Kariyer Meydan Muharebeleri!..

Başlatan İsra, 13 Nisan 2011, 05:18:51

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Muhterem okuyucularım, son yıllarda toplumun çekirdeğini oluşturan ailede büyük sarsıntılar yaşanmakta olduğu bilinen bir gerçek. Boşanma oranları günbegün artmakta. Bunun pek çok sebepleri olmakla beraber istatistiklere göre önemli bir oran teşkil eden “kariyer evliliği” konusu üzerinde durmak istiyorum bugün... Bu konu ile ilgili, Aydın Abalı’nın “Genç Beyin” dergisinde yayınlanan önemli tespitlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

“ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK!..”


Evlilikte, aile hayatında kariyerin, yüksek öğrenimin kaliteyi artırması beklenirken; diplomalar enâniyet (benlik) yarışına yol açmakta, o da sinir harbi başlatmakta, sonunda incir çekirdeğini bile doldurmayacak konular yüzünden çıkan tartışmalar büyük meydan muharebelerine dönüşmekte ve sonunda mahkeme yolu görünmektedir. Gerekçe bildiğiniz gibi: “Şiddetli geçimsizlik...”

Peki, yuvayı yapan dişi kuş yüksek öğrenim görünce neden problem yaşanır? Neden üniversite okumuş hanım birikimini aileyi cennete çevirip kendisine, eşine ve çocuklarına iki cihan saadeti yaşatmak için kullanmaz? Çünkü tahsil onda, eğitim onda, bilgi ve beceri onda, problem çözme kabiliyeti onda, geniş düşünmek onda, akademik yaklaşım onda...

Fakat gelin görün ki, bizim köyün çobanı Haydar Amca’nın, elleri orakla yonca otu dermekten nasır tutmuş kızı Gülsüm Hanım mutlu bir evlilik sürdürüyor; Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) bölümünü derece ile bitirmiş Emel Hanımin aile hayatı cehennem!

Evlilik işkence halini almış, her saat kimsenin üstün gelmediği ve gelemeyeceği bir tartışma var. Emel Hanım elâleme psikolojik danışmanlık ve rehberlik yapmada çok marifetli ama eşine bu danışmanlık hizmetini veremiyor bir türlü... Olmuyor, yürümüyor, gitmiyor işte!

Yürüyenler de “mecburiyetten” yürüyor. İmajı ve klası zarar görmesin diye yıllardır aynı evde bekâr gibi yaşayan, evi pansiyon olarak kullanan öyle evliler var ki. Örneğin Melih Bey, ABD’deki meşhur bir üniversitede doktora öğrencisiyken tanışmış meslektaşı ve eşi Figen Hanımla... 4 yıl flört ederek evlenmişler.

Evlilikleri “mecburen” yürüyor, her tartışmada boşanmaya karar veriyorlar ama çevrenin baskısıyla buna cesaret edemiyorlar bir türlü... Melih Bey anlatıyor: “Figen onuruna ve kişiliğine çok düşkün. Ben ise ondan daha fazla düşkünüm. Çok basit bir şey, meselâ diş macununun bitmiş olması bile birkaç dakika içinde kariyer yarışı ve münakaşaya dönebiliyor. Figen sinirlenince dev bir ateş topunu andırıyor; kızgınken ağzından çıkanları teybe kaydedip ‘Nobel Jürisi’ne dinletsem, duyduklarıma sabrettiğim için Nobel Barış Ödülü’nü bana verirler.”

GURUR VE KİBİR YARIŞI!..

Gerçek olan şu ki: Kendisine ve kariyerine güvenen, icabında eşine bağlı kalmadan geçinebilecek durumda olan, her halükârda kendi çarkını çevirebileceğine inanan, “ene”sine (benlik) toz kondurmayan, muhatabından kayıtsız şartsız saygı bekleyen, özgürlüğüne uzanacak elleri derhal kırmaya hazır bir kişilik. Hal böyle olunca niçin boyun eğsin!

Her gün binayı 7.4 şiddetinde sarsan tartışmaları, kavga-döğüşleri, bağırıp çağırmaları dinlemekten apartman sakinleri bile rahatsız olur.

“Tartışacaksanız sessiz olun be kardeşim! Birbirinizi dinlemeyi öğrenin önce... İkiniz de konuşuyorsunuz habire, hiç susmuyorsunuz ki! Biraz da tartışmamayı deneyin be kardeşim!” diye ikaz etmek zorunda kalırlar.

Olup bitenlere seyirci olan akraba ve taallukat da muzdarip: “Bunlarda aile mahremiyeti denen şey hiç mi yok Allah aşkına? Biraz da kol kırılsın yen içinde yahu; Allah Allah! Herkes her şeyi bütün incelikleriyle biliyor, anında öğreniyor; böyle aile mi olur?

Bunlarınki sadece gurur ve kibir yarışı, başka bir şey değil! Sizinki nasıl yüksek eğitim? Koca koca diplomalarınızdan utanın!” diye müdahale ederler.
(Yarın da, diploma evliliği yapmış kimselere “huzurlu evlilik” için önemli tavsiyelerimiz olacak!)

Mehmet Oruç

Günbatımı

Alıntı yapılan: İsra - 13 Nisan 2011, 05:18:51
... Figen sinirlenince dev bir ateş topunu andırıyor; kızgınken ağzından çıkanları teybe kaydedip 'Nobel Jürisi'ne dinletsem, duyduklarıma sabrettiğim için Nobel Barış Ödülü'nü bana verirler."

