Yine Pakraduniler

Başlatan Mücteba, 27 Ocak 2013, 05:20:04

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Yine Pakraduniler

Almanya’daki dostlarımdan Emir Kayyumoğlu Bey’den, Berlin Devlet Kütüphanesi’ndeki Pakrudunilerle ilgili kitapları incelemesini rica etmiştim. Birkaç not göndermek lütfunda bulundu. Onların birini aşağıda okuyacaksınız:

“Berlin Devlet Kütüphanesi’nde bulunan Pakrudunilerle ilgili kitapların bibliyografik künyelerini içeren bir dosya hazırlamaya çalıştım. Bulabildiğim eserlerin ekseriyeti Gürcü lisanındadır.

Yekûn olarak 22 eserin künyesi mevcut. Bu eserlerin kıymet ve fâidesini Gürcü dilini bilmediğim için takdir etmekten âcizim.

Lâkin aralarında 3 eseri içeren Ermenice bir kitap var ki, kütüphâne kataloğunda bu eserin Almanca’dan tercüme edildiği kayd edilmiş.

Eserin müellifi 1864 doğumlu Kafkasya tarihi, Ermeni lisanı, eski Türk kitâbeleri, Slav dilleri ve dinleri üzerinde çalışmaları bulunan Prof. Joseph Marquart nâmında bir Alman oryantalisttir. Katolik ilâhiyatı tahsilinden sonra Şarkiyat mezunu olmuş ve Şark Lisanları üzerinde derin uzmanlığa sahip olmuş.  Bilhassa Ermenice ve Farsça üzerinde çalışmıştır. Neşrettiği eserlerden mühim bir mütehassıs olduğu âşikârdır.

Edebî Ermeniceyi pek iyi bildiğinden, bazı Ermeni aileleri, çocuklarını Ermeni lisan ve Edebiyatını öğrenmeleri için  Marquart’in yanına,  Berlin’e gönderirlermiş.

Bu zat, “Die Herkunft der Bagratiden” (Pakradunilerin Menşei), “Die Herkunft der georgischen Bagratiden” (Gürcü Pakradunilerin Menşei) ve “Die Geneologie der (armenischen) Bagratiden” (Pakradunilerin nesebi) nam risaleler/makaleler tahrir etmiş. Zikr ettiğim Ermenice eser bunların tercümelerinden ibârettir.

Joseph (Josef) Marquart’in kütübhânesinde vasatî 70 çeşit muhtelif şark lisan ve lehçelerinde eser mevcut imiş. Vefâtından sonra kütübhânesini ve evrâkını Vatikan satın almış. Neşrolunmamış eser ve makaleleri el’an Vatikan’da bulunuyormuş.

Pakradunilerin nesebi nam eseri “Caucasica” mecmuasında 1930 senesinde muhtemelen ikinci def’a neşr olunmuş. Daha evvel kitap olarak da intişar etmiş.

Bu eseri Alman Kütüphane kataloglarında henüz bulamadım. Yalnız Bern Üniversitesi kütübhânesi’nde bulunduğunu öğrendim.

“Die Herkunft der georgischen Bagratiden” nam 150 küsür sâhifelik eserini Prusya Krâliyet Akademisi’nin himmetiyle 1903 senesinde Leipzig’de yayınlanmış bir makale mecmuasında buldum.

Joseph Marquart’ın bu husustaki makalelerini ve istinsah edilmiş suretlerini toplamaya çalışacağım.

Ermenice nüshayı da temin etmeye gayret edeceğim. E. Kayyumoğlu”

Daha önce yazmıştım, 1933’te İstanbul’da Prof. Avram Galanti’nin Pakraduniler’le ilgili Fransızca küçük bir kitabı yayınlanmış, maalesef şu yirmi beş milyonluk mega şehrin kütüphanelerinde bu kitabın bir nüshasını bulmak mümkün değil.

Pakraduniler bugünkü Türkiye’nin çok önemli bilinmeyenlerindendir. Sabataycılar, Avdetiler, Selanik Dönmeleri az çok biliniyordu da Pakraduniler hemen hemen hiç bilinmiyor.

