Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

insanın değeri nedir

Başlatan seval_1985, 09 Mayıs 2006, 16:39:04

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

seval_1985

Önce insan nedir ? onu bilelim sonra neyi aradığını daha kolay bulabiliriz sanırım. Bence konun içeriği burada yatıyor. Bana göre .İnsan kelimesinin manası olan varlığı evvela «beden» adı altında duyulara hitap eder şekliyle görüyoruz. 5 duyuya hitap eder şekliyle gördüğümüz bedendeki özellikler yeme, içme, uyuma, seks ve bedenin rahatı istikametinde davranışlar. Bunun ötesinde insanın ikinci olarak eskilerin «nefsi» dediği manada bir özellikler grubu var. Bu guruba da «nefs» diyoruz; akıl, fikir, idrak, vehim, musavvire (veya buna şekillendirme diyelim), hayal ve hafıza. Bu 7 şeyi sayıyoruz. Birisine insanın zahiri diyelim ötekine de batını!..

«Tabiat» kelimesiyle işaret şey, insanın bu zahir yapısıdır. Bedeni adını verdiğimiz zahir yapısının maddesel terkip adı «tabiat» diye nitelendirilir. Yani bedenin oluşumunun, o kişiyi sürüklediği, iteklediği özellikler bütünü!.. Buna kişinin tabiatı diyoruz. Yani, bedenini meydana getiren unsurların, tabii olarak iteklediği biçim. Bu tabiat dediğimiz şeyin ortadan kalkması muhaldir!..
Fizik ölümle ölüp, bu beden dağılana kadar tabiat ortadan kalkmaz. Başka bir tanımlama ile, biyolojik bedenin özelliklerine tabiat diyebiliriz.

Huy, karakter gibi kelimelerle tarife çalıştığımız özelliklerse, nefs, akıl, fikir, idrak, vehim, musavvire yani şekillendirme, hayal ve hafıza dediğimiz özelliklerle alakalıdır.

«Nefs»ten, murad «ben» duygusudur!. Yani, kişinin kendisini nasıl hissettiği, kendisini ne şekilde hissettiği, kendini ne olarak kabul ettiği anlamına gelir. Bu saydığımız özellikler nefs, akıl, fikir, idrak, musavvire, hayal, hafıza kişinin 9. ay içinde almış olduğu tesirlerle meydana gelir ve aldığı tesirlerin şiddet durumuna göre etkilenir.

Mesela kişinin fikir dediğimiz düzeyi, aynı zamanda zeka ile de alakalıdır, bu Merkür’ün tesirleri ile oluşur. Akıl dediğimiz, Uranüs’ün ve Satürn’ün etkileri ile oluşur. İdrak dediğimiz güneşin etkileri ile oluşur. Vehim dediğimiz, Mars’ın etkisindendir. Musavvire Venüs’ün etkisidir. Hayal Ay’ın ve aynı zamanda Neptün’ün ortak etkileridir.

Bunlardan «Ben» dediğimiz «nefs» dünya tesirlerindendir. İşte bu kişinin kendini bir birim kabûlü dünyanın etkisiyledir. tesirlerle, bir beyinde bu işlemler oluşur.

Bunların ötesinde bu kişi çeşitli şartlanmalarla belli bir yaşama girer. Ancak bu şartlanmaların yansıdığı mahal şu saydığımız özelliklerdir. Şartlanmaların etkisi altına kişi, şu saydığımız özelliklerinin gücüne göre ağırlıklı olarak girer veya girmez!..
Mesela o kişide idrak gücü güçlüyse veya akıl güçlüyse, o kişi şartlanmalara fazla tabi olmaz. Buna mukabil vehim ağır basıyorsa, o kişi büyük ölçüde şartlanmaların etkisinden kolay kolay kurtulamaz!..

Yapılacak işlerde, bedene hakim olan ya akıldır ya vehimdir!.. Yaptığın bütün işlerin bedenden çıkış noktasında çıkış kaynağı bu ikisinden biridir. Ya «akıl» hakimdir orada ya «vehim» hakim durumdadır!.. Vehim hakimse, bedenden çıkan iş mutlaka kişinin kendini beden kabul etmesi istikametinde, tasavvuf lisanıyla «nefse dönük» bir iştir. Eğer o anda «akıl» hakimse, bu defa çıkacak olan davranış kişinin «nefsine dönük» değil, çevresine veya aslına dönük bir davranıştır!

Fikir, idrak, musavvire, hayal. Bunlar daima ya vehmin hükmü altında hareket eder, ya aklın hükmü altında!.. Mesela kişi, benlik kabulü içinde herhangi bir olayda, herhangi bir menfaat görür. O menfaati elde etmek gereğini duyar. Benliği dolayısıyla veya şartlanması dolayısıyla, o şeyi elde etmezse ya kendisi o zevki tadamayacağından üzülür veya çevrenin gözünde kınanacağını düşünür!.. İşte bu düşüncede, bu faktörü meydana getiren nesne vehim gücüdür!.. Vehim tasarrufunda olduğu içindir!..

Eğer akıl orada hakim olursa «yahu kim ne derse desin vız gelir, ne olacak o da olmayıversin» der ve geçer!.. Ve deyip geçmesiyle de o şeyi elde etmemenin ıstırabından, azabından, çilelerinden kurtulur. İkinci olarak, o şey dolayısıyla çevresindekilerin ne diyeceği yolundaki düşüncelerin meydana getireceği duygulardan, kendini kurtarır. Ahbabım ne diyecek, akrabam ne diyecek, çocuklarım ne diyecek, karım ne diyecek. vs.
Bir anda bunlara, bir sünger çeker, ne derlerse desinler der, aklının istikametinde hareket eder. Bu işin ikinci safhası.
Hafıza dediğimiz özellik, kişinin batını dediğimiz «ruh»una aittir.

Hafıza fonksiyonu gerçekte, ruhda mevcuttur!.. Beyin tüm oluşumları ruha yansıtır ve gerektiği zaman ruhtan o konuyu tekrar elde eder. Beynini çarptı, hafızası kayboldu deriz, hafızası silindi deriz!..

Hafızada silinme yoktur!.. Silinme denen olay, beyinle ruh arasındaki ilişkiyi sağlayan merkezin arızalanarak, ruha yüklemiş olduğu bilgiyi, göndermiş olduğu bilgiyi, geri alıp dışarıya çıkartamamasıdır! Ruhtan okuyup dışarıya çıkartma devresinde arıza vardır. Bu hafızanın silinmesi dedikleri konudur...

Ruha yazılmış olan hiçbir şey ruhtan silinmez. Yani günlük yaşamın bilgi yönleri demek istiyorum. Çünkü ruhta silinme de söz konusu değildir. İşte insan böyle bir yapıya sahiptir.

seval_1985

İnsanın değeri nedir?  Sorusuna Mevlana’nın verdiği cevap kısa ama  çok derindir:

“ Aradığı şeydir."

Sahi biz bu hayatta neyi arıyoruz?  


Aşk çağlayanı Mevlana kitabından

Vehbi Vakkasoğlu

müteallim

Alıntı yapılan: "fatimagul rana"bizler yalanin, ihanetin ,isyanin, her turlu kotulugun bol oldugu dunyada Yaraticimiz olan Hz Allah in Cenneti cemalini kazanmak icin bulunuyoruz.

insaAllah kardes
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik