İslâm, İsevîlik ve Musevîlikle Bir Tutulamaz!(Bir mektup)

Başlatan Mücteba, 19 Aralık 2011, 14:46:44

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Muhterem Hocam,

Fakir, Türkçe öğretmeniyim. Yedi yıl da üniversitede hasbelkader öğretim görevliliği yaptım.

Yazılarınızı okumaya gayret ediyorum. Hisli bir yüreğe sahip olduğunuzu, inandığınıza samimi inandığınızı kuvvetle tahmin ediyorum. Televizyonda da sizi dinledim. Gözlerinizin sık sık buğulanması, boğazınızın düğümlenmesi samimi bir kalp taşıdığınızın göstergesi diye düşünüyorum.

Muhterem Hocam, son yazınızda şöyle bir cümle var: "Ne zaman İslâm, İsevîlik ve Musevilik aslî kaynağına döner, işte o zaman insan da, insanlık da aslına, gerçek özüne kavuşur. Biz olur, bir olur." "....asli kaynağına döner" yüklemiyle biten bir cümlenin öznesi Musevilik ve İsevilik olabilir; bu normal; çünkü bu dinler asli hallerinden uzaklaşmışlar. Ama bunların yanında İslam'ın ne işi var? İslâm'ın "asıldan uzaklaşmak" bakımından mezkur dinlerle bir benzerliği var mı? Adamların kitaplarının aslı kalmamış; şu saatten sonra bulabilmeleri de mümkün değil. Bizim kitabımız bir nokta bile eksiksiz elimizde. Kitabımızı yanlış anlamayı önleyecek binlerce hadis-i şerif sağlam kayıtlar altına alınmış. Bu asli kaynakları günümüze bağlayan ilim adamları ve eserleri ortada... Öyleyse İslâm'ın diğer dinler gibi aslî kaynaktan uzaklaşmış olması söz konusu değildir. Aslî kaynaktan uzaklaşmamış bir dinin de aslî kaynaklarına dönmesini dilemek abesle iştigal olmaz mı?

Kastınız Müslümanların İslam'a uygun yaşamaktan uzaklaşmaları ise buna "İslâm'ın aslî kaynağına dönmesi" yerine "Müslümanların İslâm'a dönmesi" demek gerekmez mi?

Cümlenizi "Biz olur, bir olur." diyerek bitirmişsiniz. Yani İslâm, Musevîlik ve İsevîlik aslî kaynağına dönerse "biz olur, bir olur"muşuz. "Biz" dediğiniz kim? Bir, nasıl bir "bir"? Bu üç dinin aslî kaynaklarına dönmelerinden yeni bir "biz" ve "bir" mi çıkacak? Fakat zaten bozulmamış ve asıl halde bulunan İslâm "biz" ve "bir" olan değil midir? Yeni bir "biz" ve "bir" aramak İslâm'ı aslî hâlinden çıkarmaya çalışmak anlamına gelmez mi?

Kastınız şu mu? "Musevîlik ve İsevîliğin aslı İslâm'dır; ben onların aslî kaynaklarına dönmeleri ifademle İslâm'a dönmelerini, Müslüman olmalarını anlatmak istedim." Ama muhterem hocam, siz kalemi alışkın bir yazarsınız; bu böyle mi ifade edilir? Musevîlerin ve İsevîlerin aslî kaynaklarına dönmeleri İslâm'a dönmeleri veya girmeleri demekse, "aslî kaynaklarına dönmesi temenni edilen" dinler içine İslâm niçin dahil ediliyor? Musevîler ve İsevîler aslına dönecek; yani Müslüman olacak... Peki Müslümanlar, İslam aslî kaynağına dönünce ne olmuş olacaklar? Müslüman mı? E, zaten Müslümanlar ya... "Ama iyi Müslüman olacaklar" mı diyorsunuz? Öyleyse buna "İslâm'ın aslî kaynaklarına dönmesi" değil, “Müslümanın İslâm'a dönmesi, sarılması” demeliyiz.

Eğer Musevîlik ve İsevîliğin yanına İslâm'ı da koymanız onları kırmamak içinse bunu da kabullenemiyoruz. Tertemiz ve aslî hâliyle yaşamakta olan İslâm'ın diğerlerinin yanında sanki muharref dinlerden biriymiş gibi gösterilmesi -bu bir ifade dikkatsizliği neticesi de olsa- razı olunabilecek bir şey değil. Bir hakikati muhatabımıza kırmadan ulaştırmak güzel; ama kırmamak için hakikatin zedelenmesi kabul edilemez. Hakikat, İslâm'dır; başka dinlerin hükmü kalkmıştır. Bunu muhataplarımıza en yumuşak ve güzel bir şekilde anlatmaya gayret edelim. Ama bize "Bizim dinimizi de hakikat olarak kabul ederseniz sizinle konuşabiliriz." derlerse masadan kararlı ve hiç tereddüt etmeden kalkmayı bilmeliyiz. Onlarınki de hakikat ise biz onlara ne vermiş olacağız? Bırakalım öylece kalsınlar o zaman...

Muhatabın paşa gönlü olsun diye hakikat kem kümlere boğulmamalı. Kırılsalar da çatlayıp patlasalar da... Hakikat İslâm'dır ve Müslümanın vazifesi bunu gücü yettiğince bütün insanlara yaymaktır.

Selamlar...


Ahmet Tâlib ÇELEN - 19 Aralık 2011

muhabbeteri

"KULUNA HIŞM EYLEMEZ HÜDASI
KULUN ÇEKTİĞİ HEP KENDİ CEZASI"

mazhar


Mücteba