Pakraduniler’in önemi nereden geliyor. Onlar eskiden dıştan Ermeni görünen Yahudilermiş, şimdi Müslüman görünüyorlar. Rivayete göre Türkiye’nin kilit noktalarında birkaç Pakraduni varmış.

Mış diyorum, çünkü Türkiye’nin tarihçileri, ilim adamları bu konuyu araştırmamışlar, araştırmıyorlar

Pakradunilerin tarihi 2600 yıl öncesine gidiyor. Eski tarihleri o kadar önemli değil ama bugün şayet iddia edildiği gibi köşe başlarında, önemli noktalarda Pakraduni varsa, bunlar bilinmelidir.

Gizli cemaatler kendilerini araştıranlara hemen peşinen paranoyak damgasını vururlar. İki kimlikli gizli bir cemaati araştırmak niçin paranoya olsun?

Bilimsel metotlarla her konu incelenebilir, araştırılabilir.

Pakraduniler iki kimlikli değil, üç kimlikli bir gizli cemaat. Birinci gizli kimlikleri Yahudilik, ikinci gizli kimlikleri Ermenilik, üçüncü açık kimlikleri Müslümanlık.

Asr-ı Saadet’te Arabistan’da Yahudiler yaşıyordu. Bunlar Arap isimleri taşıyor, Arapça konuşuyor ama din olarak Museviliğe bağlıydılar. Peygamberimiz (Salât ve selam olsun ona) İslamiyet’i tebliğe başlayınca onu desteklemediler, düşmanlık yaptılar, müşriklerle birleştiler ve sonunda Arabistan’dan sürüldüler. Bunların bir kısmının bugün Türkiye hudutları içinde bulunan bir şehre göçtükleri iddia ediliyor.

İslam’dan önce Ermeniler tarafından esir alınıp, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya getirilen ve kısa zamanda Ermenilerin de üstüne çıkan

Yahudi-Ermeni camiasını daima göz önünde bulundurmak gerekir.

Türkiye’de devletin bir Tarih Turumu var. Çok büyük imkânlara sahip bu kurum niçin Pakraduniler hakkında mufassal, ilmî, tarihî bir kitap yayınlamamıştır?

Bendeniz bu konunun uzmanı değilim. Tek kimlikli Ermeniler’in Pakraduniler’i sevmediklerini duydum.

Sultan Abdülhamid zamanında patlak veren Ermeni isyanlarını bu Pakradunilerin çıkarttığı söyleniyor.

Emir Bey’in Almanya’dan gönderdiği kitap isimlerine göre Gürcistan’da da Pakraduniler varmış.

Türkiye’deki sayıları ne kadardır, hangi mevki ve makamlarda Pakraduni vardır? Bu soruları sormak, cevaplarını araştırmak herhalde ayıp ve suç değildir.

Denebilir ki, insanları dinî inançlarına ve gizli kimliklerine göre değerlendirmek doğru değildir.

Bendeniz bu kanaatte değilim. Bir insan hem Yahudi hem Müslüman…  Hem Yahudi, hem Ermeni, hem Müslüman olamaz.

Ülkemizde yaşayan Musevi, Süryani, Gregoryen Ermeni, Katolik Ermeni ve başka gayrimüslim vatandaşlarımla alıp vereceğim yoktur. Lakin asıl kimliği Yahudi-Ermeni ama Müslüman postuna bürünmüş, işte bu normal değildir.

Pakradunilerin tek kimlikli Ermeniler’e çok işler ettiği söyleniyor. Sakın bize de onlara benzer işler etmesinler.

İslamî kesimde bir yığın üniversite var. Devlet kadar zengin vakıflar, cemaatler var. Kültür işlerine yatırım yapan holdingler, finans kurumları var. Bu müesseseler çok ciddi, çok kabiliyetli, çok haysiyetleri araştırıcıları vazifelendirsinler, Pakraduniliğin bilhassa bugünkü durumu hakkında ilmî eserler yazdırsınlar. Bu gibi araştırmalar destekle olur. Ehliyetli bir tarihçi bulunur, bu zat Ermenice öğrenir, İngilizceyi çok iyi bilir, Almanca da bilir. Önce Pakradunilikle ilgili bir bibliyografya ve kaynak çalışması yapar. Bu konuda şimdiye kadar ne gibi kitaplar yayınlanmış?.. Bununla da iş bitmez, yayınlanmamış kaynaklara, arşivlere inilmesi gerekir.

