urve, konuşma esnasında cahiliyye âdetinde olduğu gibi, Peygamberimizin sakalını tutup, okşamak istedi. Hz. Mugîre, amcası Urve’ye kılıcının ucuyla müdâhale ederek, Resûlullahın mübârek sakalına dokunmaktan menetti. Amcası, onun Resûlullaha olan sevgisi, muhabbeti ve bağlılığı karşısında hayrete düştü.
Hz. Mugîre, Hz. Ebû Bekir’in hilâfetinde, yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylemet-ül-Kezzâb ve dinden dönen mürtedler üzerine gönderilen orduda vazife aldı. Yemâme Harbinde mürtedlere, Şam ve Yermük’te de Rumlara karşı savaştı. Yermük’te bir gözü yaralandı.
Hz. Ömer’in hilâfetinde Irak’ta yapılan fetihlere de katıldı. İran sefiri oldu. Zulüm üzerine kurulan İran Sâsânî sarayının şaşaası ve kumanda heyetinin süslü elbiselerine karşı, Mugîre’nin sâde kıyâfeti ve vakarlı hâlini gören İran kumandanları şaşırdılar... > Devamı yarın
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Oruc_Reis

“Kılıcını değil kınını öpmüşlerdir!”

Hz. Mugîre, Sa’d bin Ebî Vakkâs tarafından sefir olarak gönderilmişti. İranlılar, sert konuşup, Müslümanları korkutacaklarını zannettiler. Söz sırası Mugîre’ye gelince, o, büyük bir cesaretle konuşmaya başladı ve şöyle dedi: “İslâmiyetin esaslarına göre, herkes Allahü teâlâ indinde bir kul olarak eşittir. Hiç kimsenin diğerine karşı bu hususta bir imtiyazı yoktur.”
Mugîre hazretlerinin bu sözlerini dinleyen İran heyeti, şaşkın bir vaziyette birbirlerine bakıp, ne söyleyeceklerini ve ne yapacaklarını şaşırdılar ve telâşa düştüler. Telâşı ve şaşkınlığı daha çok artan İran Başkumandanı Rüstem, yakut, inci ve elmaslarla süslü olan kılıcını Hz. Mugîre’ye göstererek, “Sefir hazretleri, bu kılıç çok insanlar tarafından birçok kere öpülmüştür” dedi. Bu söz karşısında büyük bir dâhi olan Hz. Mugîre şöyle cevap verdi:
- Senin kılıcını öpenler, yaltakçılık yaparak kılıcını değil, onun kınını öpmüşlerdir. Bu kılıç ondan daha keskin ve daha çok bilenmiştir.
Bu görüşmelerden sonra anlaşmaya varılamadı ve yapılan Kadisiye Meydan Muharebesinde, Müslümanlar galip geldi. Bu savaşta, Hz. Mugîre büyük bir kahramanlık göstermiştir.
***
Mugîre hazretleri bir kadınla evlenmek istemişti. Peygamber efendimiz Mugîre’ye sordu: “Onu gördün mü?”, “Hayır yâ ResûlAllah”. “Onu gör! Zîrâ birbirinizi görmeniz, aranızdaki muhabbeti artırır.”
Hz. Mugîre buyurdu ki: “Bir kimse evine girdiği zaman selâm verirse, şeytan, “Artık, benim burada duracak bir yerim kalmadı” der. Sofraya oturup yemek yemeye başladığı zaman, Allahü teâlânın adını anarsa, yâni Besmele-i şerîfeyi söylerse, şeytan bu sefer de, “Benim burada ne duracak yerim, ne de yiyecek bir şeyim kaldı” der.
Su içeceği zaman, Allahü teâlânın adını anarsa, şeytan bu sefer de şöyle der: “Artık burada benim için ne durak, ne yemek, ne de içmek kaldı.” Şeytan, bundan sonra eli boş olarak çıkar gider.”
Hz. Mugîre, dâhi olup, teşkilâtçı bir Sahâbiydi. Zekâ ve aklını, meşhur dâhilerden Halîfe Hz. Muâviye de takdir ederdi. Büyük meseleleri üstün görüşüyle hemen hâlledip, en sıkışık durumlarda bile bir çıkar yol bulurdu. Vefâtına kadar Kûfe Vâlisi olarak görev yaptı...
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

terazi-08

Ellerine sağlık :x  Allah razı olsun..