:oops:  Trajikomik!
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

ikra42

okunması gereken bi yazı hangi sayıda yayınlanmış ki acaba..okudumda aklımda kalmamış demekki yada eski sayılardan birinde yazıyor..diğer yazıyı bekliyorum teşekkür ederim isra

İsra

Dînimiz her husûsta olduğu gibi, evlilik husûsunda da nelere dikkat etmek gerekli olduğunu bildirmiştir. Dikkat edilecek husûslardan biri de, evlenilecek kadının güzel huylu olmasıdır. Eğer güzel huyu esas alınmaz, mesleği, kariyeri esas alınırsa kişinin hem dünyası hem de âhireti kararır.

Huzur yuvası olması gereken ev cehennem azabına dönüşür... Bunun nice acı örnekleri vardır. Sadece güzellikten, tahsilden yola çıkan yolda kalır. Bu kaide sadece bizim için değil, her millet için geçerlidir...

DÜNYANIN EN GÜZEL KADINI

Üçüncü Napolyon dünyanın en güzel kadını sayılan Teba Kontesi Marie Evgenie ile evlenmeye karar verdiğini açıkladığında, ortalık karıştı. Tecrübeliler, “Bu iş olmaz” dediler. Napolyon tepkilere kulak asmadı. “Sevdiğim kadını tercih ediyorum” diyerek güzelliği esas alıp evlilik kararını gerçekleştirdi.

İkisi de birbirlerini çok seviyorlardı. Şöhretliydiler. Güzeldiler. Büyük servete sahiptiler. İyi bir öğrenim görmüşlerdi. Fakat bir şey eksikti. O da, kadın, güzelliğinin aksine çok huysuzdu. Napolyon’un gözünü güzellik kamaştırdığı için, bu yönünü göremedi. Fakat çok geçmeden bu evlilik yıkıldı

Ne Evgenie’nin imparatoriçe olması, ne aşklarının kuvveti, ne de tahtın göz kamaştırıcı kudreti bu evliliğin yok olmasını önleyemedi. Evgenie, Napolyon için tam bir baş belâsı olmuştu. Şüpheler içinde kıvranan Evgenie, Napolyon’un en meşgul anında yanına gider, en önemli görüşmelerini keser, bağırır, çağırırdı. Aklına estikçe kız kardeşinin yanına kaçar, eşini şikâyet eder, ağlar, sızlar, sonunda dönüp yine Napolyon’a hakâretler yağdırırdı.

Bir sürü muhteşem sarayın sahibi olan Napolyon, bir an başını dinleyebilmek için bir oda bulmaktan âciz kalıyordu. Karısının o eşsiz güzelliği, onun için korkulu rüyâ hâline gelmişti. Eskiden onun yüzüne baktığında rahatlayan Napolyon, artık onun yüzünü görmediği anlar rahat olabiliyordu. Huysuzluğun zehirli dumanları, bu evliliği de boğmuştu. Kadın dırdırı bir imparatoru bile evinden kaçırtmıştı.

***

Meşhur Rus yazarı Tolstoy da güzelliği dillere destan, iyi öğrenim görmüş bir kadınla evlenmişti. Kısa zaman sonra, karısının bir işkence makinesinden farkı kalmamıştı. Tolstoy düşündüğü gibi yaşamak istediğini söyledikçe, karısı kendini yerlere atar, yeminlerle intihâr edeceğini söyler, ağlar, bağırır, çağırır, hakâret ederdi.

Öyle bir an geldi ki, Tolstoy’un biricik isteği bu sinir krizlerinden kurtulabilmek oldu. Etrafına yalvarıyordu: “Ne olur, karımın yanıma gelmesine müsaade etmeyin!”

En sonunda, evindeki bu cehennem hayatı, içindeki huzuru tarumar etti. Karlı bir gecede soğuk karanlığa doğru atıldı. Evinden uzaklaştı. Onbir gün sonra bir istasyonda zatürreden ölürken, yine tek isteği vardı: “Karımı yanıma sokmayın! Mezarıma da gelmesin!”

İŞTE HUZURUN FORMÜLÜ!..

Kötü huylu bir kadının güzelliği, kariyeri çirkin insana güzel bir elbise giydirmeye benzer. Elbisenin güzelliği o şahsa hiçbir şey kazandıramadığı gibi; kötü bir huyun yerleştiği vücûdun güzelliği de ona hiçbir asâlet kazandıramaz.

İstanbul’da yirmi yıl boşanma davalarına bakan meşhûr bir avukat diyor ki:

Kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin, karılarının dırdırı olduğunu gördüm. Çoğu kadın, işte evliliklerinin mezarını böyle kazıyorlar.

Aile hayatınızı huzurlu kılmak ve evliliği Cehennem azâbına çevirmemek için, her şeyden önce kadında güzel huy aramalıdır. Sevgili Peygamberimiz, 1400 sene evvel aile huzurunun folmülünü şöyle bildirmiştir:

“Kadın, ya malı için veya güzelliği için, yâhud dîni için alınır. Siz dîni olanı, güzel huylu olanı alınız! Malı için alan, malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrûm kalır.”

Mehmet Oruç

İsra

Alıntı yapılan: ikra42 - 13 Nisan 2011, 20:00:22
okunması gereken bi yazı hangi sayıda yayınlanmış ki acaba..okudumda aklımda kalmamış demekki yada eski sayılardan birinde yazıyor..diğer yazıyı bekliyorum teşekkür ederim isra

hangi sayı olduğunu bilemicem :)

rica ederim

Günbatımı

Boşuna dememişler: "Güzel yüze 40 günde doyulur, güzel huya 40 yılda doyulmaz" diye...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana