Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

NEFİS ve NEFSİ TERBİYE

Başlatan sıddık-birgüvi, 25 Şubat 2006, 04:16:46

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

sıddık-birgüvi

NEFİS ve NEFSİ TERBİYE
 Tasavvuf yolunda bulunan kişinin yapacağı ve dikkat edeceği en mühim şey nefsini hesaba çekmektir. (Ebû Osman Mağribi)
 En büyük nimet nefsin arzularından kurtulmaktır. Çünkü nefis kişi ile Allah arasında bulunan perdelerin en büyüğüdür. (Ebû Bekir Temestani)
 Bütün Kur'an nefislerin kötülüklerini bildirmek ve açıklamaktan ibarettir. (Mevlânâ)
 Nefis bir katırdır, amel (ibadet ve taat) da onun yüküdür. (Vehb ibn-i Münebbih)
 Nefsini zelil kılan kimseyi Yüce Allah aziz kılar ve o kişinin derecesini yükseltir. Nefsini beğenen kişiyi de Allah zelil ve hakir kılar. (Ebû Hasan Buşenci)
 Nefsi en iyi şu dört şey terbiye eder: Susmak, açlık, yalnızlık ve uykusuzluk. (Feriduddin Attar)
 İnsanların en zayıfı, nefsani arzularından el çekmede aciz kalandır. En güçlüsü de, bu arzuları terketmeye güç yetirendir. (Davud Kassar)
 Salih bir kişi için en kötü şey nefsine kolaylık göstermektir. (Muhammed ibni Hafif)
 Nefsinden gördüğü şeyleri iyi sanan ayıplarını göremez. Ancak nefsinin ayıplarını arayan, ondan gelen şeyleri elekten geçiren kendi kusurlarını bulur ve görür. (Hayır Nisaburi)
 Bir kimse nefsini terbiye etmekten acizse, başkasına edeb öğretmek işinde daha acizdir. (Seriyy'üs-Sakati)
 Nefsimi elimde tutabilseydim parça parça doğrar hayvanların önüne yem olarak atardım. (Süleyman ibn-i Mihran)
 Nefis, üç köşeli bir dikendir; ne türlü koysan batar. (Mevlânâ)
 İyilikte her düşmanı dost edinebilirsin, oysa nefsin ona iyilik ettikçe düşmanlığını arttırır. (Sâdî)

:!:

Vuslat Yolcusu

Allah razi ve memnun olsun dualarinizi bekleriz :x

hy120

nefsi terbi
ye temek için önce kendini nefsini terbiye edmemiş biri olarak görmek lazım.

Allah bu büyük cihadımızda hepimize yardım ihsan etsin
yyühe’l-aziz! Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrünün günleri madud ve herşeyin fanidir. Öyleyse, şu kısa, fani ömrünü fani şeylere sarf etme ki, fani olmasın. Baki şeylere sarf et ki, baki kalsın.

müteallim

Alıntı yapılan: "hy120"nefsi terbi
ye temek için önce kendini nefsini terbiye edmemiş biri olarak görmek lazım.

Allah bu büyük cihadımızda hepimize yardım ihsan etsin

NEFIS TERBIYESI O KADAR KOLAY SEY DEGIL ONU TERBIYE ETMEK ICIN ONUN KORKACAGI BIR Allah DOSTUNU BULMAK LAZIM
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

seval_1985

Imam Gazali Kimyâ- yi Saâdette nefsi dogan kusuna benzetiyor.

Nefis, dogan kusu gibidir. Onu egitip yetistirmek istedikleri zaman gözünü kapayip issiz bir yere koyarlar, ki tabiatinda olan vahset (yabancilik) zail olsun. Ondan sonra sahibine alisip itaat etmesi için ona azar azar et verirler..

Nefsin durumu da böyledir. Onu bütun adet ve huy edindigi seylerden kesmedikce, kulak, göz ve dilin yollarini kapamadikca ve açlik, uzlet ve uykusuzlukla ona riyazet çektirmedikce Cenab-i Hakk' a ünsiyet ve yakinlik peyda etmez.
Bu husus baslangiçta nefse çok zor gelir. Tipki ana sütünden kesilen çocuk gibi, önce zor gelir, fakat kesildikten sonra hiç istemez, hatta zorlasalar da yine içmez.

***

Sözü Peygamber Efendimizin sallAllahu aleyhi ve sellemin bir hadisi ile bitirecegim.
Bir gazadan gelince ashabina : '' Küçük cihaddan döndük, büyük cihada baslayalim'' buyurdu
Ashabi: " Büyük cihad hangisidir ya RasulAllah?" dediklerinde ise " Büyük cihad, nefis cihadidir'' buyurdu..

Allah' u a' lem..

seval_1985

nefsim şeytandan beter
pisliğinden öğrendim
Allah'a sığınmakmış
tek kurtuluş öğrendim

Kur'an-ı Kerim'de üç yüze yakın yerde "nefs" kelimesi geçmektedir. Bu kelime, gilozoflar, kelâm, fıkıh ve tefsir alimleri tarafından muhtelif manalarda kullanılmış; ruh, can, kalp, ceset, benlik bir şeyin hakikati, özü ve bütünü gibi yirmiyi aşkın mana verilmiştir. Aslında nefsin mahiyeti tam olarak kelimelere dökülemeyecek kadar derindir. O yüzden nefsi en iyi kavrayanlar kâmil velilerdir.

Nefs kelimesi, sufiler arasında muhtelif makamlara göre, farklı manalarda kullanılmıştır. Fakat genel olarak bu kelime tasavvuf dilinde iki manaya gelir.

Hayvanî nefs, insanî nefs

Birincisi: "Bir şeyin özü, zatı kendisi" anlamındadır. Buna "hayvanî nefs" de denir.

Hayvanî nefs. Halk Alemi (Yaradılmışlar Alemi)'ndendir. İnsanî nefsin bineği ve bütün şehvetlerin kaynağıdır. His, hareket ve hayat menbaıdır. Beş duyu organı ve diğer kuvveler vasıtasıyla hayatı, eşyayı kavrar.

İkincisi: "Rabbin emrinden olan insanî ruh, manevi sıfat" anlamındadır. Hayvanlarda bulunmayan bu nefse, konuşan insanî nefs, nes-i nâtıka da denir. Emr Alemi'ndendir. Allahu Tealâ tarafından insana üfürülen ruh, bedene taalluk edince "nefs" adını alır. Yeri iki kaşın arasıdır. İnsanın içi ve dışıyla irtibatlıdır. Asıl hakimiyeti beyin ve manevi bir lâtife olan "kalp" üzerindedir. Yürek dediğimiz kanı pompalayan maddi kalple de irtibatlıdır.

Bu nefs hayvanî nefse mağlup olursa, hayvanların aşağısında şeytanların metrebesine düşebilir. Mevlâ'nın yardımıyla hayvanî nefse galip gelirse, ruhanileşip meleklerden üstün mertebelere çıkabilir.

Nefsin lüzumu ve faydaları

Konuyla ilgili olarak akla şu sual gelebilir: Nefs ve şeytan olmasaydı da hepimiz cennete gitseydik olmaz mıydı?

Böyle bir soru, öğrenmek kastıyla değil de itiraz maksadıyla olsaydı, Allah korusun, imanı götürürdü. Çünkü Allah'ın takdirini rıza göstermek imanın şartlarındandır. O neylerse güzel eyler. Ayrıca mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Bizler O'nun işlerindeki hikmetleri tam manasıyla kavrayamayız.

Ancak, kmür ruhlarla elmas ruhları birbirinden ayırmak Allah'ın hikmet ve adaletinin gereğidir. Eğer nefs ve şeytan olmasaydı, Hz. Ebubekir r.a. ile Ebu Cehil'in makamı bir olacaktı. Oysa bunların biri elmas, diğeri kömür. Ayrıca, şu imtihan dünyasının kurulmasının da bir manası kalmayacaktı.

Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha bir çok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar. Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez.

aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı taktirde de büyük zararları vardır. Mesela nefs yaratılmasaydı insan ve hayvanlarda yeme, içme, evlenme, üreme arzusu olmayacaktı. Yaşamak ve hayatta kalmak için barınma, ısınma, tehlikelere karşı korunma, düşmanla savaşma, ihtiyaçları giderme, icat ve keşiflerde bulunma gibi yetenekler de bulunmayacaktı. Kısacası hayat olmayacaktı.

Daha da önemlisi, nefs ve şeytanla mücahede kalmadığı için, mümin ahirete yönelik amellerden mahrum kalacaktı. Büyük cihat sevabı kazanamayacak, mertebesi yükselmeyip sabit kalacak, cennet ve Cemâullah'tan yoksun olacaktı.

Nefs ve diğer lâtifeler

Fakat bunca faydalarına rağmen nefs, başıboş bırakıldığı zaman azgın bir at gibi binicisini helâke sürükler. Zira onun istekleri bitmek tükenmek bilmez. İnsanı şehvetlerinin esiri olan bir hayvan haline getirmek için uğraşır. Bu yüzden bizlere acıyıp, merhamet eden Rabbimiz, nefse hakim olup zararlı arzularından korunmamız için kalbin bir şubesi olarak aklı yarattı. Peygamberleri vasıtasıyla da önümüze bir kitap koyup, iyilik ve kötülüğün ne demek olduğunu gösterdi.

Akıl, Allah'ın emirlerini ve nefsin, şeytanın arzularını inceler. İyiyle kötüyü, Allah'ın emrine uygun olanla olmayanı birbirinden ayırt eder. Ruhun bir başka alt kolu olan vicdan da doğruyu, güzeli, hakikati kalbe bildirir. Ayrıca ruh vasıtasıyla hafıza, mürşid, melek ve doğrudan Allah'dan gelen tesirler de kalpte toplanır. Beyin vasıtasıyla beş duyu organından gelen tesirler ile nefsin ve şeytanın telkinleri de kalpte toplanır.

Gelen bilgi ve telkinleri değerlendiren kalp; aklın, vicdanın veya topyekün ruhun dediklerini tercih ederse, nefsin arzularını yerine getirmez. Yani beyin vasıtasıyla kendisine bağlı olan el, ayak, ağız, dil gibi uzuvlara nefsin isteğini yaptırmaz. Şehvet, gazap ve aklî hilelerin esaretinden kurtulur. Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanır. Namus, haya, takva, sabır, kanaat, şecaat, neşe, huzur, müsamaha, lütuf, yumuşaklık, vakar, metanet ve güzel suret sahibi olur. Lâtifeleri zikirle cilalanır, geldiği ulvi alemlere yükselerek Rabbine vasıl olur. Ebedi saadete ulaşır.

Nefsin hakimiyeti

Şayet kalp nefse tabi olursa, o zaman hayvanî nefs; toprak, su, hava, ateş lâtifelerinin yardımıyla ruh lâtifesinin yolunu keser. İnsanı mütemadiyen aşağılara doğru çeker. Toprak, ibadette gevşekliğe ve Allah'ın emirlerine uymamaya sevk eder. Su, riya ve münafıklığa götürür. Ateş, gazap, kin, hiddet, inkikama yöneltir. Hava ise, kibir ve benliğe sevk eder. Böylece nefs, askerleriyle birlikte akıl ve diğer lâtifeleri emrine alır.

Bu şekilde nefsinin emrine giren insan, yırtıcı hayvanlar gibi hiddetlenir, kızar, dövmek ve sövmekle etrafındakilere saldırır. Şehvet galebe edince, hayvanlar gibi boğazının ve eteğinin düşkünü olur. Firavun'un kendisini tanrı olarak ilan ettiği gibi, o da her şeyde üstünlük ve efendilik iddiasına geçer. Kulluk ve tevazudan hoşlanmaz. Bütün ilimlere heves eder, her şeyi bildiği iddiasına kalkışır. Alim dendiği zaman sevinir, cahil dendiği zaman canı sıkılır. Bu şahsın bir de şeytanlık vasfı vardır ki, bununla akıl ve düşüncelerini kötülükte kullanır. Aldatma ve hile yollarına baş vurur, kötülüğü iyilik gibi göstermeye çalışır.

Nefsin ve ötelere ait tablolar

Söz konusu çirkin huyların hepsinin berzah aleminde bir resmi vardır. Keşif ya da rüyada görülen hınzır, merkep, vs. hayvanlar şehveti temsil ederler. Köpek hiddeti, tikli hie ve aldatmayı temsil eder. Nefsin sıfatlarına göre daha başka hayvanlar veya canavarlar suretinde de tezahür edebilir.

Gazalî rh.a.'in dediği gibi, putperestlerin taşlara tapmasına kızan adamın gözünden gayb perdesi kalkıp da kendi hali görünseydi, bakacaktı tik kendisi bir hınzırın önünde eğilmiş duruyor. Bazen dize gelerek secde, bazen de rükû ediyor. Onun emirlerini yerine getiriyor, yemek, içmek ve şehevî arzularından neyi istiyorsa onu tedarik ediyor. Veya saldırgan bir köpeğin karşısında eğilmiş ona tapıyor, emirlerini titizlikle yerine getiriyor.

Hilkatin tersyüz edilişi

Bu adam basiret ve insafla bakarsa, ömrü boyunca nefs ve şehveti uğrunda çalıştığını hemen anlar. Akıl ve ulvî Âtifelerini nefsinin emrine vermekle galibi mağlup, efendiyi köle, padişahı hizmetçi yapmış olur. Allah, merkebi üzerine binip yularından tutarak sürmek veya sırtında yük taşımak için yaratmıştır. Şayet bu şahıs kalkar da merkebi kendi sırtına bindirir, boynuna taktığı esaret yularını da merkebe verirse, yaradılış gayesini ters çevirmiş olur. İşte bu zulmün son haddidir.

Nefsin esaretine girip hürriyetini kaybeden ruh, malik olduğu itibar ve yüksek kıymetleri unutup, duygularının ve şehvetlerinin girdabına kapılmıştır. Gönül nefsin istilasıyla puthaneye dönmüş, Allahu Tealâ'nın zatî tecellilerinden mahrum kalmıştır. Yüzü O'nun aşk ve sevgisinden dünyanın maddesine dönmüş, Allah sevgisi yok olmuştur. O aslî vatanı asla hatırına gelmeyip, ilk geldikleri ve son gidecekeri asıl ülkesini büsbütün unutarak terketmiştir. Kalp, Ruh, Sır, Hafâ Ahfâ gaflete girmiş ve harap birer şehir haline gelmişlerdir. Böylece Kur'an-ı Kerim'de ifade buyurulduğu gibi, insanların çoğu hayvanların mertebesine düşmüş ve hatta onlardan da beter hale gelmişlerdir.

Nefsin tabibi

Nefsin hilesiyle kalp ve diğer lâtifeler koma halindedir. Zehirli yemler beden kafesindeki kekliği öyle uyuşturmuş ki, uykusundan uyanamaz. Artık kâmil bir mürşidden başka onları Emr Alemi'nden haberdar edecek, zikir kamçısıyla onları uyandıracak hiçbir kuvvet yoktur. Mürşid, sesiyle, bakışıyla aslî vatandan bahs eder. Dilsiz konuşur, onlara nereli olduklarını hatırlatır.

Nebilerin ve bütün mürşidlerin yaptıkları iş, işte budur. Yüce alemlerin kandilini yakarak gönülleri aydınlatmaktır. Ta ki insanoğlu nasıl bir çamur deryasında yüzdüğünü görsün. Sonra da kabiliyetini işleterek asıl ülkesine dönmeyi arzu etsin.

nursena

İnsanda bir nefis var azılımı azılı
Mahiyetine bir bak ben düşmanım yazılı
Ey mukaddes Kitap, ey ezelî nûr,
Ey iklimi ziyâ, etrafı huzûr;‎
Son demde bir kere daha ne olur,‎
Ağar, ışık karanlığı boğarken.

Meleke

Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. Patronu olan mutahhide, artık işten ayrılmak istediğinden  bahsetti. Mutahaid bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan son bir ev daha inşa ettikten sonra işi bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya gelen patronu dış kapının anahtarını marangoza uzattı. Ve “Artık bu ev senin” dedi. “sana benden hediye” Marangoz öylesine şaşırmış ve utanmıştı ki…. İçinden, “keşke yaptığım evin kendi evim olduğunu bilseydim! Diye geçiriyordu. “Hayat bir kendin yap tasarımıdır” demiş biri. Bu günkü davranış ve seçimlerimiz yarın yaşayacağımız evi kurar.
:yildiz:  :yildiz: Aslında  bizde bugünkü davranış biçimlerimize bi dikkat edebilsek nefsimizi ön plana çıkarmadan hareket edebilsek istediğimiz herşeye kavuşmuş olucaz belkide :yildiz:  :yildiz:

sürur

#8


Alıntı YapNEFIS TERBIYESI O KADAR KOLAY SEY DEGIL ONU TERBIYE ETMEK ICIN ONUN KORKACAGI BIR Allah DOSTUNU BULMAK LAZIM

:cry:  :cry: bunun içinde çoook dua etmek lazım...
öyle karacaahmet,Bu ne acıklı TALİH!
Taşlarına kapanmış ağlıyor,KOCA TARİH!!...

müteallim

#9


geceleri seherlerde yalvarmak lazim.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik