Çocuğunuza bu kötülüğü yapmayın!...

Başlatan Lika, 19 Mart 2010, 23:18:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

10 yılı aşkın meslek hayatımda anne-babaların en çok danıştığı, en çok muzdarip olduklarını aktardığı konunun ortak paydası aynı. “Çocuğum ders çalışmıyor? Neden çalışmıyor? Neden okuluna istekli ve severek gitmiyor? Ben onun için onca fedakarlık yaparken neden zorla okuyor, zorla araştırıyor, zorla çalışıyor. Sorumsuz, sanki, dünya yıkılsa umurunda değil! Ne yapmalıyım?”
Psikolojinin ödül ve cezaya dayanan pratik davranışçı anlayışına göre kolay bir soru belki… Amma, bana sorarsanız cevaplaması çok zor bir soru… Çünkü bu sorunun ödül ve cezayla uzun vadede ve kalıcı olarak çözülemediğine şahit oldum yüzlerce kez.


Öte yandan, gördüm ki, sorumluluk duygusu geliştirilmiş neden çalıştığı bilen, motivasyonu dış güçlerden! değil, içeriden iç güçlerden gelen bir çocuk ‘haydi, kalk, çalış’ demeden çalışıyor. Sahip olduğu tüm kaynaklarını aktif olarak kullanıyor, ya da gayret ediyor. Bu fark neden? Çünkü bu çocuk yaşam bilincine sahip! Çünkü verilen ilk eğitim renkler, sayılar, şekiller ve kavramlar değil, verilen ilk eğitim yaşam bilinci… ‘Neden yaşıyoruz?........Neden buradayız?’ bilinci… Bu bilinç ne zaman mı verilir? Doğduğu an başlar. Çocuk 3 yaşa kadar izler sadece insanları. Yaşam bilincinin ne anlama geldiğini, etrafındaki insanların davranışlarıyla yani lisan-ı halleriyle öğrenmeye başlar. 3 yaşından itibarense bu eğitimi aktif olarak alamaya hazırdır. Çünkü 3-4 yaşlarındaki bir çocuk gelişen zihni melekeleriyle beraber dünyaya neden, nasıl ve niçin geldiğini yavaş yavaş merak etmeye başlar.
Çocuğum çok sorumsuz!

Gelelim bu cümleye… Sorumluluk ya da sorumsuzluk doğuştan gelen bir kişilik özelliği değil! Gelişmemiş geliştirilememiş bir alışkanlık sadece… Altında yatan geciktirme yani erteleme sorunu. Yani sorumsuz çocuk değil, sorumluluğunu erteleyen çocuk, ya da sorumluluklarını zamanında yapma alışkanlığı kazanamamış çocuk… Bu alışkanlığın kazanıldığı yer ev, kazandıransa anne babadır. Çocuğunuz bu beceriyi kazanamadı ve kazandırmak istiyorsanız işe kendinizden başlayın.

Acaba siz de erteleme sorunu yaşıyor olabilir misiniz? Mesela dindar bir insan olduğunuz varsayalım. Kurtuluş davetini yani ezanı duyar duymaz ne yapıyorsunuz? Davete derhal icabet mi ediyorsunuz yoksa erteleyip ‘biraz sonra’ mı diyorsunuz?

Bu sorunu aşmaya çalışırken ne yaptınız, ne yapmaktasınız? Neler, hangi yöntemler, hangi bakış açıları işe yaramakta? Paylaşın çocuğunuzla… Çok güzel. Artık çocuğunuzla aynı takımdasınız!..


Uyuşturucu malum bildiğimiz maddelerden mi ibaret? Çalışmayan, üretmeyen, zevküsefaya dalan nesillerin acı sonu tarihin yaprakları arasında gizli… Yeni nesil çocukları ve gençleri hatta büyükleri yani 7’den 70’e; acıyarak söylüyorum; yaşama bilincinden uzak… Sabahlara kadar bıraksanız bilgisayar başında oyunlarla hemhal... 10 yaşında bağımlılık merkezine getirilen çocuk yarın evlenecek. Nasıl yürüyecek o evlilik? O evde yetişen çocuk nasıl olacak? Bugün bile internet ve bilgisayar oyunları bağımlılığı yüzünden boşana çift sayısı her gün istatistiklere yansıyarak yükselmekte. Yazık ki ne yazık!

