Uğursuzluk ve Bereketsizlik

Başlatan Mücteba, 05 Nisan 2011, 00:16:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mücteba

İman Tehlikededir

Yaşadığımız devir ne devridir biliyor musunuz: İmanı kurtarmak zamanıdır. Hem kendi imanını, hem çoluk çocuğunun imanını, hem de toplumun...

İmanlar tehlikededir!..

Sultan Abdülhamid'in devrilmesinden sonra Selanikliler, Jön Türkler, ateistler halkın ve gençliğin bir kısmını imansız hale getirmişlerdir.

Kötü resmî ideoloji,

Kötü ve berbat eğitim,

Egemen azınlıkların tahribatı,

Vesayet rejiminin baskı ve terörü...

Uzun yıllardan beri çocuklara ve gençlere, "evrim" küfür teorisini gerçekmiş gibi öğrettiler. Evrim teorisinin doğru olduğuna inanan dinden çıkar.

Tağut güçleri, Deccal ve Süfyan taraftarları, kezzablar bazen açıkça, bazen sinsice Türkiye halkının imanına kastettiler.

Okullarda mecburî din dersleri varmış. Pöh!.. Güldürmeyin beni. Onlar birer aldatmacadır.

Beş yüz imam hatip mektebinde gürül gürül İslam ilimleri okutuluyormuş... Ben böyle dolmaları yutmam!.. İmam Hatip okulundan yeni mezun olmuş yüz genç bulalım. Küçük ve basit bir sınav yapalım. Sorulardan biri şu olsun: "Allah'ın sıfatlarını sayınız." Yüz genç içinden acaba kaçı Allah'ın on dört sıfatını sayabilecektir.

Küfür güçleri, Diyanet konusunda bile çok ağır ve sinsi baskılar yapıyor. Diyaneti Ehl-i Sünnet kurumu olmaktan çıkartıp mezhepler üstü yapmak istiyorlar.

Derin Devletin, vesayet sisteminin, resmî ideoloji Brehmenlerinin isteği ve hedefi şudur: Türkiye'de dinî bir değişim olsun, o eski Ehl-i Sünnet İslamlığı gitsin, yerine Fazlurrahman İslamlığı gelsin. Nedir bu Fazlurrahman İslamlığı?

Kur'an'daki yüzlerce kesin, emir, yasak, hüküm tarihseldir, bugün geçerli değildir diyen korkunç bir bid'at cereyanıdır.

Yine Peygamberimizin (salat ve selam olsun ona) mütevatir ve sahih hadislerinin bir kısmı bugün geçerli değildir. Mesela AB standartlarına ve feminizme aykırı hadisler "ayıklanmalıdır" tezini savunmaktadır.

Fıkıhsız ve Şeriatsız bir İslam türetilmesini istemektedir.

Bir İslam Protestanlığı oluşturulmaya çalışmaktadır.

Din vicdanlara hapsedilmelidir.

Toplum alabildiğine seküler, yani dinden arınmış hale getirilmelidir.

Bu saydıklarım Ehl-i Sünnet İslamlığına göre küfürdür.

Milyonlarca halk bir koşuşturma içinde... Dinî konuları düşünmeye vakit ayıramıyoruz.

Eskiden halkı uyaran, bilgilendiren, aydınlatan, yönlendiren icazetli Ehl-i Sünnet âlimleri varmış, şimdi onların sayısı da çok azaldı. Etkileri pek kalmadı.

28 Şubat post-modern darbesinden sonra Selanik basını, İslam ile Şeriatı ayırmaya kalktı. İslam'a bir şey demiyorlardı ama Şeriata karşıydılar. Şeriat nedir?.. Açın bütün lügatleri ve ansiklopedileri, göreceksiniz ki Şeriat, Kur'an'dan, Sünnetten, icma-i ümmetten çıkartılmış din hükümlerinin tamamına verilen isimdir. Bir insan Şeriatı red ve inkâr ederek Müslüman kalabilir mi? Böyle bir şey mümkün değildir. Ben Şeriatı istemiyorum diyen bir Müslüman namazı, orucu, zekâtı ve diğer İslamî şartları da inkâr etmiş olur.

Hayır, biz bunları kabul ediyoruz ama toplumsal hükümleri istemiyoruz diyenler büyük bir çelişki içindedir. İslamiyet adaleti, güvenliği sağlıyor. Bir Müslüman bunlara karşı olabilir mi?..

Ehl-i Sünnet kökenli Müslümanlara hitap ediyorum. İmanınızı korumak istiyorsanız, Ehl-i Sünnetten kıl kadar ayrılmayınız ve yine Ehl-i Sünnetten zerre kadar taviz vermeyiniz. Aksi takdirde dininizi yitirebilirsiniz.

Ehl-i Sünnet ne diyor?

1. Allah'ın kitabı Kur'an'daki bütün muhkem emirler, yasaklar, öğütler, yönlendirmeler doğrudur, haktır.

2. Resulullah'ın mütevatir ve sahih hadislerinde bildirilen bütün emirler, yasaklar, öğütler haktır, doğrudur. Peygamberimizin sünneti, cehalet ve dinsizlik karanlıklarını aydınlatır ve kendisine sarılanları ebedî mutluluğa götürür.

3. Doğrunun, iyinin, güzelin ana kaynağı dindir, Kur'an'dır, Sünnettir, Şeriattır. Tek başına akılla doğru, iyi, güzel bulunamaz. Bulunsaydı, akıllı insanlar bugünkü çekişmelere ve çelişkilere düşmezlerdi.

4. Bu dünya geçici bir sınav yeridir. Hiçbir insan burada kalıcı değildir. Dünyada yapılanların hesabı ahirette sorulacaktır. İman edip iyi işler işleyenler Allah'ın lütuf ve keremiyle Cennete konulacak, ebedî mutluluğa nail olacaktır. İman etmeyenler, kötü işler işleyenler, zalimler, yeryüzünde fesat çıkartanlar cezalandırılacaktır.

5. Hazret-i Muhammed'in Peygamberliğini ilân edişinden sonra bu daveti duyup da red, inkar ve tekzib edenler ve küfür üzere ölenler için necat ve Cennet yoktur.

6. İslam adalet dinidir.

7. İslam can, mal, ırz, namus, mezhep, din güvenliği sağlar.

8. Gerçek ve tam dindarlık, güzel ahlâkla olur. Ahlâkı güzel olmayan bir kimse gerçek dindar değildir.

Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında gerçek ulema, gerçek fukaha, gerçek şeyhler, gerçek mürşitler vardı. Onlar insanların imanını kurtarmak için çalışıyorlardı. İslam medreseleri ve tasavvuf tekkeleri kapatılınca, bu iman kurtarma faaliyetine büyük darbe vuruldu.

Bozuk fırkalar, hizipler, cereyanlar (akımlar) Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmak için seferber olmuşlardır.

Kâfirler, Müslümanları esaret ve zillet altında idare edip sömürmek için Ümmeti yüzlerce fırkaya ayırmıştır.

1924'ten bu yana İslam dünyasının başında bir İmam-ı Kebir bulunmamaktadır.

Manevî tahribat yüzünden halkın yüzde 90'ı İslam'ın temeli ve ana direği olan beş vakit namazı terk etmiştir. Terk etmiş ve şehvetlerine uymuştur.

Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı en korkunç günahlar ve isyanlar aşikâre işlenmektedir.

Selanik medyası, halkın ve gençliğin imanını dinamitleyen programlarla yüklüdür.

Ehl-i Sünnet İslamlığını mihraptan yıkmak için birtakım sözde ilahiyatçılar türemiş ve türetilmiştir.

Küfür artık kalenin içine girmiştir.

İnsan ekmeksiz, susuz, yemeksiz yaşayamaz. Elbette dünya geçimi için çalışılacak ama her şeyin başı imanı kurtarmaktır.

Ey Müslüman!

Arada bir pikniğe git ama iman işlerini unutma...

Çocukların sana Allah'ın emanetidir, onları imansız yetiştirme.

Oğlum, kızım okusun, ileride bol para kazansın, lüks ve müreffeh bir hayat sürsün diyen anne ve babalar, onlara en büyük hıyaneti yapmaktadır.

Müslüman bir anne ve babanın çocukları hakkında ilk endişesi şu olmalıdır:

Oğlum, kızım imanlı olsun, iyi Müslüman olsun, iyi insan olsun, Allah'ın rızasını kazansın, ileride (Allah'ın izniyle) Resulullah'ın şefaatine nail olsun, onların iyiliği ve hayr u hesanatı dolayısıyla biz öldükten sonra da amel defterlerimiz açık kalsın. Bizlere de sevap yazılsın.

Türkiye'nin, Ortadoğu'nun, İslam dünyasının yeni bir Halid-i Bağdadî'ye büyük ihtiyacı vardır. Rivayete göre, o hazretin en az 800 hatta başka bir rivayete 2000 halifesi varmış. Onun birinci amacı Şeriata uymak ve Şeriata hizmet etmekti. İkinci amacı, Resulullah Efendimizin Sünnetine sarılmak ve bidatlerden kaçınmaktı. Üçüncü amacı, Nakşî ve Kadirî tarikatlarının usulünde iyi Müslüman yetiştirmekti.

İstanbul'daki Şeyhülislam, Kafkasya'daki Şeyh Şamil, Cezayir'deki Emîr Abdülkadir bile Halid-i Bağdadî'nin halifeleriydi.

Onun mektuplarından birinde bir paragraf gördüm, bir dostundan yazma bir kitap istemiş, kitap gönderilmiş, dostu (kitapçıya veya hattata vermek için) ücretini talep etmiş. Halid-i Bağdadî Hazretleri cevabında, "Bir dirhem değil, bir mangırım bile yok. Borç almak istemiyorum, ilk fırsatta öderim" cevabını vermiş. İşte o muhterem zat, böyle çalışıyordu. Bağdat'taki dostlarına yazdığı mektupta Vali Davut Paşa'yı ziyaret etmemelerini öğütlüyor. Davut Paşa kimdi? Din ilimleri okumuş, kalem ve kılıç sahibi, çok salih bir Müslümandı. Hatta Halid-i Bağdadî'nin müridiydi. Buna rağmen Valinin huzuruna gitmeyin diyor... Anlayana...

Türkiye'de halkı ve gençliği bezdirmemek ve usandırmamak şartıyla çok genel bir davet, tebliğ, uyarma, aydınlatma, bilgilendirme seferberliği başlatılmalıdır.

Bunun birinci şartı, parasız, menfaatsiz, sadece Allah için yapılması olacaktır.

Bu hizmeti yapacak olanlar bir yemek bile kabul etmeyecekler ve yemeyeceklerdir. (Maddi kıymeti olmadığı için bir bardak çay içebilirler...)

Bu hizmetler Kur'ana, Sünnete ve icma-i ümmete uygun

Ehl-i Sünnet dairesi içinde yapılacaktır.

Bu hizmet hiçbir cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya alet edilmeyecektir. Bütün Ehl-i Sünnet çeşitliliği bu hizmette el birliğiyle, kardeşçe çalışacaktır.

Bu hizmeti alet ederek para toplayanlar, menfaat devşirenler tart edilecek, uzaklaştırılacak, kovulacaktır.

Bu hizmetin en büyük ödülü Allah'ın yüce rızasını, Resulullah Efendimizin (Allah'ın izniyle) şefaatini kazanmaktır. Bundan daha büyük bir ödül olamaz.

Hadis-i şerif meâli:

"Allah'ın, bir kulunu senin vasıtanla hidayete erdirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır."

Yok mu böyle bir hayra vesile olmak isteyen âlim ve arif kişiler!..



Mehmet Şevket EYGİ - 06 Ağustos 2011 Cumartesi

Mücteba

Takiyye ve Kitman Yapan İlahiyatçılar

Çok üzücü bir durum var:
Bazı ilahiyatçı kardeşlerimiz Ehl-i Sünnet mezhebini terk etmişler, Ehl-i Sünnet dışı bir fırkaya bağlanmışlar... Bu, benim gibi bir Sünnî için üzücü bir durumdur. Lakin işin daha üzücü bir tarafı var, bu kardeşlerimiz mezhep değiştirdiklerini gizliyorlar, takiyye ve kitman yapıyorlar. Müslüman kardeşlerini aldatıyorlar.

Bazı ilahiyatçılar ve onların peşinden gidenler Mutezile mezhebine girmişler. Demek ki, bu mezhebin hak olduğunu, Ehl-i Sünnetin bozuk olduğunu sanıyorlar. Bunu ilan etmeleri gerekmez mi?

Kimisi Fazlurrahman mezhebine girmiş. Kur'andaki, Sünnetteki nice kesin hüküm tarihseldir, bugün geçerli değildir diye inanıyorlar. Bunların da mezheplerindeki değişikliği mertçe ilan etmeleri, açıklamaları gerekir. Hem mezhep değiştiriyor, hem bunu halktan gizliyor. Böyle dürüstlük ve adalet olur mu?..

Halkımızın büyük kısmı dinî konularda iyi yetişmemiş, cahil kalmıştır. Onları aldatmak bilgili bir Müslümana yakışmaz.


Bazı ilahiyatçılar, Feminizm denilen sapık ve bozuk ideolojiyi din gibi benimsemişlerdir. Akıllarınca Feminizmi hak görüyorlar, Kur'andaki, Sünnetteki, Şeriattaki Feminizme uymayan kesin hükümleri bâtıl görüyorlar. Onlar bu inançlarını çok açık, çok seçik, merdâne bir şekilde Müslümanlara bildirmekle yükümlüdür. Aksi halde din kardeşlerini kandırmış olurlar. Peygamberimiz "Bizi kandıran bizden değildir" buyurmuştur.

Böyle ilahiyatçıların foyaları meydana çıkıyor ama 10 sene 20 sene geçtikten sonra... Bu arada büyük bir tahribat oluyor.

İsmini vermeyeceğim bir ilahiyatçı var. Bu zat Ehl-i Sünneti, geleneksel Müslümanlığı (o Ehl-i Sünnet Müslümanlarına ilmihal Müslümanı diyor...) reddediyor, Peygamber bir postacıydı, öldükten sonra işi bitmiştir, ben Kur'an Müslümanlığını çıkarttım, ey ahali beni dinleyin diyor... Bu gibi ilahiyatçılar çok açık, çok seçik, çok mert hareket etmiyorlar, eğrilip bükülüyor, kıvrılıyorlar ve Sünnî halkı şaşırtıyorlar.

Bir de Kemalist ilahiyatçılar var. Aman ne hezeyanlar!.. İslam dini ile Kemalizm ideolojisi uyuşur ve bağdaşır diyorlar. Bundan büyük hezeyan olur mu? Kemalizm, M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra malum ve mahut Selanikî egemen azınlık tarafından çıkartılmış bir ideolojidir. Temel inançları İslam'a, Kur'ana, Sünnete taban tabana zıttır. Aklı başında hiçbir insan hele bilgili ve firasetli bir Müslüman böyle saçma bir uyuşma ve bağdaşma tezini kabul etmez.

İslam'da temel inanç Allah'ın varlığı, birliği, kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh oluşudur. Kemalizm de ise Allah'a inanıp inanmamak ihtiyarîdir, seçimliktir. Bir ateist, bir agnostik de Kemalist olabilir.

İslam Kur'anı, Sünneti ve İcma-i Ümmeti kaynak kabul eder. Kemalizm bunları reddeder, akılcılığı kabul eder.

İslam nakli, vahyi esas alır.

İslam bütün insanlığı kucaklar; ırk, renk, dil, etnik kimlik ayrıcalığı yapmaz. Kemalizm ise Moiz Kohen Tekin Alp tarafından çıkartılmış milliyetçiliği benimser.

İslam ile Kemalizmin uyuşup bağdaşacağını iddia etmek için insanın deli olması gerekir.

İlahiyatçılar içinde Ehl-i Sünnet mezhebine bağlı sâlih kimseler yok mudur? Olmaz olur mu? Kendilerine bu sütunlardan selam ve hürmetlerimi arz ediyor ve ellerinden öpüyorum.

Gelelim sadede,

Ey Mutezile mezhebini benimsemiş ilahiyatçılar!

Ey Fazlurrahmanın Tâtîliye ve Tarihsellik mezhebine girmiş ilahiyatçılar!

Ey mezhepsiz ilahiyatçılar!

Ey Telfik-i Mezahip taraftarı ilahiyatçılar!

Ey Vehhabî fırkasını hak yol kabul etmiş ilahiyatçılar!

Ey Kemalist ilahiyatçılar!

Ey Ehl-i Sünnetten çıkıp başka fırkalara girmiş ilahiyatçılar!

Sizlerden rica ediyoruz:

Lütfen, açık ve mert olunuz.

Takiyye ve kitman yapmayınız.

Müslüman kardeşlerinizi aldatmayınız.

Dini kimliğinizi mertçe açıklayınız, ilan ediniz.

Makyevelist ahlâkı bırakınız.

Hem Ehl-i Sünnet görünecek, hem de saman altından Fazlurrahmancılık veya Feminizm yapacak. Böyle bir şey Kur'an ahlâkına, Peygamber ahlâkına, İslam ahlâkına uymaz.

Kimsenin Müslümanları aldatmaya, kandırmaya hakkı yoktur.

Mademki, Mutezile mezhebinin hak olduğuna inandın, açıkça ilan edeceksin.

Mademki, Fazlurrahmanın mezhebini kabul ettin, onu da ilan edeceksin.

Sayın ilahiyatçılar, böyle yapmazsanız "Bizi aldatan bizden değildir" hadisi şerifinin tehdidi altına girersiniz.

Ehl-i Sünnet uleması, fukahası, ilahiyatçıları mezhep değiştiren, bu değişikliği gizleyen din kardeşlerine karşı takiyye ve kitman yapan ilahiyatçıları ifşa etmelidir, deşifre etmelidir, onların yanıldıkları tarafları halka ve gençliğe beyan etmelidir.

İranlı bir sosyolog "Allah gerçek bir Janus'tur" diyerek Cenab-ı Hakkı ikiyüzlü bir Roma putuna benzetiyor. İslam'da Allah'ı bir şeye benzetmek küfürdür. Hele bir Roma putuna!..

İşin en korkunç ve acıklı tarafı Diyanet Vakfı Kitabevlerinde bu İranlı sosyologun kitapları satılıyor.

Ulema, fukaha ve Sünnî ilahiyatçılar bu konuda ses çıkartmıyor.

Ne kadar üzücü, kahredici bir gaflet...

Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr!..



Mehmet Şevket EYGİ - 07 Ağustos 2011 Pazar

Mücteba

Resmî İdeoloji Özelleştirilmelidir

Mustafa Kemal Paşa'nın sağlığında resmî ideolojiye ihtiyaç yoktu. Paşa veya çevresi ülkeyi bildikleri gibi idare ediyorlardı. Gerçi Kemalizm (bazıları Kamalizm diyordu) lafı çıkartılmıştı ama ortada derli toplu bir ideoloji yoktu. Vecizeler... Ziya Gökalp'in ve Moiz Kohen Tekin Alp'in doktrinleri... "Vatandaş durmayalım düşeriz... Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için... On yılda çok şeyler yaptık... Yurdu bir baştan öbür başa demirağlarla ördük... Karanlıklardan aydınlığa çıktık..." gibi sloganlar... Bunlara ideoloji denilebilir mi?

M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra tek parti oligarşisini ve Selanikî vesayet sistemini ayakta tutmak için bir resmî ideolojiye ihtiyaç duyuldu. Sovyetler Birliği'nde Marksizm-Leninizm, Almanya'da Nazizm, İtalya'da Faşizm, İspanya'da Frankizm, Portekiz'de Salazarizm vardı. Bizim Selanikliler de Kemalizm'i icat ettiler. Onu bir tür din haline getirdiler. İkinci cumhurbaşkanı Millî Şef İsmet Paşa Atatürk'ü sevmezdi ama zahirde Atatürkçü görünmek zorunda kalmıştı.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP yıkıldı, yerine Demokrat Parti geçti ama Kemalizm yerinde kaldı. Üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar, Çankaya'daki heykelin kaidesine "Atatürk seni sevmek bir ibadettir" cümlesini yazdırtmıştı.

Kemalizm ideolojisi, Selânikî vesayet rejimi tarafından yarı resmî bir din haline getirilmiştir, Anıtkabir de bir tür Kâbe...

Bugün dünyanın hiçbir gerçek demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmiş, temel insan haklarına saygılı ve bağlı ülkesinde resmî ideoloji diye bir heyûla yoktur. Nazizm, Faşizm, Frankizm... hepsi tarihe karıştılar.

Sovyet Birliği bile dağıldı, Marksist ideoloji terk edildi.

Kuzey Kore, Cuba, Çin, birkaç Afrika ülkesinde Marksizm hâlâ resmî ideoloji.

Türkiye'nin Kemalizm resmî ideolojisini terk etmesinin zamanı çoktan geldi ve geçti ama bu konuda kimse cesaret edip de çok açık konuşmak istemiyor.

Atatürk'ü Koruma Kanunu hâlâ yürürlükte...

M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılmış resmî ideoloji ile bugünkü vahim kültür, kimlik, terör, Kürtçülük, dağılma, çözülme, kokuşma krizleri arasında doğrudan doğruya bir bağ var mıdır?

Ülkeyi parçalama istidadını gösteren Kürtçülük hareketi, Kemalistlerin benimsemiş oldukları Moiz Kohen Tekin Alp dinsiz milliyetçiliğine bir reaksiyon mudur?

Kemalistler ülkeyi çok kalkındırdıklarını, çağdaş uygarlık düzeyine füze gibi fırlattıklarını iddia ediyor.

Onlar ülkemizi kültürde, ilimde, fende, sanayide, eğitim ve üniversitelerde, üretimde bir Japonya seviyesine getirebilmişler midir, bir Güney Kore, bir Tayvan, bir Singapur yapabilmişler midir?

Kemalistlerin 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat darbelerinde yaptıklarını gördük.

Türkiye kurtulmak istiyorsa, M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra Selanikîler tarafından çıkartılmış Kemalizm resmî ideolojini özelleştirmelidir.

Kemalistler ülkeyi eskisi gibi idare etmek istiyorlarsa siyasî bir parti kursunlar, seçimlere girsinler, kazanırlarsa iktidar olsunlar.

Bugünkü iktidarın ilk yapacağı iş, hazırlanacak yeni anayasaya Kemalizm ideolojisini bulaştırmamaktır.

Vaziyeti idare edelim, ne şiş yansın ne kebap, karma bir anayasa yapalım, biraz millî kimlik ve kültür, biraz Kemalizm, biraz Mehmet Âkif, biraz Nâzım Hikmet, biraz din hürriyeti, biraz laiklik zihniyetiyle Türkiye'nin krizleri önlenemez.



Mehmet Şevket EYGİ - 07 Ağustos 2011 Pazar

Mücteba

Müslümanların Ümitlerini Kırmak mı?

Müslüman kesim içindeki yaygın büyük günahları, isyanları, tuğyanları, açıkta işlenen fısk ve fücurları tenkit etmek, halkı bunlardan vaz geçmeye, toplumu ıslaha çağırmak, böyle giderse üzerimize azap iner demek ümit kırmak değildir.

Müslümanların uyarılması, bilgilendirilmesi farzdır.

Evin alt katında yangın çıkmış... En üst kattakilerin haberi yok... Onlar oturmuşlar, dinî sohbet yapıyorlar... Rahatları bozulmasın, ümitleri kırılmasın, tedirgin olmasınlar diye onları uyandırmamak, yanmalarına sebebiyet verebilir.

Onlara "Evin alt katında (veya diğer katlarında) yangın çıktı!.." haberini avaz avaz vermek gerekir.

Yangın çıkmış, sel yaklaşıyor, deprem alametleri başlamış... Böyle bir durumda edebiyat yapılmaz.

Mesela selin yaklaştığı şu üslupla haber verilmez:

"Ey ahali!.. Göklerde bulutlar bembeyaz pamuk yığınları gibiydi... Bulutların arasından mavi gök yüzü görünüyor, güneşin altın ziyaları saçılıyordu. Kırlarda kuşlar, koyunlar otluyor, kuzular hopluyordu... Çobanlar ve köpekleri sürüyü gözetiyorlardı. Arılar vızıldıyor, çiçek usarelerini toplayarak kovanlardaki peteklerde bal yapıyorlardı. O yörenin balları nefistir... Leylekler, kırlangıçlar... Sonra soğuk bir rüzgar esmeye başladı, bulutların rengi beyazdan siyaha dönüştü. Şimşekler çaktı. Bir yere yıldırım düştü ve ardından ansızın bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Sokaklarda, yamaçlarda seylâbeler ağlaşıyor... Ufuk yaklaşıyor yaklaşıyor... Küçük sular birleşti, büyük sular oluştu... Sonunda azgın bir sel meydana geldi... Sel deyince aklıma şu geldi... Falan filan..."

Evet yaklaşan azgın sel böyle haber verilmez. "Ey ahali sel yaklaşıyor... Kaçın kaçın kaçın!... Canınızı, çoluk çocuğunuzu kurtarın!.." diye bağırılır, uyarılır.

Bugün Türkiye günah-ı kebair (büyük günah), yaygın ve açık fısk ve fücur, isyan ve tuğyan sellerinin tehdidi altındadır.

Toplum yangın tehdidi karşısındadır.

Kur'anın, Sünnetin, Şeriatın yap dedikleri büyük ölçüde yapılmamakta, yapma dedikleri büyük ölçüde yapılmaktadır.

Namaz ve cemaat terk edilmiştir.

Hele şu yaz aylarında bir kısım kadınlar ve kızlar, ölçüsüz şekilde açılıp saçılmıştır.

Fuhuş çok yaygın ve yoğundur.

Uyuşturucu 10 yaşındaki çocuklara kadar inmiştir.

Lüks ve israf genelleşmiştir.

Bir kısım fakirler sefalet içinde inleyip kıvranırken bir kısım zenginler Firavunca israf etmekte, Nemrutça lüks hayat sürmektedir.

Ümmet-i Muhammed darmadağın olmuş, Ümmet birliğinin yerine hizip, fırka ve cemaat asabiyeti hakim olmuştur.

Sodomlaşan Gomoreleşen ülkemizde genel yangınlar ortalığı kasıp kavurmaktadır. Günah her zaman olur ama bugün günahlar yaygın, yoğun, genel ve açık hale gelmiştir.

Deccaliyat, Süfyanilik, Tağutluk ülkemizi bir Günahistan'a çevirmiştir.

Dindar yetişmesinler diye küçük çocuklarımıza özel din ve Kur'an dersleri verilmesi bile yasaktır.

Dindar Müslüman hanım avukat adliye binasına ve duruşma salonuna başörtüsüyle giremiyor ama TC resmi vesikasıyla KDV'li fuhuş yapmak yasal ve serbesttir.

Mânevî, ahlakî, sosyal, kültürel yangınlar bildiğimiz ateşli ve alevli yangınlara benzemez. Onların ateşi, dumanı, yakışı başkadır.

