Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

GAZİ KOVAN

Başlatan Himmet, 18 Ağustos 2006, 15:20:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Himmet

Mart 1921 - İnönü Ovası İnsanın iflahını kesen buz gibi
bozkır ayazında Ethem Çavuş'un sırtı üşüyor, avuçları ise kızgın
mermi   kovanlarına çıplak elle dokunduğu için alev alev
yanıyordu. Top atışı on sekiz saattir durmaksızın sürüyordu ve bunca
süreden sonra elleri neredeyse duyarsızlaşmıştı.

Sabit, artmayan, ıstırap verici sayılmayacak basit bir
sızlama gibiydi sadece. Oysa her iki avucu da tamamen su toplamış, kabarmıştı. Mart ayazında esen poyraz, İnönü ovasından kalkan tozu
düşmana doğru süpürüyor, süvariler düşman hatlarına doğru, poyrazdan da hızlı hücum ediyorlardı. At kişnemeleri, top gümbürtüleri, insan çığlıkları, tüfek sesleri, süngü ve kılıç şakırtıları birbirine karışmış, Ethem Çavuş'un yarı sağır kulaklarında değişmez, bitimsiz bir savaş uğultusu haline gelmişti. Her ses o tek sesin minik bir harmoniği, o polifonik ezginin bir anda işitilip kaybolan notaları gibiydi. Ethem Çavuş, 75 mm'lik topu
durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip keşif kolundan bildirilen menzillere kıyamet yağdırıyordu.

  Artık otomatik hale gelmiş hareketlerle sandıktan mermi
alıyor, topa sürüyor, ateşliyor, boş kovanı çıkarıp ayaklarının dibindeki
başka bir sandığa atıyordu. O anda eline bir somun ekmek verseler, onu
bile topun mermi yatağına sürebilirdi.

Sandıkta kalan sondan üçüncü mermiyi aldığında bir an
duraksadı.
Merminin üzerine bir çaput sarılıydı. Hareketini yavaşlatan
bu saçmalığa söverek çaputu sökerken avucuna kalem
büyüklüğünde demir bir çubuk düştü. Çaputun ve çubuğun anlamını çözmeye çalışırken sarı metalden mermi kovanına kazınarak yazılmış yazıya gözüilişti.
Okumaya vakti yoktu. Mermiyi topa sürüp ateşledi. Demir
çubuğu cebine, boş kovanını ise bu sefer sandığa değil yere attı. Taarruza
ara verdiğinde merakını uyandıran yazıyı okumak istiyordu. Birkaç dakika
sonra soğumuş olan kovanı kaybolmaması için yerden alıp mintanının
yakasından içeri attı.

  Akşam ezanı vaktinde çarpışma durulmuş, mevzileri ileri,
düşman hatlarına doğru ilerletme emri gelmişti. Batarya komutanı, Ethem
Çavuşa istirahat verdi. Yarım saatlik istirahatta erler top arabasını çekerlerken o da yemeğini yiyecek, namazını
kılacaktı. İlk iş olarak boş kovanı çıkarıp üzerindeki yazıyı okudu.

  Kovanın üzerinde "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8.Batarya 26 Rebiyülahir 1339 İnönü" yazıyordu. Birinci İnönü savaşının en kızgın günlerinden birinde düşülmüş not ve mermiyle gelen demir çubuk, İmalatı Harbiye atölyelerinde çalışanların bir mesaj istediğini gösteriyordu.

  Boşalan kovanlar Ankara'daki atölyelere yollanır, oradan tekrar doldurulup cepheye dönerdi.

  Üç saat sonra gecenin iyice çökmesiyle savaş tamamen
durulmuş, birlikler yeni mevzilerine yerleşmişti. Ethem Çavuş, cebindeki
demir çubuğu çıkarıp bir köşeye oturdu. Ucu sivriltilmiş çubuk, bakır
ustalarının 'kalem' dedikleri, metal üzerine desen oymaya yarayan keskin
bir aletti. Eline yumruk büyüklüğünde bir taş alarak hafif tıklamalarla
kendi mesajını kovana kazıdı. "Aksekili Ethem Çavuş 8.Alay 3. Tabur
1.Batarya 20 Recep 1339 İnönü"

  Beş gün sonra Ankara Atölye'nin bir köşesinde cepheden gelen sandıkları açan kalfa, tezgâhlardan birinde harıl harıl
çalışmakta olan ustaya seslendi.
Sesinde, eşi doğum yapmış bir adama bebeğini müjdeleyen ebenin heyecanı vardı. "Kâmil Usta! Müjdemi isterim! Senin yavru
cepheden dönmüş!" Tüm personel kalfanın ne söylemek istediğini anlamıştı.
Kısa bir süre için işler durdu. Hepsi sandıkların olduğu
kısma koşturarak kovanın üstündeki yazıyı okumak için toplandılar. Tabii
ki bu şeref Kâmil Ustaya aitti. Yüksek sesle Ethem Çavuşun notunu okudu.

  Atölyede bir bayram havası esmişti. Tüm çalışanlar, Kâmil
Ustayı yeni baba olmuş biriymiş gibi kutluyor, hayır dualar ediyorlardı.

  Ustalar, iş tezgâhlarından birinin başında toplandılar. Kâmil
Usta kovanın ağzının eğilen yerlerini düzeltip özenle kapsülünü yeniledi.
İçine barutunu doldurduktan sonra yeni bir çekirdeği kovanın
ağzına oturttu. Mermi hazır olunca, Ethem Çavuşun kovanın içinde geri
yolladığı çelik kalemi yeni bir çaputla merminin üzerine sardı.

  Kundaklanmış mermiyi şefkatle tutarak yeni doldurulan bir
sandığa yatırdı.Çalışanlar hep bir ağızdan "Allah kavuştursun" diyip işlerinin başına döndüler. Kâmil Usta, halen açık duran sandığa
yatırdığı mermiye hüzünle bakıp "Selametle git aslanım. Allah muvaffak etsin. Çok bekletme bizi" dedi.

  Kovan, Birinci İnönü savaşı sıralarında üzerindeki ilk notla
Kâmil Ustanın eline geçtiğinde bu fikir doğmuştu. Karahisarlı Seyfi Çavuşun başlattığı bu geleneğin süreceğinden emin değildi; ama denemeye değerdi. Nitekim Aksekili Ethem Çavuş umutlarını
boşa çıkarmamıştı.

  Cephede patlayan her merminin kovanı buradaki ustaların
elinden geçtiğine göre bir aksilik olmazsa yeniden görüşeceklerdi.


              Eylül
1922 - Ankara Bir buçuk yıl içinde kovan sekiz kere daha atölyeye uğradı.
Üzerindeki mesajların sayısı da sekize ulaşmıştı. Mesaj
yazanların sekizi de başka alay ve taburlardan farklı kişilerdi. Kovan her
keresinde atölyedekilere daha büyük bir coşku yaşatıyor, istiklâl
savaşının her zorlu durağından Ankara'ya barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu.

  Türk ordusunun İzmir'e girdiği gün Ankara'da bayram havası
eserken kovan yeniden gelmiş, ama bu sefer tüm atölyeyi yasa boğmuştu.

  Kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir
tane de bakır künye vardı. Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu notta;  "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8. Batarya 12 Muharrem
1341 Banaz" yazılıydı. Atölyedekiler mektubu açıp okumaya koyuldular;

"Bismillahirrahmanirrahim.

  Selamün aleyküm gayretperver ustalar. Allah'a şükürler olsun
ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu beş gündür durup
dinlenmeksizin kâfiri kovalıyor. Güzel İzmir'e, kalplerimizdeki imânımız kadar yakınız artık. İki gün evvel Banaz'daki
muharebede bataryamın çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla
şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim etmeden önce mintanının
içinde bu kovanı buldum. Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi
ailesine yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar'ı ele geçirdiğimizde, Seyfi Çavuşun ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk evladı kederini
yüreğine gömüp anacığını, babacığını defnedemeden düşmanın peşine düştü.
Üç gün sonra kendisi de hakkın rahmetine kavuştu. Kovandaki yazılardan
anladığım üzere bu topçu neferlerin bir ailesi de sizler olmuşsunuz.
Bu sebeple Seyfi Çavuşun künyesini sizlere yolluyorum.
Başınız sağ olsun. Hayır dualarınızı bizlerden,
Fatihalarınızı aziz şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti
üzerinize olsun. Yüzbaşı Muhsin Talat. 4. Alay 2. Tabur 8. Batarya 14
Muharrem 1341   Salihli"

  Mektup bittiğinde tüm personel ağlıyordu. Atölyeye bir ölüm sessizliği çökmüştü. Hiç tanımadıkları halde iki satır yazıyla kardeş oldukları Seyfi Çavuşun ardından Fatiha okuyup amin dediler.
Amin, işin bahanesiydi. Ellerini yüzlerine sürüp çevrelerine
belli etmeden gözlerini silmekti dertleri. Oysa her biri bir diğerinin de
ağladığını biliyordu. Dışarıdan gelen neşe dolu marş sesleri bile kederlerini dağıtamıyordu....
Zâtının, Sıfâtının, Esmâının, Efâlinin Hudutsuzluğunca Şükürler Olsun Yâ RABBİİM..