Dün biberonla, bu gün sopayla saldırdılar..

Başlatan Lika, 03 Haziran 2010, 05:48:38

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

İsrailli bir yazar "'Bıçak ve sopa ile silahlanmış' yüzlerce kişi Siyonistlerle savaşmaya kararlı olunca tahmin edilen sonuç oldu." demiş.

Bu sözlerden bizim anladığımız, 'Komandolarımızdan beklediğimiz, kendilerine el ya da sopa kaldıranı alınlarından vurmasıydı. Onlarda öyle yaptı ve bizde şoka girmekten kurtulduk.' demeye getirdiğidir.

Aslında hiçte boş konuşmuyor 'hak bilir' yazar!

Zira onlar bir tek öldürmekten anlıyor.

Sivilleri, silahsız, savunmasız insanları öldürmek üzerine kurgulamışlar yaşamlarını.

Özellikle de çocukları..

Geçen seneden ve daha önceki senelerden biliyoruz bunu.

..

Bir buçuk sene kadar önce katlettikleri çocukların resimleri hafızalardan silinebilir mi?

Emziği, çengelli iğneyle elbisesine tutuşturulmuş cansız, körpe bedeni kim unutur.

Ya, beyaz çarşaflara sarılmış dört çocuk ve başlarında ki Filistinli dedeyi hatırlıyor musunuz?

Dedenin kucağında, ağzı, burnu kanlar içinde bir de bebek vardı.

O bir kaç aylık bebekte, Siyonistlerle savaşırken ölmüştü!

Ya Ahmet, Muhammet ve İsa kardeşler.

Onları hatırlar mısınız?

Battaniyenin üzerinde yatan cansız ama ürkütmeyen, dahası sarılıp ebediyen öyle kalmak isteyeceğimiz bedenleri rüyalarınıza girmedi mi hiç?

Ben onların, ne kendilerini, ne de minik bedenlerini örten elbiselerini unutmadım. Ölene kadar da unutacağımı sanmıyorum.

Hırkalarını, eşofmanlarını; en küçüğün montunu ve en büyüğün çıplak ayaklarını..

..

Bir başka bebek daha vardı. Bir buçuk yaşlarında var ya da yoktu.

Yeşil bir bezin üstüne uzatmışlardı onu. Aslında tam uzatmışlardı da denmez..

Başı sağ tarafa dönük, canlı ve uyuyor gibiydi.

Etrafında, dört beş yaşlarında altı yedi tane çocuk..

Hepsinin yüzünde çocukça endişe, merak ve korku karışığı bir tebessüm.

Kanlar içerisinde ki küçük bedeni çiçeklere boğmuşlar ve ellerinde ki çiçekleri de ona doğru uzatıyorlar.

..

Bir çocuk daha vardı.

Gözleri ve ağzı az açıktı. Ama serin ve geniş bir uykuda gibi açık.

Kefiyesini başına özenle sarmışlar.

Bir kız çocuğu, eğilmiş yüzüne bakıyor. Dingin ve mütebessim bir bakış.

Belki öldüğüne inanmıyor. Belki de ölmenin ne demek olduğunu daha tam bilmediğinden.

Onun arkasında ki, iki kız çocuğu ise var güçleri ile ağlıyor. Gözleri acı ve korkuyla açılmış.

Dördü de dünya güzeli..

Onlara bakınca, şairin 'Ben öyle bilirim ki yaşamak, berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.' mısrasının künhüne daha iyi varıyoruz.

Her biri için savaşılmaya ve ölmeye değer onlarca bebek öldürüldü Gazze'de.

..

Bu çocukların hangisini anlatayım.

Eller üstünde taşınan bebek cenazelerinin hangisini..

En büyüğü dört beş yaşlarındaydı.

Yaşını doldurmamış bebekler de vardı içlerinde.

Unutmayın bu çocukları!

Unutmayın ki o çocuklar, biraz da eli tutan ve arzın üzerinde insan kılığında dolaşanlar, üzerlerine düşeni hakkıyla yapmadığı için öldüler..

Daha güzel bir dünya için mücadele etmesi gerekirken, yan gelip yatanlar yüzünden..

Yine de hatırlayabilirsiniz onları.

En azından unutmayın..

..

Ama şurası kesin; bu yavruların hepsi de İsrail Devletiyle savaşırken öldürüldü.

Dünyanın en gelişmiş silahlarını kullanan Siyonist orduya karşı emzikleriyle, biberonlarıyla (neden olmasın) taarruz ederken öldürüldüler.

Yedioth Ahranoth gazetesinden 'hak bilir' yazar Yoaz Hendel, bize bu gerçeği bir kez daha hatırlattı.

İsrailli askerlerin, 'sopalarla silahlanmış' aktivistleri şehit etmesinden sonra 'Özür dilemesi gereken bizler değiliz.' demiş.

'Ama bu savaştır. Ölü ve yararlılar olabilir.' diye de bağlamış.

Bizlerde sayın yazarın, savaştan ne anladığını çok veciz ve kestirmeden anlamış oluyoruz.

Aslında o, çok iyi bildiğimiz 'Siyonist ahlakı' özetlemiş.

Hiç bir ahlakı, insani zemini olmayan, zulme, kalleşçe ve vahşice kan dökmeye endeksli Siyonist savaş ahlakını.

Kasım Tiryaki
timeturk
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim