Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

Arkadaş Olacak Kimsede Aranan Özellikler

Başlatan kenz, 05 Ocak 2007, 18:19:41

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

kenz

Sohbet ve arkadaşlık için her insan elverişli değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Kişi dostunun dini üzerindedir. Bu bakımdan sizden her hangi biriniz kimle dostluk yaptığını iyice düşünüp tedkik etsin.1

Edinilecek dost, mutlaka birtakım haslet ve sıfatlarla donanmış bir kimse olmalıdır ki, o sıfat ve hasletler sebebiyle onun arkadaşlığına özenilsin. O hasletler, arkadaşlıktan umulan faydalara göre şart koşulurlar. Zira şartın mânâsı amaca varmak için gereken şey demektir. Bu bakımdan amaca nisbet edilmekle şartları meydana gelir. Sohbetten dînî ve dünyevî birçok faydalar beklenir.

Dünyevî faydalara gelince... Arkadaşının malından veya makamından istifade etmek veyahut da sadece onun yüzünü görme ve arkadaşı olmakla yakınlık kurmak gibi faydalardır. Bu ise, bizim gayelerimizden değildir. Dinî faydalara gelince, o faydalarda da çeşitli gayeler bir araya gelir. Zira ilminden ve amelinden istifade etmek o faydalardandır. Kalbi teşviş eden ve şüpheye sürükleyen bir kimsenin eziyyetinden korunmak için onun mertebesinden istifade etmek o faydalardandır. Vakitlerini zaruri rızık yolunda har camaktan kurtulmak için malından istifade etmek o faydalar dandır. Önemli meselelerde yardım görmek de o faydalardandır. Bu bakımdan böyle bir arkadaş musibetlerde arkadaşı için bir des tek ve çeşitli durumlarda da bir kuvvettir. O faydalardan biri de sa dece onun duasıyla bereketlenmektir. Onların birisi de ahirette onun şefaatini talep etmektir. Çünkü seleften biri şöyle demiştir: 'Fazla ahiret kardeşi edininiz. Zira her nıü'min için bir şefaat vardır. Umulur ki sen de kardeşinin şefaatine nail olursun'. Garib'ut-Tefsîr'de 'Allah, iman edip de sâlih amel işleyenleri bağışlar. Fazlından onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince.... Onlara şiddetli bir azab vardır' (Şüra/36) ayetinin yorumunda, 'Fazlından onlara fazlasını verir' cümlesi, 'Onlar ahiret kardeşleri için şefaat ederler. Dolayısıyla Allah da o kardeşlerini onlarla beraber cennete gönderir' denilmiştir.

Deniliyor ki: 'Allah Teâlâ kulunu affettiği zaman, onu din kardeşleri hakkında şefaatçı kılar'. İşte bu sırra binaen seleften bir grup sohbet, ülfet, arkadaşlık ve kardeşliği teşvik etmişler, uzlete ve köşeye çekilmeyi kerih görmüşlerdir. İşte bunlar kardeşliğin faydalarıdır. Bu faydalardan herbiri birtakım şartları gerektirirler ki, o fayda ancak o şartlarla elde edilir. Biz o şartların izahını ya palım. Kısaca o şartlar şunlardır. Sohbet ve arkadaşlığını tercih ettiğin bir kimsede beş haslet bulunmalıdır.
1. Akıllı olmak.
2. Güzel ahlâklı olmak.
3. Fasık olmamak.
4. Bid'atçı olmamak.
5. Dünyaya fazla düşkün olmamak.

1. Akıllı Olmak
Akıllı olmaya gelince, o sermayedir, asıldır. Ahmak bir kimse nin arkadaşlığında hayır yoktur. Ahmak bir kimsenin arkadaşlığı, ne kadar uzun olursa olsun, neticesi küskünlük ve vahşete gider. Hz. Ali (r.a) ne güzel söylemiş: 'Câhille arkadaşlık yapma! Sen on dan uzak ol ve onu da kendinden uzak tut. Zira nice cahiller vardır ki, halim bir kimsenin arkadaşı olduğu zaman onu felâkete sürük lemiştir! Kişi arkadaşıyla kıyas edilir. Zira birşey için diğer birşeyde kıyas ve ölçü vardır. Rastladığı zaman kalbin kalp üze rinde delili vardır'.

Ahmak bir insanın arkadaşlığı nasıl böyle olmasın? Oysa ah mak senin faydanı istediği halde bazen sana zarar verir ve bil mediğinden ötürü yardım edeceği yerde kötülük yapmış olur. Bunun için şair şöyle demiştir: 'Ben akıllı bir düşmandan eminim, Fakat ahmak bir dosttan korkuyorum. Akıl tek çeşittir. Onun yo lunu biliyorum. Delilik ise çeşit çeşittir'.

Bu sırra binaen denilir ki: 'Ahmak bir kimseden uzak olmak, Allah'a yakınlaşmak demektir'.
Süfyân es-Sevrî der ki: 'Ahmak bir kimsenin yüzüne bakmak yazılmış bir hatadır.
Akıllıdan gayemiz, işleri olduğa gibi anlayan bir kimsedir. Bu işleri ya kendiliğinden anlar veya kendisine anlatıldığı ve öğretildiği zaman anlar.

2. Güzel Ahlâk
Güzel ahlâk ise, elbette dost edinilen bir kimsede aranan bir vasıftır. Zira nice akıllı kimseler vardır ki, şeyleri olduğu gibi idrâk etmektedir. Fakat gazab ve şehvet kendisine galebe çaldığı, cimrilik ve korkaklık kendisine galip geldiği zaman hevâsına tabi olur, ona itaat eder. Bildiği bir şeye bile bile aykırı hareket eder. Çünkü sıfatlarını yenmekten ve ahlâkını düzeltmekten acizdir. Bu bakımdan böyle bir kimsenin sohbetinde hiçbir hayır yoktur.

3. Fasık Olmamak
Fıskına ısrar ile devam eden fâsık ise, onun sohbet ve ar kadaşlığında hiçbir fayda yoktur. Zira Allah'tan korkan bir kimse, büyük bir günaha ısrarla devam etmez. Allah'tan korkmayan bir kimsenin tehlikesinden hiçbir zaman emin olunmaz. Dostluğuna güvenilmez. Bil ki, o gayelerine göre değişir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz bir kim seye itaat etme ki, o keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur.(Kehf/28 )

Onun için sen bizim Kur'an'ımızdan yüz çevirip de yalnız dünya hayatını isteyen kimselere bakma! (Tâhâ/16)

Anan ve baban bilmediğin birşeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu takdirde kendilerine itaat etme. Onlara dünyada iyi bir şekilde sahiplik et! (Necm/29)

Ve bana yönelenin yolunu tut! (Lokman/15)
Bu âyetin mefhumunda fâsık bir kimseden kaçmanın gerekli olduğu hususu vardır.

4. Bid'at Sahibi Olmamak
Bid'atçıya gelince, onun sohbetinde ihdas ettiği bid'atının başkalarına sirayet etmesi, o bid'atın kötülüğünün başkasına geçmesi tehlikesi verdir. Bu bakımdan bid'atçı bir kimse terkedil meyi hak etmiştir. Nerede kaldı ki onunla arkadaş olmayı tercih edip seçmek...

Hz. Ömer (r.a) arkadaşta dindarlığın aranmasına teşvik ederek Said b. Müseyyeb'in rivayet ettiği bir eserde şöyle demiştir:
Doğruluk arkadaşlarını arkadaş edin! Böyle yaptığın tak dirde onların himayesinde yaşarsın. Çünkü onlar genişlik zamanında süstürler. Belâlar zamanında hazırlık ve zahiredirler. Kardeşinin işini, en iyi mânâ üzerine hamlet. Seni ondan soğutucu bir iş görünceye kadar buna devam et. Düşmanından (uzak dur). Emin kimse ancak Allah'tan korkan kimsedir. Sakın fâcir ve fâsık bir kimse ile arkadaş olma ki, ondan sadece fısk ve fücur öğrenirsin. Onu sırrına muttali kılma. İşlerinde ancak Allah'tan korkanlarla istişare et!
Güzel ahlâka gelince...

Alkame2 vefat edeceği zaman oğluna hitaben yazmış olduğu vasiyetnamesinde ne güzel dile getirmiştir.
Ey oğlum! Erkeklerin sohbetine muhtaç olduğunda öyle bir kimse ile musahhih ve arkadaş ol ki, sen ona hizmet ettiğin zaman o seni korumuş olsun!... Onunla arkadaşlık ettiğin takdirde seni süslendirsin! Eğer nafakanın derdi seni oturttuğu zaman sana yardımda bulunsun! Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, sen elini hayır ile uzattığın zaman o elinin uzanmasına yardımcı olsun. Eğer senden bir iyilik görürse onu takdir etsin. Eğer bir kötülük görürse onu ka patsın. Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, ondan istediğin zaman sana versin. Sustuğun zaman seninle konuşsun. Başından bir belâ geçtiği zaman derdini kaldırmaya çalışsm. Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, söylediğin za man senin sözünü tasdik etsin. Eğer ikiniz aynı şeyi isterseniz, sana öncelik tanısın. Eğer ikiniz bir hususta karşılıklı hak iddiasında bulunursanız, seni nefsine tercih etsin.
Sanki bu vasiyetiyle sohbetin bütün haklarını bir araya ge tirmiş ve arkadaşın bütün bu haklara riayet etmesini şart koşmuştur.

İbn Eksem şöyle anlatır:3 Halife Me'mun 'Bu sıfatlarla mut tasıf bulunan bir arkadaş nerede bulunur?' dedi. Bunun üzerine kendisine şöyle dendi: 'Ya emir'el-mü'minîn! Onun, oğluna neden bu şekilde vasiyyette bulunduğunu biliyor musun?' Me'mun 'Hayır!' deyince, kendisine 'Oğlunun hiç kimse ile arkadaş olmamasını istedi de ondan böyle söyledi' dendi.

Ediblerden birisi şöyle demiştir: Halktan sırrını saklayacak ve ayıbını örtecek bir kimse ile arkadaş ol! Böyle bir kimse felaketlerde yanında olur. Genişlikte de seni kendi nefsine tercih eder. İyiliğini yayar, kötülüğünü kapatır. Eğer sen böyle bir arkadaş bulamazsan kendi nefsinden başka bir kimse ile arkadaşlık etme!'

Hz. Ali şöyle demiştir: 'Senin hakikî kardeşin odur ki seninle beraber olur. Senin faydan için nefsine zarar vermeye razı olur. O öyle kimsedir ki, zamanın felaketleri kapını çaldığında o derli toplu olan durumunu dağıtır ki, senin dağınık durumunu toplamış olsun'.

Alimlerden biri şöyle demiştir: 'Sadece şu iki kişiden biriyle arkadaşlık yap: a) Kendisinden dinin hakkında birşey öğrenip faydalandığın kişi, b) Kendisine dini öğrettiğin ve senden öğrendiğinden faydalanan kişi... Bunların dışında üçüncü bir kişi görürsen uzaklaş!'

Demişlerdir ki; insanlar dört sınıftır:
1. Tamamen tatlıdır. Kendisine hiç doyum olmaz.
2. Acıdır. Hiç birşey yenilmez.
3. Kendisinde eksiklik vardır. Böyle bir kimse senden almadan önce sen ondan al!
4. Kendisinde burukluk vardır. Sen bundan ancak ihtiyaç zamanında faydalan!

Câfer-i Sâdık (r.a) demiştir ki: Şu beş grupla arkadaşlık yapma:
1. Yalancı ile arkadaşlık yapma! Çünkü sen daima aldana bilirsin. O serap gibidir. Uzağı sana yaklaştırır. Yakını dasenden uzaklaştırır.
2. Ahmakla arkadaşlık yapma! Çünkü ahmakla hiçbir yere varamazsın. O sana fayda vermeyi istediği halde zarar verir.
3. Cimri ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.
4. Korkak ile arkadaşlık yapma! Çünkü o, seni ele verir ve şiddet anında kaçar.
5. Fâsıkla arkadaşlık yapma! Zira o seni bir çiğnem yemek veya daha azma fedâ edebilir!

