Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Emire İtaat

Başlatan Oruc_Reis, 06 Mart 2006, 01:56:59

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

Bir Allah dostu şöyle buyurmuş:
"Deseler ki 'Duâların kabul olduğu bir cuma günü duâ edeceksin, Hazreti Allah'ta duânı kabul edecek.' Hazreti Allah'a 'Emir'ül mü'minini muvaffak eyle Yâ Rabbi' diye duâ ederdim'"

mazhar


Güzel bir çalışma ve derleme.
Ellerinize sağlık Allah razı olsun.
Emirül Mü'minine itaat ile ilgili Hadis-i Şerifler de gösteriyor'ki, bu itaat meselesi oldukca hassas bir konu...
Günümüz de bu meseleyi tam kavramamış insanlara anlatılması gereken bir mesele...
Bir topluluğa, cemaate, gruba, meşrebe bağlı olmak demek, bağlı olduğun cemaatin başındaki zata bağlanmak demektir. Misal vermek gerekirse,  askere gittiğiniz zaman Ordu'ya kaydınız yapılır, ve o andan itibaren o komuta kademesine girersiniz...
Yani, artık siz  bir zincirin  halkası olmuşsunuzdur.  Komutanınız ne derse onu yapmak zorundasınız..! hayır deme, yapmıyorum deme şansınız yoktur. Ne söylenirse o orduda iseniz yapmak zorundasınız...
Yani, emre itaat etmek zorundasınız... Ordu da emre itaat etmeyenler, neyse cezasını çekerler. Cemaatde de böyledir. Verilen emri sorgulama diye bir şey olamaz. Şimdi, askerdesiniz komutan bir emir verdi, neden ? diye sorgulayabilirmisiniz ? Emire itaat de böyledir.

İnşAllah o itaat edenlerden oluruz.

Mücteba

#32
Peygamber Efendimiz aleyhisselâm buyurdular:
"Benim sünnetime ve benden sonra râşid ve mehdî halifelerimin sünnetine uyunuz, uymanız vacibtir... "
(Sünen-i Ebû Davûd)

Mücteba


leyya

Emeginize saglik.Resim seklinde yaptiginiz cok iyi dusunulmus.Indirip paylasmasi daha kolay oluyor.
Başaramassan bir daha dene, bir daha dene..Bir daha..Bir daha..Bir daha dene...
Unutma ''pes etmek intihar etmek'' gibidir...

Mücteba

#35
İslâm'da Emre İtaatin Önemi-Örneği ve Bir Mûcize

Ashâb-ı kiramdan Avf bin Amr (r.a.) anlatıyor:
"Ben, Selmân-ı Fârisî, Huzeyfe bin Yeman, Nûman bin Mukarrin ve Ensar'dan altı kişi, bize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk. Zübab dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki; Allah Teâlâ, hendeğin karnından karşımıza ak ve parlak bir kaya çıkardı. Onunla uğraşırken balyoz, kazma-kürek ve külünk gibi demir âlet ve edevâtımız kırıldı. Âciz kaldık. Bunun üzerine Selman'a,
— Ey Selman, Resûlüllah (s.a.v.)'a git de, şu kayadan dolayı çektiğimizi haber ver, dedik.
Resûlüllah Efendimiz, o sırada kıldan dokunmuş bir Türk çadırının içinde dinleniyordu. Selmân (r.a.),
— Yâ Resûlellah, analarımız-babalarımız sana fedâ olsun! Hendeğin karnından karşımıza ak bir kaya çıktı. Onunla uğraşırken, bütün demir âlet ve edevâtımız kırıldı, âciz kaldık. Çizmiş olduğunuz çizgiden sapılacak yer yakın olduğuna göre, o kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa, bu hususta bize vereceğiniz bir emir var mı? Biz, sizin çizdiğiniz çizgiyi aşmak istemiyoruz, dedi.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz,
— Ver bana balyozunu, ey Selmân! buyurdu." (Tabakâtu İbn-i sa'd, 4/83)
Selmân-ı Fârisî (r.a.) der ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, kayaya bir darbe indirince, balyozun altından bir şimşek parladı. Sonra ona bir darbe daha indirdi. Yine balyozun altından bir şimşek daha parladı. Daha sonra kayaya üçüncü darbeyi indirdi ve gene balyozun altından bir şimşek daha parladı. Bunun üzerine,
— Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlellah! Kayaya balyozla vurduğunuz zaman, balyozun altından çıkan şu görmüş olduğum parıltılar nedir? diye sordum.
— Ey Selman! Sen, onları gördün mü? buyurdu.
— Evet, gördüm, dedim.
— Birinci parlamada, Allah Teâlâ bana Yemen'i feth etti, açtı. İkinci parlamada, Allah bana Şam ve Mağrib'i feth edip açtı. Üçüncü parlamada, Allah bana Meşrık'ı feth edip açtı, buyurdu. (İbn-i İshak, İbn-i Hişam, Sîre, 3/230)

Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) tarafından haber verilen bütün bu fetihler, Hz. Ömer, Hz. Osman (r.anhümâ)'ın hilâfeti zamanında ve ondan sonraki devirlerde birer birer tahakkuk etmiştir. İbret almasını bilenlere, istikbâle ait ne büyük bir mûcize!

Burada çok mühim bir diğer hâdise de; bu mûcizenin ortaya çıkışına vesîle olan ashâb-ı güzînin, emre itaat noktasında göstermiş oldukları güzel örnektir. Eğer onlar, taşın vaziyetini Resûlüllah'a (s.a.v.) arz etmeyip, kayayı olduğu gibi bıraksalar ve 'bu kadarcık bir sapmadan bir şey olmaz' diyerek kendi düşüncelerine göre hareket etselerdi; belki de hendeğin o kısmında bir zaaf meydana gelecek ve bu zaaf sebebiyle Müslümanlar, büyük sıkıntılara mâruz kalacaktı. Ayrıca, zikri geçen mûcize zuhûr etmeyeceği için, ileride vukûa gelecek fetihlerden de haberdâr olamayacaklardı.

İşte bu hâdise bizlere, dinimizde (dünyevî-uhrevî) emre itaatin ehemmiyet ve lüzûmunu ortaya koymaktadır. O bakımdan, 'aman dikkat!' diyoruz; herkes kendine düşen dersi almalı, almasını bilmeli... Bahusus tasavvuf erbabı olan kardeşlerimiz emre itaatin, teslimiyetin ne demek olduğu üzerinde dikkatle düşünmeliler... Yapmaları gereken zahirî ve bâtıni vazifelerinde fazlalık ve eksikliklerden mutlaka kaçınmalı; denileni, denildiği miktar yapmaya gayret göstermelidir.

http://www.mollacami.com/konu/islam-da-emre-itaatin-onemi-ornegi-ve-bir-12828.html

Mücteba