II.Abdülhamid'e Bitmeyen kin ve öfke

Başlatan 33.yıldız, 10 Mart 2010, 12:03:52

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

33.yıldız

Başlık çok anormal olabilir. Lakin gerçek bu sözcük haricinde bundan başka nasıl ifade edilebilir ki?
Evet, bu yıllardır bitmek bilmeyen Abdulhamid Han düşmanlığı, bitmeyen öfke, bitmeyen nefret vefatının üzerinden uzunca bir dönem geçmesine rağmen dinmemiş aksine artmıştır.
Osmanoğlu'nun saltanat dönemi içerisinde en uzun dönemli tahtta kalan ve ülkeyi nasıl olurda feraha erdiririm diye rahat bir gün yüzü görmeyen Padişahına söylenmedik hangi kelimeleri eksik ettiler ki?
Katil dediler, dinsiz dediler, zevk'e sefaya düşkün dediler...Dediler de dediler...
Kur'an-ı Kerime olan saygısından basım yapılan mekâna olur da Kur'an-ı Kerimin tozları diğer kirli su atıklarına karışır diye ikinci bir gider(kanal) yaptıran bir Padişaha nefret duyulmasının sebebi bu mu?
Saltanatına son vermek isteyen bir insanlık dışı paşayı idamdan kurtarıp sürgüne gönderirken cebine harçlık verdiği için mi?

Canına kasteden bir Ermeni Casusu affedip ülke menfaati için bir geri dönüşüme tabi tuttuğu için mi?

Bunlardan hangisi olabilir ya da hangileri? Atasından Abdulhamid Han'ın bir canavar oğlunu öğrenen nesil acaba hiç mi araştırmıyor?

Onu, sevenleri her iyi işte hayır ile anıyor kimse merak buyurmasın. Abdulhamid Han'ı anlamak dünyayı anlamaktır, Abdulhamid Han'ı anlamak her şeye vakıf olmak demektir. Onu görmediğimiz yer, onu yaşamadığımız bir an var mı acaba?

Vefatının üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen onu anlayamadıysak, onu araştırıp tanımaya çalışmadıysak kimse kusura bakmasın Sultan hakkında bir kelime söylemek ne haddimizedir. Kızıl Sultan diyenler hangi amaca hizmet ediyor merak ediyorum.

Yüzlerce insanı idamdan alan bir padişah nasıl olur da "Kızıl Sultan" olur ben de merak ettim... Batılılaşma bu olsa gerek onlar söylüyor biz uyguluyoruz.

İlerleyen yazılarımda bizzat Abdulhamid Han'ı biz sevenlerine "Ulu Hakan", Sevmeyenlerine "Kızıl Sultan" yapan ayrıntılı bilgilere yer vereceğim.

Bakalım Cennet Mekân Kızıl Sultan mı? Ulu Hakan mı? Artık sizler karar verin. Ama başkalarının sözleri ile değil, kendi gördüklerinizle....

Adem İlhan
egazetehaber.com
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Günbatımı

Alıntı yapılan: 33.yıldız - 10 Mart 2010, 12:03:52
İlerleyen yazılarımda bizzat Abdulhamid Han'ı biz sevenlerine "Ulu Hakan", Sevmeyenlerine "Kızıl Sultan" yapan ayrıntılı bilgilere yer vereceğim.

Ulu Hakan'ımızla ilgili yazılarınızın devamını bekliyoruz. Teşekkürler 33. Yıldız...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

suden

Ulu Hakan'ımızla ilgili yazılarınızı merakla bekliyoruz.şimdiden Allah razı olsun.
said,cennetlik kişidir.başkasından ibret alandır.
şaki,cehennemlik kişidir.BAŞKASINA İBRET OLANDIR.

iniz_hay

#3
teşekkürler. 
Ulu Hakan Sultan 2.Abdulhamid Han .mekanı cennet olsun.

33.yıldız

İlginiz için teşekkürler.Küçük bir hatırlatma yazının altına kaynağını yazmadığım için yazı kendime aitmiş gibi algılanmış sanırım.Yönetici arkadaşların uyarısından dolayı farketttim ve şimdi düzelttim.
Uyarıda bulunan yönetici arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum.Ben de Sadakat'in son derece titiz ve dikkatli bu ekibini seviyorum :)
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

suden

bizde 33.yıldız kime bu kadar kızmışda bu yazıyı yazmış diye düşünmüştük.
said,cennetlik kişidir.başkasından ibret alandır.
şaki,cehennemlik kişidir.BAŞKASINA İBRET OLANDIR.

Günbatımı

Alıntı yapılan: 33.yıldız - 10 Mart 2010, 23:09:21
Küçük bir hatırlatma yazının altına kaynağını yazmadığım için yazı kendime aitmiş gibi algılanmış sanırım.

Bu konuda ben de tereddüt etmiştim, belirttiğiniz iyi olmuş... Ama kurtuluş yok, biz yine de devamını bekliyoruz... :)
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Tuğra

Alıntı YapKatil dediler, dinsiz dediler, zevk'e sefaya düşkün dediler...Dediler de dediler...

Söyleyenler kendi sıfatlarını saymış..
〰〰〰〰🐠

iniz_hay

#8
EcdadI mı z Sanlı Dir.

Lika

Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

ihvan

#10
ulu hakan,cennet mekan,Abulhamid han hazretleri,sadece kadere boyun bükmüş,bükerkende,müminlerin gönlüne yerleşmiş taht kurmuştur,.onlarca hakkında yazılan eserlerde.hainlik damgası yememiştir.ömrü boyunca yahudi,ermeni ve içimizdeki hainlerin hedefi durumunda kalmıştır...münafıklar'ın sevmesini beklemek beyhude.münafığın alemetlerinden biride mümini sevmemektir....

suden

said,cennetlik kişidir.başkasından ibret alandır.
şaki,cehennemlik kişidir.BAŞKASINA İBRET OLANDIR.

33.yıldız

Çanakkale muharebesi hız kesmeden devam ediyor. 1. Dünya savaşını önceden sezen Sultan Abdulhamid Han yine boş durmuyor ve bu seferde Çanakkale cephesi'nde evlatlarını yalnız bırakmıyor.

Ortalık kızışmıştı yeterince, etraf barut kokusundan geçilmiyor. Sadece bir çıngı bekliyor parlamak için. Akli melekelerinden yoksun olduğu iddia edilen bir Padişah Beylerbeyi sarayında son nefesini vereceği zamanı beklemek üzere hapis halinde. İçi kıpır kıpır evlatlarım ne yapıyor acaba?

Boş durmuyor yine, bıraksalar kılıcını kuşanacak ve erat'ın başında görevini en iyi şekilde icra edecek ama bırakmıyorlar.

Boş durmuyor yine, yıllarca mücadele ettiği ülkesini, memleketini, evlatlarını yalnız bırakmıyor. Elden gelecek bir şey yok yapabildiği kadarı ile yapmaya çalışıyor oturuyor ve açıyor ellerini Allah'a sürekli dua halinde, Sahih Buhari hatmi yapıp Rabbinden yardım talep ediyor evlatlarının muzaffer olması için.

Nesil farkında mı acaba Çanakkale Muharebesinin kahramanları nasıl yetişmişti? Nasıl hazırlanmıştı muharebeye?

Çanakkale'de çarpışan aslanlar Abdulhamid Han neslidir. Zamanın aydınlarının tüm muhalefetine rağmen(çoğu pişman olmuştur, olmayanlarda gururunun esiri olmuştur.) halk onu bir baba olarak görüyordu. Adeta önceden sezdiği savaşa hazırlamıştır ordususunu. Orduyu çağdaş silahlarla donatan da Sultan Abdulhamid Han'dır. Çanakkale'ye Krupp toplarını yerleşmesini sağlayan Abdulhamid Han'dır. Bu toplar 1915 te düşmana ölüm kusan toplardır...

Hain ilan edilen  Sultan Abdulhamid Han'ı açılan her perdenin arkasında görmek mümkündür. Sadece Çanakkale'de ya da Balkanlarda değil, şu an günümüzde de bunu görmekten kendimizi alamayız. Bizim atalarımız Sultan Abdulkamid Han'ı layıkıyla anlayamadı, çünkü onlara anlatılan onun bir Kızıl Sultan, onun bir halk düşmanı olduğuydu. Şimdi siz karar verin elleri kolları bağlı iken bile evlatları için çırpınan Abdulhamid Han Kızıl Sultan mıdır? Ulu Hakan mıdır?

Çanakkele'e Şehid olan bütün ecdadımızı Rahmetle anıyoruz. Mevlam Şehadetlerini Kabul Eylesin.

Adem İlhan
egazetehaber.com
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

hakikidost

Alıntı yapılan: iniz_hay - 10 Mart 2010, 19:53:47
Ulu Hakan Sultan Abdulhamid han ... çok sevdiğim bir mübarek zat. O´unla ilgili bir yazı görsem tekrar tekrar okurum. Ama çok hüzünlenirim. elindeki yetkileri niye kul....? teşekkürler 33.yıldız . geliyor diye mi,

O, Hareket Ordusu'na karsi hareketsiz kaldigi yolundaki tenkidlere cevâben buyurmustur ki:

´ 33 sene boyunca mücadele ettim. Yalnız milletin iflah olmayacığını anladım. Gelen Hareket Ordusuna manevi göz ile nazar ettiğimde, aralarında Hızır aleyhisselam´ ında olduğunu gördüm. Bunu görmemle birlikte, Allah´ ın yeni bir zuhuratı var edebilmesi için, çekilmem yönünde bir ilahi emir geldiğine kanaat getirdim´.

Son söz olarak su husûsu belirtmeliyiz ki, Sultân Abdülhamîd, O'nun mübârek sahsiyeti, siyâsetinin incelikleri ve zamaninin dâhilî ve hâricî gâileleri böyle makale hacimli yazilara sigmaz... O umûm milletin müstehak oldugu musîbetleri bertaraf için bir beser tâkatinden umulmayacak derecede gayret gösterdigi hâlde, netice serîrlerin galebesi sûretinde tahakkuk etmisse, bunu kader perspektifinden bakmadikça anlamak mümkün degildir. Böyle bir dirâyet içinse, kendisinin su sözünü okuyucularimiza yardimci olabilecegi düsüncesiyle zikrederek yazimiza nihâyet verelim:

O, Hareket Ordusu'na karsi hareketsiz kaldigi yolundaki tenkidlere cevâben buyurmustur ki:

"–O gürûhun önünde Hizir -aleyhisselâm-'i görmesem, böyle yapmazdim!.."

Abdülhamîd Han'in dindarligi, hizmetleri, merhameti, zekâsi ve kâbiliyeti destanliktir. O'nun ihlâsini su hâtira ne güzel ifâde eder:

Sultan Abdülhamîd Han, âcil bir is zuhûr edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandirilmasini ister, ertesi güne birakilmasina rizâ göstermezdi. Bu hususda mâbeyn baskâtibi Es'ad Bey, hâtirâtinda söyle demektedir:

"Bir gece yarisi, çok mühim bir haberin imzâsi için Sultân'in kapisini çaldim. Fakat açilmadi. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldim, yine açilmadi. diye endiselendim. Biraz sonra tekrar çaldim; bu sefer kapi açilarak Sultân, elinde bir havlu ile kapida göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti:

"Evlâd! Bu vakitte çok mühim bir is için geldiginizi anladim. Kapiyi daha ilk vurusunuzda uyanmistim, ancak abdest aldigim için geciktim; kusura bakma!. Ben bu kadar zamandir milletimin hiçbir evrakina abdestsiz imzâ atmadim... Getir imzâliyayim!.." dedi.

Ve "besmele" çekerek evrâki imzâladi."

Hattâ zevcesi, Abdülhamîd Han'in bu husûsiyetiyle alâkali olarak, O'nun yataginin basinda dâimâ temiz bir tugla bulundurdugunu ve bununla yataktan kalktiginda çesme mahalline kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm aldigini, sebebini sordugunda da kendisine:

"Bunca müslümanlarin halîfesi olarak, biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!.." dedigini nakleder.
"Biz iyi olursak her şey iyi olur..."
-------------------------------------
"Evlatlarım ! Yusuf (a.s) Züleyha\'nın İstek Ve Arzularını Terk Etti Mısır'a Sultan Oldu.sizde Nefsinizin İstek Ve Arzularını Terk Edin Dünyaya Sultan Olun."

osmanlı

#14
  
ABDÜLHAMİD HAN'A SUİKAST DOSYASI

Tarihler o kara günü, 21 Temmuz 1905'i gösteriyordu. Abdülhamit Han'ı ortadan kaldırmak isteyen hainler;  aylarca bu suikastı planlayarak tatbikat yapmışlar, nihayet  Padişah'ı  ve maiyetini Yıldız Camii çıkışında katletmeyi kararlaştırmışlardı.

Abdülhamid Han ortadan kaldırılırsa, Osmanlı İmparatorluğu tahtı boş kalacak ve  Osmanlı Devlet'i kısa süre içersinde tarih sahnesinden silinecekti. Siyasi dehası ve bilgisiyle; batılılara ve özellikle de Siyonistlere kök söktüren Abdülhamid Han, onlara göre, ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırılmalıydı. Ancak, suikastı planlayan şeytanilerin bu planı başarıya ulaşmadı. Hevesleri kursaklarında kaldı.

Melâmi İstihbaratçıları ve Yıldız İstihbarat Teşkilatı, olası suikastın hazırlıklarını biliyor ve takip ediyorlardı. Sadece suikastın günü ve tarihi konusunda kesin bilgileri yoktu. suikast mekânı konusunda da şüpheleri vardı. Abdülhamid Han'a,  bu konu ile ilgili devamlı raporlar sunuluyordu. Fakat netice itibarıyla, suikast olacağı bilgisinin dışında; yer, zaman ve mekân ile ilgili olarak elde kesin bir bilgi yoktu.

Suikastı gerçekleştirecek olan kişiler, profesyonel bir plancının maiyetinde çalışmalarını sürdürüyorlardı.

Suikasttan bir gece evvel...Gece saat 12'ye geliyordu.

Derviş, Yıldız Sarayı'na hızlı bir şekilde giriş yapmıştı. Hemen  Sultan Abdülhamid Han'a haber verildi. Koca Sultan, zaten uyumuyordu. Her Cuma gecesi yaptığı gibi Hatmi Şerifi'ne devam ediyordu. Fatihayla noktaladığı Kur'an–ı Kerim'i, usulca kapattı, öptü ve yerine kaldırdı.

Sultan, Derviş'i kabul etti. Derviş, Hakan'ı selamladıktan sonra:

-Sultan'ım, yarınki  Cuma Namaz'ından sonra her zamanki adetinizi bozunuz. Daha evvel yaptığınız gibi bazı adetleri yaptıktan sonra hemen kapıya yönelmeyiniz. Mümkün mertebe içeride oyalanınız. Fakat bu oyalanmanızdan hiç kimse şüphe etmemeli. Bütün hareketleriniz, adetleriniz, davranışlarınız önceden bilinmektedir. Hepsi kayda geçirilmiştir.

Sultan Abdülhamid Han Derviş'e sorar:

- Bildiğin bir şey mi var?

Derviş tefekküre dalmış bir vaziyette, gözleri sanki çok uzakları seyreder bir halde, büyük bir tevazu ve saygı içersinde, Hakan'a cevap verir:

-Hakkın bildirdiği kadar Sultanım...

Sultan da teferruatını sormaz. Çünkü bilir ki, Derviş'in bir bildiği vardır.

O gece ikisi arasında daha neler konuşuldu bilinmez....

Nihayet sabah olmuş ve Cuma vakti gelmişti. Sultan Abdülhamid Han, okunan ezanın arkasından cemaat ile birlikte namazını kıldı. Namazını eda ettikten sonra, adet üzerine her zaman yaptığı gibi, cemaatin sağ tarafındaki en yaşlı kişinin elini sıktı. Bu yaptığı musahafadır. Dolayısıyla bu hareket, tüm cemaatin elini sıkmış anlamına gelirdi.

Herkes Sultan'ı ayakta beklemektedir. Sultan'ın yanındaki Paşa, safları yararak Sultan'ın dışarı çıkması için yol açmaya başlar...

