Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Birkaç dakika düşünmez misiniz 1

Başlatan İsra, 20 Mayıs 2012, 03:24:11

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Bir düşünür, " büyük düşünceler büyük yüreklerden doğar" der. Yürekten beslenen ve akılla şekillenen düşüncelerin hayata davetini ve geçişini sağlamak ise insanın içsel yolculuğa çıkması ve tefekkür etmesiyle mümkün olabilir. . Büyük düşünceler, büyük eylemler, büyük meseleler, büyük zaferler insanın akıl gönül irtibatı kurmasıyla şekillenir. Gayret ve cehd etmekle ortaya çıkar.

Bunun için tarihte iz bırakan önemli şahsiyetlerin, ilkeli hareket ettiklerini ve sorun ile çözümü çevreleyen bir düşünce ve tefekkür eyleminin içinde olduklarını görürsünüz. İnsanlar, kendileriyle baş başa kalarak hayatı sorgularlar, varlık sebeplerini, nesne-obje ilişkilerini anlamaya ve varlığın mahiyetini kavramaya çalışırlar. Yalnızlığa çekilirler. Bu tür yalnızlıklar insanı kendine getirir. Çünkü kişi iç dünyasına yaptığı yolculukta kendini görür, yeteneklerini keşfederek, yeri ve sorumlulukları çerçevesinde faydalı işlere imza atar.

Hazreti Peygamber, Risaletten önce inzivaya çekilirdi. Günler süren bir tefekkür ve derin düşünceler içinde şehre indiğinde, Mekke'den tüm dünyaya insanlığın içinde bulunduğu girdabın durum analizini yapar ve insanlara yol gösterirdi. Hazreti Peygamber işte böyle bir zamanda vahiyle muhatap olmuş ve Risalet sorumluluğunu üstlenmişti.

Bazen kendinizi karanlık bir tünelde hissedersiniz. Yürümektesinizdir ama yolunuzda sağlı sollu karanlık dipsiz uçurumlar vardır. "Düşmekten" ve "Düşünmekten" korkarsınız. Bu durumda sizi koruyacak, düşmeden sendelemeden, kararlı adımlarla yürümenize yardımcı olacak meşaleniz imandır. Düşünmek ve akıl etmek" gibi bir eylem ile "iman" gibi bir cevher buluştuğunda "düşmekten" korkmazsınız. İnandığınızı güçlendirmek ve dinamik hale getirmek için tekrar ve tekrar tefekkür edersiniz.

Yani, içinize yaptığınız yolculukta, kendinizi bulur, sorumluluğunuzu idrak eder ve istikamet üzere olmaya gayret edersiniz. Düşünmeye vakit ayırdığınızda aklınız, idrakiniz iradeniz imanın kapısına doğru yol alır ve hakikat çizgisinden ayrılmadan yürümeye devam edersiniz.

Birkaç dakika düşünmek, bir tefekkür yolculuğuna çıkmak kurtuluşunuza vesile olabilir. Zira bu ibadetler vesilesiyle uzun bir zaman sonra erişeceğiniz mevkiye sizi daha kısa bir kestirmeden ulaştırabilecek durumdur. Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Kimim? Neyim? Gibi üç-beş yaşlarında sorduğunuz o masum soruları erişkin bir insan nazarıyla yeniden sorar ve esaslı cevaplar alırsınız.

Fatma Tuncer

İsra

Her şey hızla akıyor, zaman, ömür, mekân ve insan.

Bu akışın içinde tahayyüllerimiz ve tasavvurlarımız yavaş yavaş değişiyor. Hayat ile ölüm arasında sıkışan insanlık açlık, savaş, şiddet, işsizlik, sevgisizlik ve merhametsizliğin esaretinde ve tehdit altında.

Kısır bir döngünün içinde devri âlem, devir daim ediyor. Her şey o kadar hızlı akıyor ki, sabahın güneşini daha yeni fark etmiş iken, akşam güneşi ile karşılaşıyor vaktin nasıl geçtiğini bile anlayamıyoruz. Modern zamanlar ve algılar, her yerde tuzaklar, pusular kurmuş olduğu halde köleleştirici yaşam tarzını zorla iliklerimize kadar dayatıyor ve sinsice uyuşturuyor.

