Gizli Dünya Devleti ve Rockefeller Ailesi ile Rothschild Ailesi

Başlatan Lika, 04 Haziran 2010, 08:22:09

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika





19. yüzyılın büyük bir çoğunluğunda, bir Yahudi bankacılar ailesi olan Rothschild Ailesi, Avrupa'nın para marketlerini yönetti. Birçok Avrupa toplumu, borçlarını, savaş tazminatlarını ödemek veya barış projelerini finanse etmek için Rothschild'lardan para borçlandı. Ailenin ismi, yani Rothschild ismi, bir atalarının dükkanının işareti olarak kullandığı kırmızı bir kalkandan (a red shield, Almanca'da rothen schilde) gelmektedir.
Mayer Amschel Rothschild (1744-1812) aile servetinin kurucularından olmuştur. Almanya'da, Frankfurt-am-Main'deki yahudi bölgesinde doğmuştur. Bir tüccar oldu ve dövizcilik gibi birkaç bankacılık servisinde bulundu. Nadir madeni para uzmanı olan Mayer Amschel Rothschild pek çok zengin eve katılabilme imkanını elde etti. Özellikle de seçme hakkına sahip olan William of Hesse-Kassel'in evine girebilecek ayrıcalığa sahip olması önemliydi. Kısa sürede, seçme hakkına sahip bu şahsın başlıca ekonomik işleri ile uğraşmaya başladı. Mayer Amschel Rothschild 5 oğlunu da aile işinde çalışmak üzere yetiştirdi.

Rothschild'lar uluslararası bankacılar olarak ün kazanmalarını, Napolyon Savaşları'na borçludurlar. Mayer Amschel'in üçüncü oğlu Nathan Mayer (1777-1836), 1800 civarlarında İngiltere'ye gitti ve Napolyon'un kuşatması sırasında İngiltere için eşyalar kaçırdı. Kardeşlerinin yardımı ile, Nathan Mayer ayrıca İspanya'daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa'dan altın da taşıdı. Bu çabaları, Nathan'a İngiliz hazinesinin temsilcisi unvanını kazandırdı. Savaşın sonunda, Rothschild Ailesi Fransa ve Avusturya'ya borç vermekle yükümlüydü.

Nathan'ın erkek kardeşi Jacob ya da James (1792-1868), Fransa'nın başkenti Paris'te bir banka kurdu.Onun kardeşi Salamon Mayer ise (1774-1855) Avusturya'nın başkenti Viyana'da bir banka kurdu. Bir diğer erkek kardeş Karl Mayer (1788-1855) İtalya'nın Naples şehrinde bir başka banka kurdu ama tutunamadı ve 1861 civarında kapattı. En yaşlı kardeş Amschel Mayer (1773-1855), Frankfurt'taki ekonomik işlerden sorumlu olarak kaldı.
Rothschild Ailesi, Avrupa ve Amerika'da tren yollarını finanse etti ve ABD'de isteyenlere borç alma imkanı sağladı. Nathan Mayer'in oğlu Lionel Nathan (1808-79) 1875'te Süveyş Kanalı'nın kontrolünü satın alması için Başbakan Benjamin Disraeli tarafından kullanılmak üzere İngiltere'ye borç verdi. Lionel Nathan İngiliz Meclisi'ne seçilen ilk Yahudiydi ve onun oğlu Nathan Mayer (1840-1915) ilk Baron Rothschild oldu.

Rothschild'lar birçok onur ve unvan elde ettiler. İngiliz ve Fransız ailelerinin üyeleri olanlar ise kendilerini bilim adamları ve hayırsever olarak tanıtmışlardır.

Rothschild ailesinin 2000'li yıllara üç trilyon dolar sermaye ile girdiği tahmin edilmektedir.


Bütün bu bilgilerden anlaşıldığı üzere bu aile faiz prangasını kullanarak hem siyasi yönetimleri kendilerine bağlamış, hem de bu yolla büyük gelirler elde etmiş, servetlerine servet katmışlardır. Tabii servetlerini katlamalarına paralel olarak yönetimler üzerindeki etkileri ve güçleri de artmıştır. İşte bu etki ve güçlerini kullanarak, başta Illuminati şebekesi olmak üzere destekledikleri bütün karanlık teşkilatların ve masonik örgütlerin elemanlarının istedikleri yerlere gelmelerini sağlamışlardır.


Onların bu etkinlikleri de kendilerine siyaset meydanında "parlak" bir gelecek hazırlama hayalleri yapanların onların ağlarına düşmelerini kolaylaştırmıştır.

Rockefeller ailesi, Amerika'daki yahudi lobisinin başını çeken bir ailedir. Bu aile de Rothschild ailesi gibi başlangıçta banka ve finansman işine ağırlık verdi. Bu yüzden Amerika'da yıllardan beridir para piyasalarında saltanat sürmektedirler.


Hatta Amerika'da sermaye alanında 150 yılı aşan bir Rockefeller hanedanlığından söz edilir. Fakat sadece finans ve para piyasasında kalmamışlardır. Petrolden endüstriye çok geniş bir alana yayılmış ve oldukça güçlü bir sermayenin sahibi olmuşlardır. Özellikle petrol alanında tam bir dev ve tröst haline gelmişlerdir ve Amerika'nın en önemli petrol şirketleri onların elindedir.


Ailenin Rockefeller Vakfı adıyla bir vakıfları da bulunmaktadır. Bu vakfın amacı da Illuminati ve Yuvarlak Masa şebekesinin ağına düşecek yöneticiler yetiştirmek amacıyla üniversite çağındaki öğrencilere burs temin etmektir.

İsmi daha önce birkaç kez geçen yahudi Henry Kissinger bu vakfın danışmanlarındandır. Kissinger'in Rockefeller ailesiyle danışmanlığın ötesinde oldukça derin ilişkileri bulunmaktadır. Bu yüzden birçok çalışmalarında ortaktırlar.



Rockefeller Vakfı aynı zamanda Beyaz Saray'a strateji üreten bir tink tank kuruluşu gibi çalışmaktadır. Bu çalışmasının asıl amacı ise ABD'nin politikasına yön vermektir. Bu vakıf Türkiye'de yönetimde üst kademelere kadar gelmiş bazı kişilere de burs vermiştir.

Chase Manhattan Bank (CMB), Rockefeller ailesinin finans kurumlarından biridir. Adında geçen Manhattan, New York'ta yahudilerin oldukça yoğun oldukları adanın adıdır. Bu bankanın şah dönemi İran'da çeşitli yatırımları bulunuyordu. Uluslararası Temel Endüstri Ortaklığı (IBEC) ailenin bir ferdi olan Nelson Rockefeller tarafından kurulmuştur. Aileye ait şirketlerin Suudi Arabistan'da birçok yatırımı bulunmaktadır. Suud petrollerine hakim durumdaki ünlü ARAMCO şirketinin hisseleri Rockefeller ailesine ait dört şirket arasında paylaştırılmıştır. Bunlar da Texaco, New Jersey Oil, Socony Vacum ve California Standart Oil şirketleridir. Bu dört şirket 1944'te bir araya gelerek ARAMCO'yu kurmuşlardır.

Merkezi Londra'da bulunan Harts Horn J. E. Oil Company es and Goverments'ın yayınladığı istatistiklere göre Ortadoğu petrollerinin % 99'u yedi büyük petrol şirketinin kontrolü altındadır. Bu şirketlerin beşi yahudi Rockefeller ailesine aittir. Geriye kalan iki şirketten Shell'in sahibi Marcus Samuel ve Royal Dutch'ın sahibi Wiliam Detending de yahudidir.


Ünlü American International Corporation (AIC)'ın ortaklarından biri de Rockefeller ailesidir. Ailenin Avrupa'daki bazı bankalarla da iş bağlantısı olduğu bilinmektedir.