Paşa'nın arkasından koruma askerler yürümeye başlar, onları  Şeyhülislam (Cemaleddin Efendi) takip eder. Bu heyetin ardından da Sultan Abdülhamid Han, kapıya doğru ağır adımlarla ilerler. Kapıya yaklaşırlar, Paşa kapının dışına adım atmıştır, tam o esnada Şeyhülislam kapıdan dışarı adımını atacakken, Sultan Abdülhamid Han Şeyhülislam'a seslenir:

-Efendi, sen benim yanımda saf tutuyordun. Tespihimi namaz  kılmış olduğum yerde düşürmüş olacağım, gördün mü? Der .

Şeyhülislam Efendi, hemen geri dönerek namaz kıldıkları yere  yönelir, gider bakar. Tespihi orada arar. Tabii ki bulamaz. Çünkü  Sultan Abdülhamid Han, Derviş'in tavsiyesi ile böyle davranmış, yani  camii içerisinde oyalanmıştır.

Şeyhülislam (Cemaleddin Efendi), mahcup bir tavır içersinde Sultan'ın yanına gelir.

-Sultan'ım tespihinizi bulamadık,der.

Bunun üzerine Abdülhamid Han, Şeyhülislam Efendi'ye:

-Üzülme, tespihim yanımdaymış,der. Ve devam eder:

-Bu üzülmen sebebiyle tespihimi sana hediye ediyorum,diyerek tespihi verir.

Şeyhülislam Efendi hem mahcup olmuş, hem de Sultan'dan hediye aldığı için sevinçli bir şekilde, tespihi alır, öper başına koyar ve Sultan'a:

-Allah ömrünüzü daim etsin Sultan'ım, der.

Sultan'da Şeyhülislam Cemaleddin Efendi'ye:

-Mukadderat, der ve devam eder:

-Ömrümüz uzun mu kısa mı, birazdan belli olur, diyerek birlikte kapıya doğru yönelirler.

Camii dışına çıkan Paşa ve halk  Sultan'ı beklemektedirler. Sultan dışarı çıkmakta gecikmiştir.

Sultan Besmeleyle  kapı dışına yönelmiştir ki, büyük bir patlama duyulur. Art arda  patlamalar... Herkes yere yatmış, bağırış çağırış ve feryatlar etrafı kaplamıştır. Ayakta duran tek kişi kalmıştır, o da: Sultan Abdülhamid Han !

Abdülhamid Han, büyük bir soğuk kanlılık içersinde herkesi sükûnete davet etmiştir. Elini uzatarak yerden Şeyhülislam Efendi'yi kaldırır.

Manzara korkunçtur. Patlamanın etkisiyle bir çok insan  parçalanmış, ceset parçaları etrafa savrulmuştur.Aynı şekilde atlarda parçalanmış bir vaziyette etrafa parçaları saçılmıştır. Her taraf  kan gölüne dönmüştür. (Bu saldırı neticesinde; 26 kişi ölmüş, 58 kişi de yaralanmıştı.)

Patlamanın etkisiyle; Sultan'ın Yaverlerinden Miralay Sadık Bey, korku ve telâştan kılıcını yere düşürmüştü. Miralay Süleyman Şefik Bey de apoletini kaybetmişti. Bu manzara Sultan II. Abdülhamid  Han 'ı çok kızdırmış ve olaydan sonra yaveri için :

"Kılıcını düşüren yaveri maiyetimde görmek istemem, yurt dışına sürgün gidecek!.." emrini vermişti.

Hemen Sultan'a binmesi için at arabası getirilmiş, Sultan, arabacıların Saray'a götürme tekliflerini kabul etmemiş ve atların dizginlerini eline alarak kendi kullandığı araba ile Yıldız Sarayı'na gelmiştir.

Bu korkunç olaya sebep olanlar derhal yakalanmış, bu kişiler daha sonra Sultan ile yüzleştirilmiştir. Sultan, kendi elleriyle suikastçıların fotoğraflarını çekmiştir. Ayrıca, patlamamış bombaların da resimlerini çektirip, belgelemiş ve kitap haline getirtmiştir. Bu çalışmaları, suikastı tezgahlayanlara, başta İngiltere olmak üzere; dönemin Yahudi kanaat önderlerine ve işte şimdi sıkı durun: DEVRİN PAPASI'NA, bu belge- kitapları göndermiştir.

Yakalanan kişiler arasında Ermeni olan kişiyi, bizzat Papa yönlendirmiştir. Hatta Papa, bu Ermeni suikastçıya, Abdülhamid Han'a düzenlenecek saldırının planlarını, bir kardinal aracılığıyla iletmiştir.

Daha sonra, Sultan Abdülhamid Han, maiyeti önünde bu Ermeni suikastçıyı tören düzenleyerek affetmiştir.

Sultan Abdülhamid Han'ın, tören tertip ederek, bu suikastçıyı affetmesi, Papa'nın çok zoruna gitmiştir. Çünkü işin arka planında kendisinin de olduğu belgelerle ortaya çıkmış ve deşifre olmuştur.Vatikan bu olayı "mimleyerek" unutmadığını göstermek istemiştir.(TIPKI KİN KAPISI GİBİ.)

Şimdi yakın tarihe not düşelim:

Papa II. John Paul suikastında yer alan M.Ali Ağca'ya, yıllar sonra Abdülhamid Han'ın yaptığı tören gibi bir tören düzenlenerek, Papa tarafından affedilmiştir. Ağca'nın affedilmesi bu işin rövanşıdır. Vatikan 'mim' koyduğu bu olayı unutmadığını göstermiştir.

Sultan Abdülhamid Han, Yıldız suikastı ile ilgili olarak, devrin önemli gazetelerine; bilgi, belge ve fotoğrafları vererek yayınlatmıştır.

Bu suikastla ilgili olarak, ilk defa bu kadar teferruatlı – kullanılan mühimmatlara kadar- fotoğraflar yayınlanıyor:

(Patlamamış bir bomba)

(Suikastta kullanılan malzemeler)

(Abdülhamid Han'ın kendi elleriyle çektiği suikastçıların fotoğrafları)

(Suikastta kullanılan patlamamış bombalar)

(Suikastçılar ve suç aletleri)

Abdülhamid Han'a yapılan suikast girişimi ile ilgili olarak çok detaylı bilgiler vardı. Bir gece SIRDAŞ, Kara Kaplı'ya bu notları düşmüştü....

Vatikan, Ağca ile rövanşı almıştı. Ya bu suikastın içinde olan diğer Batılı Devletler, özellikle de İngilizler?

Onların da rövanşı; Türk düşmanı Papa'nın heykeli altında, Türk Başbakanı'na imza attırmaları mıydı?

Bu da onların rövanşı mıydı?

Suikast ile ilgili şu notları düşmek de fayda var:

Suikastta yer ve zamanın bilinmemesi ilahi bir kader olarak düşünülmelidir. O gün, suikast başarıya ulaşmış olsaydı, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri atılamayabilirdi.

Suikastta gizlenen önemli bir nokta da; Suikastçılara, içerden bilgi veren "Hoca Kisvesi" adı altında birisinin olmasıdır. Abdülhamid Han, kendine yakışır bir şekilde, "bu kişiyi" deşifre etmemiştir. Bunu da sadece Müslümanların şerefini düşündüğü için yapmıştır.

Abdülhamid Han suikastçılardan bazılarını affetmiştir...

Suikast ve ajanlık faaliyetleri  elbette bitmiş değil. Meselâ 1922 yılında ajanlık yaptıkları belge ile sabit olan İngiliz casusları, elçilikteki görevlerinden istifa etmek zorunda kalmışlardı.(Aşağıdaki resim)

Alıntıdır: resimler ile görmek  için tıklayınız...http://netpano.com/haber/3753/Abdülhamid/Hana/Suikast/Dosyası

*******************************************************

Ayrıca küçük bir not: Kadir Mısırlıoğlu geçen gün Sultanımıza suikast eden bu adamların aslen yahudi olduklarını ve güncel mevzuu olan ermeni techirinin de tamnamen yahudi dönmelerinin tezgahı olduğunu açıkladı. Bu tarafta techiri yaptıran dönme paşalar ile karşıda halkı kışkırtan pakraduni (yahudi dönmesi) ermenilerinin bu işi tezgahladığını, Kızıl diyenlerinde bu adamlar olduğunu beyan etmiştir.

Devrimci akıla sahip olanlar, luciferin yeni dünya düzenini yemezler...