Bunun üzerine Câfer-i Sâdık'a şöyle soruldu: 'Bir lokma ek mekten daha azından neyi kasdediyorsun?' Şöyle cevap verdi: 'Yemeğe tamah edip arkadaşını feda eder. Sonra onu da elde et mez!'
Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: 'Güzel ahlâklı bir fâsıkın bana arkadaşlık yapması, kötü ahlâklı bir âlimin arkadaşlık yap masından daha sevimli gelir bana...'

Ahmed b. Ebi'l-Havârî der ki: Hocam, Ebu Süleyman ed-Dârânî bana şöyle dedi: 'Ya Ahmed! Sakın şu iki kişinin birinden başka kimse ile arkadaşlık yapma.
a) Öyle bir kişi ile arkadaşlık yap ki dünyalığında ondan istifade edebilesin.
b) Veya öyle bir kişi ile arkadaşlık yap ki onun sohbeti sayesinde gittikçe gelişir ve ahiretin için ondan fayda görürsün. Bu ikisınıftan başkasıyla arkadaşlık yapmak büyük bir ahmaklıktır'.

Ebu Muhammed Sehl b. Abdullah Tüsteri şöyle demiştir: Üç sınıf insanın arkadaşlığından sakın:
1. Gaflette olan zâlimler.
2. Yağcı olan âlimler.
3. Cahil olan mutasavvıflar.

Bu kelimelerin çoğu, arkadaşlığın bütün gayelerini kapsamak tadır. Arkadaşlığın bütün gaye ve hedeflerini kapsayan şeyler, daha önce zikrettiğimiz maksadların mülâhazası ve o maksadlara göre şartların gözetilmesinden meydana gelendir. O halde dünya maksadlarında arkadaşlık için şart koşulan, ahiret arkadaşlığı için şart koşulmaz.

Nitekim Bişr el-Hafi der ki: Arkadaşlar üç gruptur:
1. Ahiretin için arkadaş
2. Dünyan için arkadaş
3. Kendisiyle yakınlık kurman için arkadaş

Bu maksadlarm hepsinin bir kişide bulunması pek az olur. Bu maksadlar bir cemiyet arasında dağılır. Şüphesiz ki, o cemaat hakkında şartlar da dağılır.

Me'mûn b. Harun er-Reşid şöyle demiştir: Arkadaşlar üç grup tur. Onların birincisinin misali, gıdanın misaline benzer. İnsan onsuz yapamaz. Diğeri ilaca benzer. İnsan bazen ona muhtaç olur, bazen olmaz. Üçüncü grup ise, hastalığa benzer! İnsan hiçbir za man ona muhtaç değildir. Fakat bazen insan ona mübtela olur. Bu üçüncü arkadaş öyle bir arkadaştır ki, kendisinde hiçbir fayda yoktur.

Denildi ki, insanların misali, ağaç ve bitkilerin misali gibidir. Onların bir kısmının gölgesi vardır, fakat meyvesi yoktur. İşte bu dünyada fayda veren, fakat ahirette faydası olmayan bir kimsenin misalidir. Çünkü dünyanın faydası gölge gibidir. Çabuk kaybolup gider. Bir kısmı da vardır ki, meyvesi var, fakat gölgesi yoktur. Bu da ahiret için elverişli olan, fakat dünya için elverişli olmayan bir kimsenin misali gibidir. Bir kısmı da vardır ki, hem meyvesi, hem de gölgesi vardır. Biz kısmı da vardır ki, ne meyvesi, ne de gölgesi vardır. 'Urnmu Gilan ağacı gibi... Elbiseleri yırtar, kendisinde ne yiyecek ne de içecek vardır. Bunun hayvanlardan misali fare ve akreptir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur.
(Hak dinden çıkan) insan, zararı faydasından daha yakın olana tapar. Taptığı şey ne fena dosttur, ne kötü arkadaştır!(Hac/13)

Denilmiştir ki; insanlar çeşitlidir. Tıpkı ağaçların bir olmadığı gibi. Onların da bir olmadığını müşahede edersin, Birinin tatlı meyvesi vardır. Diğerinin ise ne tadı, ne de meyvesi. Kişi ahiret kardeşi edinip kendisinden istifade edecek birini bulmadığında tek başına kalması daha evlâdır.

