Yeryuzunde Basortusu Zulmu'nun Sona Ermesi Dilegi ile...

Başlatan zeyneb, 18 Temmuz 2006, 20:00:07

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zeyneb

YERYÜZÜNDE BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜ'nün SONA ERMESİ DİLEĞİ İLE...
Ve Sizler...
O gün ayetler, sizin omuzlarınızdan söz ediyordu..
Başörtüsünü bir sancak gibi yapan Eliftiniz.
İnce Ceylan derisinde, sülûs yazılarla, süslü ''Nur'' ayetlerinin şavkıydı dalgalanan..
Üç küçük ağaç dallarını size dönüp çiçeğe döndü O gün.
Rüzgar bazen pervaz ediyor, ince beyaz çiçeklerin arasından süzülüp, sizin başörtünüzde duruluyordu...
Ve derken..
Gökte, güneş gelip başınızın üstünde durdu..
Hüznün şerefelerinde mavi ezan çiçekleri açıldı...
Siz.. bir zulmün üzerine yürür gibi yürüdünüz..
Siz.. ayetlerde omuzlarından söz edilenlersiniz
Siz.. yeryüzünün bütün meydanlarında başörtüsünü birer sancak gibi taşıyanlarsınız..
Siz.. iffet ve namus timsalleri...
yeryüzünün zümrüt parıltılarısınız...
Siz.. yeryüzüne sığmayan, iman çağlayanlarısınız..
Ve Sizler BACILARIM..
Başörtüsü için çile çeken, gözyaşı döken bacılarım...
Allah yolunda her türlü tehdide, işkenceye, zulme göğüs geren, dövülen, horlanan..
Sözlerinde, özlerinde gönüllerinde imanın nurunu dalgalandıran..
Allah için, seherlerde kanlı gözyaşları arş-ı alaya dayanmış sizler...!
BACILARIM... SİZLERE SELAM OLSUN!
Ve sizler, öyle kimselersiniz ki;
Allah ve Rasulünü dünyadan ve dünyadakilerden üstün tutanlarsınız...
- Sizler Allah'tan ümit kesmeyenlersiniz..
- Sizler Dertlerini sessiz-beyaz dilekçelerle Allah'a sunanlarsınız..
- Sizler istediklerini yalnız ve yalnız Allah'tan isteyenlersiniz..
Ve sizler..
-Allah'ın mahşerdeki hesabını unutup, size alaylı gözlerle her türlü acımasızlığı yapanların yüzüne;
Şanlı direnişinizi tokat gibi çarpan sümeyyelersiniz..
SİZLERE SELAM OLSUN..
Bakın! duyuyormusunuz..
İşte ecdadın sitemkar sesleri
Şanlı ecdadın mezarlarında kemikleri sızlıyor..
Vatan için, millet için, bayrak için, Kur'an için, başörtüsü için, namus için can vermiş.. Şehit olmuş şanlı ecdad..
Bizler, ümmetin erkekleri boynumuz eğik.. Ama onlar.. onlar medar-ı iftiharlarınız..
Mezarlarında rahat uyumayan yüzbinlerce şehid'in al kanları..
BACIM
İnan ki, senin başörtünde gül bahçesine dönüşmüş..
Onların kanları boşa akmamış..
Onlar gül bahçelerini sulayan; Eyyub El-Ensariler, Ulubatlı Hasanlar, Sütçü imamlar, Akifler..
Ey Sütçü imam.. İki bacımızın yaşmağını aldılar diye maraşı kana buladın..
HEYHAT..!
Gel görki, şimdi senin şuuruna ne kadarda da muhtacız..
Hakkını helal et!
Senin emanetine sahip çıkamadık..
Senin huzurunda duracak yüzümüz yok..
Bacılarımızın, kızlarımızın derdine derman olamadık..
Onlar okumak istiyorlar..
Ama gel görki senin torunlarını başörtülü diye sokmuyorlar okullarına..
O gün fransız, ingiliz yunan dölleri; Bayrağa, başörtüsüne, namusa el uzatıyordu..
Bugün adı müslüman olan, Mehmetler, Ayşeler maalesef birer başörtüsü celladı kesilmişler..
Başörtüsünü düşman bellemişler..
BACIMIN İFFETİ BATMAKTA REZİLİN GÖZÜNE..
ACIRIM TÜKRÜĞE BİLLAHİ ! TÜKÜRSEM YÜZÜNE
diyor merhum Akif
Reziller görevlerini yapıyorlar..
Peki ya bizler? Adı müslüman olan bizler..
Lafı gelince mangalda kül bırakmayan bizler, üzerimize sanki ölü toprağı serpilmiş..
Evlerimizdeki rahat koltuklarımızdan onların gözyaşlarını izliyoruz.
utanmadan.. utanmadan..
Ve SEN okula alınmayan, gözyaşları arş-ı alayı titreten BACIM.. BAKAMIYORUM YÜZÜNE.. UTANIYORUM..
Sana karşı vazifemi yapamadım.. Beni affet..
Biliyorum.. O her şeyin hesabının hakkıyla sorulduğu yerde, yakama yapışacaksın..
sana diyecek sözüm yok.. Tükür.. Tükür yüzüme.. bacım..
Tükür.. Tükür..
Benim şahsımda adı erkek diye geçinenlerin hepsinin yüzüne tükür..!
AH BACIM..
Senin gözyaşlarını görecek gözlerimizin önünde, şimdi neler var neler..
Paralar.. altınlar.. evler.. dünyalıklar..
Senin yaşadıklarını hissedecek yüreğimizde öyle bir pas varki, kapkara..
Kalplerimiz ise taş kesilmiş.. kaskatı olmuş..
Ah BACIM ah..
Sen yinede üzülme..
Hergün beraber olduğun insanlar, hemde adı müslüman olan bunca insan,
annen, baban, kardeşlerin, bizler, kısacası hepimiz..
Bu kayıtsız hali, lakayıt hali, seni düşündürmesin.. ağlatmasın..
Bizler vazifemizi yapamasakta sen yine de üzülme..!
Ümitvar ol..
BACIM..
Unutma! tez geçer zulmün ezası. Sabretmeyi bileceksin tamam mı?
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Çevirmez ahını Allah öksüzün Pek basittir, devrilmesi köksüzün Her kim olsa haksızlığı haksızın Suratına çalacaksın tamam mı?
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Yolunuz her zaman Allah yoludur! Bu öyle bir çileki, kökü şehid kanıdır! Hak haklının en mukaddes malıdır. Vermezlerse alacaksın tamam mı?
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Yalana hayır, bu gerçeğe evet Mücadeleden yılma, kalsanda tek fert Birde ötesi var, buranın elbet, Nasıl olsa güleceksin... güleceksin... Güleceksin tamam mı? * * * * * * * * * * * * * * * * * * * AllahIM, Bizlere yüzümüz ağırtan böyle nesiller verdiğin için sana şükürler olsun..
AllahIM, Ayakları senin davanda sabit olan bu güzide evlatları, bütün ümmeti muhammede ibret eyle, rehber eyle..
AllahIM, Bütün bu yapılanlar, ümmetin dağınıklığından.. En kısa zamanda bütün müslümanlara, birbirini sevmeyi, birbirleriyle kardeş olmayı ve birleşme şuurunu nasip eyle..
AllahIM sen Mevlamızsın.. Bizleri bağışla.. bizleri şuurlandır.. gözlerimizi aç.. kalplerimizi yumuşat.. ayaklarımızı kaydırma.. davamızda zafer nasip eyle..
AMİN... AMİN... AMİN * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
nce başörtüsünü bıze farz belletenler,
Şimdi acında okuyun diyorlar anne....
Her gün odama cekilip bir köşede,
hıçkırıklara boguldugumu bilmiyorlar anne...
Başörtümü farz belletenler,
Davamın arkasında durmuyorlar anne....

hy120

özür dilerim ama bu konuda en büyük  taviz verenler bayan mı değil mi diye sormaqdan edemiyorum. gerci şuda var bu zülüm sadece  bayanlara değil erkeklerede geldi lakin  esas  magdur  gözükenler--zahirde-- bayanlar.  

arkadasım  bu dava  buyuk ama malesef bu davada sözde   öncülük yapan bazıları ilim için açın diye ilk tavizi verdi.

bir erkek olarak bayanları direk suçalayacak değilim, suçlamaıyorum aksine  benim suçlamam taviz konusu ama  içinde bulundukları durumda kolay değil.

Allah yardımcımız olsun.



taviz tavizi çekti ve milletin tepkisindeki yetersizlik bu  din düşmanlarını   bu zulme   adım atmasına yolş açytı..
yyühe’l-aziz! Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrünün günleri madud ve herşeyin fanidir. Öyleyse, şu kısa, fani ömrünü fani şeylere sarf etme ki, fani olmasın. Baki şeylere sarf et ki, baki kalsın.

zeyneb

hy120 kardeşim... eğer herkes verdiği sözde durup, davasından vazgeçmeseydi bugun bu durumda olmayacaktık.. nefisler her zman olduğu gibi yenik düştü.. Kuran'a değil de sizin dediğiniz gibi sözde öncülük yapan insanların fetvalarına boyun eğdiler.. evet... dava büyük ve zorlu..Rahman aklı verip iradeyi bize bırakmış.. İrademize O'nun razı olacağı şekilde sahip çıkabilmek umuduyla... bizler davaya devam edenler olarak Rabbimize bir adım yaklaştık eminizki bizleri yalnız bırakmayacaktır..

Rabbim her daim yar ve yardımcımız olsun...
nce başörtüsünü bıze farz belletenler,
Şimdi acında okuyun diyorlar anne....
Her gün odama cekilip bir köşede,
hıçkırıklara boguldugumu bilmiyorlar anne...
Başörtümü farz belletenler,
Davamın arkasında durmuyorlar anne....

Esmaulhusna

     Allah tan umut kesilmeyeceğini biliyoruz.Bu da biz bayanların bu dünyadaki nefis sınavlarından biri ve umud ediyorum ki bu sınavı ve diğer sınavlarımızı anlımızın akıyla Rabbimizin bizlere koyduğu çizgileri geçmeden hakkıyla geçeriz... Bu sınavda nefsine yenik düşüp yelkenleri suya indiren bayan arkadaşlarda var.Her insanın hata yapabileceğini göze alarak öncelikle o  bayan arkadaşlarıma tüm islam alemine ve kendime Allahtan bizleri doğru yoldan ayırmamasını,hidayetten delalete düşürmemesini ve nefsimize yenik düşmememizi diliyorum...AMİN


SELAM VE DUA İLE....
''gerçekçi ol,imkansızı iste..''

mizan-08


muhacir

Alıntı yapılan: "zeyneb"hy120 kardeşim... eğer herkes verdiği sözde durup, davasından vazgeçmeseydi bugun bu durumda olmayacaktık.. nefisler her zman olduğu gibi yenik düştü.. Kuran'a değil de sizin dediğiniz gibi sözde öncülük yapan insanların fetvalarına boyun eğdiler.. evet... dava büyük ve zorlu..Rahman aklı verip iradeyi bize bırakmış.. İrademize O'nun razı olacağı şekilde sahip çıkabilmek umuduyla... bizler davaya devam edenler olarak Rabbimize bir adım yaklaştık eminizki bizleri yalnız bırakmayacaktır..

Rabbim her daim yar ve yardımcımız olsun...

:x
Allah bütün samimi müslümanların yar ve yardımcısı olsun.
amâ ve hırsa uyup nefs ile mahkûr olma,
Rahatın zâil olur,nâmı meşhur olma,
Sohbet-i Arif-i Billah'a eriş, dûr olma,
Saltanat-ı Mesned-i Dünya ile mağrur olma.

mazhar

Başörtünle kızlara kötü örnek oluyorsun


Doç. Dr. Sevgi Kurtulmuş, 28 Şubat sürecinde başörtüsü nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılan ilk akademisyen. Sırf başörtüsü nedeniyle profesörlüğüne çok az bir zaman kala İstanbul Üniversitesi’nde kendi deyimi ile ‘kapı önüne’ konulmuş.Kurtulmuş, bölüm başkanının , “Sen başörtünle talebelere kötü örnek oluyorsun. Kızlar senin gibi kariyer yapmak istiyorlar. Bu bizi çok endişelendiriyor.” dediğini aktarıyor.


21 Nisan 2012 Cumartesi - 10:17

HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un eşi Doç. Dr. Sevgi Kurtulmuş, 28 Şubat mağdurlarından biri. Kurtulmuş, o dönemde başörtüsü nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılan ilk akademisyen. Kemal Alemdaroğlu’nun rektör olmasının ardından, bir numaralı kararla Nur Serter’i rektör yardımcısı yaptığını, iki numaralı kararla da kendisini açığa aldığını söyleyen Kurtulmuş, o dönemi karanlık bir süreç olarak nitelendiriyor. Kurtulmuş, “Çok kötü günlerdi. Herkesin kenara çekildiği, en yakın arkadaşlarımızın bile ‘Sevgi’yi verelim, kurtulalım, bölümü kurtaralım’ dediği bir dönem yaşadık. Ben üniversiteden atılan, başörtümle doçent olmuş ilk akademisyenim. Arkasından başörtülü öğrencilerin okula alınmadığı bir süreç başladı. ” diyor.

Başörtüsü yasağından dolaylı ne başını açıp devam edenlerin ne de okul veya iş hayatını bitirenlerin hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olmadığını söyleyen Kurtulmuş, “Pek çok kişi psikolojik desteğe ihtiyaç duydu. İnsanlar ne yaparsa yapsın mutlu olamadı. Çünkü zorlama ile yapılan bir şeydi. 20 yaşından 40 yaşına kadar, insanlar birileri istediği için böyle yaptıklarından dolayı çok mutsuz oldular. ” şeklinde konuşuyor.

Birileri istediği için başını açmayı kabul etmediğini anlatan Kurtulmuş, psikolojik destek almasa da sürecin kendisini çok yaraladığını anlatıyor. Akademik başarıları ile anılabilecek iken, üniversiteden uzaklaştırılan ilk akademisyen olarak anılmanın kendisini incittiğini söyleyen Kurtulmuş, “Profesörlüğe kadar olan akademik kariyerin en zor kısmı Doçentliğe kadar olan kısımdır. Profesörlüğe az bir zaman kala sırf şekilden dolayı mağdur ediliyorsunuz, kapının önüne koyuluyorsunuz. Bu hakikaten kolay bir şey değil. Çoğu zaman, başörtüsü değil de Müslümanlığı temsil eden bir rozet olsaydı da bu kadar tepki alır mıydı diye düşündüğümde herhalde aynı tepkiyi gösterirlerdi diye düşünerek üzülmüşümdür. ” diyor.

‘KIZ ÖĞRENCİLERE KÖTÜ ÖRNEK OLUYORSUN, KIZLAR SANA BENZEMEYE ÇALIŞIYOR’ DENİLDİ BU 28 ŞUBAT’IN BAM TELİYDİ

Kurtulmuş, İstanbul Üniversitesi’ne döndüğünde başına gelen bir olayı da şu sözlerle anlatıyor: “Amerika’nın en iyi üniversitelerinden birindi başörtüsüyleydim. Orada hiçbir sıkıntım yoktu. Tekrar İstanbul Üniversitesi’ne döndüğüm zaman bölüm başkanımız bir gün beni çağırdı. Alemdaroğlu’nun rektör olmasından az önceydi. ‘Sevgi, senin başını açman lazım. Çünkü insanlara kötü örnek oluyorsun.’ dedi. Dedim ki, ‘Hocam ben ABD’nin en iyi okullarından birinde başörtümleydim, bundan hiç rahatsızlık duymadım. Neden böyle düşünüyorsunuz?’ Verdiği cevabı hiç unutmam ve 28 Şubat’ın bam telinin de burası olduğunu düşünürüm. İnsanlar inandıkları gibi yaşayarak sosyal hayatta var olmaya başlamışlardı. Bu bir takım çevreleri çok endişelendirdi. Onun için düğmeye basıldı.”

O DÖNEMDE YARGI DA SİYASALLAŞMIŞTI

Kemal Alemdaroğlu’nun rektör olmasının ardından, verilen emirlere ve kılık kıyafet yönetmeliğine uymadığı gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatıldığını, 6 ay gibi bir sürenin ardından da üniversiteden uzaklaştırıldığını kaydeden Kurtulmuş, “O hukuki süreçte ben tamamen haklıyım. Verilen emirlere uymamak yok, açık bir kıyafet kanunu yok. Fakat kılıfına uydurularak savunmam istendi. Uyarı, maaştan kesilme, açığa alınmak… Altı ay gibi kısa bir sürede verilen emirlere uymamak nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldım. Yargı yolunu sonuna kadar kullandım. Fakat o dönemde yargı siyasallaşmıştı. Hepsi aleyhime sonuçlandı. Yıllar sonra bir arkadaşımın damadı Danıştay’da çalışıyormuş. O zaman söylediği şeyi hiç unutmam. Aileye, ‘O dosyanın kaybetmesi mümkün değildi, fakat yapacak hiçbir şey yoktu. Sadece seyredebildik.’ demiş. “ diyor.

Üniversiteye dönerek profesörlüğünü almak istediğini söyleyen Kurtulmuş, “Yarım kalan her şey insanı üzer. Benimle aynı dönem üniversiteye başlayan arkadaşlarımın çoğu ya rektör ya dekan ya da YÖK üyesi. Sadece başörtülü olduğum için sistemin dışına itilmem hala içimi acıtır. Kolay bir şey değil. İç hukuk kurallarını tamamen tükettim ben. Tekrar yargı yolu açılırsa tabi ki başvurmayı düşünürüm. ” şeklinde konuşuyor.

Okuldan atıldığında ilkokula giden kızının, yıllar sonra üniversiteye başladığını anlatan Kurtulmuş, “Çapa Tıp Fakültesi’nde okuyordu. Kızımı okula götürdüğümde çocuğumu önce hastaların da kullandığı tuvalete bırakıyordum. Bu ne kadar acıtıcı bir şey. Mikrop yuvası bir yere bırakıyorsunuz, çocuğunuz orada saçına başına şekil veriyor, ondan sonra okula giriyor. Geçen seneye kadar kızım bu sıkıntıyı yaşadı. Bu çok incitici bir şey.” diyor.

28 Şubat’ta sönen hayatlar olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Bunlar nasıl telafi edilebilir. Rakam olarak belki şu kadar insan mağdur oldu demek kolay. Ama yaşanan şeyler çok incitici, kolay değil. ” diye konuşuyor.

YAPILANLARIN İBRETİ ALEM OLMASI, YAPANIN YANINA KAR KALMAMASI İÇİN YARGILANMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM
Kurtulmuş, dönemle ilgili bir soruşturma sürecinin başlamasını olumlu bulduğunu aktarıyor. “28 Şubat sürecinde bin yıl sürecek denmişti. Biz o zaman bu işin bin yıl süreceğini düşünmüyorduk ama bu kadar uzun süreceğini de tahmin etmemiştim. Keşke bu kadar uzun sürmeseydi.” diyor. Başlayan 28 Şubat soruşturmasının bir hesaplaşma olmadığını vurgulan Kurtulmuş şunları dile getiriyor: “Kin, intikam duygusu ile hareket edildiğini düşünmüyorum. O dönemde çok ciddi mağduriyetler oldu ve bizden sonraki insanların aynı acıları çekmemesi için yapılması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, kimsenin mağduriyetini telafi etmek mümkün değil. Çok ciddi dramlar var işin içinde. Ama yaşananların mutlaka ibreti alem olması , bir daha yapılmaması için, yapanın yanına kar kalmaması için yargılanmasını çok önemsiyorum.” Kurtulmuş , dava açılması halinde müdahil olacağını belirtiyor.

İKNA ODALARININ MUCİDİ NUR SERTER DE YARGILANMALI

Kamuoyunda ikna odalarının kurucu olarak bilinen Nur Serter ile o dönemde aynı bölümde olduklarını söyleyen Kurtulmuş, Serter’in de yargılanması gerektiğini ifade ediyor. Kurtulmuş, “İkna odalarının mucidi hanımefendi şu anda milletvekilliği dokunulmazlığı zırhının arkasında. Kimin eli ile kimler ne yaptı, bunların hepsinin hesabı verilmeli.” şeklinde konuşuyor.

Süreçte mağdur olan kişilere iade-i itibar verilmesi gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, “Hiç değilse mağduriyetlerin azaltılması anlamında bunu çok önemsiyorum.” diyor.
tımeturk


mazhar

Türban ile ilgili utanç raporu!


Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın raporu başörtüsü yasağının her alanda devam ettiğini ortaya koydu


Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) tarafından yayımlanan 'Başörtüsü Yasağına İlişkin Değerlendirme ve Öneriler' başlıklı raporda çarpıcı tespitlere yer verildi. Raporda başörtülü kadınların siyasal kutuplaşmanın bir aracı haline getirildiği, laik kesimdeki algıyı şekillendiren ve çözüme doğru ilerlemeyi engelleyen bazı kalıpların olduğu dile getirildi.
Ebru İlhan ve Özge Genç tarafından hazırlanan raporda başörtülü kadınların kamu ve özel sektörde yaşadıkları sıkıntıların azalmadığı ifade edildi.

Bugün gazetesinde yer alan habere göre, TESEV uzmanları Ebru İlhan ve Özge Genç'in yaptığı araştırmalar neticesinde hazırlanan, "Başörtüsü Yasağına İlişkin Değerlendirme ve Öneriler" raporu, başörtülü kadınların durumunu ortaya koydu.

Başörtülü kadınların Türkiye'deki siyasal kutuplaşmanın simgesi hale geldiği vurgulanırken başörtüsü yasağı nedeniyle kadın nüfusunun büyük bir oranının toplumsal hayattan uzaklaştığı belirtildi.

Kamusal alanda da başörtülü kadınların varlığının çok fazla hissedilemediği vurgulanırken "Başörtüsü yasağından kaynaklanan ayrımcılıkları ele alırken, başörtüsünün inanç özgürlüğü meselesini aşan bir yönü olduğunu görmek gerekir.
Başörtüsü gözle görünür olduğu için ve kadınlar tarafından kullanıldığı için, kadına yönelik ayrımcılıklarla başörtüsüne yönelik ayrımcılıklar birleşerek daha da katmerleşmekte, dahası ayrımcılığa uğrayanların, tıpkı engellilik veya siyahi olmak gibi durumlarda da yaşandığı gibi ayrımcılık yapanlar tarafından kolayca hedef alınmalarına yol açmaktadır" ifadelerine yer verildi.

BAZI FAKÜLTELERDE DERSLERE ALINMIYORLAR

Başörtüsü konusunda laik kesimdeki algıyı şekillendiren ve çözüme doğru ilerlemeyi engelleyen kalıpların olduğu ifade edilen raporda yasağı savunanların gerekçesi olarak 'başörtüsünün dini sembol olarak erkek egemenliğini sembolize etmesi ve kadın bedeninin hapsedilmesi" gösterildi.

Raporda, 2010 yılından itibaren bazı üniversitelerde başörtülü kadınların kampüslere girmesi önündeki engellerin 'hafiflemesi' veya ortadan kaldırılmasına karşın, halen bazı üniversitelerde özellikle fakülteler ve dersler bazında yasağın devam ettiği vurgulandı.

Başörtülü kadınların milletvekili olamadığı hatırlatılırken şunlar kaydedildi: "Seçim dönemlerinde çalıştıkları partilerden milletvekili veya belediye başkanı adayı olarak gösterildiği örnekler yok denecek kadar azdır. Sonuç olarak, bugünün Türkiye'sinde başörtüsü-siyasi parti-Meclis ilişkisi hiçbir kesimin mantıklı bir açıklama getiremediği, adeta bir Bermuda Şeytan Üçgeni'ni andırmaktadır."
ÖRTÜNMEK VİCDAN İŞİDİR ZORLA OLMAZ

Zorla örtünme konusunun da ele alındığı raporda kadınların baskıyla örtünmesi hakkında somut verilerin olmadığının altı çizildi. Zorla örtünenin din, inanç ve vicdan özgürlüğü ilkelerine aykırı davrandığı belirtilirken şöyle denildi: "Herkesin inanç ve vicdan özgürlüğünü savunuyorsak, başörtüsü konusunda da kadınları 'kurtarıcı' bir pozisyon almadan önce, gerçekten şartları ve durumları iyi anlamak gerekmektedir.

Türkiye'de ve dünyada çeşitli Müslüman ülkelerde yapılan pek çok araştırmanın gösterdiği gibi, başörtüsü takmanın farklı motivasyonları, farklı nedenleri ve farklı inanç paradigmalarına ilişkin açıklamaları vardır. Bunların hiçbiri, başörtüsü nedeniyle toplumsal hayata katılamayan kadınların durumunun çözümsüzlüğü ve onlara karşı gerçekleştirilen akıl almaz uygulamaların devam etmesi için geçerli bir neden oluşturmamaktadır."

HER ALANDA YASAK DEVAM EDİYOR


Raporda, 2010 yılından itibaren bazı üniversitelerde başörtülü kadınların kampüslere girmesi önündeki engellerin 'hafiflemesi' veya ortadan kaldırılmasına karşın, halen bazı üniversitelerde özellikle fakülteler ve dersler bazında yasağın devam ettiği vurgulandı.

Başörtülü kadınların milletvekili olamadığı hatırlatılırken şunlar kaydedildi: "Seçim dönemlerinde çalıştıkları partilerden milletvekili veya belediye başkanı adayı olarak gösterildiği örnekler yok denecek kadar azdır. Sonuç olarak, bugünün Türkiye'sinde başörtüsü-siyasi parti-Meclis ilişkisi hiçbir kesimin mantıklı bir açıklama getiremediği, adeta bir Bermuda Şeytan Üçgeni'ni andırmaktadır."

28 ŞUBAT'TA BÜYÜK KIYIM YAPILDI

TESEV raporunda, kamuda uygulanan başörtü yasağında dayanağının 12 Eylül darbesiyle iktidarı devralan Milli Güvenlik Konseyi tarafından hazırlanıp 1982 yılında onaylanan 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik' olduğu vurgulandı.

Yönetmeliğe rağmen 28 Şubat süreci öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, bazı üniversiteler ve vergi dairelerinde çalışan başörtülü kadınların çalışabildiği kaydedilirken yasakçı uygulamaların devreye girmesiyle ortaya çıkan tablo şu rakamlarla anlatıldı: "Bu süreçte on bini aşkın öğretmenin istifa etmek zorunda kaldığı, verilen emre itaatsizlikten dolayı 200 üstündeki öğretmen hakkında ceza davası açıldığı ve 3500 öğretmen hakkında işten çıkarma cezası verildiği ifade edilmektedir."

YÖNETMELİK KEYFİ UYGULANDI


Yönetmeliğin 5. Maddesinde 'görev mahallinde baş daima açıktır" ifadesinin bulunduğu belirtildi. Aynı yönetmelikte ayakkabının tarzından, tırnakların, favorilerin, bıyıkların boyuna kadar pek çok detay hükümlere yer verildiğine değinilen raporda, baş örtüsü dışındaki kısıtlamalara dikkat edilmediğine işaret edildi. Raporda, "Yönetmelikteki "baş açık" ifadesi dışındaki tüm ifadelerin genel kılık kıyafet kurallarına ilişkin olması, "baş açık" ifadesinin ise inançlı kesime uygulanan ayrımcılığın yolunu açmakta olmasıdır.

Yönetmelik, ayrıca Anayasa'nın 70. maddesinde yer alan "Her Türk kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilmez" ifadeleriyle çelişmektedir" denildi.

ANAYASA'YA RAĞMEN DIŞLANDILAR

2011 verilerine göre 2 milyon 300 bin kişinin istihdam edildiği kamu hizmetlisi pozisyonundan Türkiye'nin kadın nüfusunun büyük bir bölümünün dışlandığına işaret edildi. Başörtüsü kullanmada hizmet alma/ verme ayrımının da sadece kadınları ifşa eden ve kadınlar için geçerli bir ayıklama ve dışlama yöntemi olduğu ifade edildi. "Bu önerme üzerinden yapılan siyaset, Türkiye'deki kadın nüfusunun büyük bir bölümünün "kamusal alan" olarak da nitelenen kamu hizmetinden yoksun kalmasına göz yummaktadır. Ayrımcılığın olmadığı bir düzlemde, böyle bir yapay kategoriye ihtiyaç olmayacaktır" denildi.

"İMAJ KAYGISI" GALİP GELDİ

Başörtü yasağının özel sektörde de uygulandığına işaret edilen raporda, yasal bir engel olmamasına rağmen işverenlerin başörtülü kadınları 'imaj kaysgısı' yüzünden istihdam etmek istemediğine dikkat çekildi. Araştırma için görüşülen dindar muhafazakar işverenlerin 28 Şubat sürecinde işletmelerinin hedef alındığını aktararak, 28 Şubat üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen 'yeşil sermaye' ve 'rejim karşıtı' olarak damgalanma ihtimalinden ürktükleri belirtildi. Başörtülü kadınlarla evli işverenlerin de, başörtülü kadınlara yönelik haksızlığın farkında olmalarına rağmen bu duruma tepki vermedikleri vurgulandı.
KAPICILIK YÖNETMELİĞİNE BİLE GİRDİ

Raporda gündelik hayatta başörtüsüne karşı ayrımcılığa ilişkin çarpıcı örnekler verildi. Üniversitelerde sadece eğitim hakkı elinden alınan başörtülü öğrencilere değil, başörtülü veliler, gazeteciler, araştırmacılar hatta yabancı akademisyenler, uzmanlar ve tüm ziyaretçilere yasak uygulandığı kaydedildi. Ayrımcı yaklaşımın gündelik hayatta değişik şekillerde kendini gösterdiği belirtilen raporda, ayrımcılığın boyutları şu örneklerle anlatıldı: "Başörtülü ziyaretçileri geri çeviren özel oteller ve fabrikalar dahi olmuş, bir apartman yöneticisi, Kapıcılık Hizmet Yönetmeliği'ne kapıcının eşinin başını örtemeyeceğine dair hüküm koyma yetkisini kendisinde görebilmişti."
AYRIMCILIK DARBECİ ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ

MEMUR-SEN Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu: Bu ülkede birçok açıdan ayrımcılık yapılıyor. Bunun en başında da cinsiyet ayrımcılığı geliyor. Aynı inancı paylaşan erkekler siyaset, doktorluk, avukatlık yapabilirken kadınlar arasında başörtülü-başörtüsüz ayrımı yapılıyor. Bu ayrım esasen darbeci zihniyetin başörtüsü üzerinden siyaset yapma ahlakından kaynaklanıyor.
Cinsiyet ayrımının bir önce son bulması gerekmektedir. Kadınların başörtülü başörtüsüz ayrımı yapılmadan siyaset yapabilmesi, üniversitede okuyabilmesi ve kamu kurumlarında çalışabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir.

BÜYÜK SIKINTILAR YAŞIYORLAR

Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği Genel Sekreteri Neslihan Akbulut Arıkan: Başörtülü kadınların ayrımcılığa maruz kalması konusuna katılıyoruz. Gerek kamu kurumlarında gerekse özel sektörde başörtülü kadınların sıkıntı çektiklerini biliyoruz. Kamu kurumlarında başörtülü kadınların çalışması hala yasak ve mağduriyetler giderek artıyor.

Başörtülü kadınlar hak ihlaline uğruyor. Kamuda çalışamayan başörtülü kadın özel sektöre yönelmek zorunda kalıyor. Burada da düşük fiyatla çalışma, sigorta yapılmama gibi engellerle karşılaşıyor. Kamuda zaten çalışamadıkları için özel sektörde sıkıntıları iki kat artıyor.

YASAK MECLİS'TE DEVAM EDİYOR

AK Parti Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu: Üniversitelerdeki başörtüsüyle ilgili problem azaldı. Katı yasak uygulanmadığını biliyorum. Ancak Meclis'te devam ediyor. İç tüzük değişikliği yapılacaktı ama olmadı. Kadınların insanların inançları üzerinden siyaset yapılmasına karşıyız. Demokratik tam laik ülke olmak istiyorsak kadınların her anlamda diledikleri gibi yaşayışlarına ortam hazırlamamız lazım. Başörtüsüyle ilgili mevcut olan yasakların tamamen kalkması lazım. Laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olmak bunu gerektirir.

KAPILARIN AÇILMASI LAZIM

AK Parti Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı: Bütün özgürlüklerin sonuna kadar açılması lazım. AK Parti iktidarı döneminde 10 yıldır özgürlükler anlamında bütün tabular yıkarak yoluna devam ediyor. Bireyin hak ve özgürlüklerini de teslim etmek gibi bir sorumluluğumuz var.

Başörtüsü yasağının da bütün kamusal alanlar dahil kaldırılmasını Yeni ve sivil bir anayasa ile güvence altına almamız gerekiyor. İnancından dolayı başını örtenler de dahil bütün inanç gruplarının devletten eşit şekilde hizmet alabilmesinin Anayasa'ya konulması gerekiyor.


İnternet haber

mazhar




YGS Birincisi Satin: “Başarımı düzenli çalışmaya borçluyum
2012 Yüksek Öğrenime Geçiş Sınavı'nda (YGS) tüm puan türlerinde 500 tam puan alarak birinci olan Osmaniye TOBB Fen lisesi öğrencisi Sümeyye Nur Satin, Vali Celalettin Cerrah'ı ziyaret etti.



İl Milli Eğitim Müdürü Kadir Kılıç ile birlikte Vali Cerrah'ı makamında ziyaret eden YGS şampiyonu Satin'i kutlayan Vali Cerrah, öğrenciyi ödüllendirdi.

Başarısını ailesi, öğretmenleri ve düzenli çalışmaya borçlu olduğunu söyleyen YGS şampiyonu Sümeyye Nur Satin, Tıp Fakültesini okumak ve doktor olmak istediğini açıkladı.

Osmaniye'de her geçen yıl eğitim kalitesinin arttığını belirten Vali Celalettin Cerrah, hayırsever işadamları tarafından yapılan okullarla da okul açığının her geçen gün kapatıldığını söyledi. Cerrah, YGS şampiyonu Satin'e saat hediye etti.
star

mazhar

YASAK HÂLÂ SÜRÜYOR

Malûm, "ideolojik kuşatma"nın hüküm sürdüğü tek yer "Şehir Tiyatroları" değil... YÖK'ün "serbest" kararına rağmen, bazı üniversitelerin tamamında değil ama "fakülteler" ve "dersler" bazında "başörtüsü yasağı" devam ediyormuş!..
"TESEV'in raporu"na göre;

"Başörtülü hanımlar"ın kamuda ve özel sektörde yaşadığı sıkıntılar devam ediyor... Bunca "olumlu" gelişmeye rağmen "kamusal alan"da, "başörtülü hanımlar"ın varlığı fazla hissedilmiyor!..
Ve yine;

Ayrımcılığa uğrayan kadınlar; kendilerini; "Engelli!.. Özürlü!.. Zenci!.." olarak görmeye devam ediyorlar.
Yine rapora göre;

İşverenler, "başörtülü"leri "imaj kaygısı" yüzünden istihdam etmek istemiyormuş... "Bazı dindar işverenler" de, "damgalanmak"tan ürktükleri için, bu zulme tepki vermiyorlar; "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" mantığı ile yasağa göz yumuyorlarmış!..
Yasak, öyle uygulanıyormuş ki;

"Apartman yöneticisi" olan hıyarın biri; "Kapıcılık Hizmet Yönetmeliği"ne; "kapıcının eşi başını örtemez" diye hüküm koydurmuş iyi mi?..
Uzun lâfın kısası;

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "yasakların kalktığı" yönündeki beyanatlarına, YÖK'ün "kıyafet serbest" açıklamalarına rağmen, maalesef "örtü yasağı" birçok yerde devam ediyor...
Başörtülü kadınlar;

Bırakın "milletvekili" olmayı, "işçi" bile olamıyor... "Kapıcı eşi"ne de yasak uygulanıyorsa, varın gerisini siz düşünün!..
TEKİRDAĞ'DA SKANDAL

Biliyorum... TESEV'in raporu, nihayetinde bir "anket" çalışmasının ürünüdür... Anketler de, "isteğe göre" sonuç verirler... Dolayısıyla; "Bu raporun doğru olduğu ne malûm?" diye soranlar çıkabilir.
O halde;

"Rapor" ve "rakam"lardan vazgeçip, "yaşanan bir olay" aktarayım sizlere!..
Hem de, "taptaze!"

Hem de "dün"den!..
Efendim, devletin resmî ajansı AA'dan "dün saat 17.00'de" geçen haber şöyle:

"Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde, dereceye giren öğrenciler ile rehber öğretmene teşekkür belgesi verilmesi töreninde öğretmenin 'başörtülü' olduğu gerekçesiyle dışlandığı iddia edildi.
Belge alamadan öğrencilerinin yanından ayrılan rehber öğretmen Safiye Erdoğan, Kaymakam Yunus Fatih Kadiroğlu'nun belge verdiği öğrencilerle çektirdiği fotoğraf karesinde de yer almadı.

İlçe stadında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından protokol üyelerinin halkın ve öğrencilerin bayramını kutlamasıyla başladı.
Kutlamalar çerçevesinde, geçen hafta İstanbul'da düzenlenen Matematik ve Fen Bilimleri Proje Yarışması'nda dereceye giren Kozyörük İlköğretim Okulu öğrencileri Hilal Kay ve Özge Eylem Demir ile öğrencilerin rehber öğretmeni Safiye Erdoğan'a teşekkür belgelerinin verilmesi için yerlerini almaları istendi.

