Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Aristo usulü nifak tohumu ekme metotları!

Başlatan İsra, 21 Ekim 2010, 03:12:09

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Milattan önce (356-323) yılları arasında yaşayan Makedonya Kralı Filip’in oğlu İskender, babasından sonra kral olunca, kısa zamanda Yunanistan, İran, Anadolu, Suriye, Mısır, Horasan, Hirat ve Belh’i işgal etti. Dünyanın yarısından çoğunu zaptetmesi ve kazandığı zaferler, ahlakını bozdu. Zulme başladı. Yaptığı zulümlerle kendi sonunu hazırladı ve sonunda işret ve sefahetle öldü.

Babası, İskender’i on üç yaşında meşhur felsefeci Aristo’nun terbiyesine bırakmıştı. Kendisini Aristo yetiştirdiği için sıkıntıya düştüğünde hemen ondan yardım isterdi. Seferleri esnasında hocası Aristo’ya bir mektup yazarak şunu sordu: “Zaptettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?

1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?..”

Aristo kendisine şu cevabı verdi:

1- Sürgüne gönderme! Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar,
2- Hapse atma! Hapishaneler militan yuvası olur, iş kontrolden çıkar,
3- Kılıçtan geçirme! Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.

Anlaşma yollarını tıka!

Bu konuda sana tavsiyem şu olsun: “Zaptettiğin ülke insanları arasına nifak tohumları ekeceksin. Halkı birbirine düşman edeceksin. Onlar birbirleriyle savaşırken, hakem olarak kendini kabul ettirip arabulucu olarak karşılarına çıkacaksın. Sonra aralarını düzeltir gibi görünüp anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!”

İşte, bugün Batı’nın uyguladığı metot, Aristo’nun asırlar önce ortaya attığı bu metottur. Batı’da bunu en iyi tatbik eden de İngilizler. Tarihteki o meşhur İngiliz oyunlarının kaynağı bu metot. Dün ve bugün, İslam ülkelerinde yaşanan olayları, iç çekişmeleri gözümüzün önüne getirirsek oynanan oyunlar daha iyi anlaşılır.

İngilizler, Londra’da yetiştirdikleri Ali Cinnah ve arkadaşları vasıtasıyla Hindistan’da, bağımsızlık bahanesiyle, Müslüman halkı birbirine düşürüp iç savaş çıkartıp, sonra da, onlara hakemlik yapıp, Pakistan ve Bangladeş isminde iki devlet kurarak Müslümanları Hindistan’dan koparıp parçalamadılar mı? Aralarında hâlâ iç çekişme devam etmiyor mu?

Osmanlı’nın çağdaş bir devlet hale gelmesi için sözde yardımcı olmak maksadı ile, Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı’nı hazırlatarak devletin idari yapısına dinamit koymadılar mı? Sonra da, milliyetçilik tohumlarını ekerek, farklı ırktaki milletleri birer birer İmparatorluktan kopartarak Osmanlıyı dağıtmadılar mı? Dağıtmakla kalmayıp, sonra da, bu devletleri birbirine düşman etmediler mi? Asırlardır kardeşce yaşadıkları Türk halkını Araplara; Arapları Türklere düşman etmediler mi? Yıllardır, Orta Doğu’da, oluk gibi kan akmasının tek sebebi Müslüman halklar arasına ekilen bu nifak tohumları değil mi?

Nifak tohumu ekmelerinin yolu tabii ki tek değil. Bunlarda yol çok. 11 Eylül öncesi, İslamiyetin dünyada hızla yayıldığını görünce, Müslümanlar arasında şiddet yanlısı fanatik gruplar oluşturarak, onlara el altından her türlü desteği verdiler. Maksatları İslamiyeti şiddet yanlısı bir din olarak gösterip, yayılmasına mani olmaktı. Muvaffak da oldular. Bugün Avrupa’da, ABD’de, Müslümanlara iyi gözle bakılmıyor. Her an, bir canlı bomba çıkıp ortalığı kan gölüne çevirecek korkusu ve endişesi yaşanıyor. Daha neler neler, anlatmakla bitmez...

Sadece siyasette değil, dinde de nifak tohumları ektiler. Eskiden Müslümanlar, Ehl-i sünnetin dört mezhebi üzerine ibadet ederlerdi. Bu mezhepler arasında en ufak bir çekişme, münakaşa olmazdı. Fitne, isyan, anarşi bilinmezdi. Mezhepler, kardeşliğin, huzurun, birlik ve beraberliğin esasını teşkil ediyordu.

Sevginin yerini nefret aldı!

Bu beraberliği bozmak için önce kendilerinden Müslüman kılığına soktukları casusları sonra da, yerli iş birlikçileri vasıtasıyla Müslüman halk arasında mezhep düşmanlığını yaydılar. Mezheplerin lüzumsuzluğu, dinde yeri olmadığı iftirası her platformda işlendi. Cahil bırakılan, mezheplerden, dinin esaslarından haberi olmayan halk, doğrudan Kur’an-ı kerime yönlendirildi. Kur’an-ı kerimden ve Hadisi şeriflerden herkes kendi anlayışına göre hüküm çıkarmaya kalkınca da, bugünkü akıl almaz manzaralar ortaya çıktı. Dinde yeri olmayan, intihar saldırıları, canlı bomba vahşetleri yaygınlaştı. Müslümanlar arasında senin anladığın yanlış, benim anladığım doğru münakaşaları başladı. Farklı görüşleri ihtiva eden sayısız, klik, fraksiyon ortaya çıktı.

Böylece Müslümanların arasında olması şart olan sevginin yerini kin ve nefret aldı. Öyle ki, Müslümanlar birbirlerini küfürle itham noktasına geldiler. Müslümanlar birbirleri ile uğraşmaktan bir araya gelemedikleri için de Batı, İslam ülkeleri üzerindeki tahakkümüne rahat bir şekilde devam etmektedir. Aristo’nun nifak tohumu ekmek metodu, bugün de hükmünü aynen icra etmektedir.

Bu zehirli nifak tohumlarının zararından ancak, Ehli sünnet itikadında olup, dinini bilen ve yaşayan kimseler korunabilmektedir.

Mehmet Oruç

Tuğra

〰〰〰〰🐠

mazhar

#2
Bugün Sünneti yıkmak isteyenler var. Sünnet yıkılırsa Kur'anın doğru yorumu yapılamaz.

Sünnet yıkılırsa fıkıh mezhepleri yıkılır, meydan bozuk mezhep ve fırkalara kalır.

İslam'ı içinden yıkmak isteyen derin küfür ve nifak güçleri öncelikle Sünneti, hak mezhepleri, Ehl-i Sünneti yıkmak istiyor.

İslam dünyasına firasetli bir bakış atınız; Siyonistlerin ve militan Haçlıların, emperyalistlerin, sömürgecilerin, agresif İslam düşmanlarının en büyük müttefiki kimlerdir. Mâlum ve mâhud mezhep mensupları değil mi?

Kafirler ve münafıklar şeytana parmak ısırtacak kurnazlıklarla çalışıyor. Onların, ilk fırsatta Müslümanların başına geçirmeyi düşündükleri bir Halife adayları bile vardır.

Kafirler ve münafıklar sadece bir hizbi veya fırkayı desteklemez.

Müslümanları bölmek, parçalamak, birbirine düşürmek için bir düzine fırkayı ve hizbi destekler.

Bugün Ehl-i Sünneti yıkmak, bid'at cereyanları türetmek, Müslümanları parçalamak için büyük paralar harcanıyor, dağıtılıyor.

Kafirler, münafıklar, onların ajanları, işbirlikçileri, yardımcıları, destekçileri İslam kalesinin içine sızmışlar, girmişlerdir.

Kitap piyasasında 200'e yakın Kur'an meali, tercümesi, tefsiri satılıyor. Bunların büyük kısmı ilmî ehliyeti ve icazeti olmayan kişiler tarafından yazılmıştır.

Bu rakam yakında beş yüze çıkar. Müslümanlar dinlerini doğrudan doğruya Kur'andan öğrensinler... Ya öyle mi?

Muhterem Müslümanlar!

Kur'an Allah'ın kitabıdır.

Dinimizin ana kaynağıdır.

Kur'an öğrenelim ve okuyalım.

Mânasını anlamasak bile (herkes Arapça bilmez, herkes din alimi değildir) Kur'an okumak sevaptır, Kur'an şifadır.

İlmî ehliyeti, yeterliliği, icazeti olmayanların hod be hod kendi re'y ve hevalarıyla Kur'anı yorumlamaları ve ondan hüküm çıkartmaya yeltenmeleri Kur'ana saygısızlıktır.

Kur'anın en doğru yorumunu Ehl-i Sünnet müfessirleri yapmıştır.

Kur'andan ve Sünnetten fıkhî hüküm çıkartabilmek için ehliyetli ve icazetli hocalardan en az 14 ilmi okumuş, öğrenmiş, imtihan verip icazet almış olmak gerekir. Ayrıca çağın genel kültürüne de sahip olmak gerekir.

Bunlar da yetmez, bu kisbî (çalışarak elde edilebilen) ilimlerin yanında, Allah'ın 'âmil, âlim ve muhlis kullarına ihsan buyurduğu bir de vehbî (Allah vergisi) ilim olması gerekir.

Herkes ictihad yapsın cereyanını şu meşhur Farmason Afganî çıkartmıştır.

Kemalistler ne diyor? Hocalar, alimler, fakihler aradan çıksınlar halk kitabını kendisi okuyup yorumlasın.

Bir ara camilerde Arapça Kur'an okumayı yasaklayıp tercümesini okutmak istemişlerdi.

Merhum Mehmed Âkif, hazırlamış olduğu Türkçe Kur'an mealinin, Kemalistlerin şerrinden korkarak yakılmasını vasiyet etmişti.

Müslümanlar!

Kemalist ve reformcu ilahiyatçıların hile ve desiselerine sakın kanmayınız, dininiz imanınız elden gider.

Derin güçler Türkiye'ye Fazlurrahman mezhebini getirmek istiyor. Bu mezhep gelirse din elden gider, sadece ismi ve resmi kalır.

Mezhepsiz, fıkıhsız, Şeriatsız bir İslam türetmek isteyenlerin oyunlarına aldanmayınız.

Şeriatsız, fıkıhsız İslam olmaz.

Peygamberimizin 1400 yıl önce haber vermiş olduğunu unutmayınız. Ne buyurmuştu:

"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, biri müstesna bunlar Cehennemliktir... Ashab sormuşlardı: Kurtulacak olan fırka hangisidir?.. Şu cevabı vermişti: Benim ve Ashabımın yolundan ve peşinden gidenler..."

İşte Peygamberin, Ashabın yolundan gidenler Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebidir.

Bu yol cadde-i kübradır.

Bu yol cumhur-i ulema yoludur.

Bu yol Sevad-ı Azam'dır.

Ehl-i Sünnette avam ve mukallitler kendi re'y, heva ve hevesleriyle Kur'anı yorumlamazlar, ondan hüküm çıkartmazlar. Resulullah'ın vârisleri, vekilleri, halifeleri durumunda olan din imamlarına, mutlak müctehidlere, allamelere, gerçek ulema ve fukahaya, gerçek icazetli müfessirlere, gerçek icazetli muhaddislere tâbi olurlar.

Böylece Ümmet-i merhume içinde disiplin olur, birlik ve beraberlik olur, tefrika ve anarşi çıkmaz.

Kur'anda birleşme Ehl-i Sünnet ile olur.

(Karşıt fikir ve görüşlere sahip olanların, gerçek isim, adres, meslek, şehir belirtmeleri, mümkünse telefon no.su vermeleri ve gerekçelerini bildirmeleri rica olunur.)

Mehmet Şevket EYGİ - 21 Temmuz 2011 Perşembe


http://www.sadakat.net/forum/islamgenel/ynt_mehmet_sevket_eygi_beyin_gunluk_yazilari_ve_makaleleri-t53321.0.html;msg250735;topicseen#msg250735