Nitekim ashâb-ı kirâmın güzidele rinden olan Ebuzer Gıfâri (r.a) şöyle demiştir: Tek başına kalmak, kötü arkadaştan daha hayırlıdır. Salih arkadaş ise, tek başına kalmaktan hayırlıdır'. Ebuzer'in bu sözü, merfû olarak da rivayet edilmiştir.4

Dindarlığın olmasına ve fâsıklığın olmamasına gelince... Allah Teâlâ 'Bana dönüş yapanın yoluna tâbi ol' (Lokman/15) bu yurmuştur. Bir de fâsıklığı ve fâsıkları görmek günahı kalbe ko laylaştırır. Kalbin günahtan duyduğu nefreti dumura uğratır. Nitekim Said b. Müseyyeb şöyle demiştir: 'Bu tür kimselerin arkadaşlığında selâmet yoktur'. Selâmet ancak bunlardan uzak yaşamaktadır.

Ve boş söz konuşanlara rastgeldikleri zaman bulaşmadan, iyi bir şekilde yüz çevirip geçerler.
(Furkan/63)

Ayet-i celiledeki 'selâm' kelimesi 'selâmet' mânâsına gelir. Kelimedeki 'elif selâmet kelimesinde 'he' harfinin karşılığıdır. Ayetin mânâsı 'Onlar derler ki; biz sizin günahınızdan selâmette kaldık. Siz de bizim şerrimizden selâmette kaldınız'.

İşte buraya kadar zikrettiğimiz hasletler, kardeşliğin mânâ, şart ve faydalarından belirtmek istediklerimizdi.

Biz şimdilik kardeşliğin hakları, gerekleri ve o hakları yerine getirme yollarını açıklamaya dönelim.
Dünyaya haris olan bir kimsenin arkadaşlığı, öldürücü zehir dir. Zira tabiatlar, kendisini başkasına benzetmek ve başkasına uymak üzere yaratılmışlardır. Belki bir tabiat diğer tabiattan sahi binin haberi olmaksızın çalar. Bu bakımdan dünyaya haris olan bir kimse ile oturmak insanı hırsa sevkeder. Zâhid bir kimse ile oturmanın insanı dünyada zâhid yapmaya sevkettiği gibi... İşte bundan dolayıdır ki, dünya peşinde koşanların sohbeti mekruhtur. Ahirete teşvik edenlerin sohbeti de müstehabtır.

Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: İbâdet ve tâatları, Allah'tan uta nan bir kimse ile oturmak suretiyle ihya ediniz'.

Ahmed b. Hanbel (r.a) şöyle der: 'Beni belâya kendisinden utanmadığım bir kimsenin arkadaşlığı sürükler'.
Lokman Hekim, oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: 'Ey oğul! Alimlerle beraber otur. Dizlerini onların dizlerine daya; zira kalpler hikmetle ölü arazinin yağmur damlalarıyla dirilmesi gibi dirilirler'.

1) Ebu Dâvud, Tirmizî ve Hâkim, (Ebu Hüreyre'den)
2) Alkame b. Amr b.Huseyn. Künyesi Ebu'l-fadl'dır. Kûfelidir. Güvenilir bir insan olmakla beraber garib hadisler rivayet etmiştir. H. 56 senesinde vefat etmiştir.
3) Eksem veya Ektem... Künyesi Ebu Muhammed Yahya b. Ektem b. Muhammed b. Kutam'dır. Meşhur bir kadı ve fakihtir. H. 43 senesinde 83 yaşında vefat etmiştir.
4) Hâkim, Menakıb) Beyhakî, Ebu Şeyh ve Ebu Hilâl el-Askerî, Emsâl, (Sadaka b. Ebi İmran'dan)
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

sentez

çok güzel kriterler ..ancak hatasız dost arayanda dostsuz kalır derler...

ne yapmaz lazım????
YAŞASIN AYNI GÜNEŞİ EMZİRİP İKLİMLERE İKLİMİMİZDEN ALIN TERİ İLE SUNDUĞUMUZ ÜRÜNLER...
(kalbimde ve dualarımda daima SİZ ler olacaksınız.bunda asla şüpheniz olmasın..)