Yerlerini alarak Kaymakam Kadiroğlu'nun elinden teşekkür belgesini almayı bekleyen rehber öğretmen Erdoğan'ın Kaymakam tarafından 'başörtüsü olduğu gerekçesiyle uyarıldığı, bu nedenle öğrencilerinin yanından ayrıldığı' iddia edildi.
Kaymakam Kadiroğlu, iki öğrenciye teşekkür belgelerini vererek, öğrencilerle gazetecilere poz verdi.

Kaymakam Yunus Fatih Kadiroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 'olayın tamamen kendisinin dışında geliştiğini' iddia etti."
Demek ki neymiş;

"Kâğıt üstünde" kalkan yasak, "kürsü üstünde" aynen devam ediyormuş!..
Peki, ne zamana kadar?..

AYM'YE BİREYSEL BAŞVURU
Bildiğim kadarıyla; Anayasa Mahkemesi'ne "bireysel başvuru" hakkı 23 Eylül 2012'de başlıyor... Yani, 23 Eylül 2012'den itibaren hemen her vatandaş uygulamalardan dolayı uğradığı "haksızlık ve adaletsizlik"lere karşı Anayasa Mahkemesi'ne dâvâ açabilecek.

Hani, diyorum ki;
O gün geldiğinde "başörtülü bir üniversite öğrencisi" ya da "bir öğretmen" veya "kamuda çalışan bir memur" Anayasa Mahkemesi'ne "dilekçe" yazıp, dese ki;

"Ben, başörtümden dolayı ayrımcılığa uğruyor ve filânca derse alınmıyorum!.. Ben, filanca kamu kuruluşunda filanca işi yapıyorum...
Ancak zorla başımı açtırıyorlar... Bana ve benim gibilere kılık-kıyafet serbestliği tanınmasını istiyorum.

Bilgilerinize arzolunur."
Anayasa Mahkemesi, birkaç yerden böyle "dilekçe"ler aldığında ne yapar acaba?.. "Kamusal Alan dayatması"na devam mı eder, yoksa "özgürleşen Türkiye"de "özgürlükçü" bir karar mı verir?..

Anayasa Mahkemesi'nde hâlâ "despot kafalı" üyeler olduğunu biliyorum... Mahkemede "katıksız asker iki üye"nin görev yaptığının da farkındayım...
Ama, diyorum ki;

Eskisi kadar "şedit" değiller.
Ve ayrıca, sayıları "parti kapatmaya" yetmeyecek kadar azaldı.

Zaten, 23 Eylül'e kadar da; kim öle, kim kala!.. Bakarsınız, "özgürlükçü"lerin sayısı artıvermiş!..
Onlar da karar vermişler;

"Başörtüsü her yerde serbesttir... Devlet daireleri ve kamusal alanlar dahil... Başörtülü hanımların milletvekili olmalarında da bir sakınca yoktur... İsteyen, istediği gibi giyinmekte özgürdür... Çünkü Türkiye, despot bir ülke değil... Türkiye, özgürlükçü bir ülkedir."
Ne dersiniz, olmaz mı?.. Anayasa Mahkemesi, bir gün gelip de böyle bir karar veremez mi?..

Ne yani;
Hayal mi görüyorum ben?..

Ama unutmayın...
Hayal edemeyen;

Gerçekleri hiç göremez.
Ben, böyle bir Türkiye'yi hayâl ediyor, görmeyi çok arzuluyorum.

İnşaAllah görürüm.
Zira;

Bu "ideolojik kafa"larla,
Bu "despot"larla,

Bu "yasakçı"larla uğraşmaktan bıktım.
Artık; özgürlük istiyorum, özgürlük!..


Bu kompleksle, buraya kadar!

Adam, safi kompleks!..

Öyle bir "aşağılık kompleksi" var ki, sürekli "uzun" görünme arzusu içinde... Hani, utanmasa "uzun" görünmek için "apartman topuk" giyecek... Gerçi, "topuklu ayakkabı" giymedi değil...

Onu da giydi... Ama "kompleks"ini giderebildi mi bilmem.

Ne var ki;

Ne varsa "kendinden" olacak... "Sokma akıl"ın akıl olmadığı gibi, "apartman topuk" da "boy fukaralığı"na çare olmuyor...

Tıpkı, "Ermeni oyları"nın tur kazanmaya çare olmadığı gibi!..

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'den söz ediyorum... Malûm, "Ermeni oylarını alabilmek" için "soykırımı inkâr edene hapis" öngören bir yasa çıkarmıştı... Bu yasadan dolayı "Türklerin nefreti"ni kazandığı gibi, "Ermeni"leri de memnun edememiş olacak ki, önceki günkü "ilk tur"da "yenilgi"ye uğradı... Sosyalist aday Hollande yüzde 28 oy alırken, Sarkozy yüzde 26'da kaldı...

Bu "2 puanlık fark" var ya; ikinci turda "yüzde 46 - yüzde 54" olabilir ve Sarkozy; "31 yıl sonra, iktidardayken seçilemeyen ilk cumhurbaşkanı"olarak tarihe geçer.

Demek oluyor ki; bu işler "rol çalmak"la, "topuklu ayakkabı" giymekle ve hele hele "Türkiye'ye düşman" olmakla yürümüyor...

Ne olacaksa, kendinden olacak!


Haber Vaktim.com.Hasan Karakaya

ihvan

müslümanlar büyük bir imtihan içerisinde diye düşünüyorum acizane...sırf bu okullarda okuyacam diye büyük tavizler.30 yıl çalışacak ayrıca tavizler..ve biz türbanlı olup okuyanıda çalışanıda görüyoruz..süs eşyasına dönüşmüş örtünme çoğunlukla.malesef