Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

İyilik yapma içgüdüsü genlerde!

Başlatan Tuğra, 05 Nisan 2010, 20:07:33

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


"İnsanlar dünyayı allak bullak etti. Ancak aynı insanlar, ortalığı düzeltmek için doğuştan gelen bir istek de duyuyor olabilirler.
   
Tarih boyunca yaşanan açgözlülük ve şiddet döngüsü, insanların doğuştan kötü olduğunu akla getiriyor. Oysa yeni bilimsel kanıtlara göre en duygusuz sosyopatlar hariç her insan, doğası itibarıyla fedakârlık yapmaya eğilimli.

Bu durum, toplumların kaosa girmesini engelleyen evrimsel biyolojinin binlerce yıllık gelişiminde ortaya çıktı. Ancak bilimsel araştırmalar için incelenen yaramaz çocukların kaygılı ebeveynleri, emekleme çağındaki çocukların neden araştırmalara konu olduğunu sorabilir.

The New York Times'da çıkan bir makaleye göre bebekler daha sosyalleşme süreci başlamadan önce, birbirlerine yardım etme konusunda doğal bir eğilim sergiliyor. Çocuklar üç yaşına girdiklerinde, grup içinde birtakım sosyal kurallar uyguluyor.

Uzun zaman önce avcı-toplayıcı topluluklar da aynısını yapıyordu çünkü hayatta kalmak için bu gerekliydi. Jane E. Brody'nin makalesine göre, bazı uzmanlar bebeklerin belirli durumlarda empati belirtileri sergilediğine inanıyor. Başka bir bebeğin ağladığını duyan bebekler, hafifçe inliyor. Bebekler ayrıca sevdikleri bir oyuncağı veya battaniyeyi üzgün arkadaşlarına veriyorlar.

İlk insanları inceleyen "Empati Çağı" adlı kitabın yazan Frans de Waal, araştırmalarını saldırganlık üzerine yoğunlaştırdı. Saldırganlığın gereğinden fazla önemsendiği sonucuna varan Waal, doğal seleksiyon sürecinin aslında işbirliğine önem verdiğini vurguladı.

Doktor de Waal, "Birbirimizle iletişim kurmaya programlanmışız. Empati, bizim fazla kontrol edemediğimiz otomatik bir tepki" diye yazıyor. MR görüntüleri de bu görüşü destekliyor. Toplumsal işbirliği yapan insanlarda, beynin haz bölgelerinde yüksek faaliyet gözleniyor.

The New York Times'dan Natalie Angier'ın yazdığı gibi, "insanlar işbirliği yapıyor, çünkü bu kendilerini iyi hissetmelerini sağlıyor."

İşbirliği yapmaya yönelik bu doğal eğilim, tarihsel olarak din aracılığıyla kendini ifade etmiş olabilir. En inatçı ateistler bile bunu kabul edecektir. Muhtemelen bu süreç de avcı-toplayıcı topluluklarla birlikte başladı, "İnanç İçgüdüsü" adlı bir kitap yazan The New York Times muhabiri Nicholas Wade, "İnsanları birbirine yaklaştıran din, onları toplumun ihtiyaçlarını kendi çıkarlarından üstün tutmaya yönlendiriyor" diyor.

İnsanlar dünyayı allak bullak etti. Ancak aynı insanlar, ortalığı düzeltmek için doğuştan gelen bir istek de duyuyor olabilirler.

Giderek gelişmekte olan "eko-psikoloji" çalışmaları, ortak ekolojik bilinçaltı konusunu araştırıyor. Konunun uzmanlarına göre insan zihninin evrimi doğayla o kadar yakından bağlantılı ki, doğadan kopmak çok ciddi sorunlara yol açıyor.

"Umutsuzluk ve kaygı, kökleşmiş ekolojik içgüdülerimizle olan bağları koparmaktan kaynaklanıyor" diyen DanielB. Smith ekliyor: "Tehlike altındaki bir çevre, zihnimizi de tehlikeye atar."

Bilim, muhtemelen insanların gezegenimiz için doğru olan şeyleri yapıp yapmayacağına cevap veremez. Ancak bilim dünyasındaki bir avuç iyimsere göre, işbirliği ve fedakârlık yapmak ve doğayı korumak için duyduğumuz doğuştan gelen istek, bize yol göstermeye devam edecek. Doktor de Waal, "Biyolojinin bizim için en iyi umut olduğunu iddia ediyorum.

Toplumdaki şefkat ve insancıl duygular sadece siyasetle, kültürle veya dinle bağlantılı olsaydı, mahvolmuştuk" diyor.

KEVIN DELANEY/ The New York Times-Sabah
〰〰〰〰🐠

Tuğra


Genler nörolojik kaderimizi kontrol ediyor mu?

Anlık hafıza kaybı, kıyamet günü, bunaklık. İstediğiniz gibi adlandırabilirsiniz ancak gerçek şu ki yaşlandıkça hepimiz bu nörolojik tepkimeleri yaşıyoruz. Ve hepimiz bunların ne anlama geldiğini merak ediyoruz. Bazılarımız bunu stres, yorgunluk veya patronumuzdan kaynaklanan nörolojik yüklenmelere bağlarken, bazıları da anlık bir unutkanlığın Alzheimer hastalığına giden trende birinci sınıf biletimizin olduğu anlamına geldiğinden endişe duyuyor.

Zihin berraklığımızdaki gerilemeye neyin neden olduğunu düşünürsek düşünelim, çoğu insan beynimiz hakkında oldukça büyük bir varsayımı paylaşıyor: Beynimiz genetik olarak uzun yıllar keskin bir bıçak gibi kalacak şekilde mi oluşmuştur yoksa hepimiz sonunda iç çamaşırlarımızı kıyafetlerimizin üstüne giydiğimiz bir hayatı mı yaşayacağız? Genlerimizin tamamen nörolojik kaderimizi belirlediğine inanıyoruz ancak, bu doğru değil.

Gerçek şu ki, genleriniz size ciddi unutkanlıklarla dolu bir hayat sunmayı kararlaştırdıysa da, doğum gününüz 3 haneli rakamlara ulaştığında bile hafızanızın güçlü, beyin fonksiyonlarının tam formunda olduğu bir hayatı yaşayabilecek yeteneğe sahipsiniz.

Ayrıca elimde, ikiz çalışmalarından, hafızanın yüzde 50'sinden azının kalıtımla geçtiğini yani bu konuda belirli bir başlangıç yapsanız dahi genlerinizin nasıl belirlendiğini değiştirebileceğiniz anlamına gelen bilgiler var. Sonuç olarak, silahı genetik dolduruyor ancak yaşam tarzınız tetiği çekiyor.

Prof.Dr. Mehmet ÖZ
〰〰〰〰🐠