İsrail komutasındaki peşmergeler sınırda

Başlatan Oruc_Reis, 16 Ocak 2007, 22:32:33

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

!
Amerika'ya göre felaket senaryosu şöyle: Irak'ta yenilmek bölgesel felakete savaşa açacak. İran ve Türkiye Irak'a girecek. Kürtler bağımsızlık ilan edecek. Türkiye ile Kürtler arasında savaş çıkacak. İran da Güney Irak'ı kontrol edecek.

İran ABD'nin düşmanı. İran, Suriye, Hizbullah eksenine karşı acımasız bir savaş yürüten ABD, İngiltere ve İsrail, şimdi sadece Irak içinde bir çok cephede savaşla yüz yüze. Öncelikle İran'a karşı. Tahran'ın bu ülkedeki özellikle Şii gruplar üzerindeki etkisini kırmaya çalışıyor. Son Irak Planı'ndan da açıkça Suriye ve İran'ı hedef gösterdi ve bu ülkelere karşı askeri tedbirler uygulanacağını açıkladı. Ardından Erbil'deki İran Konsolosluğu basıldı. İran sınırına askeri yığınak başlatıldı. Basra Körfezi'ne savaş gemileri gönderildi. Irak'ta İran'la birlikte hareket eden Şii gruplara karşı hazırlıklara başlandı.

İkinci savaş Sünni direnişçilere karşı. Zaten işgalden bu yana devam eden bir savaş bu. Şimdi yeni bir aşamaya giriyor. Bir yandan İran nüfuzunu kırmaya çalışan ABD, diğer yandan İran etkisindeki Şii gruplarla öteden beri yaptığı işbirliğini daha da geliştirerek, Sünni direnişçileri temizlemeye hazırlanıyor.

Üçüncü savaş mezhep çatışmaları. 2007'de bölgesel etkilerini hep birlikte yaşayacağımız mezhep çatışması, bizzat ABD ve müttefiklerinin yönlendirmeleriyle devam ediyor.

Dördüncüsü Türkiye'nin Kuzey Irak'a ilişkin kaygılarına karşı verilen savaş. Burası önemli. ABD'nin “stratejik müttefiki” olduğu iddia edilen Türkiye, nasıl oluyor da ABD için tehdit oluşturuyor!

Condoleezza Rice ve Robert Gates'in açıklamalarını dikkatle incelemek gerekiyor. Her ikisi de, Irak için en büyük tehdidin iki ülkeden geldiğini, Türkiye ve İran'ın Irak'ın bütünlüğünü tehdit ettiğini ima eden cümleler kullandı. İran ve Suriye ABD'nin hedef listesinde. Terör örgütleri dahil, her türlü yöntemle bu iki ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Peki Türkiye nasıl tehdit oluyor? PKK, Kuzey Irak ve Kerkük nedeniyle. Sonuç itibariyle Irak'ı kendisinin kabul eden ABD, İran'la Türkiye'yi aynı kategoride görüyor. Bu tespit aklımızı başımıza getirmeli. ABD, Türkiye ile beraber çalışacağını söylerken diğer yandan Ankara'nın endişelerini umursamıyor bile. Bununla da kalmayıp Türkiye'yi tıpkı İran gibi tehdit olarak algılıyor. O zaman bir şeyler ciddi olarak değişiyor demektir. ABD Türkiye'nin endişelerini bir şartla dikkate alacak; İran'a yönelik müdahaleye destek verirse. Bu da bölgesel savaş demek, Türkiye'nin parçalanması demek, hatta bölgesel düzeyde nükleer çatışmalar demek.