Yoksa siz G.T.A. cı değil misiniz? Danışmanlığını yaptığım, ya da tanıştığım erkek çocukların içinde bu ve benzeri oyunları oynamayan yok dersem yalan söylemiş sayılmam herhalde. Neden mi düşmanıyım bu oyunların? Bir çocuğun bu oyunda bir katille özdeşim kurmasını, zamanı bilinçsizce tüketmesini hazmediyorum da ondan. Mesela bu oyunda kişi San Andreas adında polis katili yerine geçerek oyuna yönetmekte… Korkunç!!!

Kitap okunmayan Türkiye’mde bu oyun dergilerinin tirajı 3o binlerde. Oyun aleminin 25 milyar dolarlık bir cirosu mevcut. Bitmedi. Korsan oyun cd’leri ile 20 milyon dolar vergi kaçırılmakta. Daha okul öncesi dönemde çocuk farkında değilken, ‘oyalansın sesi soluğu çıkmasın, rahat rahat işlerimi yapayım, misafirlerimi ağırlayıp sohbet edeyim’ diye maalesef anne babalar aracılığıyla sanal dünyaya masumene! Şekilde adıma atılıyor çoğu kez. Tıpkı uyuşturucu gibi, damarlara bir kez girdimi? Dönüşü yok…
Ya dizilerle ve sinema filmleriyle sarhoş olanlara ne demeli? Eğer bu filmleri izlemiyor gitmiyorsa çocuk, ruhsuz ve ‘kültürsüz’ addedilip akran grubu içinde dışlanıyor. Bu bilinçli bir oyun, büyük uluslararası bir oyun…. Ruhlar uyuşturuluyor bedene rehavet çöküyor, eh! doğal olarak da içinden çalışmak gelmiyor çocuğun! Neden çalışsın ki…

Çocukların gerçek dünyadan koparak akıl sağlığının ciddi bir tehlike altında olduğunu, akıl sağlığı bozuk insanların kapıda beklediğini ABD Ulusal Medya ve Aile Enstitüsü araştırmalarıyla rapor haline getirmiş. Sonuç:  “Bilgisayar oyunları çocukları saldırgan, hantal ve saygısız hale getiriyor”
Yaşam bilincini besleyen tarih bilincidir

                Bilgisayar oyunlarından önce çocuklarımızı ecdadımızla tanıştıralım. Bu büyük medeniyeti kuranlar kimlerdi, nasıl yaşarlardı? (Ya onları yetiştiren analar-babalar nasıldı?) Bilgisayar oyundaki kahramanlar yerine gerçek kahramanlarımızla özdeşim kurmalarını sağlayalım. 3-4 yaşında başlayalım, tarihin ünlü kahramanlarına mesela Fatih’e… 5-6 yaşlarında Çanakkale’yle tanıştıralım. Çanakkale çizgi romanlarını, vcd’lerini alalım. Sonra da Çanakakale’ye gidelim. “Neden böyle oldu bu koca medeniyet? Nasıl bu hale geldi?” sorusunu sordurtacak sorular soralım. Yaşam bilincini yitirip, çalışmayı bırakınca insanların, medeniyetlerin başlarına neler geldiğini kanlı canlı anlatalım, gösterelim vesselam….

Psikolog Berrin Göncü Işıkoğlu
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

masalım

Allah razı olsun çok faydalı bir paylaşım olmuş

Lika

Rabbim cümlemizden razı olsun kardeşim.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Budak

Çok güzel bi konuya değinmişsiniz.Malesef ki doğru.Çocuklarımız ders çalışmak istemiyor,ve yine malesef çocuklarımıza kötü alışkanlıklar edinmesinler diye televizyon izletmeyince diyer çocuklar tarafından dışlanıyorlar bunu biçok kez yaşadım çocuklarımda.Sonunda televizyon kazandı :(

Tuğra

 
Prof. Dr. Feyyaz Akyıldız, okul öncesi alışverişe çıkan ailelere ayakkabı alırken dikkat edilmesi gerekenler konusunda bilgiler verdi.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Feyyaz Akyıldız, çocukların ayak sağlığının gelişimi için rahat ayakkabının önemli olduğunu belirterek, 'büyüyünce de giysin' mantığı ile çocuklara büyük ayakkabı alınmaması uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Feyyaz Akyıldız, okul öncesi alışverişe çıkan ailelere ayakkabı alırken dikkat edilmesi gerekenler konusunda bilgiler verdi.

Erişkinlerde de olduğu gibi çocuklarda da rahat ayakkabı kullanımının önemine vurgu yapan Akyıldız, ayakkabıda çok ağır malzemenin kullanılmaması, tabanının esnek olması gerektiğini kaydetti. Akyıldız, ''Ayakkabının tabanı çok sert, kazık gibi olmamalı. Yere basıldığı anda adım geçişleri sırasında parmaklarla beraber ayakkabı tabanının aynı esneklikte katlanabilirliğinin olması gerekir'' dedi.

Ayakkabı topuğunun hafif dolgulu ve sert olması gerektiğini kaydeden Akyıldız, topuğun içe ya da dışa kayma diye ailelerin çok yakındığı deformasyona neden olmaması gerektiğini söyledi.

Özellikle düztabanlık sorunu olanlara orta yerindeki kubbesini destekleyen küçük bir pedi olan ayakkabı giymesini öneren Akyıldız, ''Bunlar rahat, sağlıklı ayakkabı diye tanımladığımız ayakkabılarda bulunması gerekenler'' diye konuştu.

ORTOPEDİK AYAKKABI DİYE İSİMLENDİRME DOĞRU DEĞİL''-

Bazı satıcıların ortopedik ayakkabı tanımlamasını kullandığını belirten Akyıldız, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu doğru bir tanımlama değil. Ortopedik ayakkabılar var ama çok özel hastalıklarda, spastik çocuklarda, özel ayak anomalileri olan, doğumsal felçleri olan çocuklarda kullandığımız ortopedik ayakkabılar var. Bunlarda her probleme yönelik özel tanımlamalar yapılıyor ve kişiye özel ayakkabı imalatı söz konusu. Onun dışında ortopedik ayakkabı diye bir isimlendirme doğru değil. Ancak ayak sağlığı adına uygun ayakkabı gibi isimlendirmeler yapılabilir,''

Çocuklara 'büyüyünce de giysin' mantığıyla büyük ayakkabı alınmaması uyarısında da bulunan Prof. Dr. Feyyaz Akyıldız, ''Çocukların hızlı büyümesi nedeniyle aileler büyük ayakkabı almayı tercih ediyor ama büyük ayakkabı alınması doğru değil. Eğer ayak ayakkabıya yeterince hakim olamıyor ve çok hareket ediyorsa bu sıkıntı doğuracaktır. Büyük ayakkabı, ayakkabı vurması, ayakta yaralar açılmasına kadar gidebilir'' dedi.

Küçük ayakkabının da ayağı rahatsız edeceğini belirten Akyıldız, ''Ayak ayakkabı içerisine oturmalı, hafif bollukları olabilir. Ayağın ayakkabının burnuna iyice dayandıktan sonra arkada yarım santim dolayında bir boşluk kalıyor olması idealdir, bunun üzerine çıkılmamalı'' diye konuştu.

Çocuklarda ayakkabı alma saatinin fark etmediğini kaydeden Akyıldız, ''Erişkinlere ayakkabıyı çok fazla ayakta kalmadan alınmasını öneriyoruz ama çocuklarda ayak şişmesi gibi durum söz konusu olmadığı için istenilen zamanda ayakkabı alınabilir'' dedi. 

samanyoluhaber
〰〰〰〰🐠