Fatihan

#2

Dost; sahip, yardımcı, koruyucu demektir.

Kim kimin dostudur? Bunu Allah Teâlâ belirlemiştir:

Müminin üç dostu vardır: Allah, Peygamber ve müminler.

Peygamber'in de üç dostu vardır: Allah, Cebrâil ve mü'minler.

Peygamber Efendimiz, henüz Müslüman olmayan akrabalarından söz ederken, onların kendi dostları olmadığını, dostlarının Allah Teâlâ ile iyi mü'minler olduğunu söyledi; bununla beraber aralarında akrabalık bağı bulunan kimselerle ilgisini büsbütün kesmeyeceğini belirtti.


Allah dostları kimdir?

Allah'ın dostları, Allah'a dost olan ve Allah rızâsı için birbirini sevenlerdir.

Kıyamet gününde, peygamberler ve şehidler bazı kimselere imrenerek bakacaktır. Bunlar peygamber ve şehid değildir. Allah'ın lütfu sayesinde o dereceyi elde etmişlerdir.

Bu bahtiyarlar, aralarında akrabalık bağı veya ticaret ilişkisi bulunmadığı halde Allah rızâsı için birbirini sevenlerdir.

O gün onlar bir nur üzerinde bulunacak;

yüzleri ışıl ışıl parlayacak;

başkaları korktuğu zaman onlar korkmayacak;

başkaları kederlendiği zaman onlar üzülmeyecektir.


Hakkı inkâr edenlerle dost olmamalı

Bu konuyu Yüce Rabbimizden öğrenelim:

Müslüman; Hakkı inkâr edenler, iki yüzlüler, fesatçılar, bozguncular ve kötü kimselerle dost olmayacaktır.

Allah'a ve Resûlüne düşman olanlar, kendi babası, oğlu, kardeşi, akrabası da olsa onlarla dostluk etmeyecektir.

Allah Teâlâ hakkı inkâr edenlerle, iki yüzlülerle yılmadan savaşmayı, onlara karşı kararlı ve sert olmayı emreder;

müminleri bırakıp, Allah'ın ve Müslümanların düşmanlarını dost edinmeyi yasaklar.

Ancak Müslümanlar, güçlü düşmanlarından korunmak zorunda kaldıklarında, onlara dost görünebilirler.

Allah Teâlâ'nın İsrailoğullarına gazap etmesinin sebebi, onların çoğunun Hakkı inkâr edenlerle dost olmalarıydı.

Neden kâfirlerle dost olmamalıdır? Allah Teâlâ bunu da şöyle açıklar:

"Onlar sizi ele geçirecek olsalar size düşman kesilirler; ellerini ve dillerini ancak kötülük niyetiyle size uzatırlar ve sizin de kâfir olmanızı isterler."

O münafıklar "kendi başlarına kaldıkları zaman, size duydukları kinden parmaklarını ısırırlar."

Bütün kâfirlere aynı gözle mi bakılacak? Allah Teâlâ bunun ölçüsünü de şöyle koyar:

"Sizinle din uğrunda savaşmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmaktan ve âdil davranmaktan Allah sizi men etmez. Aslında Allah adalet edenleri sever.

Allah ancak sizinle din uğrunda savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek olmuş kimseleri dost edinmekten sizi men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin tâ kendileridir."


Zâlimlerle yakınlık kurulmamalı

Resûl-i Ekrem Efendimiz, ileride zâlim devlet adamlarının geleceğini haber vermiş ve:

onlarla yakınlık kuran,

yalanlarını doğrulayan,

zulümlerine yardım edenlerin kendisiyle ilgilerinin bulunmayacağını,

ve onların âhirette, Havz başında, kendisinin yanına gelemeyeceğini bildirmiştir.