Güney Irak sadece ABD ile İran arasında bir sorun. Ama Kuzey Irak bölgesel çatışmaların merkezi olacak. Güçlerini Kuzey Irak'a yığmaya hazırlanan ABD, İran ve Türkiye'nin bölgeye müdahalesini önlemek için agresif bir politika izleyecek. İki ülke sınırlarına yığınak yapacak. Bu da Türkiye ile İran'ı aynı tehdide karşı yakınlaştırma ihtimalini içeriyor. Buna izin verecekler mi? Hayır! Türkiye'yi Ilımlı Sünni Blok içine çekmek ve İran'la gerilimli bir sürece itmek için ellerinden geleni yapacaklar.

Düğüm Kuzey Irak'ta çözülecek. Bölge, ABD ve müttefikleri ile Türkiye, İran ve Suriye'yi çok yakından ilgilendiriyor ve buradaki krizde bütün bu ülkeler yerini alacak. ABD-İran savaşının da, ABD ile bölge ülkeleri arasındaki gerilimlerin de hareket noktası Kuzey Irak olacak. Türkiye ile Kürtler arasında bir yakınlaşma tesis edilebilirse, Ankara'nın İran'la arasına mesafe koymasına zemin hazırlanabilir. Bunun yolu da Türkiye'nin Kerkük'le ilgili taleplerini karşılamadan geçiyor. Dolayısıyla savaşın yönü ve şekli Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrine göre kendini gösterecek. Her halde Kuzey Irak bölgesel savaşın patlak verdiği alan olacak. Şimdiki sükunet kimseyi aldatmasın.

Türkiye'nin sınır bölgelerine yaptığı büyük yığınak Kuzey Irak için mi yoksa İran için mi? Sorunun cevabını bu ilişkiler netleştiği zaman bulacağız. Ankara ile ABD'nin ve Kuzey Irak yönetiminin son günlerdeki sert atışması yeterli işaret vermiyor. Ancak bölge ile ilgili bazı önemli bilgiler aktarıp ortak konuyu ortak düşünmeye çalışalım.

Şırnak 23. Sınır Tümen Komutanlığı'ndan özel harekat timleri Kuzey Irak'a girmek için son hazırlıklarını yapıyor. Peşmergeler, son günlerde yoğun olarak Türkiye sınırına yakın bölgelere yerleştiriliyor. 6 bin peşmerge Kerkük'e, 2 bin tanesi Musul'a, 3 bin peşmerge de Türkiye sınırına yerleştirildi. Türk özel harekat timleri de aynı bölgede hazırlık içinde. İşin ilginç yanı, buradaki Kürt birliklerini ABD ve İsrailli komutanlar yönetiyor. Bölgeye askeri teçhizat nakli yapılıyor, yakın muharebe silahları naklediliyor. Yakın zamanda Bağdat'tan da peşmergelerin Türkiye sınırına nakledileceği ifade ediliyor. Kürtler hem Irak iç savaşına, hem İran'a karşı hem de Türkiye'ye karşı ateşe sürülüyor.

Soru şu: Türkiye Kuzey Irak'a mı yöneliyor yoksa birileri tarafından İran'a mı hazırlanıyor? Peşmergelerle Türk askeri savaşacak mı yoksa başka düşmanlara karşı ABD için müttefik mi olacak? Verdiğim bilgiler bu soruların cevabı için yeterli değil. Neden? Türk özel birliklerinden bazı kişiler bugünlerde yeniden İsrail'e gidiyor da ondan. Neden? İsrail'den Kuzey Irak'a nakledilen füzelerin ve silahların güvenliğini Türk askerleri sağlıyor da ondan. Neden? İsrail'in ve peşmergelerin füze stokları bilinmesine rağmen hiçbir şey yapılmıyor da ondan. PKK'ya odaklandırılarak gözleri kör edilen Türkiye'nin hangi safta yer alacağı netleşmedi de ondan.

Bölgesel savaş Kuzey Irak'ta başlayacak. Ama kimler kimlerle savaşacak büyük ihtimalle bahara kadar göreceğiz. Muhtemelen Nisan'a kadar
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Vuslat Yolcusu

kardesim tebrikler güzel bir tesbit :x

müteallim

siyasettir bilinmez.yarin ne olur örecegiz.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Oruc_Reis

Abizaid bir ziyaretle kirli savaşı başlattı!
Orta Asya ve Ortadoğu'dan sonra üçüncü cephe açıldı. Afganistan, Irak, Lübnan ve Filistin'den sonra beşinci iş savaş, en az Yemen kadar en az Basra Körfezi kadar, en az Doğu Akdeniz kadar önemli olan bir başka coğrafya'da, Doğu Afrika'da, Afrika Boynuzu olarak nitelene Somali'de başlatıldı. 11 Eylül'den hemen sonra Cibuti'yi askeri üsse dönüştüren, Kızıldeniz'i abluka altına alan ABD, yine İslamcılar, yine terör, yine El Kaide argümanını önümüze sürerek bir ülkeyi daha işgal ediyor. Ama bu sefer doğrudan değil. Somali'nin sınır komşusu Etiyopya askerleriyle. ABD tarafından eğitilen, silahlandırılan, finanse edilen Etiyopya askerleri birkaç gündür Somali topraklarını işgal ediyor, havadan bombalıyor, ABD donanması da denizden abluka altına alıyor. Somali bizi ne kadar ilgilendiriyor? Afganistan kadar mı? Irak kadar mı? Lübnan kadar mı? İnanın hepsi kadar ilgilendiriyor. Somali'deki savaşla Lübnan ve Irak krizleri birbirine o kadar bağlı ki.

Fakir ve iç savaşlarla harap olmuş bir ülke Somali. Ama bu yönü kimseyi ilgilendirmiyor. Yine enerji, yine enerji! 1993'teki iç savaş ve ABD müdahalesinden sonra bu yaz çatışmalar yeniden şiddetlendi. İslamcı gruplar, savaş ağaları ve terör örgütlerine rağmen ülkenin büyük bölümünü ele geçirdi. Haziran'daki çatışmalar sırasında ABD, İslamcı gruplara karşı terör gruplarına açıkça finans ve silah desteği verdi ve örtülü operasyonlarla bu çatışmada yerini aldı. Ama başarılı olamadı. İslamcılar Mogadişu'yu ele geçirdi.

O zaman; "Somali ABD için yeni bir hedef haline getiriliyor" diye yazmıştım, işte şimdi gerçekleşiyor. Birkaç gündür Etiyopya ordusu Somali'ye saldırıyor, ülke topraklarını işgal ediyor, her yanını bombalıyor. Daha önce İslamcılara karşıt grupları destekleyen ABD, şimdi kendi eğittiği, finanse edip silahlandırdığı 15 bin kişilik Etiyopya ordusuyla Somali'yi işgal ediyor. Peki nedir bu savaşın gerekçesi? Daha önce yazmıştım, tekrar edeyim:

ABD, 1993 yılında Somali'ye binlerce askerin katıldığı kanlı bir operasyon yaptı. Ama korkunç bir facia yaşadı. Tam anlamıyla fiyaskoydu. Bu operasyon için "Black Hawk Down" adında bir film bile çevrildi. Amaç, her zamanki gibi, insani bir müdahaleydi! Oysa beş ABD firması Somali topraklarının üçte ikisini petrol ve doğalgaz sondajları için neredeyse kapatmıştı. Operasyon, bu şirketlerin çıkarlarını güvence altına almak için yapıldı. Plan başarısız oldu ama şirketlerin çıkarları hala tehlikedeydi.

Son yıllarda Sudan çok önemli bir petrol ülkesi olarak öne çıktı. Bütün Afrika'ya açılan ve ABD'ye karşı bir denge oluşturan Çin, Sudan'a 3 milyar dolarlık enerji yatırımı yaptı. Pekin'in enerji ihtiyacının önemli bir kısmını Sudan karşılayacaktı. Ayrıca Güney'den Kızıldeniz'e petrol boru hattı döşeyecekti. Çin ve Asyalı petrol şirketleri Afrika'nın bir çok ülkesinde enerji yatırımlarında kontrolü ele aldı. Ayrıca işbirliği yaptıkları ülkeleri, Batı'nın teknoloji ve ekonomik baskısından kurtarmak için yeniden yapılandırmaya giriştiler. Asya'nın Sudan çıkarmasına ABD, petrol ve doğalgaz zengini Darfur ile cevap verdi. BM'yi de yanına alarak Darfur'a insani müdahale projesi başlattı. Çünkü Darfur da bir başka enerji kaynağı olarak öne çıkıyordu. Çin, BM'nin Darfur ve Sudan kararlarını veto edeceğini açıkladı. Sudan'a, Çin'le işbirliğinin bedelini Darfur'la ödetiyorlardı. Şimdi Somali ile ödetiyorlar.

Somali, tıpkı Yemen gibi, enerji güvenliği için kritik bir ülke. Başkalarının kontrolüne geçerse ABD'nin Afrika-Ortadoğu bağlantısı çökecek. 11 Eylül'den bu yana Afrika Boynuzu'nu askeri muhasara altına alan ABD ve müttefikleri, El Kaide ve terörle mücadele adı altında Kızıldeniz'i adeta işgal etti. ABD'nin Afganistan'ı işgal gerekçesi neyse, Yemen'i kontrol altında tutma gerekçesi neyse, Somali'yi kontrol etme gerekçesi de o.

Somali petrol zengini bir ülke değil. Bilinen rezervi 200 milyar metreküp doğal gaz. Ama ülkenin çok zengin petrol ve doğalgaz kaynakları barındırdığı, hem Ortadoğu petrollerinin geçiş yolu üzerinde bulunması hem de kendi zenginlikleri nedeniyle ABD için yeni bir fırsat oluşturduğu biliniyor. Conoco, Amaco, Chevron, Phllips gibi ABD petrol şirketleri ülkenin bir an önce kontrol altına alınmasını ve sondajların başlamasını istiyodu. Bunun sonucu olar ABD ülkedeki savaş ağalarını hem askeri hem de finansal olarak desteklemeye başladı. George Soros'un kurduğu "Uluslararası Kriz Grubu" da sahnede yerini aldı.

1993'teki operasyon bir başka şekliyle tekrar başlatıldı, şirketlerin önü açılacaktı. Örtülü operasyonlar sonucu iç çatışma yeniden patlak verdi. Bu, büyük enerji savaşının ve jeopolitik oyunun yeni bir cephesiydi. Ama hesap yine tutmadı. ABD karşıtı güçler kazandı. 4 aydır süren çatışmalar sonrası başkenti ele geçirdi. ABD'nin Somali'de ikinci hezimetiydi bu. Ama altı ay geçmedi. ABD bu sefer Etiyopya üzerinden saldırıya geçti. Denizden de Somali'yi abluka altına aldı. 2001 yılından beri bu savaşa hazırlanıyorlardı. Petrol şirketlerinin önünü açmak için. Şimdi başladılar. Savaş bütün Doğu Afrika'ya yayılabilir. Kızıldeniz'i kontrol etmek için bütün bölge ateşe atılabilir.

Tereddüdü olanlar için bir not daha: ABD'nin Irak ordularını komuta eden General John Abizaid, bu ay Etiyopya'daydı. Birkaç gün sonra Etiyopya ordusu ABD ile birlikte saldırıya geçti. Ne ilginç değil mi? Tam da Çin Devlet Başkanı Hu Jintao'nun Kenya, Sudan ve Etiyopya'ya gidip enerji anlaşmaları yapmasından sonra. Yeni bir Afganistan, yeni bir Irak, yeni bir Lübnan'ımız oldu. Devlerin savaşı ile kana bulanan beşinci Müslüman ülke olan Somali, size uzak olabilir ama ABD ve Çin'e çok yakın
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.