Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Başarı için gemileri yakmak şart!

Başlatan Oruc_Reis, 17 Nisan 2007, 21:54:37

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Oruc_Reis

Başarı için gemileri yakmak şart!

Müslümanlar, hangi milletten olurlarsa olsunlar, dinin emirlerine tam hakkıyla sarılıp, bozuk fikirlere sapmadıkları müddetçe hep başarılı olmuşlar; insanlığa, medeniyete büyük hizmet etmişlerdir. Geçmişte bunun pek çok örnekleri vardır. Bunlardan biri de, Müslümanların Endülüs’teki başarıladır.
Tarık Bin Ziyad, Emevî Halifesi Velîd bin Abdülmelik zamanında (705-715) Kuzey Afrika Valisi, Mûsâ bin Nusayr’ın âzâdlı kölesi idi. Mûsâ bin Nusayr, onda, sağlam karakter, kahramanlık, azim ve irâde, isâbetli karar verme, fasîh konuşma, dinleyenlerde derin tesîrler uyandıracak kuvvetli bir hitâbet görünce, onu Endülüs’ü (İspanya’yı) fetihe gönderdi.
Târık bin Ziyâd, emrindeki dört gemi ve yedibin asker ile 711 yılında Endülüs’e hareket etti. Yolculuk esnasında, geminin güvertesinde kendisini hafif bir uyku hâli kapladı. Rüyâda karşısında Peygamber efendimiz vardı. Resûlullah ve Eshâbı, kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş halde idiler. Peygamber efendimiz: “Ey Târık!.. Yoluna devam et!” buyurdu. Târık bin Ziyâd uykudan uyandığında, sevincinden yerinde duramıyordu. Endülüs’ün fethinden artık emîn idi.

“Geri dönüş yok!”
Bu sevinç içinde karaya çıkan Târık bin Ziyâd bütün gemileri yaktırdı. Sonra da askerlerine şöyle hitâp etti:
“Ey mücâhid kardeşlerim! Görüyorsunuz, arkamızda deniz, önümüzde Endülüs var. Artık geriye dönüşümüz kalmadı. Bu toprakları almaktan başka çâremiz yoktur.
Ey askerlerim, bize ancak doğruluk ve sabır yaraşır. Kısa zamanda hedefe varamazsak, kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa cesâret vermiş oluruz. Bunun için her hâlükârda, harbi kazanmamız gerekmektedir. Biliyorum ölümden korkmazsınız fakat, ölmek çâre değildir. Hedefimiz ölmek değil, İslâmı yaymaktır.
Ey askerlerim, benim durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim tehlîkeler, aynen benim için de geçerlidir. Kendimi tehlîkeden bertaraf edip, sizleri ölüm ile karşı karşıya getirmiş değilim!
Sıkıntılara, tehlîkelere katlanmadan, rahata kavuşulamaz. Sıkıntılara katlanın ki, sonunda tatlı meyveleri toplayalım. Halîfemiz sizin yiğitliğinizi, kahramanlığınızı bildiği için bu işle görevlendirdi.
Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak, bütün Müslümanlardan hayır dua alacaksınız. Savaşta, sizden önde olacağım, bütün gücümle saldıracağım. Eğer, hedefe varamadan şehîd düşersem, hemen içinizden birini komutan tayin edin, savaştan dönmeyin!..”
Târık bin Ziyâd’ın bu ateşli sözleri, Müslüman eskerleri heyecanlandırdı. “Gemileri yakmak” tabiri işte bu hâdiseden beri kullanılır oldu.
Nihâyet iki ordu karşı karşıya geldi. Düşman eskerleri 100 bin civârındaydı. Târık bin Ziyâd elçiler göndererek şu teklîfte bulundu: “Seni ve halkını İslâma davet ediyoruz. Müslüman olursanız kardeşimiz olursunuz, bağrımıza basarız. Kabûl etmezseniz, cizye ve harac vererek canınızı kurtarırsınız. Bunu da reddederseniz, aramızı kılıç düzeltecektir.”
Kral, askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklîfi kabûl etmedi. Müthiş bir savaş başladı. Târık bin Ziyâd, akıl almaz bir şekilde savaşıyordu. Çarpışa çarpışa, Kral Roderiche ulaştı. Seri bir kılıç darbesiyle onu yere serdi. Krallarının öldüğünü gören, düşman askerleri, şaşkın şekilde, sağa-sola kaçmaya başladılar. Mücâhidler, kısa zamanda, düşman askerlerinin çoğunu kılıçtan geçirdiler ve bir kısmını da esîr aldılar. Müslümanlar böylece, 275 sene hüküm sürecekleri, İspanya’ya (Endülüs’e) girmiş oldular. Burada, Avrupalılara insanlığı, medeniyeti öğrettiler. Hristiyanlık âlemini uyandırıp, bugünkü ilerlemenin esas temelini ortaya koydular. O zamanın Avrupası, ilimden, medeniyetten bîhaberdi... Karanlık çağlarını yaşıyordu.
Kısa Endülüs’te ilim ve fen çok ilerledi. Sarayı ve devlet dâireleri birer ilim kaynağı oldu. Her memleketten ilim öğrenmek için Kurtuba’ya akın akın toplandılar. Kurtuba’da büyük ve mükemmel bir tıp fakültesi kurdu. Avrupa’da ilk yapılan tıp fakültesi de yine budur. Avrupa kralları ve devlet adamları, tedâvî için Kurtuba’ya gelir, gördükleri medeniyete, güzel ahlaka, misâfirperverliğe hayrân kalırlar, iyileşip ülkelerine dönerlerdi.

Dinden uzaklaşınca...
Ancak, bir müddet sonra maalesef ilerlemenin, bu medeniyetin lokomotifi olan İslâm ahlâkını, Allahü teâlânın emirlerini bıraktılar. Hatta ve hatta, Ehl-i sünnet i’tikâdından ayrıldıkları gibi, bir de düşman oldular. Din yerine felsefi inançlara sarıldılar. Yalnız ilim ve fennin tek başına kendilerini hedefe götüreceğini zannettiler.
Böyle oldukları için de, Pirene Dağlarını aşamadılar. 1031’de Ümeyye devleti çöktü. Daha sonra, İspanyollar, Gırnata şehrini de alıp Müslümanları kılıçtan geçirdiler. O güzelim sanat eserlerini yerler bir ettiler... Böylece Allahü teâlânın emirlerine uymamanın cezâsını buldular. Fakat bu çöküş bir açıdan faydalı oldu. Eğer, İspanya fâciası olmasaydı, felsefeci İbnürrüşd’ün ve İbni Hazm’ın bozuk fikirleri, din ve îmân hâlini alıp dünyaya yayılacak, bugünkü hazîn levha, asırlar öncesinden meydâna çıkacaktı.

cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

İsra

Alıntı Yap
Dinden uzaklaşınca...
Ancak, bir müddet sonra maalesef ilerlemenin, bu medeniyetin lokomotifi olan İslâm ahlâkını, Allahü teâlânın emirlerini bıraktılar. Hatta ve hatta, Ehl-i sünnet i’tikâdından ayrıldıkları gibi, bir de düşman oldular. Din yerine felsefi inançlara sarıldılar. Yalnız ilim ve fennin tek başına kendilerini hedefe götüreceğini zannettiler.
:x

Allahrazı olsun

Vuslat Yolcusu

Alıntı yapılan: "isra"
Alıntı Yap
Dinden uzaklaşınca...
Ancak, bir müddet sonra maalesef ilerlemenin, bu medeniyetin lokomotifi olan İslâm ahlâkını, Allahü teâlânın emirlerini bıraktılar. Hatta ve hatta, Ehl-i sünnet i’tikâdından ayrıldıkları gibi, bir de düşman oldular. Din yerine felsefi inançlara sarıldılar. Yalnız ilim ve fennin tek başına kendilerini hedefe götüreceğini zannettiler.
:x

Allahrazı olsun

saskinegemen44

Gemileri yakarken Allah pişmanlık vermesin

gülçiçek


Dinden uzaklaşınca...
Ancak, bir müddet sonra maalesef ilerlemenin, bu medeniyetin lokomotifi olan İslâm ahlâkını, Allahü teâlânın emirlerini bıraktılar. Hatta ve hatta, Ehl-i sünnet i’tikâdından ayrıldıkları gibi, bir de düşman oldular. Din yerine felsefi inançlara sarıldılar. Yalnız ilim ve fennin tek başına kendilerini hedefe götüreceğini zannettiler.                                                                       Güzel bir paylaşım, teşekkürler. gh8))
mum  olmak kolay değildir, ışık saçmak için evvela yanmak gerek.

ihvan

tarık bin ziyat ogünün şartlarında yakmış...bugünün şartlarında illa yakmaya gerek yok.başarı çalışılınca ve isteyince gelir.