Bir sele kapılmış, sonsuzluk okyanusa doğru sürüklenmekteyiz sanki. Düşünmeye, konuşmaya vakit bulamaz bir toplum olmaya doğru sürükleniyoruz. Dünya meşgaleleri, ideal ve hedefleri bizleri gerçek yurdumuz olan ahiret hayatından çoktan uzaklaştırmış gibi. Sanal bir zaman ve mekân algısı içindeyiz.

Önünüze konan engeller (dizi seyret, para kazan, alış veriş yap, tatile çık, faturaları öde, şöhret ve fırsatları kovala... gibi) hem dünya ve ahiretle, hem de Hakikatle bağınızı koparan sahte ve sanal engellerdir.

Gerçekten bütün bunların sadece iyi kurgulanmış birer tuzak olduğunu anlaya biliyor musunuz? Düşünmeyin istiyorlar. Eğer düşünmeye alışır ve tefekkür etmeye sık sık vakit ayırırsanız uyanmanızdan, şerefli varlık hiyerarşisindeki durumunuzun, yerinizin farkına varmanızdan korkuyorlar.

Sorun için değil "Çözüm" için çeşitli bahaneleriniz olmalı.

Vaktim yok demeyin, mazeret üretmeyin.

Birkaç dakikanızı ayırmanız bunun için yeterli.

Üç dakikalık içsel yolculuğunuz, sizi kendinize döndürebilir, nereden geldiğinizi ve nereye gitmekte olduğunuzu görmenize yardımcı olabilir. Hayatın geçiciliğini, ölümün hak olduğunu, cennet ve cehennemi hatırlatır size. Hastalıkların, imtihanların birer kazanca dönüşebileceğini, kötülük yapanın ceza ile karşılık bulacağını, iyiliğin mükâfatla sahibine geri döneceğini içsel olarak kavrarsınız.

Fatma Tuncer

mazhar

Tefekkür
 
Tefekkürün dindeki yeri nedir?
CEVAP
Tefekkür, dinimizde önemli bir ibadettir. Tefekkür, günahlarını, mahlukları ve kendini düşünmek Allahü teâlânın yarattığı şeylerden ibret almaktır. Kur’an-ı kerimde iyiler övülürken buyuruluyor ki:

(Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken hep Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını inceden inceye düşünürler. “Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen [boş, manasız şeyler yaratmaktan] münezzehsin. Bizi Cehennem azabından koru” derler.) [A. İmran 191]

 

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Allah’ın azameti, Cennet ve Cehennem hakkında bir an tefekkür, bir geceyi ihya etmekten iyidir.) [Ebuşşeyh]

(Tefekkür, ibadetin yarısıdır.) [İ. Gazali]

(Tefekkür gibi kıymetli ibadet yoktur.) [İbni Hibban]

(Biraz tefekkür, bir sene [nafile] ibadetten kıymetlidir.) [K. Saadet]

 

(“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardından gelişinde [uzayıp kısalmasında] akıl sahipleri için elbette ibret verici deliller var” [A. İmran 190.] âyeti varken nasıl ağlamayım? Bu âyeti okuyup da tefekkür etmeyene yazıklar olsun!) [İ. Hibban]

 

(Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünün, zatı hakkında düşünmeyin!) [Beyheki]

(Sükutu tefekkür, bakışı ibret olup çok istiğfar eden kurtuldu.) [Deylemi]

 

Tefekkür, insanı bilgili eder. Bilgili olan da amel eder. (Vehb bin Münebbih)

Tefekkür, iyilik ve kötülüğünü gösteren bir aynadır. (Fudayl bin Iyad)

Allah’ın azametini düşünen insan, Ona isyan edemez. (Bişr-i Hafi)

Tefekkür zekayı açar. (İmam-ı Şafii)

Dünyayı düşünmek, ahirete perdedir. Ahireti düşünmek, gafletten kurtarıp hikmet konuşturur. (Ebu Süleyman Darani)

 

Her fırsatta Allah’ın yarattıklarını tefekkür etmelidir. Mesela eline bakmalı. Parmakları olmasaydı, bir şeyi tutup alması ne kadar zor olurdu. Yahut parmakları hiç kıvrılmasaydı, eller hiç olmasaydı, gözümüz olmasaydı, gözümüz başka yerde olsaydı, halimiz nasıl olurdu? Tırnağın devamlı büyüdüğü gibi, dişlerimiz de büyüseydi ne olurdu? Dişlerimiz kemikle beraber olsaydı, çürüyünce nasıl çekilecekti? Saç uzadığı halde, kaşın ve kirpiğin uzamadığını düşünmeli. İnsan kavak gibi büyüyüp gitseydi, ne olurdu? Bitkilerin, meyvelerin yaratılışını, yıldızların, gezegenlerin bir ahenk içinde oluşunu düşünmeli. Bunları ne kadar mükemmel yarattığı için Allahü teâlâya hamd etmeli! Böylece insanın imanı da kuvvetlenir. Fakat devamlı bunlarla uğraşıp da kendine gereken fıkıh bilgisini ihmal etmek ise çok tehlikelidir.

 

Tefekkür, dört türlü olur:

1- Allah’ın mahluklarındaki güzellik ve faydaları düşünmek, Ona inanıp Onu sevmeye sebep olur.

2- Onun vâd ettiği sevapları düşünmek, ibadet yapmaya sebep olur.

3- Onun bildirdiği azapları düşünmek, Ondan korkmaya, kötülük etmemeye, günahtan kaçmaya sebep olur.

4- Onun nimetlerine, ihsanlarına karşılık, nefsine uyarak günah işlediğini, gaflet içinde yaşadığını düşünmek, Allah’tan utanmaya sebep olur. Allahü teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlukları düşünerek ibret alanları sever.

 

Hz. Musa’nın ümmetinden biri, 30 sene ibadet eder, bir bulut kendisine gölgeler. Bir gün bulut gelmez, güneşte kalır. Annesi, (bir günah işlemişsindir) der. Çocuk, (Hayır, günah işlemedim) der. Annesi, (Göklere, çiçeklere bakıp da Yaratanın azametini düşünmediysen, bundan büyük hata olur mu?) der.
http://sadakat.net/merakedilenler/Ahlak/Tefekkur.htm

mazhar

Tefekkürün fazileti:

“Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstünde yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: (Rabbimiz, Sen boşuna yaratmadın) derler”

                                                              Âl-i İmran/191

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına gelmesinde, akıl sahiplerine şüphesiz deliller vardır”                                                          Âl-i İmran/190

“Göklerin ve yerin, buyruğu ile ayakta durması; O’nun varlığının alâmetlerindendir”                      Rûm/ 25

“Allah sizin bilmediğinizi yaratır”                   Nahl/18

“Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden (kendi nefislerinden) ve daha bilmediklerinizden çift çift yaratan Allah, münezzehtir”                                                Yasin/36

“Kendi içinizde, Allah’ın varlığına nice deliller vardır, görmez misiniz?”                                                 Zariyat/21

“Sizi topraktan yaratması, O’nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer birer insan olup, yeryüzüne yayılırsınız”                                                              Rûm/20

“İnsan kendini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir”                       Yasin/77

“İnsan oğlu bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmiştir. Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz, bu yüzden onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır. Şüphesiz ona yol gösterdik. Buna kimi şükreder, kimi de nankördür”                       Dehr/ 1-3

“Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz kudret sahibiyiz. Yeryüzünü biz yaydık; ne güzel yaymışız”

                                                                Zariyat/47-48

“Biz yeryüzünü dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı?”                                                 Mürselât/ 25

“Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık. Biz onları ancak ve ancak gerektiği gibi yarattık”                                    Duhan/38,39

“Göğü karışıklıktan korunmuş bir tavan kıldık, halbuki onlar bundaki delillerden yüz çeviriyorlar”     Enbiya/32

“Üstünüze yedi kat sağlam gök bina ettik”      Nebe/12

“Rızkınız da, size verilen âzab da göklerden gelir”

                                                    Zariyat/22

“Ey inkârcılar, sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip, yükseltmiş ve ona şekil vermiştir”                                         Naziat/27,28

Yukarıda bir kısmından örnekler verdiğimiz âyetler, tefekkürün faziletini bildirmektedir. Bu âyetlerden anlıyoruz ki, Allah-ü Tealâ yarattıkları üzerinde düşünmemizi istemektedir. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin. Zât’ı hakkında düşünmeyin, zira siz O’nun kadrini takdir edemez, O’nu anlamaya güç getiremezsiniz” buyurmuşlardır.                         (Teberani)

Yine: “Veyl o kimseye ki, Âl-i İmran 190,191. âyetlerini okur da, bunun üzerinde düşünmez” buyurmuşlardır.                                       

(İbn-i Hibban)

“Bir saat tefekkür, bir gece ibadetinden hayırlıdır”                                           

                                                        Hasan-ı Basrî

“Tefekkür senin aynandır, iyilik ve kötülüklerini sana gösterir”                                                                    Fudayl

                                                                           

“Sözü zikir, sükûtu fikir, bakışı ibret olanlar benim gibidir”                                                               Hz.İsa a.s.

“Sözü hikmet olmayanların konuştukları lağv (boş), tefekkür etmeyenin sükûtu sehv (yanlış), ibret nâzarıyla bakmayanın bakışları da sehvdir”                  Hasan-ı Basrî

“Yalnızlık, tefekkür için uygundur. Düşünce ve tefekkür insanı Cennet yoluna ulaştırır”         Lokman a.s.

“Allah-ü Tealâ’nın nimetleri üzerinde düşünmek, en makbul ibadetlerdendir”                          Ömer b. Abdülaziz

“Eğer insanlar Allah-ü Tealâ’nın Azameti üzerine düşünseler, O’na isyan etmezlerdi”                        Bişr-i Hafî

“Tefekkürle kılınan iki rekât namaz, tefekkürsüz yapılan bir gece ibadetinden hayırlıdır”                     İbn-i Abbas

“Dünyalığı düşünmek, ahirete perde ve velâyet sahipleri için bir ukubettir (cezadır). Ahireti düşünmek ise hikmeti doğurur ve kalbi uyarır”                       Ebû Süleyman

“Hayrı düşünmek, hayrı davet eder. Kötülüğe nedamet onu terk etmeye davet eder”                      İbn-i Abbas

Rivayete göre Allah-ü Tealâ indirdiği kitaplardan birinde: “Ben her hikmet sahibinin sözünü kabul etmem; onun himmet (tercih ile yönelerek, çabalama) ve arzusuna bakarım. Şayet himmet ve arzusu bana ise; onun sükûtunu tefekkür, sözünü hamd olarak kabul ederim” buyurmuştur.

“Akıl sahipleri, zikir ile fikre; fikir ile de zikre döne döne kalplerini dile getirir ve hikmetle konuşmaya başlarlar”                                                                           Hasan-ı Basrî

“Meclislerin en şereflisi, tevhid sahasında düşünenlerin arasında bulunup, marifet havasını teneffüs etmek, meveddet deryasından muhabbet bardağından içmek ve hüsnü zan (iyi zan) ile Allah-ü Tealâ’ya bakmak gayesini güden meclislerdir. Bu gibi sohbetlerde bulunup, bu gibi zevkli şerbetler içenlere müjdeler olsun”

Cüneyd-i Bağdadi

“Söze sükûttan ve hüküm çıkarmaya da tefekkürden yardım isteyin”                                               İmam-ı Şafii

“Faziletler dört adettir: Birincisi hikmettir ki bunu ayakta tutan tefekkürdür. İkincisi iffettir ki; şehveti zapt etmekle elde edilir. Üçüncüsü kuvvettir; gadabı (öfkeyi) önlemekle elde edilir. Dördüncüsü adalettir ki; bunu da ayakta tutan itidal(orta yol) ve nefse karşı kuvvetli olmaktır”                                                            İmam-ı Şafii

http://www.aysegulerdog.com/site/yazdir.asp?dsy_id=585