Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Akşemseddin Hazretleri

Başlatan kenz, 15 Ocak 2007, 10:57:34

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kenz

Aksemseddin; Hazret-i Ebûbekir’in evladindan, Sihâbüddin Sühreverdi’nin torunudur. Babasi Seyh Hamza (Kurtbogan adiyla meshurdur) âlim biridir ve oglunu mükemmel yetistirir. Mübarek, dudak uçuklatacak kadar zekidir. Hizli ilerler ve genç yasta müderris olur. Osmancik medreselerinde talebe okutur. Evet yörede hatiri sayilir bir âlimdir, ancak isin hâkikatina varmak ister. Bunun tek yolu vardir ”ledün ilminde mütehassis bir velinin” huzurunda diz çökmek.

Arar, sorar, istihareye yatar. Zihninde iki isim berraklasir. Bunlardan bir tanesi Hâlep’te ki Zeynüddin Hafi Hazretleridir. Digeri Ankara’daki Haci Bayram-i Veli. Aksemseddin yakindan baslar. Önce Ankara’ya gider. Ancak Haci Bayram Hazretlerini kapi kapi teberrû toplarken görür ve yikilir. Nedenini, niçinini sormaz bile, oraciktan döner, yürür Hâlep’e. Ancak yolda gördügü rüyalarda, nasibinin Haci Bayram elinden oldugu isaret edilir. Hatta zincirlerle çekilir ki, uyandiginda izi vardir boynunda. Saskinlik ve pismanlik içinde Ankara’ya döner. Yüce veliyi orak tirpan çalisirken bulur. Mübârek garibin birine yardim eder ki kan ter içindedir. Aksemseddin bin pismandir, boyun büker... Ve kavusur affa.

Haci Bayram Hazretleri bu mütevazi talebesini çok sever, O'na hususi bir ihtimam gösterir. Aksemseddin ayrica iyi bir hekimdir de. Pastör’den asirlar evvel hastaliga sebep olan mikroplari ve karantinanin mantigini anlatir. Hatta o yillarda ”seretan” adiyla bilinen kanseri teshis eder.

Istanbul’un kusatildigi günlerde Fatih Anadolu’daki âlimleri ordugâha davet eder. Hepsi mükemmel insanlardir, ancak Aksemseddin’le aralarinda anlatilmaz bir muhabbet baslar. Nedendir bilinmez bu akça pakça veliyi görünce içi rahatlar. Tabiri caizse kani kaynar.

Istanbul gibi bir sehri almak kolay degildir. Dev surlar, haçli yardimlari, derin hendekler, asilmaz zincirler, Rum atesi denen bela ve güçlü düsman. Bunlar bilinen seylerdir ve Fatih herbirine tedbir düsünür.

YEMEGI IÇMEYI UNUTUR
Ancak, bazi komutanlar (ki bir çogu baba emanetidir) zafere inanmazlar. Açiktan açiga ”Bu devletin askerine, akçesine yazik degil mi canim?” derler, ”Maceranin sirasi mi simdi?”

Genç sultani Bizansla bogusmak degil, yanindakilerle ugrasmak yorar. Yemeyi içmeyi unutur, uykuyu dagitir. Kendini fena yipratir. Geceler boyu aglar ki yastigi hiç kurumaz. Muhasara baslayali 50 gün geçer, lâkin gözle görülür bir ilerleme yoktur . Rumlar yikilan surlari aninda yapar, o acaib atesleri ile zemini degil, suyu bile yakarlar. Fidan gibi yigitler ardarda düserler topraga. Sultan Mehmed kalabaliklar içinde yalnizdir. Hatta zaman zaman kusatmayi kaldirmayi düsünür.

Aksemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur. ”Sakin ha!” der, ”Asla vazgeçme!” Zira o, müjdeyi Hizir Aleyhisselam’dan alir. Zaferden zerre kadar süphesi yoktur. Sehir düsünce, Fatih derin bir nefes alir, büyük güç ve itibar kazanir. Genç sultanin simdi tek arzusu vardir. Mihmandâri Resulullah Hâlid bin Zeyd’in kutlu kabrini bulmak.

Aksemseddin Hazretleri kusatmanin sürdügü siralarda türbenin bulundugu noktaya bir nur indigini görür. Fatih’i o mahalle götürür. Kisa bir murakabenin ardindan iki çinar dalini topraga diker ve kendinden emin bir ifadeyle. ”Büyük sahabe bunlarin arasinda yatiyor!” der. Ancak etraftan ”ne malum?” diyenler olur. Hatta birileri padisaha akil ögretirler. ”Bu dallari baska bir yere diktir bakalim” derler, ”ihtiyar molla farkedebilecek mi?” Fatih denileni yapar, hatta ilk isaret edilen yer kaybolmasin diye mührünü gömdürür. Ama Aksemseddin dallara bakmaz bile, ertesi gün milimi milimine ilk gösterdigi noktaya yönelir. Hatta bir ara durur ”Sultanimizin mührü” der, ”Ne ariyor orada?”

Büyük veli bakar, bu mevzu çok tartisilacak, süpheye mahal birakmaz. ”Kazin!” buyururlar. Topragin bir kulaç altindan yesil somaki bir tas çikar. Üstünde kûfi harflerle ”Hâzâ kabri Halid bin Zeyd” yazilidir. Kalabalik bir hos olur. Derhal türbe ve mescid hazirliklarina girisirler.

KAÇIS
Günler geçer, Fatih, Aksemseddin Hazretleri’ne sikça gelip gitmeye baslar. Öyle ki devlet isleri oyuncak gelir gözüne. Sarayi, otagi birakip dösegi tekkeye sermeye niyetlenir. Nitekim bir gün ”N’olur” der, ”Beni de dervisleriniz arasina alin”.

Aksemseddin, hani Fatih’e baba muamelesi yapan o gül yüzlü muallim birden ciddilesir, celalli bir edayla ”Hayir!” der, ”Osmanogullarinin dervise degil, sultana ihtiyaci var!”
Ama Sultan Mehmed’i iyi tanir. Yine gelecek, hem bu kez israr edecektir. Buna firsat vermez. hiiç bir şeyini toplamadan uzaklasir Istanbul’dan. O yillarda kus uçmaz, kervan geçmez bir kuytu olan Tarakli’ya çekilir, sonra Göynük civarlarina yerlesir, kendi halinde talebe yetistirir. Ama dualari Fatih’le birliktedir.

Göçemedin gitti yani...
Aksemseddin Hazretleri birgün oglunu (4 yasindaki Hamdi Çelebi) dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur’an okur. Mübârek bir ara hanimina döner. ”Biliyor musun?” der, ”Aslinda dünyanin mihneti, zahmeti çekilmez ama suncagizin yetim kalmasina dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!” Hanimi omuz silker. ”Amaaan efendi” der, ”sen de göçemedin gitti yani.” Mübarek "Iyi öyleyse!” deyip kalkar. Göynüklülerle helallesir ve mescide çekilir. Talebelerine ”okuyun” buyururlar. Bir ara gözleri kapanir, yüzü aydinlanir. Kollari yana düser ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarina. Müridleri eve kosarlar ”Basiniz sagolsun.” derler, "Efendi göçtü!"




akşemseddin hazretlernin vefatları bugun mevla yüce manevi fatihimizn şefaatlerine nail kılsın
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

Vuslat Yolcusu

Alıntı Yap

akşemseddin hazretlernin vefatları bugun mevla yüce manevi fatihimizn şefaatlerine nail kılsın
AMIN;

enfa

"Her işe besmele ile başla!
Temiz ol daima iyiliği adet edin!
Dünyanın mutluluğuna mağrur olma!
Kimseye kızma eziyet ve cefa etme!
Ömrün uzun olsun istersen, kimsenin nimetine haset etme!
Kimseyi kötüleyip, atıp tutma!
Senden üstün kimsenin önünden yürüme!
Dişin ile tırnağını kesme!
Çok uyumak kazancın azalmasına sebep olur!
Akıllı isen yanlız yolculuğa çıkma!
Seher vakti Kur'an-ı Kerim oku!
Daima Allah-ü Teâlâ'yı zikret!
Kendini başkalarına medhetme!
Namahreme bakma, harama bakmak gaflet veririr.
Kimsenin kalbini kırıp, viran eyleme!
Edepli, mütevazı ve cömert ol!
Yalnız bir evde yatmaktan sakın!
Velî, insanlardan gelen sıkıntılara tahammül edip katlanan kimsedir. O, toprak gibidir.
Toprağa her türlü kötü şey atılır.
Fakat topraktan hep güzel şeyler biter..."

Akşemseddin Hazretleri

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!

Ahi

Kenz ve enfa elinize sağlık. Allah (c.c) razı olsun.
[glow=yellow,2,300]Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. – Schopenhaver[/glow]

ABDULLAH LFC

.
#4
.

muhacir

Allah (c.c.) şefaatlerine nail etsin
amâ ve hırsa uyup nefs ile mahkûr olma,
Rahatın zâil olur,nâmı meşhur olma,
Sohbet-i Arif-i Billah'a eriş, dûr olma,
Saltanat-ı Mesned-i Dünya ile mağrur olma.

Fatihan

Aksemşeddin Hz. dinî ve tıbbî ilimlerde geniş bilgiye sahipti. Bilhassa tıp hakkındaki
bilgisi sonsuzdu. Yaşadığı çağda onunla yarışabilecek kimse yoktu. Hastalıkların teşhisini
yanılmadan hemen koyar, ilacını da bizzat kendisi hazırlardı. Şu hâdise onun bu konuda
ne büyük bir uzman olduğunu anlatmaya yeter:

Bir gün Vezir Halil Paşa´nın oğlu hastalanmıştı. Devrin ünlü doktorlarının hepsi çağrıldı.
Tedavi etmeye çalıştılar. Kendilerine göre bir kısım ilâçlar hazırladılar. Aksemşeddin de
davet edildi. İçeri girince saygıyla karşılandı. Aksemşeddin´in ilk işi, doktorlar´ın nasıl
teşhis koyduklarını ve ne gibi ilaçlar hazırladıklarını sormak oldu.
Hastaya bir de kendisi baktı. İyiden iyiye muayene etti. Teşhisi yanlış buldu. Verilen
ilaçlar kullanılmamalıydı. Hekimler buna îtiraz ettilerse de, Aksemseddin Hz. hepsini susturdu.
Kendisi bir ilaç hazırladı, çocuğa içirdi. Çok geçmeden çocuk iyileşti ve tüm doktorlar
şaşırıp kaldı.

İşte Aksemşeddin Hz. doktorlukta bu derece bilgiliydi. Bitkiler üzerinde geniş araştırmalar
yapmıştı. Hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğini çok iyi bilirdi. Bitkilerden yaptığı
ilaçlar birer harikaydı. Bu hususta öylesine uzmanlaşmıştı ki bitkiyi görür görmez hangi
hastalığın ilacı olabileceğini hemen kestirirdi. Şöyle bir şey anlatılır:

Aksemşeddin Hz. ilaç yapmak için dağlardan bitki toplarken, bitkiler dile gelir, "Ben şu
hastalığa iyi gelirim " derlermiş. Aksemşeddin´in keramet sahibi, Allah ´ın sevgili bir kulu
olduğunu düşünürsek, bunun hiç de mübalâğa olmadığını kolaylıkla anlarız.

Aksemşeddin Hz., bedenî hastalıkların olduğu kadar ruhî hastalıkların da usta hekimiydi. Ona
"Tabîb-i ervah = Ruhların doktoru" derlerdi. Devrinde hastaların sığınağı oldu. Hastaları
sür´atle sağlığa kavuşturmakla tanindi. Bu konuda hünerleri dillere destan oldu.

racül

Alıntı YapAksemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur. ”Sakin ha!” der, ”Asla vazgeçme!” Zira o, müjdeyi Hizir Aleyhisselam’dan alir.

Iyice daraldigi bir gün Sultan Fatih, Aksemseddin hazretleriyle tekrar görüsür. Aksemseddin hazretleri, devrin tasarruf sahibi olan Ubeydullahi Ahrar hazretleri (olmasil lazim?)nin lakabi Fakih Ahmettir, daralirsan meded ya Fakih Ahmed dersin diye tavsiyede bulunur. Kusatmayi kaldirmamasini tekiden tavsiye eder..

Bir süre sonra artik zayiat artinca, basta Candarli Kara Halil Pasa olmak üzere Pasalar köseye sikistirirlar Sultani.. Askerlikten, idareden anlamaz bir dervisin sözüne takilip ümmeti muhammedi kirdiriyorsun diye asiri ta'n ederler..

O da Aksemseddin hazretlerine varir tekrardan. Aksemseddin Hazretleri yine fetih müyesser olacaktir sultanim derse de bu defa Sultan Fatih, kesin zaman ister. 29 Mayisin belirli bir vaktini söyler Aksemseddin hazretleri, bir süre murakabe yaptiktan sonra...

Pasalara döner, su vakte kadar devam ediyoruz. Fetih müyesser olmazsa dönüyoruz der.

Söylenen vakit gelir, en kücük bir ilerleme yoktur. Hala surlar gecilememis, kayiplar gittikce artmaktadir. Pasalar Hazreti Fatihe yüklenirler, dedigin vakit de geldi, hani feth, bosuna kirdirdin yillarin birikimi koca Osmanoglunun tüm varidatini derler.. Genc Sultan öfkeyle atlar atina, Aksemseddin hazretlerinin cadirina dogru hisimla sürer atini. Atindan asagi atlar, kilincini siyirdigi gibi cadir bezine calar.. Kestigi cadir bezinin icinde, Aksemseddin hazretlerini, bir gözyasi camurunun ortasinda secdede bulur. Hinci biraz diner gibi olur. Biraz pismanlik bile duymaya baslar. Derken Aksemseddin hazretleri,
"Sükürler olsun Yâ Rabb, diye secdeden dogrulur..
Hazreti Fatih, bu neyin sükrüdür demeye kalmadan,
arkasindan tekbir sesleri duyar, döner bakar

Ulubatli Hasan, surlara bayragi dikmis, askerler surlara dolusmaya baslamis, Ulubatli Hasan sehit olurken, kapilarin acildigini da görmüstür.. Askerlerin sel gibi, kapilardan surlardan girmeye basladigini görür...

Hesap sormaya geldigi Aksemseddin Hazretlerinin ellerine kapanir...

.........

Bizans ahalisi, ellerindeki cicekleri genc oldugunu duyduklari sultana verirler. Genc olan bu, galiba sultan bu diye..
Genc sultan da,
Aksemseddin hazretlerine yönlendirir onlari, "Bu sehri alan sultan budur!" diyerek..

.......

Aksemseddin hazretleri istanbulun manevi fatihidir...

Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident

Vuslat Yolcusu


neco

Allah şefaatlerine nail eylesin
HİZMETTE MUVAFFAKİYET OLSUNDA VARSIN YERİMİZ CAMİNİN PABUÇLUĞU OLSUN