Mânevî yangınlar halkın ve gençliğin bir kısmının imanını, ebedî saadetini yakar.

Aman ümitler kırılmasın, aman huzurlar bozulmasın, aman kimse tedirgin olmasın, aman derin gaflet uykusundan uyanmasınlar diyerek halk uyarılmazsa ona iyilik değil, kötülük yapılmış, ihanet edilmiş olur.

Bazı islamî hizipler ve fırkalar dış ülkelerde Kur'an kursları, kolejler açmışlar, hayır işleri yapıyor...

Onların bu hizmetleri, Türkiye'deki yangınları görmemize engel teşkil etmemelidir.

"Sen bizim hizmetlerimizi görmüyorsun, bizi övmüyorsun, bizim başımızdaki çok ama çok muhterem zatı medh etmiyorsun, ümit kırıcı şeyler söylüyorsun..." yollu sızıltılar ve dırıltılar yersizdir.

Çok cüz'î, çok nâçiz, etkisiz de olsa bir tür emr-i mâruf ve nehy-i münker hizmeti yaptığım kanaatindeyim. Binaenaleyh:

* Tashih-i itikad,

* Beş vakit namazın kılınması,

* Erkeklerin günlük farz namazları cemaatle kılması,

* Zekatın Kur'ana, Sünnete, fıkha, şeriata uygun şekilde verilmesi ve sarf edilmesi,

* Müslümanların tek bir Ümmet olması,

* Lüks, israf ve sefahatin kötülenmesi,

* En büyük alçaklık ve hıyanet olan din sömürüsünün önlenmesi,

* Tesettür-i nisvan,

* Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzının eda edilmesi... ve bunlara benzer hayatî konularda eskisi gibi yazmaya devam edeceğim.

Memlekette yangın var, sel ve tufan tehlikesi var, azap inmesine yol açan günah ve kötülükler yaygın ve açık hale gelmiş, susamam. Yangın büyük. Söndürmek için, taşıyabileceğim kadar, bir kova su döksem vazifemi yapmış olmam ve yeterli olmaz ama hiç olmazsa minicik bir hizmet yapmış olurum.



Mehmet Şevket EYGİ - 08 Ağustos 2011 Pazartesi

Mücteba

Gerçek İslam Mektepleri

KURTULUŞ islâmî eğitimle, İslamî mekteple olur. Vesâyet düzeninin okullarıyla biz Müslümanlar izzete değil, zillete gideriz.

Türkiye'de şu anda 100 bin cami olduğunu farz edelim. On senede bunların sayısını 200 bine çıkartsak yine hiçbir şey değişmez.

Camilere ipekli halı sersek yine zillet.

Minarelerden 150 desibel şiddetinde ezan okutsak yine kurtuluş olmaz.

Camileri klima ve soğuk su cihazı, kalorifer, vantilatör, kameralı güvenlik sistemi ile donatsak yine kurtulamayız.

İlle de eğitim, ille de mektep, ille de vasıflı, güçlü ve üstün Müslüman yetiştirmek.

500 küsur İmam-Hatip okulu var ya...

Onlar gerçek mânada İslam mektebi değildir.

İslam mektebinde bütün öğrenciler vakit namazları mektebin camiinde, mektebin imamının ardında cemaatle kılar. Bin kişilik okulda bir tek bînamaz bile olmaz.

Gerçek İslam mektebi Kur'ana ve Sünnete dayanan sahih ve temiz İslam inancını öğretir.

Bugün Türkiye'de, vaktiyle Bulgaristan'da hizmet vermiş olan Şumnu Nüvvab medresesi ayarında bir tek gerçek din okulu yoktur.

İslam mektebinde resmî ideoloji din gibi okutulmaz.

İslam mektebinde doğru dürüst Türkçe okutulur.

İslam mektebinde Arapça ve İngilizce mükemmel şekilde öğretilir.

İslam mektebinde öğrencilere bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi verilir.

İslam mektebinde estetik ve sanat kültürü verilir.

Müslümanların açtığı özel okullar yok mu?

Var ama vesayet rejimi ağır baskılar yapıyor, tam ve gerçek İslam eğitimi vermeyeceksin, Atatürkçü eğitim yapacaksın diyor.

Gerçek İslam mektebinde ehliyetli din ve Kur'an dersi hocaları derse sarıklı ve cübbeli olarak girer.

Gerçek İslam mektepleri muhtelit (kız erkek karışık) olmaz. Erkekler için ayrı, kızlar için ayrı İslam mektepleri olur.

Gerçek İslam mekteplerinin öğrencilerinin bazısı daha lisedeyken kitap, makale yazmaya başlar, sanat ve kültür ürünü verir.

Türkiye Müslümanlarının gerçek İslam mektepleri kuracak niyeti, iradesi, kültürü var mıdır?



Mehmet Şevket EYGİ - 08 Ağustos 2011 Pazartesi

Mücteba

Herkes Beyin Ameliyatı Yapabilir mi?

Hukuk fakültesinden diploma, barodan ruhsat almadan avukat olunur mu? Olunmaz.

Tıp fakültesinden tıp doktoru diploması almadan tabip olunur mu? Olunmaz.

Beyin veya kalp ameliyatını kimler yapabilir? Ruhsatlı beyin cerrahisi uzmanları ve kalp cerrahisi uzmanları.

Pratisyen doktorlar beyin veya kalp ameliyatı yapabilir mi? Doktordur ama yapamaz.

Herkes uçak kullanabilir mi? Kullanamaz.

Herkes sünnet yapabilir mi? Yapamaz.

Yahu bu dünyada arıcılık yapmak bile uzmanlık işidir. Koy bir bahçeye 100 kovan, arılar vızır vızır vızıl vızıl çalışıp bol bol bal üretsinler... Hiç de öyle değil. İşin başında arıcılıktan anlayan birinin bulunması lazımdır.

İlkokul öğretmeni olmak için bile pedagoji tahsili yapmış olmak gerekir.

Dünyada en ulvi, en birinci, en önemli konu nedir?.. Dindir.

Din bilgilerinin uzmanları kimlerdir?

Din ilimlerini tahsil etmiş, diploma almış ulema ve fukahadır.

Gerçek din alimlerinin diplomasına ne denir? İcazet denir.

İcazet ne demektir?

Ucu Peygamber Efendimize (Salat ve selam olsun ona) kadar uzanan bir silsile diplomasıdır.

Bugünkü ilahiyat fakülteleri böyle icazetler/islamî diplomalar veriyor mu? Vermiyor.

Ülkemizde icazet veren İslamî medreseler var mıdır? Vardır. Kemalist rejim bunları tanımıyor ama yine de vardır.

Dış dünyada var mıdır? Vardır. Birkaçını sayar mısınız?

Hindistan'da, Pakistan'da, Mısır'da, Suriye'de, Ürdün'de, Sudan'da, Endonezya'da ve daha nice İslam ülkesinde.

İcazetli din alimleri ve fakihler dinde reform isterler ve yaparlar mı? İstemezler ve yapmazlar.

Dinde değişim, dinde yenilik, Fazlurrahmancılık, BOP'çuluk, Kemalizme uygun İslam, ılımlı İslam gibi şeyler de istemezler.

İstisnalar olabilir mi?

Hemen hemen olmaz.

Kur'anın ve Sünnetin yorumunu en iyi kimler yapar?... İcazetli ulema ve fukaha yapar... Niçin?.. Çünkü onlar ilim sahibidir. Kur'an "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" diyor.

Halk İslam'ı nasıl öğrenmelidir?

İcazetli din alimlerinin kitaplarından öğrenmelidir.

Doğrudan doğruya bir Kur'an tercümesi, bir de hadîs kitabı alarak dinini kendi kendine öğrense olmaz mı? Olmaz.

Niçin?.. Gerekli âlet ilimlerini ve 'âli ilimleri bilmediği için yanılabilir, bid'at ehlinin tuzaklarına düşebilir.

Peygamber zamanında böyle miydi? Elbette böyleydi. Ashab dini Peygamberden öğreniyordu.

Ashab Tâbiîne öğretti... Tâbiîn Tebe-i Tâbiîne hocalık yaptı... İlk asırdan bugüne kadar İslam dini, alimlerin ve fakihlerin, yani bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ile bu güne geldi.

Ulema ve fukaha aradan çıksın, herkes dinini kendisi öğrensin diyenler kimlerdir?

Ehl-i Sünneti yıkmak isteyenlerdir.

Kemalist ilahiyatçılardır. Onlar İslam ile Kemalist ideolojiyi birbirine uydurmak istiyorlar. İcazetli gerçek ulema ve fukaha böyle bir şeye asla razı olmaz.

BOP'çu İslamcılar da ulemaya ve fukahaya karşıdır.

Dinde değişim, dinde yenilik, dinde reform yapılmasını isteyenler de.

Fazlurrahmancılar Sünnî ulema ve fukahadan nefret ederler.

Farmason Afganî'ye, farmason Abduh'a, farmason Reşid Rıza'ya hayran ve âşık olan ilahiyatçılar da Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasına karşıdır.

İcazetli din hocaları aradan çıksın, herkes dinini doğrudan doğruya meallerden öğrensin diyenler nasıl bir çığır açtılar?

Müslümanlar arasında kaosa, anarşiye, fırkalaşmaya, çekişmeye yol açtılar.

Ortaya binlerce, on binlerce naylon müctehid çıktı. Her kafadan ayrı ses çıktı.

Müslümanlar arasında birlik kalmadı.

Fitne fesat, nifak şikak, tartışma çekişme ayyuka çıktı.

Hâtemü'l-Hulefa merhum Sultan Abdülhamid zamanında böyle fitnelere izin verilmezdi. Önüne gelen Kur'an tercümesi, meâli tefsiri yazıp yayınlayamazdı. Dinde reform gibi bid'atlere izin verilmezdi.

Meşrutiyet ilan edildikten sonra, bir Ermeni kitabevi Fransızca bir Kur'an tercümesini Türkçeye çevirtip yayınlamıştır.

Anlayana bu kadar yeter...



Mehmet Şevket EYGİ - 09 Ağustos 2011 Salı

Mücteba

Bakalım Ramazan'da Neler Yapacağız?

Rahmet ayı Ramazan geldi. Mübarek ayın bütün Müslümanlara hayırlar, bereketler, yümnler getirmesini niyaz ederim.

Ramazan'da biz Müslümanların hali belli olacaktır? Nasıl Müslümanlarız, iyi Müslümanlar mıyız, orta Müslümanlar mıyız, zayıf ve kötü Müslümanlar mı?

Şu anda ülkemizde Kur'anî, Nebevî, Şer'î ölçü ve kıstaslara göre çok büyük fısk, fücur, azgınlık, günah, isyan, tuğyan vardır.

Bakalım Ramazan'da toplum ve ümmet olarak kendimizi ne kadar ıslah edeceğiz, toparlanacağız?

İstanbul gibi büyük şehirlerde bu sıcaklarda ve uzun günlerde Müslüman halkın kaçta kaçı oruç tutacak?

Sıcaklar, uzun günler, çeşitli zahmetler... Bunlar hep birer imtihandır. İmtihanı yüz akıyla verebilecek miyiz?

Kavurucu Ağustos sıcakları mı daha yakıcı, yoksa Cehennemin ateşi mi?

Senenin on iki ayı Müslüman için zaten öyledir de özellikle Ramazan merhamet, yardımlaşma, paylaşma ayıdır.

Zengin, geçimi iyi, tuzu kuru Müslümanlar fakir ve miskin din kardeşlerini hatırlayacaklar ve onlara yardım edecekler mi?

Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da israflı, lüks, gösterişli, gurur ve kibir verici iftar ziyafetleri tertiplenecek mi?

Birtakım beyinsizler "Benim iftarım daha lüks, daha görkemli (ne çirkin kelime!) oldu" diye aptalca övünecekler mi?

Birtakım zengin ten-perestler şu açlıkla imtihan ayı Ramazan'da kilo alacaklar mı?

Eskiden atalarımız oruçlarını açarlar ve akşam namazını hemen kılarlarmış. Biz, akşamı yatsıya sarkıtacak mıyız?

Bakalım oruç tutmayanlar, tutanlara saygılarından, toplumsal barışı koruma titizliklerinden dolayı açıkta yiyip içmekten sakınacaklar mı?

Biliyorum, şu mübarek Ramazan'da suçlar nispeten azalacaktır. Bu azalma yeterli olacak mı?

Ramazan'da halkın kaçta kaçı beş vakit namaza başlayacak. Bayramdan sonra bu başlayanların kaçta kaçı devam edecektir?

Geçmiş Ramazanlarda olduğu gibi birtakım naylon müctehidler "Canı istemeyen oruç tutmaz, yerine fidye verir" yollu saçma sapan fetvalar verecek mi?

Bizim Müslümanlığımız bilhassa zekat konusunda bu Ramazan'da ortaya çıkacaktır.

Zekatlarımızı Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete, fıkha, Şeriata göre öncelikle fakir ve miskin Müslümanlara mı vereceğiz, yoksa Şeriata uymayan şekilde toplayıp sarf mı edeceğiz?

Şeriat zekat parasıyla cami bile yapılmaz derken, biz zekatları toplayıp derneklerin masraflarını mı karşılayacağız veya Kongolarda Mongolarda mı harcayacağız?

Bakalım bu Ramazan'da kaç fakir Müslüman aç kalacak?

Kaç bîçare Müslüman sürünmeye devam edecek.

Kaç zengin şahıs, dernek, vakıf yedi yıldızlı otellerde ihtişamlı iftarlar verecek?

Ramazan'da halka ve gençliğe ilmihalini öğretmek için ne gibi hazırlıklar yaptık?

Bu Ramazan'da otuz önemli konuda yüz milyon adet etkili broşür dağıtabilecek miyiz?

Ramazan'da birbiriyle dargın, birbiriyle çekişen Müslümanlar barışacak mı?

Gıybet ve diğer lisan afetleri Müslüman toplumda çok yaygın. Bu kötülüğü azaltabilecek miyiz?

Geçen sene Sultanahmet camiinde yetersiz bir cemaat yatsı ve teravih kılarken; kokoreç, döner, sucuk, lahmacun, macun, dondurma, börek Ramazan çarşısında seller gibi insan vardı.

Beyazıt'ta camide namaz kılınıyor, kitap fuarında harıl harıl ilmihal ve Kur'an meali satılıyor. FesubhanAllah!

Bundan yüz küsur sene önce İstanbul'da aç ve fakir bir Müslüman iftara yakın bir konağın ardına kadar açık kapısından sorgusuz sualsiz girer, altt kattaki sofranın kanarına ilişir ve afiyetle karnını doyururmuş. Şimdi böyle konaklar kalmadı. Ramazan çadırları var ama fakir Müslümanların oralarda iftar yemeği yiyebilmeleri için üç saat önceden kuyruğa girmeleri gerekiyor.

Bakalım büyük medya Ramazan'da ne yapacak?

On bir ay fısk fücur, müstehcenlik, şehvet, fuhuş, zararlı magazin, vur patlasın çal oynasın yayın yapan TV'ler nasıl Ramazan programları yapacaklar?

Kemalist, reformcu, Fazlurrahmancı, BOP'çu, dinde değişimci, dinde yenilikçi, Ekfer Şahçı, kerametleri kendilerinden menkul müctehid, ılımlı İslamcı birtakım zevat ne gibi uyduruk fetvalar, bozuk ictihadlar yumurtlayacaklar?

Ramazan cerru yecurru ayıdır. Birtakım cerciler önümüzdeki Ramazan'da yekun olarak kaç milyar dolar toplayacak?

Somali'de milyonlarca Müslüman açlık ve susuzluk çekiyor. Onları hatırlayacak mıyız, yoksa bu hatırlama iştihamızı kaçırabileceği için bilmezlikten mi geleceğiz?

Acaba önümüzdeki Ramazan'da İstanbul'un üç binden fazla caminin kaçında güzel İstanbul ezanları okunacak, dosdoğru namazlar kılınacak?

Yine hoparlörler sonuna kadar açılacak mı?

Klimalar ve vantilatörlerle bazı zayıf ve nahif bedenliler hasta edilecek mi?

(Sur içinde güzel ezan okunan, güzel namaz kılınan, hoparlörleri ayarlı, ışık sistemi düzgün bir cami bilen varsa lütfen bana haber versin de gideyim...)

Muhterem okuyucularımın ve bütün din kardeşlerimin Ramazanlarını tebrik eder, ilahî rızasına uygun oruç tutmak, dosdoğru namaz kılmak, zekatlarımızı yerli yerinde hakkıyla vermek, hayır hasenat yapmak, israf ve lüksten uzak durmak, halimizi ıslah ve nefislerimizi terbiye etmek hususunda Allahü Tealadan yardım dilerim.

Önemli not: Ramazan'dan bir gün önce tartılıp kilomuzu öğrenelim, oruç ayı bitince tekrar tartılalım. Kilo almışsak vah bize!..



Mehmet Şevket EYGİ - 09 Ağustos 2011 Salı

Mücteba

Suriye Bu Hale Nasıl Düştü?


Suriye'de çoğunluğu oluşturan Müslümanlar korkunç bir zulme ve kıyıma uğramaktadır. O kardeş ve komşu ülkede, yüzde onluk bir azınlığın diktatörlüğü var. Orada Müslümanlar çoğunlukta olmalarına rağmen nasıl ve niçin bugünkü çok kötü ve feci' duruma düştüler?

Bundan elli altmış sene önce Sünnîler çocuklarını askerî okullara vermediler, en zeki ve kabiliyetli gençlerini doktor ve mühendis yaptılar. Azınlıktaki Nusayrîler çocuklarını askerî okullara verdiler, orduyu ele geçirdiler ve ülkeyi pençelerine aldılar.

Hangi İslam ülkesinde Sünnî çoğunluk orduyu ve eğitimi ihmal etmişse, kendi öz vatanında köle durumuna düşmüştür.

Şöyle bir durum düşünelim:

Suriye ordusunun yüzde 90'ı Sünnî, yüzde 10'u Nusayrî olsaydı bugünkü zulümler, kıyımlar, baskılar, kan dökmeler olabilir miydi?

Bundan elli altmış yol önce Sünnî Müslüman anne ve babalar çocuklarını askerî okullara göndermemekle çok büyük, ölümcül bir hatâ yapmışlardır.

Çoğunluktaki Sünnî Müslümanlar kendi yurtlarında hür, izzetli, haysiyetli bir hayat sürmek istiyorlarsa; köle, parya, ikinci sınıf vatandaş, zenci durumuna düşmek istemiyorlarsa, ezilmek ve sürünmek istemiyorlarsa; en zeki, en akıllı, en kabiliyetli, en istidatlı, en idealist çocuklarını şu mesleklere ve kurumlara yönlendirmelidir:

1. Ordu ve askerlik.

2. Eğitim.

3. Üniversiteler.

4. Hukuk ve yargı.

5. İletişim, medya.

6. Kültür ve sanat.

Doktorlukta, mühendislikte çok para varmış... Subaylık ve öğretmenlik o kadar kârlı değilmiş... Ya öyle mi?.. Öyleyse buyurun cenaze namazına...

Suriyeli Müslüman kardeşlerimiz için ağlıyorum.

Allah onların yardımcısı olsun.

Şehidler için rahmet diliyorum.

Suriye'ye inşAllah adalet, huzur, güven, istikrar gelirse Şam'a gidip Halid-i Bağdadî, Muhyiddin ibn Arabî, Selahaddin Eyyubî, Emir Abdülkadir ve diğer büyüklerin kabirlerini ziyaret edeceğim.

Üç ahbabımla birlikte otomobil tutup Haleb'i, Hama'yı, Humus'u ve diğer şehirleri gezeceğim.

Şehidlerin mezarlarında Fâtihalar okuyacağım.

Suriye Sünnîleri çok acılar çektiler ve çekmeye devam ediyorlar.

Ordu meselesi...


Mehmet Şevket EYGİ - 10 Ağustos 2011 Çarşamba

Mücteba

Ermeniler Ağrı'yı İstiyormuş!

Ermenistan başbakanı "Biz Azerbaycan'dan Karabağ'ı aldık, gençler de Türkiye'de Ağrı bölgesini alacaklar" mealinde bir laf etmiş. Bizim medya mal bulmuş mağribî gibi bu lafı tenkit ediyor. Ermenistan bizden toprak istiyormuş...

Beyler günaydın, Üsküdar'da sabah oldu?

Ermenistan bizden çok uzun yıllardan beri toprak istemektedir.

Sadece Ağrı dağı bölgesini değil, doğu Anadolu'daki, Kilikya'daki nice şehrimizi istemektedir.

Açın interneti, Ermenistan Türkiye'den toprak ve şehir istiyor kelimelerini yazın, bakın karşınıza neler çıkacaktır.

Birkaç gün önce Ermenilerin "Nouvelles d'Armenie" adlı sitesine bakıyordum (İngilizcesi de var), bir haber başlığı dikkatimi çekti: Van ile Erivan arasında uçak seferleri başlayacakmış. Metinde "Türkiye işgalindeki Ermeni toprağı Van" diye yazıyordu!..

Yirmi beş senedir devam eden PKK terör hareketi nedir? Yüzde 50, bir Ermeni yeniden fetih hareketidir. Birtakım Kürtleri veya Kriptoları taşeron olarak kullanıyorlar.

Geçenlerde üzücü bir yazı okumuştum. Bir ara bizim devletimiz birtakım tarihçilere para vererek Ermenilerin iddialarını çürütecek yazılar yazdırmış.

Böyle hizmetler parayla, taşıma suyla olmaz.

Türkiye'nin Ermeni iddialarını red, cerh ve tekzip konusunda yaptıkları son derece yetersizdir.

Şu anda bu iddiaları çürütmek için 100 milyon dolarlık bir fon oluşturulsa ne olacaktır?

Yavan çalışmalar yapılacak, sıradan yazılar yazılacak ve bu yüz milyon dolar sıcağı gören kar gibi kısa zamanda eriyip bitecektir.

Bu gibi hizmetlerde elbette te'lif ücreti dağıtılabilir ama işin başı vatanseverliktir, uzmanlıktır, vasıftır, erdemdir.

Bendeniz 1915 ile 18 arasında Ermenilere zulm ve haksızlık yapıldığını kabul ediyorum, lakin meseleyi bütünüyle ele alıyorum. Sen Osmanlı vatandaşı olarak düşman ve işgalci Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşıla, kimliğine sahip olduğun devlete isyan et, silah çek. Sonra da yaşadığın topraklardan sürülünce feryadı bas.

Bir kısım Ermeniler (hepsi değil) şu hatâları yapmışlardır:

1. Emperyalist ve sömürgeci devletlerin safında yer almışlardır.

2. Sırf kendilerine ait olmayan, Müslümanlarla paylaştıkları toprakları ele geçirip Müslüman halkı öldürmek ve sürmek istemişlerdir.

3. Kendi devletleri olan Osmanlı devletine isyan etmişlerdir.

Onların bu yaptıkları bir kumardı ve kumarı kaybettiler.

Bu esnada hiçbir suçu olmayan Ermeniler de ezilip yok olmadı mı? Oldular... Bazen büyük felaketler gelince yaş kuru dinlemez, herkesi vurur.

Ermeniler Osmanlı devletine -eskiden olduğu gibi- sadık kalmış olsalardı, "Osmanlı bizim de devletimizdir, bu toprakları Müslüman halk ile birlikte paylaşıyoruz, onlarla barış ve mutabakat içinde yaşayacağız..." demiş olsalardı. Düşman Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşılamamış olsalardı, emperyalistlerin, sömürgecilerin, misyonerlerin oyunlarına gelmemiş olsalardı başlarına felaket gelmeyecekti.

Bütün kabahat Türklerde, Müslümanlarda... Yağma yok!

Mülkün asıl sahibi Allah'tır. Mülkü Ermeniden alır, Türke verir... Türkten alır başka bir kavme verir...

Türkler zalimmiş... Jön Türkler, İttihadçılar Türkleri temsil etmez. Zalim olan onlardı.

Bir kısım Ermeniler de çok zulm etmiştir.

1915 ile 1918 arasında cereyan eden Türk-Ermeni facialarını parça olarak değil, bütün olarak ele almak gerekir.

Ermeniler kendi işlerine gelen bir senaryo yazacaklar, Türkler kendi işlerine gelen bir senaryo... İşlerine gelmeyen vak'aları, hadiseleri, faciaları inkar edecekler... Sonunda bugünkü kör döğüş meydana gelir.

Meselenin başı şudur:

Bir kısım Ermeniler silaha sarıldılar, Ermenilerin de yaşadığı toprakları Müslümanlarla paylaşmak istemediler. Bir kumar oynadılar, kumarı kaybettiler. Kurunun yanında yaş da yandı.



Mehmet Şevket EYGİ - 10 Ağustos 2011 Çarşamba

Mücteba

Nükleer Santral Ya Patlarsa?

Japonya son nükleer santral felaketinden sonra, önümüzdeki kırk yıl içinde nükleer enerji üretimine son verme kararı aldı.

Nice Batı ülkesi, bu felaketten önce ve sonra nükleer enerji tesisi yapımını durdurdu.

Nükleer enerji temizmiş, nükleer enerji ucuzmuş... EyvAllah...

Lakin nükleer santral bir patlarsa ucuzluğun ve temizliğin bin misli, milyon misli kirlilik ve hasar meydana gelir.

Bazılarının felsefesi şu: Merak etmeyin, tedirgin olmayın, bizde yapılacak santrala bir şey olmaz, patlamaz.

İnşaAllah patlamaz ama ya bir patlarsa?

Nükleer santrallar durup dururken patlamaz ama ya şiddetli bir zelzele olursa...

Ya bir savaş çıkar, düşman santralı berhava ederse...

Çernobil'de ne zelzele olmuştu, ne de savaş ama patlamıştı.

Türkçemiz ne güzel, ne zengin bir lisan...

"Korkulu rüya görmektense uyanık durmak evladır..."

Şeyh Sâdi-i Şirazî ne demiş:

"Denizde çok menfaatler var ama sen selamet istiyorsan kenarda dur..."



Mehmet Şevket EYGİ - 10 Ağustos 2011 Çarşamba

Mücteba

Ramazan'da Ye Ye Ye

Geçersiz gerekçe ve bahanelerle Afganistan'a saldırdılar. Milyonla ölü, yaralı, ülke harap, halk perişan. Asıl gayeleri: O İslam ülkesinde İslamî bir rejim olmasın.

Yine düzmece bahane ve gerekçelerle Irak'a saldırdılar. Milyonla ölü, yaralı, milyonlarca mülteci, ülke üçe bölündü. Kan, ateş, gözyaşı. Yaşasın demokrasi.

Libya'ya savaş ilan ettiler. Sivilleri öldürüyorlar. Amaçları, Kaddafi gitsin, nisbeten iyi bir rejim kurulsun mu? Ne gezer. Orayı da bölmek istiyorlar. Hele, Kaddafi'nin yerine islamî bir düzen gelmesini hiç istemiyorlar.

Suriye'deki Nuseyrî rejimini yıkmak istiyorlar ama yerine Sünnî bir sistem gelmesini istemiyorlar. Gayeleri iç savaş çıksın; Sünnîler, Alevîler, Kürtler, Dürziler birbirine girsin. Suriye bölünsün parçalansın, BOP olsun.

Mısır için en büyük korkuları Müslümanların o ülkeye hakim olmaları.

Filistin ve Filistinliler 1948'den beri kan ağlıyor. Gazze'de bir buçuk milyon Müslüman bin eziyet ve işkence altında açık cezaevi hayatı yaşıyor.

Somali'de İslamî Şeriat mahkemeleri rejimi vardı. Habeşistan'ı oraya saldırttılar. Şimdi on milyon Müslüman açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya. Tarihin en büyük faciası yaşanıyor orada .

Emperyalistler Pakistan'ı da karıştırıp bölmek istiyor.

Türkiye'yi de bölmek istiyorlar.

Emperyalistlerin, sömürgecilerin, Haçlıların, Siyonistlerin gayesi İslam dünyasından güçlü ülke ve devlet olmamasıdır.

İslam dünyasında İslamî rejimler, düzenler, sistemler olmamasıdır.

İslam dünyasının daha da parçalanması, balkanlaşmasıdır.

Müslümanların birbirileriyle savaşmasıdır.

Müslümanlar bu oyunlara geliyor mu?

Hiç gelmez olurlar mı?

Bugün Siyonist ve diğer emperyalistlerin en büyük destekçisi ve işbirlikçisi bazı Müslüman ülkelerdir.

Müslümanlar Siyonizmi ve emperyalizmi trilyonlarca dolarla şu veya bu şekilde desteklemektedir.

İslam dünyasında trilyonlarca dolar var ama bu paraların İslam'a ve Ümmete yararı yok.

Emperyalistler, sömürgeciler ve onların işbirlikçilerinin siyaseti:

Böl, parçala ve hükm et.

Müslümanları birbirinden kopuk, bazısı birbirine düşman fırka, hizip ve gruplara ayır ve birbirleriyle çarpıştır.

Aman Müslümanların başına Şeyh/İmam Şâmil gibi biri geçmesin.

Aman yeni bir Salahaddin Eyyubî zuhur etmesin.

Aman Müslümanlar cihad yapmasın.

Aman Müslümanlar birleşmesin.

Emperyalistler İslam dünyasında tavşana kaç tazıya tut siyasetini uyguluyor.

Bütün İslamî hizip, fırka, grup, cemaat, teşkilatların içi sürüyle casus, ajan, provokatör, Lawrence, yönlendirici doludur.

Müslümanlar birleşmemek konusunda birleşmişlerdir.

İslam dünyasında kokuşma, rüşvet, haram yeme, kara ve kirli para ve malla zenginlik, lüks, israf kol gezmektedir.

Müslümanların bir kısmı açlıktan ölürken, bir kısmı tokluk sancıları içinde kıvranıyor.

Hıyanet hıyanet hıyanet.

Nifak nifak nifak.

Riya riya riya.

Şu Türkiyemize bakınız: Müstehcen neşriyat, fuhuş, zina, ahlaksızlığın ve azgınlığın her türlüsü, seks şehvet gırla gidiyor.

Artık şu İslam diyarında zina suç bile değil.

Bir yanda geçim sıkıntısı çeken milyonlar, öbür yanda lüks, israf ve sefahatin en iğrencine ve âdisine batmış sözde dindarlar.

Teravih namazlarında yarıdan fazlası boş camilerin gölgesinde Ramazan etkinlikleri ve şenlikleri.

Vur patlasın çal oynasın.

Ah o eski Ramazanlar, Şehzadebaşı'nda Direklererası tiyatrolarındaki Kantocu Şamramlar, Peruzlar, Kamelyalar.

Ah komik-i şehîr Kel Hasan nerdesin?

Ramazan açlık ayı, ye babam ye.

Lüks iftar sofrasında ordövrlerin, çorbaların, ön yemeklerin, ana yemeklerin, zeytinyağlı yemeklerin, böreklerin, tatlıların, turşu ve salataların, peynirlerin, dolmaların, dondurmaların, meyvelerin, salataların, zeytinlerin, sucuk ve pastırmaların, humusların, içli köftelerin, çayların, kahvelerin, şerbetlerin yekun sayısı 50'yi geçiyor.

Ye ye ye.

Ramazan açlıkla terbiye ayıdır.

Ye ye ye.

Ramazan'da zenginler aç kalacak ki, fakirlerin halinden anlasın, onları düşünsün.

Ye ye ye.

Bu Ramazan'da Ayasofya yine ve hâlâ ibadete kapalı.

Önemi yok, şimdi yeme zamanıdır.

Ye ye ye.

Altın tozuyla yapılmış bir porsiyon tatlı bin liracıkmış.

Ye ye ye.

Bu düzen kötüdür.

Ye ye ye.

İslam ilerliyor, Müslümanlar kalkınıyor.

Ye ye ye.

Eski mücahidler, yeni müteahhidler yiyin yiyin yiyin.

Bu hân-ı yağma sizin.



Mehmet Şevket EYGİ - 11 Ağustos 2011 Perşembe

Mücteba

İslam'da Yenilik Fitne ve Fesadı

Bütün akıllı ve samimî Müslümanların, Türkiye'de yeni bir İslam türetme plan, çalışma ve girişimlerine karşı çıkması gerekir.

Yeni İslam projesi büyük bir fitne ve fesattır.

Bu işin arka planında Siyonizm, global kapitalizm, emperyalizm, sömürgecilik, Haçlı lobisi vardır.

Yeni İslam hareketi bir nifak hareketidir.

Yeni İslamcılar cihadsız bir İslam istiyor.

Yeni İslamcılar, İslam'ın tek geçerli, makbul, hak din olduğu inancını kırıp, onun yerine üç ibrahimî din vardır bozuk inancını ikame etmek (yerine koymak) istiyor.

Yeni İslamcılar Kur'an hükümlerini, Sünnet öğretilerini ve Şeriatı bozuk ve sapık Feminizm ideolojisine ayarlamak ve uyarlamak istiyor.

Yeni İslamcılar Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslam türetmek istiyor.

Yeni İslamcılar Ehl-i Sünneti yıkmak istiyor.

Yeni İslamcılar, gerçek İslam'ın yerine beşerî bir hümanizma ve ideoloji getirmek istiyor.

Yeni İslamcılar, ilahî İslam dinini Avrupa Birliği ve Batı medeniyeti norm ve standartlarına uygun hale getirmek istiyor.

Yeni İslamcılar evrensel İslam dininde reform, değişim, yenilik, tâdilat, tahrifat yapmak istiyor.

Yeni İslamcılar Ehl-i Sünnet imamlarını, ulema ve fukahasını bırakıp Fazlurrahman'ı veya ona benzer yoldan çıkmışları imam yapmak istiyor.

Açıklamaya hacet yoktur ki, bunların hepsi İslam'a, Kur'ana, Sünnete, Şeriata, hikmete aykırı korkunç bid'atlardır.

Müslüman kardeşlerimi elimden geldiği kadar bu konularda uyarmaya çalışıyorum.

Bu vazife öncelikle benim işim değildir.

Memleketimizde ne kadar gerçek ulema, gerçek fukaha, gerçek ziyalı Müslüman varsa bu konuda seferber olup halkı ve bilhassa gençliği uyarmalıdır.

İslam'a ve Ümmet-i Muhammed'e ait dinî meseleler sadece Müslüman alimler, fakihler, münevverler tarafından tartışılmalı ve müzakere edilmelidir.

Bu işe Siyonistler, Haçlılar, İsrail, ABD, AB ve diğer İslam dışı güçler karışmamalıdır.

İslam düşmanlarıyla işbirliği yapan, onların uydusu olan, onların direktifleriyle hareket eden, onlardan teşvik ve destek gören yeni İslamcıları kınıyor ve protesto ediyorum.

Yüce İslam dinini AB ve Feminizm norm ve standartlarına uydurmaya çalışmak bir ihanettir.

İslam'a ters düşen, İslam'a zıt, İslamla uyuşmayan ve bağdaşmayan bütün (evet bütün) mesele ve konularda İslam doğrudur, İslam haklıdır.

Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) haber vermiş olduğu üzere Kur'ana, Sünnete, Allah rızasına uygun İslam Ehl-i Sünnet İslamlığıdır.

Türkiye'de Ehl-i Sünneti yıkmak veya devre dışı bırakmak İslam'ı yıkmak mânasına gelir.

Dinini ve imanını kurtarmak ve korumak isteyenler İslam'da yenilik ve değişim hareketinden uzak dursunlar.



Mehmet Şevket EYGİ - 11 Ağustos 2011 Perşembe

Mücteba

Kadınlar Caminin İçine Erkekler Avlusuna

DİYANET'in emriyle Hacıbayram camiinin içi yatsı ve teravih namazlarında erkeklere kapatılmış, yasaklanmış; Ankara'nın bu tarihî mâbedi (Ramazan'da yatsı vakti) kadınlara tahsis edilmiş.

Yeterli kadın cemaat olmadığı için dışarıdan otobüslerle, minibüslerle kadın cemaat getirilmiş.

Doğrusu çok garip bir durum.

1400 yıllık İslam tarihinde böyle aykırı bir vak'a görülmemiştir.

Ortada çok vahim bir ayırımcılık vardır.

Kadınları erkeklerden üstün görme...

Feminizm...

Böyle bir şey dinimizin ruhuna aykırıdır.

İleride bu konuda uzun bir yazı kaleme almayı düşünüyorum. Bugün, haberi olmayan Müslümanların dikkatlerini çekmek maksadıyla şu birkaç satırı karaladım.

Bendeniz Ankara'da yaşasam ve yatsı/teravih namazı için Hacıbayram camiine gitsem, cami içine sokulmasam, protesto eder ve yakındaki başka bir camiye giderek namaz kılarım.

Eğer kadın cemaat çoksa ki (değildir, dışarıdan taşınmıştır) caminin yarısında erkekler, yarısında kadınlar namaz kılar.

Camiye erkekleri sokmamak çok ama çok garip ve acayip bir iştir.

Neler oluyor?

Bu işlerin sonu nereye varacaktır?



Mehmet Şevket EYGİ - 12 Ağustos 2011 Cuma

Mücteba

Gözünü Nalbanta Tedavi Ettiren Kör Olur

SİZE bir sağlık raporu lazım. Nereden, kimden alacaksınız? Tabiî ki, yetkili bir hastahaneden ve ruhsatlı bir doktordan.

Gözünüzle ilgili bir rahatsızlığınız var. Raporu kimden alacaksınız? Göz doktorundan.

Babanız, oğlunuz ve arkadaşınız doktor olmadığı halde size rapor verse geçerli olur mu? Olmaz. Gülünç olur.

Din konusundaki fetvalar da böyledir.

Bir sorunuz, müşkülünüz, probleminiz mi var, yetkili, ehliyetli, icazetli din, alimlerine, fakihlere, müftülere soracaksınız.

Zamanımızda yeterli ilmi, ehliyeti, liyakati olmayan herkes din konusunda asıp kesiyor.

Bırakın fetvayı, ictihadın bini bir paraya.

Yıllardan beri bazı aykırı ilahiyatçılar İslam dininde teravih namazı yoktur diyor.

Ne gülünç!.. Bugüne kadar milyonlarca gerçek din alimi, gerçek fakih, gerçek müctehid, mürşid-i kâmil var demiş ve Müslümanlar kılmış, şimdi yok olmuş!

Bu gibi iddiaları kimler ortaya atıyor?

Bunların içinde bir tek Ehl-i Sünnet ve Cemaat din alimi ve gerçek müftü yoktur.

Bunlar sahte müftüler, naylon müctehidler, aykırı ilahiyatçılardır.

Az da olsa sağlam din ve ilmihal bilgisine sahip hiçbir Müslüman uyduruk fetvalara, saçma sapan ictihadlara kanmaz, aldanmaz.

Oruç farzdır, teravih sünnettir.

Oruç tutmamak için Şer'î özürler vardır.

Bir de şeytanî özürler.

Şeytanî özürler geçerli değildir.

Bunlar gerçek din alimlerinden, gerçek fakihlerden, gerçek müftülerden öğrenilir.

Bugün öyle sahte müctehidler vardır ki, beş vakit namaz bile kılmıyorlar. Bunlara dinî sorular yöneltmek cinnet olur.

Her Müslümanın başucunda, şayet Hanefî fıkhını hayata uyguluyorsa, (Mesela) Ömer Nasuhi Bilmen'in "Büyük İslam İlmihali"; şayet Şâfiî fıkhını hayata uyguluyorsa o ayarda bir Şâfiî ilmihali bulunmalıdır.

Teravih namazını mı merak ediyor? İlmihalin o bölümünü açacak, okuyacak, öğrenecek, bilgilenecek, aydınlanacaktır.

Bazı Selanikli gazeteler ve tv'ler şu mübarek Ramazan'da Müslümanlarla alay edercesine dini konuları mıncıklıyor ve mıncıklatıyor.

Derin devlet, AB, BOP, Siyonizm, Haçlı emperyalizmi, sömürgeciler ülkemizde yeni bir İslam türetmek istiyor. Bir İslam Protestanlığı.

İrili ufakla yüzlerce kilise... Alabildiğine kopukluk... Alabildiğine tartışma ve çekişme... Alabildiğine fitne ve fesat... Alabildiğine sahte ictihad...

Aman Müslümanlar birlik olmasın.

Hiçbir akıllı, samimî, firasetli Müslüman bu oyunlara gelmemelidir.

Diyanet sadece Hanefî ve Şafiî fıkhına göre fetva vermelidir.

Müslümanlar icazetli ulema ve fukaha tarafından yazılmış muteber, güvenilir, sahih ilmihal ve fıkıh kitaplarına baş vurmalıdır.

Ehl-i Sünnet Müslümanları, Ehl-i Sünnetten çıkmış ve bazısı azılı Ehl-i Sünnet düşmanı olmuş aykırı kişilerin fikir, görüş, fetva ve naylon ictihadlarına kesinlikle yüz vermemelidir.

Din işleri oyuncak değildir.

Yarım doktor candan, yarım alim dinden imandan eder.

Gözü ağrıyan kişi göz doktoru yerine nalbanta giderse kör olur.

Bütün bozuk fetvalar, bütün saçma sapan şeytanî ictihadlar, bütün Selanikî görüşler, bütün ılımlı İslam hezeyanları, bütün üç ibrahimî din safsataları çöpe atılmalıdır.



Mehmet Şevket EYGİ - 12 Ağustos 2011 Cuma

Mücteba

Müstehcen Seks ve Şehvet Azgınlıkları

1970'Li yıllarda medyada bu kadar müstehcen yayın, seks ve şehvet yoktu ama o günlerde Müslümanlar o müstehcen yayınları protesto ediyorlardı. Hattâ bu konuda ağır kitaplar yazılıyor, iktidara telgraflar çekiliyor, dilekçeler veriliyordu. Müslümanların gündeminde bu konu vardı.

Bugün 70'li yıllara göre korkunç, iğrenç, rezil bir seks, şehvet, müstehcenlik patlaması var ama çoğunluktaki Müslüman kesim bu konuda bir reaksiyon göstermiyor.

Yine 70'li yıllarda Müslümanların bir Ayasofya hassasiyeti (duyarlılığı) vardı. Şimdi o da yok.

Müslümanlar hassasiyetlerini niçin yitirdiler, niçin kötülüklere ve münkerlere gereği gibi tepki göstermiyorlar?

İslam dininin temel kurallarından biri de iyiliği desteklemek, emr etmek, kötülüğü kösteklemek, yasaklamaktır.

Müslümanlar bu işi üç şekilde yapar:

(1) Emir sahipleri fiilen, (2) Ulema, fukaha, ziyalı Müslümanlar lisan ve kalem ile, (3) Halk tabakası kalben.

Seks ve şehvet azgınlıklarını kışkırtan, toplumun ahlakını bozan, bilhassa gençleri dejenere eden müstehcen yayınlar Kur'ana, Sünnete, Şeriata, hikmete, ahlaka aykırıdır. Tarihte nice toplumlar, kavimler, şehirler seks ve şehvet azgınlıkları yüzünden batmışlar, batırılmışlardır. Müslüman halkın bu kötülükle elinden geldiği kadar mücadele etmesi gerekir.

Dinî cemaatler, tarikatlar, vakıflar, dernekler, grup ve topluluklar; İslamî dergiler ve gazeteler; İslamî baskı ve güç grupları yasal sınırlar içinde müstehcen yayınlarla savaşmazlarsa toplumun bozulması kaçınılmaz olur.

Ülkemizde müstehcen yayınlardan bin kere daha korkunç ve yıkıcı bir kötülük vardır. O da genel, yoğun, yaygın kokuşmadır. Futbol şikeleri bunun en son örneğidir.

Müslümanların kokuşma konusunda da çok duyarlı olmaları ve bu kötülüğü protesto etmeleri gerekir.

Sevgili Peygamberimiz haber vermiş, uyarmıştır:
"Bir Müslüman toplum emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazsa, yani iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak için çalışmazsa onun üzerine azab iner."

Müslümanları bu konuda haddim olmayarak uyarıyorum.

(Müstehcen kelimesi: Cinsel bakımından açık saçıklık, edebe ve ahlaka aykırılık; insanların şehvetlerini gayr-i meşru şekilde tahrik eden, bireylerin ve toplumun azmasına sebep olan, bir yığın sosyal kötülüğe ve ahlaksızlığa yol açan resimlerin ve yazıların yayınlanmasıdır. İslam medeniyetinin temellerinden biri iffettir. Bu kavram ve değer Avrupa medeniyetinde çok zayıflamış, hattâ kalmamıştır. İslam'da zina ağır bir günah ve suç iken Avrupa Birliği'nde değildir. Bugün ülkemizde homojen bir halk yaşamamakta, halklar yaşamaktadır. Bunların hepsi müstehcen yayınlar konusunda aynı çizgide değildir.)



Mehmet Şevket EYGİ - 12 Ağustos 2011 Cuma