Çocuğunuza Sakın Duyulmamış İsim Koymayın

Başlatan Tuğra, 11 Temmuz 2010, 01:28:45

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra

Bilimsel araştırmalar böyle duyulmamış veya çok az duyulmuş isim konan çocukların daha çok suç işlediklerini gösteriyor.

Amerika' da Shippensburg Üniversitesi'nde yapılan ve Jurnal Social Science Quarterly isimli dergide de yayınlanan bir araştırmaya göre erkek çocuklarına olağandışı, acayip, değişik, duyulmamış isim koymayı düşünen anne ve babaların bir an önce bundan vazgeçmeleri gerekiyor. Çünkü bu araştırmada böyle tuhaf isimli çocukların suç işleme ve cezaevine düşme ihtimallerinin alışılmış isimli oğlanlara göre çok daha fazla olduğu ortaya çıkmış.

Bu araştırmayı David E. Kalist ve Daniel Y. Lee isimli kişiler aylarca uğraşarak didinerek ter dökerek araştırma yapmışlar. Bu iki araştırmacının akıllarına nerden düştüyse düşmüş ve erkek çocukların isimleri ile suç işleme ihtimalleri arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmaya karar vermişler.

Önce oturmuşlar nüfus kayıtlarından 1987-1991 tarihleri arasında doğan çocuklara konan isimleri belirlemişler ve sonra da üşenmemişler bu 15.012 (on beş bin on iki) adet ismin toplumda hangi sıklıkta görüldüğünü gösteren popülarite endekslerini hesaplamışlar.

Buna göre Michael için popülarite endeksi 100 iken David için 50 olarak bulunmuş. Bu değer, Matthew için 76; Christopher için 64; Ryan için 49; Brian için 30; Richard için 20; Charles için 16; Luke için 5; Walter için 2 iken Alec, Ernest, Ivan, Kareem, Preston, Tyrell ve Malcolm gibi az rastlanan isimlerin popülarite endeksleri ise 1 civarında çıkmış.

Bu iki adam daha sonra eyaletin 1997-2005 tarihleri arasındaki adliye kayıtlarından yararlanarak popülarite endeksi ile ergenlik çağında suç işleme arasındaki ilişkiyi araştırmışlar ve neticede popilarite endeksinde yüzde 10'luk bir artışın suç işleme riskini yüzde 3.7 azalttığını belirlemişler.

Bu, bir ismin popülarite endeksi ne kadar düşükse suç işleme ihtimalinin o kadar fazla olduğu anlamına geliyor.

Araştımacılar bu ilişkide siyah veya beyaz ırktan olmanın bir rolü olmadığını saptamışlar, ama bu sonuçlara bakarak kesin sebebin ne olduğu konusunda fazla bir şey söyleyemiyorlar.

Bu konuda bazı spekülasyonları var.

Bu ilişkiden, çocuğa duyulmamış ismin verilmesine sebep olan sosyo-ekonomik faktörlerin sorumlu olabileceğini düşünüyorlar. Buna kanıt olarak da düşük sosyo-ekonomik tabakada, annenin aile reisi olduğu veya sadece bir ebeveynin olduğu ailelelerde acayip isimlere daha çok rastlanmasını gösteriyorlar.

Nitekim bir araştırmada annenin eğitim düzeyi azaldıkça çocuğuna duyulmadık isim verme ihtimalinin arttığı belirlenmiş. Başka bir araştırmada ise Allison isminin daha çok yüksek okul diploması olan annelerin koydukları gösterilmiş. Az duyulmş isimli çocukların anne ve babalarının daha az resmi eğitim gördükleri de biliniyor. 

'Tabii ki ismin kendisinin sahibini suç işlemeye teşvik ettiğini iddia etmek mümkün değil' diyorlar ve 'acayip isimli çocukların iş bulmada daha şanssız olmaları ile akranları tarafından alaya alınmaların suç işlemeyi kolaylaştırması da dikakte alınmalı' diye de ekliyorlar.

Gerçekten de bu görüşü destekleyen ve acayip isimlilerde psikolojik problemlerin, okul başarısızlığının daha çok görüldüğünü, kız isimleri konan oğlanların okullarını daha çok kırdıklarını ortaya koyan araştirmalar var.

Ayrıca, telaffuz edilmeleri zor olan isimlere sahip olanların toplumdan daha çok dışlandıkları da eskiden beri biliniyor.

Gelelim neticeye

Siz, siz olun çocuğunuzun suç işlemesini, hüküm giymesini ve cezaevine düşmesini istemiyorsanız öyle duyulmamış tuhaf isimlerden uzak durun; sakın Ahmet, Mehmet, Hasan, Ali... gibi herkesin bildiği isimlerden şaşmayın.

Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2010/04/11/yazilar/tip-yazilari/cocugunuza-sakin-duyulmamis-isim-koymayin/
〰〰〰〰🐠

Lika

Allah razı olsun. Çok çok önemli bir konu gerçekten.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

MİRA

bole bıseyın olabılecegını hıc tahmın etmezdım ,gercekten enteresan

Tuğra


Hayatımıza son senelerde giren sayısız hastalık var: Regl Öncesi Disforik Bozukluk, Fibromyalji, Huzursuz Bacak Sendromu, İrritabl Bağırsak Sendromu, Sosyal Anksiyete, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Sendromu, Metabolik Sendrom, Gerilim Tipi Baş Ağrısı, Reflü, Çeşitli Kimyasal Maddelere Duyarlılık... bunlardan sadece bazıları.

Bunların çoğu ilaç endüstrisinin ilaç satmak için keşfettiği veya icat ettiği 'uydurma hastalıklar'. Azıcık bağırsak gazının, şişkinliğin İrritabl Bağırsak Sendromu adı ile ömür boyu ilaç kullanmayı gerektiren çok ciddi bir hastalık hâline dönüştürülmesinin sebebi, bu hastalık için artık pahalı bir ilacın olması.

Osteoporoz gibi kemik kırıkları için 'risk faktörü' yaratan durum da, mutlaka ilaçla tedavi edilmesi gereken anlı-şanlı bir hastalık oluverdi. Kemik kaybının yavaşlatılması, elbette kırık riskini azaltır, ancak sağlıklı insanların çoğunda kırık riski çok düşüktür ve uzun süreli ilaç tedavisi riskte sadece küçük bir azalma sağlayabilmektedir.

Erkeklerde saç dökülmesinin de artık bir hastalık olduğundan haberiniz var mıydı? Birçoğumuzun önemsemediği, hatta 'Maden olan dağda ot bitmez' sözüyle iftihar ettiği kellik, ilaç şirketleri tarafından erkeklerin üçte birinde panik ve duygusal bozukluklara yol açan, ruhsal dengeleri bozan ve hatta iş bulmalarını zorlaştıran çok ciddi bir hastalık oldu çıktı. Çünkü 'hiç saçı olmayan, ama çok parası olan' milyonlarca insan var yeryüzünde.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Sendromu

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Sendromu veya kısa adıyla DEHS de bu modern hastalıklardan biri. Elbette böyle bir hastalık olduğundan şüphe duymuyorum, böyle bir hastalık yok da demiyorum ama özellikle de son 10 senede DEHS teşhisi konan çocukların sayısının inanılmaz boyutlarda arttığı da bir gerçek.

Bizim zamanımızda 'Akıllı çocuk yaramaz olur' sözü geçerliydi. Anne ve babalar şimdikinin tam tersine yemeğini yiyen, dersini aksatmayan, otur diyince oturan, kalk deyince kalkan çocuklarından 'Acaba bizim çocuk geri zekâlı mı' diye endişe ederlerdi.

Zamanımızda ise azıcık okulda öğretmeni dinlemeyen, yanındaki çocuğun defterini çiziktiren, dersine çalışmayan, ödevine özen göstermeyen çocuklara vurulacak damga hazır: Dikkat Eksikliği. Çocuk bir de söz dinlemiyorsa, yerinde durmuyorsa, hoplayıp zıplıyorsa, gürültü patırtı yapıyorsa Hiperaktivite teşhisi de buna ekleniyor ve çocuğunuzun nur topu gibi bir hastalığı oluyor: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Sendromu. DEHS' in yıllarca kullanılması gereken çok pahalı bir ilacının olduğunu söylemeye gerek var mı bilmem.

Senelerdir bu teşhislerin çoğunun abartılı olduğunu, sayısız çocuğun boş yere ilaç bağımlısı yapıldıklarını kendi kendime düşünür, kederlenirdim ama zaten pek çok şeye nane olan biri olarak hiç değilse bu konuda fazla konuşmamayım bari derdim.

DEHS teşhislerinin birçoğu yanlış

Amerika' da yapılan ve 1 milyondan fazla çocuğa yanlış olarak DEHS teşhisi konduğunu ve 800 binin de gereksiz yere uyarıcı ilaç tedavisi aldıklarını ortaya koyan araştırmaları okuyunca çok mutlu oldum. Allah' a çok şükür ki bizim yaramaz, afacan diye sevdiğimiz çocuklarımızın çoğu meğerse ilaç kullanması gereken ruh hastaları değillermiş.

Biri Michigan State Üniversitesi diğeri North Caroline State Üniversitesi tarafından yapılan bu araştırmalar, Amerika' da anaokuluna giden birçok çocuğa davranış bozuklukları olduğu için değil sınıfın yaşça küçükleri oldukları için böyle bir teşhisin konmuş olduğunu gösteriyor. Araştırmalara göre, sınıfın en küçüklerinden olmak DEHS teşhisi ihtimalini yüzde 60 oranında artırıyor.

İstatistikler Amerika' da okul çağındaki çocukların yüzde 3 ila 7' sine DEHS teşhisi konduğunu ve 2006' da 5 ila 17 yaş arasında DEHS teşhisi alan çocuk sayısının 4 buçuk milyon çocuk olduğunu gösteriyor ve bunların büyük çoğunluğu da uyarıcı ilaç kullanıyor.

Bu ilaçların uykusuzluk, baş ağrısı, baş dönmesi, mide ağrısı, iştahsızlık gibi pek çok yan etkisi olduğu, kalp hızını ve tansiyonu artırdıkları unutulmamalı. Uzun vadede ne gibi risklere yol açacağını ise henüz bilinmiyor.

Gelelim neticeye
Bu araştırmalardan çıkarılması gereken üç önemli ders var:

BİR: DEHS' ın varlığını ve önemini inkâr etmiyorum ama pek çok çocuğa da gereksiz DEHS teşhisi konmasından şüphe etmekte haksız değilmişim.

İKİ: Pek çok başka hastalık için de geçerli olduğu üzere, DEHS teşhis kriterlerinin pek de sağlıklı olmadığı anlaşılıyor. DEHS teşhisi konyakta aceleci olmamalı; ince eleyip sık dokumalı.

ÜÇ: Amerikalı meslektaşlarımın ellerine sağlık; bu çalışmalar bütün Amerikalılar çirkin olmadıklarının da bir delili. 

KAYNAK

Evans W, et al "Measuring inappropriate medical diagnosis and treatment in survey data: the case of ADHD among school-age children" J Health Econ 2010; DOI: 10.1016/j.jhealeco.2010.07.005.

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2010/08/18/yazilar/elestirel-yazilar/saglik-sistemi/dikkat-eksiligi-hiperaktivite-teshislerinin-cogu-yanlis-olabilir/

〰〰〰〰🐠

Tuğra


Amerikan Pediatri Akademisi'nin iki sene kadar önceki kılavuzunda "Ailesinde yüksek kolesterol, yüksek tansiyon ve erken yaşlarda kalp hastalığı bulunan çocuklar ile obez olan çocuklarda iki yaşından itibaren kolesterol ölçümleri yapılmasını tavsiye etmesi ve çocuklara 8 yaşından itibaren kolesterol düşürücü ilaç verilebileceğinin" bildirilmesi tartışma yaratmıştı.

Pediatrics isimli dergide yayımlanan ve Batı Virjinya'da 1998'den beri aile hikâyelerine bakılmaksızın tüm çocukların kolesterol değerlerinin ölçüldüğü araştırmanın yorumları, iki sene önceki kılavuzu mumla arattıracak gibi görünüyor.

İlkokul 5. sınıfa giden 20 binden fazla çocuk üzerinde yapılan bu araştırmada ailesel bakımdan risk grubunda bulunmayan çocukların yüzde 9,5'inde yüksek kolesterol olduğu; bunların yüzde 1,7'sinde tedavi edilmeyi gerektirecek kadar yüksek seviyelere rastlandığı bildirildi.

Araştırmayı yapan uzmanlardan William Neal, "Sadece risk grubu taranmış olsaydı yüksek kolesterolü olan çocukların yüzde 9,5'i tanınmamış olacaktı; kalp hastalıklarının ve bunlara bağlı ölümlerin önlenebilmesi için tüm çocukların kolesterol değerleri ölçülmeli." diyor.

Çocukların kolesterol değerlerinin bilinmesi kötü bir şey değil ama bundan endişe de duymuyor değilim. Bu araştırma ilaç endüstrisinin eline her kolesterolü yüksek erişkine olduğu gibi çocuklara da kolesterol hapı yazdırmak için iyi bir koz verecektir. Kolesterol düşürücü ilaç üreticilerinin ellerini ovuşturduklarını görüyorum.

Kolesterol yüksekliği hastalık değil

Henüz çocuklarda kan kolesterol değerlerinin ne kadar olması gerektiği tam bilinmiyor ama çocuklarda beyin gelişimi ve bulüğ çağında hormon yapımı için daha fazla kolesterole ihtiyaçları olduğuna şüphe yok. Kolesterol, hücre duvarının temel yapıtaşı olması yanında; kortizol, testosteron, östrojen gibi hormonlar, D vitamini, safra asitleri üretimi için mutlaka gerekli olan bir madde. Bunun için de kolesterol düzeyleri ile oynamanın ciddi sakıncalar doğurması çok muhtemel.

Her şeyden önce tek başına kolesterol yüksekliği bir hastalık değildir; gelecekte kalp hastalığı veya inme ihtimallerini artırabilecek sigara, hareketsiz yaşam biçimi, dengesiz beslenme, şişmanlık, yüksek tansiyonstres gibi birçok risk faktöründen sadece biridir!

Kalp krizi ve inmelere yol açan ateroskleroz, yani damar sertliği ile kandaki kolesterol düzeyi arasında da her zaman doğrudan bir ilişki yoktur. Kan kolesterol düzeyi düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir. Koroner kalp hastalığı olanların yarısından fazlasında da kolesterol düzeyi normal sınırlardadır. Aterosklerozun gerçek sebebi yüksek kolesterol değil 'düşük yoğunluklu bir tür kronik iltihaptır.

Özetleyecek olursak: BİR: Kolesterol yüksekliği hastalık değildir. İKİ: Kolesterol arttıkça kalp-damar hastalığı riski artmaz. ÜÇ: Kolesterolü normal ve düşük olanlar da kalp krizi geçirebilir. DÖRT: Kolesterol yüksekliğinde özel durumlar dışında ilaçla tedavi gerekmez.

Kolesterol ilaçları kimin için?

Statinlerin daha önce kalp krizi geçirmiş olan erişkinler dışında ne kadar yararlı oldukları bile henüz kesin olarak bilinmiyor. Meselâ kadınlarda ve daha önce kalp krizi geçirmemiş kişilerdeki etkinliği konusunda net bir kanıt yok. İkincisi statinlerle çocuklar üzerinde yapılmış yeterli araştırma mevcut değil. Üçüncüsü de statinlerin kas erimesi, karaciğer hasarı, doğumsal kusurlar gibi çok ciddi yan etkileri var.

Bazı statin grubu ilaçlar, bir süreden beri bazı ülkelerde, ortalama olarak her 500 çocuğun birinde rastlanan ve bunların da yüzde 50'sinde erken yaşlarda kalp hastalığı riski yaratan 'ailesel kolesterol yüksekliği' geni taşıyan çocuklarda kullanılıyor.

Ancak, kalp-damar hastalıklarının ve bunlara bağlı ölümlerin önlenebilmesi için statin grubu ilaçların genetik bir bozuklukları bulunmayan ama çeşitli risk faktörlerine sahip çocuklara çok küçük yaşlardan itibaren verilmesinin doğru bir yaklaşım olduğunu söylemek de mümkün değil.

Bugüne kadar çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda statinlere ait önemli bir yan etkinin görülmemiş olması bu ilaçların 'güvenli' olduğunu göstermez. Bir kere statin araştırmaları küçük çocuklarda değil 13-19 yaş arası gençlerde yapılmıştır. Küçük çocuk ile gençlerde etkilerinin aynı olması şart değildir. Bir başka önemli nokta da statinlerin uzun süreli kullanımları hakkında yeterli bilginin olmamasıdır. Yapılan araştırmaların en uzununun süresi 4-5 yıllıktır.

Gelelim neticeye

Genetik bir hastalık olan 'ailesel hiperkolesterolemi' dışında çocuklardaki kolesterol yüksekliği büyük ölçüde obezite, beslenme yanlışları ve hareketsizlikten kaynaklanıyor.

Yapılması gereken üç önemli şey var: Birincisi, obezite ile savaşmak. İkincisi, çocukların taze sebze-meyve, lifli gıdalar, tam tahıl, balıktan zengin bir diyetle beslenmelerini sağlamak; trans yağ, şeker, karbonhidrat, katkı maddeleri ihtiva eden hazır yiyecek ve içeceklerden uzaklaştırmak. Üçüncüsü de çocukları egzersize, spora teşvik etmek.

İlaca gelince: Akademi'nin kriterlerine göre 'statin grubu ilaçlar 8 yaşın altındaki çocukların ancak yüzde 1 kadarına verilebilecek ama ilaç firmalarının pazarlamada ne müthiş ne acımasız taktiklere sahip olduklarını, yeni ilaç kullanmayı 'marifet sayan' doktorların sayısının ne kadar çok olduğunu bir bilseniz, kısa zamanda endikasyonların türlü numaralarla nasıl genişleyeceğini, neredeyse bu ilacı almayan çocuk kalmayacağını kolayca görürsünüz.

Çocuk mamasına kolesterol hapı konulacak günlerin uzakta olmadığını düşünüyorum.

Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta -zaman
〰〰〰〰🐠