İşin başka bir tarafı daha var ki, benim cesaretim ona yetişmez. Bugünkü Türkiye’de güçlü, nüfuzlu, etkili, köşe başlarına geçmiş Pakraduni var mıdır, varsa kimlerdir? Bunların da tamamen ilmî metotlarla ve seviyeli bir üslupla araştırılması ve açıklanması gerekir.

Modern Türkiye’nin temel bilinmeyenleri üç beş değildir. Bu ülkenin en az on beş büyük bilinmeyeni vardır. Pakraduniler bunlardan biridir. Pakraduniliği ve Pakradunileri bilmeden bugünkü Türkiye’yi anlamak ve çözmek mümkün değildir.

Sabataycılar için de öyledir.

Otuz yıla yakın devam eden PKK terörü hakkında şimdiye kadar kitap, makale, rapor olarak çok şey yazıldı ama PKK’nın iç yüzü aydınlatılamadı.  Pakradunileri, Kripto Yahudileri ve Kripto Hristiyanları bilmeden PKK anlaşılmaz ve çözülmez.

Yazık, çok yazık!.. Şu koskoca yetmiş beş milyonluk Türkiye yakın tarihinin realitelerini, ilmî ve tarihi açıdan inceleyemiyor.

Bir takım konvansiyonel mitler, yalanlar, efsaneler, düzmece tezler ve teoriler peşinde koşup duruyoruz…

1933’te İstanbul’da Profesör Abraham Galanté, Pakraduniler hakkında bir kitap bastırıyor ve şehrin hiçbir kütüphanesinde bir nüshası bile yok.


Mehmet ŞEVKET EYGİ - 27 Ocak 2013 Pazar

mazhar

#1
Yahudilik ve Anadolu'daki Gelişmesi

   Doç.Dr. Baki Adam, 1962 yılında Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Balkıca köyünde doğdu. 1987'de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. 1988'de aynı Fakültenin Dinler Tarihi Anabilim Dalı'nda araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 1989'da "Dinlerde Hacc İbadeti Üzerine Bir Araştırma" isimli teziyle Yüksek Lisans öğrenimini bitirdi. 1990'da Dinler Tarihi Anabilim Dalı'nda doktora çalışmalarına başladı. 1991-1992 yılları arasında sekiz ay süreyle İsrail'de Tel-Aviv Üniversitesinde kaldı. Haziran 1994'te "Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat ve Yahudi Hayatındaki Yeri isimli doktora teziyle doktor unvanını aldı. 27 Kasım 1997'de de Doçent oldu. Halen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı'nda çalışmaktadır.


    Yahudiliğe mensup olanlar, tarihten günümüze, İbranî, İsrail ve Yahudi isimleriyle anılmışlardır. "İbranî" ve "İsrail" tarihî anlamda, "Yahudi" ise özel ve yaşayan bir kavmi tanımlamak için kullanılmıştır. Bunlardan "İsrail" ve "Yahudi" isimleri daha çok kullanılmıştır. Tarih içinde bu iki isim, karakterle ilgili bir muhteva kazanmıştır. "İsrail" olumlu karakteri, "Yahudi" ise olumsuz karakteri belirtir olmuştur. Bugün Yahudiler, "İsrail" ve "Yahudi" ismini kullanmaktadırlar.



1948'de Filistin'de kurulan devletin adı İsrail'dir. Bu devletin vatandaşlarına, etnik kökenine bakılmaksızın "İsraelî" (İsrailli) denilmektedir. Yahudi ismi ise, ırken ve dinen Yahudi olanlar için kullanılmaktadır. Musevi ismi, Osmanlı'nın son dönemlerinde kullanılmaya başlamıştır. Bu isim, bugün sadece Türkiye'de kullanılmaktadır. Yahudi ismiyle aralarında hiçbir fark yoktur. Bununla birlikte, Türkiye'deki Yahudiler Musevi adını tercih etmektedirler. Bu tercihte, Yahudi isminin taşıdığı olumsuz anlam etkili olmaktadır. Yahudi din adamlarının belirlediği kurallara göre, Yahudi olmanın bazı ırkî ve dinî şartları vardır. Yahudi olmanın temel ön şartı, Yahudi bir anne-babadan veya Yahudi bir anneden doğmaktır. Sadece babası Yahudi olan bir kimsenin Yahudi sayılabilmesi için Yahudi dinine de girmesi gerekir. Milliyeti bakımından Yahudi olmayıp sonradan Yahudiliğe giren kimse de Yahudi sayılır. Bu bakımdan "Yahudilik" terimi; belli bir ırka, kültüre ve dine mensubiyeti ifade eden çok kapsamlı bir anlam ihtiva etmektedir.

YAHUDİLİĞİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ

Yahudiliğin tarihi Hz. İbrahim'le başlar. Yahudilerin büyük atası olan Hz. İbrahim, Tevrat'ın ifadesine göre Keldanîlerin Ur şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Terah (İslam kaynaklarında Azer), ailesini alarak Harran'a göç etmiştir. Allah, daha sonra, Hz. İbrahim'e Kenan bölgesine gitmesini emretmiştir. Bunun üzerine Hz. İbrahim, ailesini ve kardeşinin oğlu Lut'u yanına alarak Kenan'a gitmiştir. Daha sonra, Kenan'da kuraklığın baş göstermesi üzerine Mısır'a giden ve orada bir süre kalan Hz. İbrahim, Mısır firavunun verdiği hediyelerle zengin olarak tekrar Kenan'a dönmüştür. Yanında, eşi Sara'nın cariyesi Hacer (Hagear) de vardır.
Hz. İbrahim'in yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, eşi Sara'nın kısırlığı sebebiyle bir çocuğu olmamıştır. Bu durumdan rahatsız olan eşi Sara, Hz. İbrahim'e cariyesi Hacer'le evlenmesini teklif etmiştir. Hz. İbrahim, Hacer'le evlenmiş ve bu evlilikten İsmail dünyaya gelmiştir. Hacer'in Hz. İbrahim'e bir oğul vermesi Sara'nın kıskançlığına yol açmıştır. Bunun üzerine Allah meleklerini misafir kılığında Hz. İbrahim'e göndererek Sara'nın bir erkek çocuk doğuracağını müjdelemiştir.
Sara, kendi oğlu dünyaya gelince Hacer'e ve oğlu İsmail'e daha fazla kıskançlık duymaya başlamıştır. Bu kıskançlığı yüzünden Hz. İbrahim'den, Hacer ve oğlu İsmail'i yanından uzaklaştırmasını istemiştir.Allah, Hz. İbrahim'e, Sara'nın sözünü dinlemesini, soyunun İshak'ta yüceleceğini bildirmiştir. Ayrıca onunla bir de ahit yapmış, İsmail'in soyunu mübarek kılıp bir millet yapacağını vadetmiştir. Bunun üzerine Hz. İbrahim, Hacer ile oğlu İsmail'i Paran denilen yere götürüp bırakmıştır. İsmail, oraya yerleşmiş ve Arapların atası olmuştur.
   
   Tevrat'a göre Hz.İbrahim'in neslini devam ettiren İshak'ın da iki oğlu vardı. Bunlardan birinin adı Esav, diğerinin adı Yakup'tur. Esav ile Yakup arasında doğdukları günden beri çekişme vardı. Bu çekişme, ilk oğul olmakla ilgiliydi. O zamanlar İbraniler'de ailenin ilk oğlu olmak ayrıcalık taşımaktaydı. Babanın otoritesi ve malının büyük bir kısmı ilk oğula kalıyordu. İshak yaşlanıp gözleri görmez olunca, ilk doğan Esav için bereket duası etmek istedi. Fakat Yakup, annesinin de yardımını alarak babasına kendisini Esav olarak tanıttı ve bereket duasını aldı. Böylece, Esav'ın hakkı olan ilk oğulluğun imtiyazını ele geçirmiş oldu. Tanrı, Yakub'un ilk oğulluğunu onaylayarak onu mübarek kıldı. Onu, büyük bir neslin atası yaptı. Bu durum, Esav'ın Yakup'a kin beslemesine yol açtı. Esav'ın öldürmesinden korkan Yakup Harran'a, dayısı Laban'ın yanına gitti. Orada dayısının iki kızıyla evlendi. Yakub'un, dayısı Laban'ın iki kızından ve cariyelerinden on iki oğlu oldu. İsrailoğullarının on iki kabilesinin kökeni, Yakub'un bu on iki oğluna dayanmaktadır.
    Yakup, Harran'da uzun bir süre kaldıktan sonra tekrar atalarının yurdu Kenan'a geldi. Yakub'un küçük oğlu Yusuf'a karşı derin bir sevgisi vardı. Kardeşleri Yusuf'u kıskandılar ve onu bir kuyuya attılar. Mısır'a mal götüren bir ticaret kervanı Yusuf'u kuyudan çıkardı ve Mısır'da firavunun memuru Potifar'a sattı. Daha sonra Yusuf,Allah'ın yardımıyla firavunun sarayına maliye nazırı oldu. Mısır'ın bütün ekonomisi Yusuf'a teslim edildi.
Hz. İbrahim zamanında olduğu gibi Kenan'da tekrar kıtlık baş göstermişti. Mısır'da erzakın olduğunu haber alan Yakup, oğullarını Mısır'a gönderdi. Bunlar, Mısır'da Yusuf'la karşılaştılar. Yusuf, Mısır'a gelmesi için babasına haber gönderdi. Bunun üzerine Yakup, kabilesini de yanına alarak Mısır'a gidip yerleşti. Fakat, Yusuf'un ölümünden sonra Mısır'da durum değişti. Tahta geçen yeni firavun İsrailoğullarını köleleştirdi. İsrailoğulları, dört yüz sene Mısır'da köle olarak kaldılar.
 

    İsrailoğullarının bu esareti sırasında, dönemin Mısır firavunu bir rüya gördü. Rüyayı yorumlayan kahinler yakında İsrailoğulları arasından bir
çocuğun dünyaya geleceğini ve bu çocuğun firavunun tahtını elinden alacağını söylediler. Bu haber, firavunu telaşlandırdı. Firavun, o yıl doğacak olan bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti. Hz. Musa da o yıl dünyaya gelmişti. Hz. Musa'yı gizlice dünyaya getiren annesi, Allah'ın vahyi üzerine onu bir sepetin içine koyup Nil nehrine bıraktı. Firavunun adamları sepeti alıp saraya götürdüler. Firavun, çocuğu evlat edindi.
Firavun'un sarayında büyüyen Hz. Musa, bir gün şehre gitti. Şehirde dolaşırken bir İsrailli ile bir Mısırlının kavga ettiğini gördü. Musa, İsrailliye yardım etmek amacıyla kavgaya müdahale etti ve Mısırlıya bir tokat vurdu ve kazaen Mısırlı öldü. Firavunun kendisini cezalandırmasından korkan Hz. Musa, Mısır'ı terk edip Medyen'e kaçtı. Orada, Medyen kahini Yetro'nun (Şuayb) yanında çalışmaya başladı. Bir süre sonra onun kızı ile evlendi.
Yahudilik ve Anadolu'daki Gelişmesi - Doç.Dr. Baki ADAM
http://seyyidin.blogcu.com/yahudilik-ve-anadolu-daki-gelismesi-doc-dr-baki-adam/11679942

******************************************



Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı ‘Pakraduniler'in hikâyesi yeni yeni günışığına çıkmaktadır.
Selanikli Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö 730 yılında başlayıp günümüze kadar uzanmaktadır. Bu iddianın sahiplerinden birisi de araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan'dır. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri "acımasızca" yönettiğini ifade ederek, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante'yi gösteriyor. Galante, "Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı" adlı kitabında, "Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu'nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20'nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir" saptaması yapmaktadır.
Bizans'ın kendi krallıklarına son verdiği Pakraduniler, Selçukluların hakimiyetine girdikten sonra yüzyılımıza kadar hayatiyetini cemaat içinde devam ettiriyor.
Hikâye milattan önce 730 yılında başlıyor. O tarihte, Ermeni Kralı Sannasar, Filistin'e yaptığı seferde İsrail Kralı Osee'yi öldürerek, 10 Yahudi kabilesini esir alıyor. Sonra onları Fırat'ın ötesine, Güney Ermenistan'a yerleştiriyor. M.Ö. 700'lerde, bu kez Babil Kralı Nabukadnezar, Mısır Kralı Necho ile Kudüs Kralı Yoachim'e karşı bir savaş açıyor. Söz konusu sefere, Doğu Ermenistan Kralı Hıraçya da büyük bir ordu ile katılıyor. Hıraçya'nın bu savaşta gösterdiği olağanüstü başarı, Nabukadnezar'ı fazlasıyla memnun ediyor ve esir aldığı 10 bin Yahudi'nin yarısını Kral Hıraçya'ya hediye veriyor. Bu esirler arasında İsrailoğulları'nın önemli şahsiyetlerinden Prens Şampat (Smbat/Shampat) da bulunuyor. Şampat, kısa zamanda Hıraçya'nın takdirlerine mazhar oluyor. Devlet hizmetine alınıp, önemli mevkilere yükseliyor.
Esirlikten soyluluğa: Pakraduniler (Ermeni Görüntülü gizli Yahudiler)


M.Ö. l5O'lerde soyunun Hz. Davud'a (as) dayandığını iddia eden ve adı "Pakarad Şampa" olan bir Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak'a başvurarak, saray hizmetine girebilme talebinde bulunuyor. Dikkat çekme ve kendini sevdirme açısından Prens Şampat'ı dahi gölgede bıraktığı kaydedilen Pakarad Şampa, Kral Vağarşak'ın en yakın bendeleri mevkiine erişiyor. Sonunda şaşırtıcı bir şekilde, Ermeni Kralları'na taç giydirme imtiyazı ile 10 bin süvariye komuta etme hakkını elde ediyor. M.Ö. 90-36'larda Ermeni krallarından Dikran II. (Büyük Dikran) İsrailoğullarına yönelik yeni bir sefer düzenliyor.
Bu sefer sırasında esir aldığı binlerce Yahudi'yi o da ülkesine götürüyor. Esirler arasından seçtiği "Aşod" adında bir asil Yahudi'yi özel hizmetine alıyor. Bu olaylar sonucunda Ermenistan'a yerleşen ve zamanla nüfusları hızla artan esir Yahudiler, sürgün yıllarının sembol ismi Prens Şampat'ın hatırasını kendilerine rehber edinerek, teşkilâtlanıp millî varlıklarını koruyabilme mücadelesine girişiyor. Zamanla Ermenilerin yönetimini ele geçiren Pakraduniler M.S. 1045'e kadar Ermenistan'da saltanat sürmeyi başarıyor.
26 yüzyıldır Yahudilikleri devam ediyor
"Kripto Yahudilik"konusunda uzman olan Türkiyeli Yahudi Prof. Abraham Galante, "Les Pacradounis ou Une Secte Armeno-Juive/ Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı / Baskı: 1933, Fransızca İst." adlı eserinde bu konuda hayli enteresan bilgiler veriyor:"Pakraduniler varlıklarını Juda İmparatorluğu'nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20'inci yüzyıla kadar sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir. Eğin'de, ‘Erzurum-Sivas arasında' (Malatya Balaban-Hekimhan, Erzincan Kemaliye hattında), Marmara Denizi'nin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy'de yaşamış oldukları bilinen Pakraduniler, 26 yüzyıldır Yahudi yönlerini sürdürmekte gösterdikleri kararlılık nedeniyle Portekizli Marano'lar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabilirler." Malatya tarafından Darende'nin Balaban kasabasına girişte ve yol üzerindeki Havra, kilise ve cami karışımı yapı incelemeye ve irdelemeye değerdir.
Dabağyan, Pakradunilerin kullandığı isimlerin Ermenilerden farklı olabildiğini söyleyerek; Ermeni tarihçi Gatoğigos Ğorenazi'den şu nakilde bulunuyor: "Simpat adını, ‘Pakraduniler' oğullarına verirler. Bu isim İbranice'den geliyor ve aslı ‘Şampat'tır. Ermeniler arasında asırlarca pek revaç görmüş olan ‘Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit' gibi isimlerin Ermeni menşe'li olmadığı bariz şekilde meydana çıkmaktadır."
Dabağyan, Bizanslı tarihçi Pavstos'un, 3. Asır'da bölgede iskân edilmiş ve kısmen Hıristiyan olmuş Yahudilerin miktarını 400 bin olarak verdiğini de kaydediyor.
Konunun uzmanı Gad Nassi: "Pakraduniler domuz eti yemezler, oysa Ermenilerde serbesttir" diyor
Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden araştırmacı-yazar Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin (Yeni adı Kemaliye) arasındaki bölgede varlıklarını sürdürdüklerini belirtiyor. Nassi'ye göre cemaatin yayılımı, Arapkir, Hekimhan Kapadokya ve Kilikya/Çukurova'ya kadar uzanıyor.
http://dunyagerceklerim.blogspot.com/2012/04/ermeni-goruntulu-gizli-yahudiler.html

*************************************************************
Pakradunilerle ilgili yazım birilerini hayli rahatsız ve tedirgin etti. Böyle bir şey yoktur, bunlar Eygi'nin uydurmalarıdır diyenleri çıktı... Israrla tekrar ediyorum: Böyle bir şey vardır. Elde yazılı ve tarihî kaynaklar bulunmaktadır.

Şu anda ülkemizde birkaç çeşit Ermeni yaşamaktadır:

(1) Gregoryen, Katolik ve Protestan tek kimlikli Ermeniler.

(2) Kendilerini Türk, Kürt, Müslüman, Alevî gibi gösteren iki kimlikli Kripto Ermeniler.

(3) Ermenilerin Sabataycıları=Dönmeleri durumunda olan Pakraduniler. Bunlar Ermeni kökenli gibi görünen Yahudilerdir. Şu anda bir kısmı hem Ermeniliklerini, hem Yahudiliklerini gizliyorlar ve araziye uymuşlardır.

(4) Tamamen Müslümanlaşmış, Ermeni kökenli Müslümanlar diyeceğimiz gruplar. Bunlara bir diyeceğimiz yoktur. İslam ırklar üstü evrensel bir dindir, her kökenden insan Müslüman olabilir. Yahudi de Müslüman olabilir, Ermeni de, Rus da... Yeter ki iki dinli, iki kimlikli, Müslümanlığı iğreti olmasın. Kökenleri ne olursa olsun tek kimlikli, Samimî Müslümanlar bizim din kardeşimizdir. Hiçbir ayırım yapmayız.
http://www.habervakti.com/index.php?page=articles&id=8719
************************************************

Kim bu pakraduniler

"Selçuklular devrinde, Alparslan'ın saflarına geçerek, Bizans'a karşı savaşan ve sonradan İslam dinini kabul eden Ermenilerin büyük bir kısmı, bilâhere 'Alevi Mezhebi'ne geçmiş ve öyle kalmışlardır. (...) Demek ki, Mareşal Horace Sebastiani, Fransa'nın Türkiye üzerinde taşıdığı gizli emellerin tahakkuk sahasına aktarılacağı zaman, Osmanlı topraklarında yaşayan bilumum unsurlardan istifade edebilmek için Anadolu topraklarında yaşayanları da iyiden iyiye tetkik etmiş veya ettirmiş!"
http://www.timeturk.com/tr/fotogaleri/dunya/kim-bu-pakraduniler/7