Daha önce sözünü ettiğimiz Yuvarlak Masa teorisine göre oluşturulmuş olan Trilateral Komisyon'un fikir babalığını da Rockefeller ailesine mensup David Rockefeller ve yine bir yahudi olan Zbigniew Brzezinski yapmıştır.

David Rockefeller'in tek marifeti zikrettiğimiz komisyonun fikir babalığını yapmak değildir. Hıristiyan ve Yahudi Milli Konferansı'na üyedir. Komünizmin çöküş merhalesinde yahudi sermayesinin Sovyetler Birliği'nden ayrılan ülkelere kazık çakmasında önemli rol oynamıştır. Bunda Sovyetler'deki komünistlerle eski dostluğunun önemli rolü olmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz global gizli örgütlerin tümünde Henry Kissinger'den çok daha fazla etkinliği vardır. CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon'un her üçünün de birinci derecede David Rockefeller'in kontrolünde olduğu bu örgütlerle yakından ilgilenenlerin çoğunda oluşan yaygın bir kanaat. Hatta bu üç örgütün kralının David Rockefeller, baş danışmanının da Henry Kissinger olduğuna inanılmaktadır. Her ikisi de yahudi ve her ikisi de Amerika'daki yahudi lobisinin başını çekenlerden. Bu üç büyük örgütün kendi iç hiyerarşisinde merkezde bulunan kişiye "boğanın gözü" denmektedir ve hali hazırda "boğanın gözü"nün David Rockefeller olduğuna inanılır.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

mazhar

 


Yahudiler arası savaş kızıştı



Merhum Arif Nihat Asya hayatında şiirleri ders kitaplarına giren nadir edebiyatçılardan. Siyasetçilik, öğretmenlik ve müfettişlik yapan Asya, bir gün müfettiş olarak derse girer. Ders edebiyat, konu şiir, şiirse kendinin...

Müfettişi tanımayan öğretmen, “şair burada şunu demek istedi, şair şurada bunu demek istedi” diyerek dersi sürdürürken, şiirin şairi, ‘VAllahi öyle demek istemedi, lakin anlattıklarınız cuk diye oturuyor” der.

Gazze’ye yardım götüren talihliler, belki hiç de böyle bir sonuç murat etmediler fakat gelişmeler bambaşka bir boyut kazandı.

‘Palmer Raporu’ sonrasındaki gelişmelere bakıldığında, sadece Türkiye ile İsrail arasında çetin bir mücadelenin olduğu zannedilebilir. Oysa kavga çok daha derin.

Cumhurbaşkanı Gül, ‘Arap Baharı tüm dünyadaki değişimin habercisi’ diyor. Çok doğru. Zahirde iki ülke arasında gibi gözüken mücadelenin gerisinde, Yahudilerin kendi aralarında ciddi bir çatışmaya giriştiklerini de görmek gerekiyor.

Basit olandan başlarsak, Kahire 18 milyonluk bir şehir. Bu şehirde 1 milyon kişi toplanınca, Arap Baharı Mısır’da hayat bulmaya başlıyorsa, 7 milyonluk İsrail’de 1 milyon kişinin toplanmasını nasıl okumak gerek?

Yahudileri; ateist, Siyonist ve dindar olmak üzere üç sınıfa ayırmak gerekir. Bunların en zengin ve en etkin olanları, Alman asıllılar. En ünlüleri ise Rothschildler ve Rockefellerler…

Siyonist cepheyi temsil eden bu iki hanedanlıktan Rothschildler; İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya ile New York’u üst olarak seçerken, Rockefeller ise genel olarak New York’u ana üs olarak seçmiş.

Nicholas Hugger’in ‘The Secret Amerikan Dream’ adlı eserinde, Rockefeller’in Türk [Sefarad Yahudilerinden olabilir] olduğundan da söz ediyor. Asıl soyadı ‘Roggenfelder’ olan aile, ABD’de soyadını değiştirip, Rockefeller yapmış. ABD’nin bağımsızlık savaşında paralı asker olan büyük dede, savaştan firar edip, New Jersey’e yerleşerek tefeciliğe başlar.

* * *

Yahudilerin güçlü olan diğer kolu ise ateist olanları... Siyonist ideolojiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan hatta İsrail’in varlığından rahatsız olan ve her geçen gün daha da güçlenen bu Yahudi grubu, İsrail ve Siyonizm’i kendileri için tehdit unsuru olarak görmekteler.

Önemli bir bölümü California veya New York gibi şehirlerde yaşayan bu Yahudiler de, diğerleri gibi dünyanın dört bir yanında varlık göstermekteler. Her iki grupta, Amerika’da olduğu üzere, İstanbul’da da medya ve ticaret alanında oldukça aktifler.

Yine iki grup arasındaki çetin mücadele, hem Türkiye’de, hem de Amerika’da tahminlerin ötesinde bir boyutta sürüyor. Son günlerde tekrar gündeme gelen Malki ve Garih cinayetleri de, iki taraf arasındaki mücadelenin sonuçlarından…

Amerika’daki Siyonist lobinin yanı sıra, İsrail karşıtı Yahudi lobisinin de çok güçlendiğini ve Filistin’in tanınması için mücadele ettiklerini ve de İsrail’e karşı Türkiye’yi desteklediklerini unutmamalı.

Yine son günlerde Türkiye’de bazı Yahudi çevrelerin hükümeti destekleyen açıklamaları ile CHP liderinin İsrail yanlısını çıkışını da bu mücadele kapsamında okumak gerek.

Obama’nın Filistin’i tanıma sözünü tutmasını isteyen bu çevrelerin güçlenmesi, Siyonist grupların temsilcisi olan Hilary Clinton’u telaşlandırmış ve sözcüsüne, alelacele Filistin’i tanımayacaklarını söyletmiştir. Oysa ABD, oyunu [kuvvetle muhtemel] Filistin’in bağımsızlığından yana kullanacak.

Siz bir mazluma yardım için iyi niyetle yola çıkarsanız, Allah size yardım eder. Eski defterler açılır, yarım bırakılmış hesaplar görülmeye başlar.

* * *


‘Soy kırıma uğradık ey halkım!’
Siyonizm varlığını büyük oranda holokost propagandasına borçlu. İsrailoğulları binlerce yıl önce, başlayan serüvenleri sonrasında, dünyayı yurt edindiler.

Kimilerine göre gittikleri her yerde hor görüldüler. Oysa [Almanya’daki Yahudileri İsrail’e gönderme projesinin bir parçası olan gariban Yahudilere yönelik katliamdır] bu, holokost düşüncesini güçlendirmek için kendi uydurdukları bir masal.

Şimdi, her peygambere zulmeden, asan, kesen bir kavmin çocuklarının ‘ne suçu var’ denilebilir. Elbette bugünkülerin ne suçu olabilir? Fakat geçmişe ait masallara inanıp, hayatını o hikâyelere göre dizayn edenler, geçmiş mirasın iyilik ve kötülüğünü de üstlenmiş sayılmazlar mı?

Mesela biz, Hz Muaviye’nin iktidar hırsı yüzünden hatalar yaptığını kabul eder ve bu davranışı tasvip etmeyiz. Oğlu Yezit için ‘Müslüman’ bile demeyiz. Oysa içimizden birileri, inandırıldıkları masallar yüzünden Müslüman kardeşlerini itham ederler, hatta Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Allah Resulü’nün sevgili eşi muhterem validemiz Hz Âişe r.a.’ya, aşağılık iftira ve küfürlerini hâlâ sürdürürler.

Geçenlerde timeturk’e gelmiş, ama yayınlanmamış bazı yorumları okuyunca, nevrim döndü. Efendimiz’in eşleri annemiz hakkında o kadar aşağılık ifadeler yazmış ki, sanki ben yazmışım gibi utandım ve ağladım.

Şöyle diyor bir başka yorumcu: “Peygamberimiz, (Hz) Ebubekir (r.a.)’ın kızını çok sevdiği için Allah (c.c.)’a yalvardı, O (c.c.) da, O’nun hatırına onu affetti” diyor. Hiç kuşkusuz ki, bunları yazan biri, kendini “Müslüman” sanan bir budala! Sanki, Allah’ın yanındaydı. Oysa bu pespaye düşüncenin mensupları, “inandık” dedikleri Allah’a, güvenmediklerinin bile farkında değiller. Allah c.c. ıslah etsin.

Konumuz bu değil, ama bu tür inanışlar hep vardır ve olacaktır da.

İsrailoğulları gittikleri her memlekette huzur içinde barındılar. Onlar ev sahibinin tavuğuna ‘kış’ diyinceye kadar kimse onlara, ‘gözünün üstünde kaşın var’ demedi. Bir tek istisna hariç ki, oda İspanya Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılışında kilisenin hışmına uğramaları. Burada katliamı yapan kilise, İsrailoğullarına terk şartı getirirken, Müslümanlara karşı ‘soykırım’ yapmıştı.

İspanya'dan kaçıp Osmanlıya sığınan (1492) Sefarad [İbranice’de İspanya demektir] Yahudilerinin torunları, gelişlerinim 500. yılı için "500. Yıl Vakfı" adıyla bir örgüt kurdular.

Cemaatin yayın organı Şalom’da, 22 Mayıs 1991’de yer alan konuşmasında Jak Kamhi şunları söylüyor: "500. Yıl Vakfı projesini ortaya koyan hahambaşılık. Bu işin de esas patronu hahambaşı ve hahambaşılık...”

1989 yılında kurulan bu vakfın kurucuları arasında; Altemur Kılıç, Sakıp Sabancı, Nezih Demirkent, Yavuz Donat, Zehra Halefoğlu, Bülent Akarcalı gibi İsrailoğullarından olmayan kimseler hatta bazı emekli askerler de vardı.

Peki, bugün Müslümanlar benzer bir vakıf kursa, aynı kişiler bu vakıfta kurucu olurlar mı?

Osmanlı Edirne’yi ele geçirip başkent yaptığında, Baş haham İshak Sarfati, Avrupa'daki yaşayan Yahudileri "haçın gölgesinden, hilalin gölgesine sığınmaya" buyurun diye çağırır.

Bugünse Avrupalı Siyonistler, dün kendilerini kıtır kıtır kesen Hıristiyanlardan Müslümanlara karşı yardım istiyor. Neden? Katlettikleri 9 Türkiyelinin ve soykırıma tabi tutukları Filistinlilerin ahından korktukları için.

Sarfati’nin torunları bu iyiliğin karşılığı olarak, kendisine hayat hakkı tanıyan Müslümanları tek düşman olarak görmüş, Jön Türkleri organize edip, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurdurmuş ve bunları finanse ederek Osmanlıyı parçalamış, sonra da Filistin’i işgal etmiş… Filistin’e uyguladığı soykırımın üstünü örtmek için, utanmadan Osmanlı tebaasını, antisemitist/Yahudi düşmanı olarak göstermiştir. Son olarak da 9 Türk’ü katlederek, arsızlıkta sınır tanımadığını göstermiştir.

Emmanuel Karasso, gerçek adı Mois Kohen olan Tekin Alp, Türkiye’yi temsilen İnönü’yle birlikte Lozan görüşmelerine katılan hahambaşı Hayim Nahum ve bugünlere gelen süreçte, Nahum’un miras bıraktığı büyük bir ticari grupla, ellerini Türkiye’nin üzerinden hiç çekmediler.

Bugün yaşanan Türk ve Kürt milliyetçiliğinde, siyasi sorunlarda, yüz binlerce Müslüman’ın soykırıma tabi tutulmasında da imzaları olduğunu bilmeyen yoktur.

Ama güneş artık bir bağ doğuyor ve artık onlar iç iktidar mücadelesiyle mazlumların baharına yardım ediyorlar.

Siyonizm için şimdi hesap ve fatura ödeme günü.

wwwtwittercomozerkemal
wwkemalozercom
TİMETURK-10.09.2011