İsrail Devleti'nin lobileri nasıl çalışır?

Başlatan Lika, 04 Haziran 2010, 08:07:45

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

İsrail Devleti 1948 yılında kuruldu. Kurulduğu yıldan beri bölgeye hiç huzur gelmedi. Kendine ait olmayan toprakları işgal etti, masum insanları katletti, çoluk çocuk demeden kimsenin gözünün yaşına bakmadı. Bu politikasını hâlâ var gücüyle sürdürüyor ve uluslararası hiçbir kurumu ve ülkeyi ciddiye almadığını nispet yaparcasına gösteriyor.

Son Mavi Marmara gemisine yaptığı alçakça saldırı İsrail’in pervasızlığını iyice ortaya koydu. Peki İsrail bu pervasızlığı yapma cesaretini kimden alıyor?

Cevabı basit:  ABD’den. ABD’de öyle etkin bir İsrail Lobisi var ki, ülkede ne kadar kamu kurumu ve sivil toplum kuruluşu varsa hepsine al atmış durumdular. Malum ABD hegamon güç ve dünya üzerinde şu an için rakibi yok.

Chicago Üniversitesi’nden siyaset bilimci John J. Mearsheimer ve Harvard Üniversitesi’nde Stephen M. Walt 2007’de İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası[1] isimli bir rapor hazırladılar. Bu rapor ciddi gözle okunduğunda İsrail’in vahşetine ve kepazeliğine pek de şaşırmamak gerektiği aşikâr bir şekilde ortaya çıkıyor.

Mesela İsrail Devleti ABD’den her yıl karşılıksız olarak 3 milyar dolar para yardım alıyor. Bu, her İsrail vatandaşı için 500 dolar demek. Tek başına bu örnek İsrail’in ABD dış politikasındaki imtiyazlı konumunu göstermesi açısından önemlidir.

Mearsheimer ve Walt’a göre İsrail lobisi eşsiz bir güce sahip. Bir kere lobinin güç kaynakları var. Büyük sermaye ağırlıklı olarak Yahudi işadamlarının kontrolünde. Ayrıca ABD’de medya, sanat, ticaret, enerji, gıda, giyim, kozmetik gibi alanlarda faaliyet gösteren büyük şirketlerin neredeyse tamamına yakını Yahudilere ait. Böyle bir güç elde olunca İsrail devletine para aktarmak çok kolay oluyor.

Lobi ABD’nin devlet katında da çok etkin. Amerikan-İsrail Kamu İlişkileri Komitesi (AIPAC) ABD’deki en güçlü lobidir. Bu komitenin Washington’ın Ortadoğu politikalarını yönlendirdiği bilinmektedir. Mart 2003’teki Irak işgalinde bu lobinin büyük katkısı olduğu da su götürmez bir gerçek. Aynı lobi bugünlerde İran’a saldırı için ciddi bir çaba sarfetmektedir. Ayrıca ABD’de faaliyet gösteren İsrail yanlısı American Enterprise Institute, Brooking Institution, The Center for Security Policy, The Foreign Policy Research Institute, Heritage Foundation, The Hudson Institute, Institute for Foreign Policy Analysis ve Jewish Institute for National Security Affairs (JINSA) gibi nüfuzlu ve müthiş lobiler yapan kuruluşlar var.

ABD başkan adaylarının –ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun –seçim çalışmaları için gerekli olan paranın yüzde 60’ı Yahudi kökenli işadamlarından gelmektedir. Böylece lobi her iki tarafa da danışman olarak mutlaka Yahudi kökenli birini ya da İsrail’e sempatiyle bakan bir danışmanı angaje etmektedir.

Tüm bunlar etkili birer unsurdurlar, ama işin en önemli kısmı medyadır. Dünya üzerinde İsrail ve Yahudiler kadar medyayı etkin olarak kullanan başka bir ülke ya da halk yoktur. Bugün Wall Street Journal, Chicago Sun-Times, Washington Times, New York Times gibi gazeteler, Commentary, the New Republic ve the Weekly Standard gibi dergiler, CNN ve NBC gibi televizyon kanalları tamamen İsrail’in çıkarlarına göre yayın yapmaktadırlar.

İsrail devletinin zavallı, masum insanları katlettiği son saldırıyla ilgili ABD medyasının önemli bir kısmı bu olayı karşılıklı bir çatışma olarak sunmuşlardır. Gerçeği çarpıttıkları ve haberleri İsrail ağzıyla verdikleri ortadadır.

Her ne kadar İsrail lobisi çok aktif olsa da artık güneş balçıkla sıvanamamaktadır. Hem ABD yönetiminde hem de dünyanın birçok yerinde İsrail itibar kaybındadır. Irkçı bir devlet olduğunu, barışla meseleleri çözmek istemediğini kendisi ispat etmektedir. Bundan sonrası İsrail için sonun başlangıcıdır.

Cem Küçük - Haber 7


[1] Rapor için bkz. İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası, Profil Yayıncılık, 2007. Kitap için bkz. Küre Yayınları, 2009.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

mazhar

Farklı Bir Yaklaşımla İsrail07 Eylül 2011 Çarşamba
            Arşivimde yaklaşık 500 adet sinema filmi var. Amerika sinema endüstrisi adeta  tekel olduğundan arşivimdeki bu filmlerin çoğunu Amerika yapımı filmler oluşturuyor. Geriye kalan bölümde ise kaliteli Türk Filmleri yer alıyor. Bir filmi defalarca keyifle izleyebilirim. Çünkü bir filmde benim için sonuç kadar o filmin sanat değeri, sahneleri, fotoğrafları, fondaki görüntüleri, karşılıklı konuşmaları, mimikleri…vs de önemlidir.

            İzlediğim Amerika Yapımı Filmlerde dikkatimi çeken 2 olgu vardır;

            Bunlardan bir tanesi oyunculardaki siyah, beyaz renk dengesidir. Bir Amerika Filminde eğer senaryo beyaz ve siyah renkli oyunculardan biri üzerine kurgulanmışsa mutlaka ama mutlaka o oyuncunun akıl hocası, müdürü, bakanı...vs gibi ondan daha yukarıda olabilecek ikinci rol diğer renge sahip oyuncuya ait oluyor. Ama yine de ben bu dengede beyaz renkli oyuncuların daha çok gözetildiğine, diğer rollerin siyahi renkli izleyicilerin yalnızca gönlünü hoş edecek roller olduğuna inanıyorum. En azından şu ana kadar ki izlediklerim bende böyle bir intiba bırakmıştır.

            Gelelim esas konumuz olan ikinci olguya;

            Amerikan Filmlerinin hemen hemen hepsinde ( belki arada bir iki kaçak olur ) bir sahne yoktur ki içinde bir Yahudi bulunmasın. Filmin senaryosuna göre en az bir sahnede ya da bazen film süresince mutlaka bir Yahudi, ya ismi, ya giyimi, ya da davranışı ile karşımıza çıkıyor. Mesela filmin bir sahnesinde bir marketten ekmek satın alınacak. Esas oyuncunun hiç gereği yok iken sorduğu soru üzerine bu market çalışanının Yahudi olduğunu anlıyoruz. Eğer aralarında diyalog gelişmeyecekse bu kez bu market çalışanının mutlaka bir davranışı, giyimi veya kullandığı eşyalardan Yahudi olduğu gösteriliyor. Ama bu Yahudi Çalışan bundan sonra filmin hiçbir sahnesinde bir daha gözükmüyor.

            Filmlerdeki bu ayrıntı dikkatimi çektikten sonra tipik bir paranoya duygusu ile filmleri bu gözle de izlemeye başladım.

            Bir polisiye filmi izliyorum. Filmin bitimi belli ki yaklaşıyor. Çünkü süre 2 saati bulmuş. Senaryo da sonun yaklaştığını haber veriyor. Ama o ana kadar yukarıdaki bu Yahudi Tespitimi doğrulayacak bir sahne henüz yok. Hatta kendi kendime “Bu filmde belli ki yanıldım“ diyorum. Esas oyunculardan biri parmağını o ana kadar açılmamış bir kasanın optik gözüne okutuyor. Sevgili okuyucularım bu gibi durumda ne olur? Kasa ya açılır ya da açılmaz değil mi? Yani bu kadar basittir böyle sahneler. Kasa açılıyor ama yeşil renkli ekran üzerinde doğrulanmış şifre ismi ısrarla izleyiciye gösteriliyor. Evet yine yanılmamıştım ekranda yazan bir Yahudi İsmi idi.

            Bu tespitlerimi burada paylaşmam bir Yahudi sempatisi ya da antipatisine sahip olduğumdan değildir. Vurgulama nedenim herkesin malumu olan bir durumun sanat dünyasında da geçerli olduğuna dikkat çekmektir.

            Amerika Birleşik Devletleri İsrail ile iç içe geçmiştir. İsrail Diyasporası Amerikanın damarlarında dolaşan kan gibidir. Sinema dünyasından silah dünyasına kadar çok ciddi ortaklıkları, sahiplenmişlikleri vardır. Bu ortaklıklar karşılıklı çıkarlar adına diplomatik ilişkilerde de devam etmektedir. Dolayısı ile İsrail Amerikasız, Amerika İsrailsiz adım atmamaktadır. Ayrıca para ve istihbarat her ne hikmetse İsrail’den geçmektedir. İsrail ile olan ilişkilerimizin bir ucunun Amerika Çıkarları ile çakışabileceği gerçeğini ne yazık ki attığımız her adımda aklımıza getirmeliyiz. Amerika ile olan stratejik ortaklığı devam eden ülkemiz bu dengeyi ne yazık ki korumalıdır. Ha gücümüz var ve Amerika’ya ters bir hareket yapmak istiyoruz.

Bunu düşünmesi bile güzel ama.. İşte ama….

Gürol Ustaömeroğlu
gustaomeroglu@yahoo

Yani,Yazarımız Amerika,İsrail'siz olmaz. Türkiye'ye bu konuda dikkatli olunmasını tavsiye ediyor.Amerikayı karşımıza alabiliriz demek istiyor.