Fakat onlara katılmayan,

yalanlarını doğrulamayan,

ve zulümlerine yardımcı olmayanların ise kendisinden olacağını,

Havz başında onlarla buluşacağını söylemiştir.


Kiminle dost olmalı

Peygamber Efendimizin buyurduğuna göre;

İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir.

Onun için mümin; dost edineceği kişiye dikkat etmeli, onu iyi seçmeli, sadece müminle dost olmalı,

takvâ sahipleriyle oturup kalkmalı, onlarla yiyip içmelidir.

İyi arkadaş güzel koku satana, kötü arkadaş da körük çeken adama benzer. Güzel koku satan kimse her durumda faydalıdır. Ya ondan koku satın alınır, ya güzel kokuyu o ikrâm eder; hiç olmazsa onunla beraber olunduğu sürece güzel koku koklanmış olur.

Kötü arkadaş ise körük çeken kimseye benzer; ya körükten çıkan kıvılcım orada duranın elbisesini yakar, ya da en azından körüğün kokusu onu rahatsız eder.

Şimdi de Yüce Rabbimize kulak verelim:

Allah Teâlâ kötüleri dost edinen zâlimin kıyamet günündeki pişmanlığından söz ederken;

o gün onların "Ah keşke ben de peygamberin yolunda gitseydim, falanı dost edinmeseydim. Beni Kur'an'dan o saptırdı" diyeceğini anlatır.

Kısacası o gün, takvâ sahiplerinin dışındaki eski dostlar, birbirine düşman kesileceklerdir.

Bir Dostluk Misali
Burada, Resûl-i Ekrem Efendimizin hayatından bir dostluk misâli görelim:

Ebü'd-Derdâ radıyAllahu anh anlatıyor:

Resûl-i Ekrem sallAllahu aleyhi ve selem'in yanında oturuyordum.

O sırada Hz. Ebû Bekir göründü. Dizkapağı açılacak şekilde eliyle elbisesini toplamış, telâşla geliyordu.

Peygamber Efendimiz:

"Herhalde arkadaşınız biriyle kavga etmiş" buyurdu.

Hz. Ebû Bekir selâm verdikten sonra:

"Yâ ResûlAllah!" dedi. "Ömer ibni Hattâb ile aramızda çekişme oldu. Ben biraz ileri gittim. Sonra yaptığıma pişman oldum. Beni bağışlamasını istedim. Fakat o buna yanaşmadı. Ben de kalkıp sana geldim."

Bunun üzerine Nebiy-yi Muhterem Efendimiz, üç defa:

"Allah seni bağışlasın, Ebû Bekir!" buyurdu.

Bir süre sonra Hz. Ömer de yaptığına pişman olmuş. Doğruca Ebû Bekir'in evine giderek:

"Ebû Bekir evde mi?" diye sormuş.

"Hayır, evde değil" demişler. O da doğruca Peygamber aleyhisselâm'ın yanına geldi, selâm verdi.

O sırada Resûl-i Ekrem'in mübarek yüzü, öfkelenmeye başladığını gösteriyordu.

Hz. Peygamberin Ömer'e bir şey söylemesinden korkan Ebû Bekir hemen iki dizinin üzerine oturdu ve:

"Ey Allah'ın elçisi! VAllahi çekişmeyi başlatan benim" dedi ve bu sözü iki defa tekrarladı.

O zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz şunları söyledi:

"Allah Teâlâ beni size peygamber olarak gönderdiğinde siz beni yalanlamıştınız. Bana yalnız Ebû Bekir inanmıştı. Ve beni malıyla, canıyla o desteklemişti. Benim arkadaşımı bana bırakırsınız, değil mi?. Benim arkadaşımı bana bırakırsınız, değil mi?"

O günden sonra hiç kimse Hz. Ebû Bekir'i incitecek bir şey yapmadı.

Yaşar Kandemir

ihvan

Nitekim Bişr el-Hafi der ki: Arkadaşlar üç gruptur:
1. Ahiretin için arkadaş
2. Dünyan için arkadaş
3. Kendisiyle yakınlık kurman için arkadaş....teşekkürler...hakiki dostluklar olması dileğiyle.

Tuğra

〰〰〰〰🐠