Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Süngerlerin Tanımı ve Tarihçesi

Başlatan Tuğra, 02 Şubat 2011, 00:22:57

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra

Süngerlerin Tanımı ve Tarihçesi

Çok hücreli hayvanların en basit grubunu oluşturan süngerler, antik çağlardan beri insanlar tarafından kullanılmaktadır.Özellikle spiküllerden yoksun yumuşak fibril iskelete sahip ticari süngerler, su tutma özelliklerinin fazlalığı, aşınmaya karşı dayanıklı olması, yumuşaklığı, esnekliği ve inceliği gibi özellikleriyle ticarette oldukça aranan değerli bir ihtiyaç maddesini oluştururlar.

Süngerler latince “delik” anlamına gelen PORUS kelimesi ile taşımak anlamına gelen FERRE kelimelerinin birleştirilmesiyle PORİFERA (delikliler) olarak adlandırılmışlardır.

Süngerler canlılar aleminin alglerden sonra en yaşlı grubunu oluştururlar. Bunların spiküllerine ilk Kambrium devrinin fosil yataklarında rastlanmıştır.Bu bakımdan süngerler zamanımızdan yaklaşık 600 milyon yıl önce de dünyamızda mevcuttu ve fazla gelişmeden günümüze kadar gelmişlerdir.Süngerler antik çağlardan beri insanlar tarafından kullanılmaktadır. HOMEROS ve ARİSTO’nun eserlerinde süngerlerden sözedilmektedir.Eski Yunanlılar tarafından temizlik işlerinde kullanıldığı gibi, zırhların ve miğferlerin içini astarlamak amacıylada kullanıldığı bilinmektedir.Süngerlerin ticari amaçla kullanışı ise M.Ö. 283- 247 yıllarında Büyük İSKERDER zamanında görülmektedir.

Süngerler, belli bir organlarının bulunmayışı ve hareket yeteneklerinin olmayışı nedeniyle uzun süre bitkisel organizmalar olarak kabul edilmişlerdir.Ancak ARİSTO bunların hayvanlar aleminden olabileceğini belirtmiş ve bu fikir 1765 yılında J Ellis’in süngerlerin su akımı meydana getirdiğini ve bu esnada vücud yüzeyinde kasılmaların oluştuğunu gözleyerek bunların hayvanlar aleminde yeralması gerektiği bulgusuyla doğrulanmıştır.1816 yılında Blainville adlı araştırıcı tarafından SPONGİARIA grubu olarak ayrıca sınıflandırılmışlardır.Süngerlerin günümüzdeki latincede geçerli adi olan PORİFERA ise ilk kez GRANT tarafından 1836 yılında kullanılmıştır.

Süngerlerin Biyolojik Özellikleri

Tatlı su ve denizlerde yaklaşık olarak 5000 tür sünger çeşidi bulunmaktadır.İskelet yapılarına göre üç grup sünger ayırtedilir.Bunlar sadece silis spikülü, hem silis spikülü, hem de sponjin lifli ve spikülsüz (sadece sponjin lifli ) süngerlerdir.

Ticari süngerleri oluşturan Dictyoceratida ordosu üyeleri üçüncü guruba dahil süngerler olup, iskeletleri sponjin adı verilen kollojen bir yapıdan oluşmuştur.Bu cins süngerler denizlerin ilk 100.metreye kadar olan derinliğindeki diplerde yoğun olarak bulunurlar.

Morfolojik özellikleri ; tatlı sularda yaşayan türleri de bulunmakla birlikte süngerlerin önemli bölümü (ticari olanları ) denizlerde yaşarlar.Denizlerde yaşayan süngerler kendilerini, kaya mercan kesiti, erişte, kekemoz, ve çeşitli kabuklar üzerinde tesbit ederek yaşarlar. Zaman zaman kendini tesbit etmeyen ve dipte yuvarlanan (hacı süngeri)cinslere rastlanmakta ise de bu durum çok nadir olarak gözlenen yaşantı şeklidir.

Süngerlerin dış görünüşleri oldukça çok değişkendir, hatta aynı tür içinde bile morfolojik farklılıklar görülebilir.Bununla birlikte kupa kadeh ve vazo şeklinde düzenli olabildikleri gibi, şekilsiz veya ağaç dalları gibi ya da muhtelif yüzeyleri örten kabuk şeklinde olanları da vardır.Süngerler bulundukları ortama çok güzel uyum sağlayıp kendilerini kamufle ederler.Boyları çok değişken olup birkaç mm ile 2 metre arasında değişebilirler.Ticari süngerlerin su altındaki renkleri gri, kirli beyaz (mağaralarda olanlar), genellikle siyah renktedirler.

Anatomik özellikleri; basit bir sünger, su küpünü andırır.Su küpünün ağız kısmına tekabül eden ve Oskulum adı verilen bir açıklık vardır. Oskulum aynı küpün içi gibi bir boşluğa açılır. Bu boşluğa “Gastral boşluk” adı verilir ve oskulum vasıtasıyla dışarı atılır.Süngerlerin vucud çeperinde çok sayıda gözenek bulunur, bu gözeneklere “ Por” adı verilir.Porlar oldukça düzensiz şekilde dağılmışlardır.Porlar ve gastral boşluk arasında kanallar yer alır.Porlardan giren ve oskulumdan çıkan daimi su akımı, gastral boşluğu çevreleyen “Koanosit” denilen yakalı kamçılı hücrelerin kamçılarının hareketi ile sağlanır.Sünger vucudunun kalın olan çeperi 3 farklı tabakadan oluşmuştur. Bunlar, 1-Dermal tabaka, 2-Gastral tabaka, 3- Ara tabakadır.

Dermal Tabaka; pinakosit adı verilen. Birbirleri ile temas halinde bulunan yassılaşmış ve etrafları ince bir kütiküla ile çevrili hücrelerden oluşmuş bir epitel tabakadır.Bu tabakanın hücreleri arasında porlar bulunur.

Gastral Tabaka; gastral boşluğu tamamen çevreleyen bir tabaka olup, yakalı kamçılı hücrelerden oluşmuştur.Yaka çok sayıda mikrovillüsün bir araya gelmesinden oluşur.Kamçı bu yakanın içinden çıkar.Oskulumdan atılan suyun miktarı koanosit hücrelerinin sayısına bağlıdır. Ayrıca koanositler yakalı kamçılı hücrelerdir.Su ile gelen besin partikülleri ve özellikle bakteriler yakanın kaidesinde bulunan bir sitopalizma bölgesiyle yutulur.Koanosit hücrelerinde sindirim vakuolleri ile bir tek boşaltım vakuolü bulunur.

Ara Tabaka ; (mesoglea skleroblast) porosit, ambisit, kas ve sinir hücreleri gibi farklı bir çok hücre tipinden oluşmaktadır.



Sünger iskeleti, iğne şeklindeki spiküllerden veya sponjin fibrillerden veyahut her ikisinden oluşur.Spiküller silisli veya kalkerli maddelerden yapılmış olup, skleroblast denen hücreler tarafından oluşturulurlar.Spiküller manokson (tek eksenli) diakson (iki eksenli) triakson (üç eksenli ) ve tetrakson (dört eksenli olabilir.)

Süngerlerde Beslenme, Davranış ve Diğer Canlılarla İlişkileri; Gastral tabakada yeralan koanasit hücrelerinin kamçı hareketleriyle meydana gelen su akımı sayesinde su kanal sistemini dolaşarak oksijen ve besin partküllerini taşır.

Süngerlerde suyun filitrasyonu sırasında su içinde yeralan küçük partiküllerle beslenirler.Büyük süngerler 10 saniyede kendi hacimleri kadar suyu filitre edebilirler.10 cm yükseklikte ve 1 cm çapında bir Melat Süngeri ise ortalama 22 lt/ günlük bir su filitre kapasitesine sahiptir.

Süngerlerde davranış çok sınırlıdır. Sinir hücreleri olmadan duyuları iletmek hemen hemen imkansızdır

Bazı süngerlerde oskulum ve ostium su alan por açıklıkları civarında sinir hücreleri bulunsada, bunlar hiçbir zaman belli bir zaman belli bir sistem oluşturmazlar. Bu nedenle belli uyarılara cevapları çok yavaş olmaktadır.

Küçük karides, yengeç vb gibi bir çok organizma sünger boşluklarında yaşarlar. Bu organizmalar çoğu zaman ticari süngerlerin kalitesini düşürürler.Özellikle Filkulağı süngerlerinin oskulumlarına yerleşerek onu boşluksuz bırakır ve yaşamını tehlikeye sokar. Süngerlerin önemli bir predatörü yoktur.Hoşa gitmeyen kokuları (süngerciler için hariç) emmiş olduğu kirli suların göstergesidir.

sungercibaba.com
〰〰〰〰🐠

Tuğra

Süngerlerin İnsanlığa Faydaları

Süngerlerden Kansere Karşı İlaç Üretilecek

Deniz süngerlerinde kanseri tedavi edici kimyasal maddeler tespit edilmesi, ilaç firmalarını da harekete geçirdi. Avustralya Deniz Araştırmaları Kuruluşu (AIMS) yetkilileri ve bir ilaç firmasının, süngerlerden elde edilecek maddelerden kansere karşı ilaç üretmek için anlaşmaya vardıkları belirtildi.

Avustralya Deniz Araştırmaları Kuruluşu (AIMS) yetkilileri, süngerlerden elde edilen maddelerin sağlam hücrelere zarar vermeden bir veya iki tip kanser hücresini yok ettiğini belirttiler. Bu kuruluşta görevli Lyndon Llewellyn, göğüs kanseri veya kan kanserine karşı potansiyel etki gösteren organizmalar belirlediklerini kaydederek, “Bu organizmaların içindeki kimyasal maddeler hücreleri öldürüyor. Bunlardan bazıları şimdiden tanımlandı ve klinik öncesi aşamadalar” diye konuştu. Aims News

Süngerden Kansere Çözüm Arayışları

Denizlerde üreyen sünger ve bakterilerin, eklem iltihabı ve kansere karşı etkili bir ilacın yapımında kullanılabileceği yolunda umut verici bulgular elde edildi. ‘Denizlerdeki mikropların yararlarının henüz keşfedilmediğine’ işaret eden ‘National Sea Grant’ adlı kuruluşun sözcüsü Linda Kupfer, bu tür ilaçların yakında piyasaya çıkabileceğini söyledi. ‘Okyanuslardaki canlı organizmaların, milyonlarca yıldır kendilerini hastalıklardan korumak amacıyla kimyasal savunma yöntemleri kullandıklarını’ belirten California Scripps Enstitüsü yetkilisi W.Fenical ise, ilaç firmalarının, şimdiye kadar karada yetişen bitkilerden yararlanarak antibiyotik, ağrı kesici ve kanser ilacı ürettiklerini, ancak bu kaynakların artık tükendiğini kaydetti.

Florida Okyanus Araştırmaları Enstitüsü'nden S.Pompani'ye göre ise, bir süngerin, içine giren bir parazitin hızla üreyen hücrelerini öldürmek için başvurduğu kimyasal savunma yöntemi, insan vücudundaki kanserli hücrelerin yok edilmesinde kullanılabilecek. (Associated Press June 21, 1998)

Tıp, Süngerlerin Kimyasal Etkilerinin İzinde

Süngerlerin bir bölümü zehirli kimyasal bileşikler üretebilirler. Zehir, süngerlerin avcılardan korunmalarını sağlayan bir savunma aracıdır. Süngerlerin bu zehirli kimyasal salgıları onları yalnızca avcılardan korumakla kalmaz; saldırgan kabuklu hayvanlara karşı da bir savunma oluşturmalarını sağlar.

Süngerlerden binlerce yıldır yararlanılmaktadır. Günümüzde en önemli kullanım alanı ilaç endüstrisidir. Süngerlerin ürettiği zehirler, insan vücudundaki değişik sistemleri değişik yollardan etkilerler ve doğru miktarda kullanıldığında bu zehirler ilaç etkisi göstererek tedavi edici olarak kullanılırlar.

Süngerlerin zehirli kimyasal bileşikler bakımından zengin olduğunu keşfeden bilim adamlarından birine, bunu nasıl fark ettikleri sorulduğunda verdiği yanıt oldukça ilginçtir: “Su altındaki kayalıklara indiğimizde, iyi korunmayan canlıların, kendi kimyasal korunma mekanizmalarıyla yaşamlarını sürdürebileceklerini fark ettik.

Bu organizmalar, bir kabuk ya da iğne yardımıyla ya da kaçarak korunmaya çalışmaktan çok, kendilerini kimyasal yollarla savunuyorlardı”. Burada kimyasal yolları üreten, laboratuvarda çalışan bir bilim adamı değil, bir deniz süngeridir. Elbette hiçbir akla sahip olmayan bu canlının kendini kimyasal yolla savunmayı düşünebilmesi ve bu hedefe yönelik kimyasalları üretebilmesi mümkün değildir. Onun da diğer tüm canlılar gibi Yüce Rabbimiz’in ilhamıyla hareket ettiği son derece açıktır.

Süngerlerin Kimyasal Etkilerinden Tıp Nasıl Faydalanıyor?

Yapılan araştırmalarda bir sünger türünde bulunan ve AS-2 adı verilen molekülün, kanserin ilerlemesine yol açan hücre bölünmesini engellediğine ilişkin sonuçlar elde edildi. Daha sonra yapılan araştırmalardan da benzer sonuçlar alındı ve;

Dysidea frondosa adlı pasifik süngerinden elde edilen bir bileşiğin ateş düşürücü,

Phahertis simplex adlı türün ürettiği kimyasal bileşiklerinse organ naklinden sonra vücutta ortaya çıkabilecek olumsuz tepkileri azaltıcı etkilerinin olduğu saptandı.

Süngerlerin, kalp-damar, mide-bağırsak hastalıkları ve tümör oluşumunu engelleyen kimyasal bileşikleri ilaç yapımında kullanılmaktadır. Bakterilerle beslenen süngerlerin, süzdükleri suda bulunan bakterilere karşı çok güçlü bir bağışıklık sistemleri olduğunu fark eden bilim adamları, bu antibiyotik etkiyi insan sağlığı yararına kullanmanın yollarını da bulmuşlardır.

Süngerlerle ilgili yapılan çalışmalarda, immüno süpresif (savunma sistemini baskılayan), anti enflamatuar (iltihap önleyici), antikanser, antibiyotik ve analjezik (ağrı kesici) etkili maddelerin muhafaza edildiğini ifade eden bilim adamları; klinik çalışmaları tamamlanmak üzere olan ve kanser tedavisinde kullanılacak olan yeni bir ilacın bu yıl içinde yani 2006 yılında piyasaya çıkacağını da belirtmişlerdir.

Süngerlerdeki Nano-Teknoloji

Dünyanın en iyi malzemecileriyle kimyagerlerini yıllardır uğraştıran bir problemin çözümünde, birçoğumuzun bitki mi, hayvan mı olduğu konusunda tereddüt yaşadığı süngerler ilham vesilesi oldu.

Silisyum (Si) gibi basit inorganik maddeleri kullanarak karmaşık mikro (metrenin milyonda biri) ve nano (metrenin milyarda biri) yapıları elde etme çalışmaları bilim adamlarını uğraştırmaktaydı.

Transistor gibi mikro ölçekli bir âleti îmâl edebilmek için, silisyum tabakasından kesme yapmak gibi pahalı ve zor bir işlem gerekmekteydi. Bu tür yapıların îmâlinde karşılaşılan problemlerin çözümünde bir tür deniz süngeri (Tethya aurantia) ilhama vesile oldu

Tabiatta her canlıya olduğu gibi, deniz süngerlerine de, hayatî fonksiyonları için gerekli kimyevî bileşikleri usta bir kimyager gibi tam istenen nispette sentezleme ve kullanma kabiliyeti verilmiştir. Deniz süngeri, silisik asidi, denizin birkaç yüz metre altında içinde bulunduğu sudan elde eder. Bu asit, kimyevî enerjinin yüksek verimlilikle kullanıldığı ve silicatein enziminin katalizör olarak iş gördüğü bir mekanizmayla silisyum dioksit veya silikaya dönüştürülür ve bundan üç boyutlu mükemmel yapılar inşa edilir.

Bu işlemin en dikkat çekici yanı, insanların karmaşık inorganik yapıları inşa ederken kullandıkları zehirli kimyevî maddelere ve yüksek sıcaklıklara gerek olmamasıdır.

Deniz süngerlerine yarı iletken malzemelerin îmâli ile uğraşan mühendislerden çok daha verimli bir şekilde karmaşık yapılar inşa etme kabiliyeti verilmiştir. Süngerin dış dokusu çıkarıldığında 2 mm uzunluğunda ve insan saçından daha ince cam iğnecikler şeklinde bu iskelet yapısı görünür hâle gelir.

Süngerler, odacıklarının çokluğuna ve aralarındaki kanal sistemlerinin giriftliğine göre üç tipe ayrılır: Birim hacimde odacık ve kanal sayısı fazla olanlar en makbul süngerlerdir.

Süngerlerin bünyesindeki nano ölçekli yapılanmanın ne kadar harikulade olduğunu sünger-su münasebeti ile daha yakından anlayabiliriz. Ağırlığı birkaç yüz miligram olan (gram bile değil), ele sığabilecek büyüklükteki bir sünger suya batırılıp çıkarıldığında, kendi ağırlığının binlerce katı suyun süngerde tutulmuş olduğu görülür. Bu, süngerin bünyesinde gözle görülemeyecek kadar küçük ve sayılamayacak kadar çok sayıda nano boşluğun mevcut olduğunu, bu küçük kılcal mesafelerde su ile sünger malzemesi arasındaki adhezyon ve yüzey gerilim kuvvetlerinin büyük rol oynadığını gösterir. Süngere boyundan büyük iş yaptıran İlim ve Kudret sıfatlarının bir tecellisidir bu aynı zamanda.

Bazı biyologlar tarafından basit yapılı hayvan sınıflamasına tâbi tutulan (aslında sadece hücre sayısı ve organizasyonu bakımından böyledir) deniz süngerlerine, bilgisayar mikroçipleri ve güneş pili gibi ileri teknoloji ürünlerini îmâl etmede kolaylık sağlayacak hususiyetler bahşedilmiştir.

Deniz süngerlerinden ilhamla ışığı elektriğe çevirebilecek şaşırtıcı elektronik özelliklere sahip yarı-iletkenler üzerinde çalışmaktalar. Bu yeni tekniğin en önemli uygulama alanı daha verimli çalışabilen fotovoltaik güneş pilleri olacaktır. Hâlihazırda güneş pilleri, çok fazla enerjinin gerektiği yüksek sıcaklık ve düşük basınçta îmâl edilmektedir.

Hâlbuki deniz süngerine öğretilen ve yüksek enerji verimliliğiyle gerçekleştirilen işlemde, yoğun enerji gerektiren şartlara ihtiyaç yoktur. Deniz süngerinde görülen hususiyet taklit edilerek ve silisyum yerine çinko oksit kullanılarak basit ve ucuz güneş pillerinin üretilebilmesi mümkün olmuştur. Böylece, yoğun enerjiye ihtiyaç duyan milyar dolarlık yarı-iletken malzemelerin üretildiği fabrikaların yerini, ileride reaksiyon tekneleri gibi küçük atölyelerin alması söz konusu olabilecektir.

Bilim ve teknolojinin gelişmesinde canlılar âlemi hep ufuk açıcı ve yol gösterici olmuştur. Bunu şuurlu bir tefekküre dönüştürebilmek için, canlılar âlemine farklı bir niyet ve nazarla bakmak gerekmektedir.

Prof.Dr. M.Sami POLATÖZ
〰〰〰〰🐠

mazlum

Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Tuğra

〰〰〰〰🐠

Parol