Sarsılan Aile ve Çıkış Yolu

Başlatan Lika, 09 Aralık 2009, 03:30:12

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

Günümüzde rahatlıkla hissettiğimiz bir çok ailevi problemin temelinde, süs, gösteriş, desinler diye yapılan ölçüsüz harcamaların faturası yatmaktadır. Bu anlamda günümüzün çağdaş imkânlarından faydalanmanın yanında, geçmişte yaşayanların hayatları nazara alınırsa, çok daha mütevazi, ama mutlu aileler oluşacaktır. Zira dünyanın ve dünyalıkların ‘fânî’ olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
   

Ailede Çözülme

Bütün önemine rağmen dünyada sanayi toplumlarının oluşması ile birlikte ailede bir çözülmenin yaşandığını görmekteyiz. Özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra gelişmiş ülkelerde ilk zamanlar ekonomik açılımla birlikte aile kurumunun yıprandığı göze çarpmaktadır. Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri, zamanla bir tehlike unsuru olmaya yüz tutan bu çözülmeyi fark ederek, derhal gerekli tedbirleri almaya başlamışlardır. Bu anlamda "aile politikaları" oluşturulmaya başlanmış, hatta bazı ülkelerde Aile Bakanlığı kurulmuştur.

Nereye Gidiyoruz?

Benzer etkilerin yaşandığı Türk ailesi, belki geleneksel ve manevî dinamikleri sayesinde Batı ülkelerindeki kadar deforme olmadı. Ancak, özellikle son yıllarda Türk aile sisteminde de önemli değişikliklerin olduğu bir gerçek. Büyükşehirlere göç, iletişim dünyasındaki hızlı gelişme, otokontrolsüz TV yayınları ve ekonomik şartlar, aile yapımızdaki farklılaşmaların yaşanmasında en önemli unsurlar olarak önümüze çıkmaktadırlar.

Bu çerçevede gerek belirgin bir şekilde ortaya çıkan farklılaşmaların önüne geçilmesi ve gerekse globalleşen dünya düzeni içinde yer tutabilmek için gelişmiş ülkelerin aldığı kararlara uyum sağlanması çerçevesinde Türkiye'de de Aile Araştırma Kurumu kuruldu. Bu anlamda devlet politikalarının oluşturulması amacıyla 1990 yılında kurulan Aile Araştırma Kurumu, ilk yıllarında aktif faaliyetlerde bulunduysa da müteakip yıllarda ülkemizin siyasi kıskacı altında aktivitesini kaybetti.

Kurum, kuruluş yıllarında tertip edilen Aile Şuraları ile geçici olarak da olsa dikkatleri "aile" kurumunun üzerine çekti. Ancak ilerleyen yıllarda bu dikkatlerin dağıldığını üzülerek de olsa gördük. Toplumsal sorunların çözümü uzun yıllar aldığından, şimdilerde yürütülen çalışmaların ne denli etkili olacağı önümüzdeki yıllarda görülebilecektir.

   

Sosyal Dram ve Göçün Etkileri

Gün geçmiyor ki, gazete sayfalarında ve TV ekranlarında bir aile dramına şahit olmayalım. Çocukları tarafından dövülen, gasp edilen ve hatta öldürülen annebaba haberleri içimizi burkuyor. Harçlık için babaannesinin "kefen parası" olarak yastık altında sakladığı altınlarını çalma senaryoları ile işlenen suçları sık sık medyadan takip etmekteyiz. Hatta zaman zaman gazete sayfalarının, aile cinayetleri sebebiyle kan-revan olduğunu görüyoruz.

Bu sosyal patlamanın temelinde yatan sebepler ise maalesef zamanla artış eğilimi göstermektedir. Ülkemizin nüfusunun büyük bir kısmı göç eğilimindedir ve bu akım artarak devam etmektedir. Son yıllarda bir takım "geri dönüş" tedbirleri alınsa da gerek ekonomik ve gerekse terör eylemleri dolayısıyla büyük illere göç devam etmektedir. Bu çerçevede en büyük göçü alan İstanbul ise bugün bir çok ülkenin bile nüfusunu geride bırakan rakamlara ulaşarak, yeni sorunlar yumağı oluşturmuştur.

Eğitimin Sorunları

Eğitim ise başlı başına bir konu. Her ne kadar eğitimle ilgili rakamları yukarıya çekmek maksadıyla zorunlu eğitim 8 yıla çıkarılsa bile; bırakın Anadolu'nun ücra köşelerini, başta İstanbul olmak üzere bir çok büyük ilde bile yüzlerce, binlerce çocuk imkânsızlık yüzünden okula gidemiyor. Körpecik yürekleriyle boyacılık yaparak, simit satarak "aile bütçesi" ne katkıda bulunmak durumunda olan çocukların ilerde oluşturacakları aileler ne kadar huzurlu ve mutlu olabilir? Kaldı ki okuma şansı bulan çocukların da ileriye dönük bir çok sorunu var. Vardiyalı ve ezbere dayalı eğitim sistemi, üniversiteye giriş, işsizlik korkusu vs... Son yıllarda okul önlerini mesken tutan beyaz zehir tacirleri ise eğitim yuvaları için başlı başına bir tehdit unsuru olmaktadırlar. Ancak herşeye rağmen, okula gitme imkânı olmayan çocukların yanında, onlar yine de şanslı sayılırlar.

Ekonomik Problemler

Birbirine bağlı olarak ekonomik sorunlar ise ailelerin önündeki en önemli problemlerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta barınma olmak üzere beslenme, eğitim, sağlık harcamaları, günümüzün zor şartları altında aileler için adeta kâbus olmaktadır. Eğer birde işsizlik gibi bir tehlike varsa, o halde o ailede huzur aramak nafile... Bütün bunlara rağmen, kıt kanaat geçinmek durumunda olan aile fertlerinin, aşırı reklam kıskacında tüketime yönlendirilmesi, toplum üzerinde tam bir psikolojik bunalım oluşturmaktadır.

Medyanın Bozucu Etkisi

Diğer taraftan aile içindeki önemli bir sıkıntı kaynağı da, maalesef evlerimizin başköşesini işgal eden televizyonlar olmaktadır. Otokontrol sisteminden mahrum, millî ve manevî hususlara riayet etmeyen yayınlar, maalesef özellikle çocuklar ve gençler üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır. Her ne kadar RTÜK tarafından "ahlâkî kurallara uyulmadığı" gerekçesiyle ekranlar sık sık cezalandırılsa da; eğitim seviyesi düşük insanların büyük (!) ilgi gösterdiği şiddet ve cinsellik dolu bu programlar, sihirli kutudan genç beyinlere zehir enjekte etmeye devam etmektedirler. Eğitici ve belgesel nitelikli programların hemen hemen görülemediği ekranlar maalesef, "reyting" uğruna toplumumuzu uyuşturmaya devam ediyorlar. Bu çerçevede özellikle çocukların büyük ilgi gösterdikleri çizgi filmler de içerdikleri şiddet temaları ile çocukları olumsuz yönlendirmektedirler.

Neler Yapılabilir?

Allah’u Tealâ’nın yarattığı eşrefi mahluk olan insan, eğer iyi bir eğitim alırsa, aşamayacağı hiç bir engel olamaz. O halde önümüze çıkan mesele, önce iyi bir eğitim. Eğer yetişen her nesle millî ve manevî değerlerle donatılmış kaliteli bir eğitim verilebilirse, o zaman gelecekten endişe etmek yersiz olur.

Bu çerçevede, hâlen uygulanmakta olan "eğitim sistemi"nin yetersizliğini hemen herkes rahatlıkla ifade edebiliyor. Ancak her nedense gün gibi açık olan bu konuda, bir çok hususta olduğu gibi olumlu adımlar atılamıyor.
Özellikle kişinin vicdanına yönelik olarak verilmesi icab eden dini eğitimin son derece zayıf olduğunu üzülerek ifade ediyoruz. Çünkü, insanları öncelikle yaradılış gâyesine uygun olarak, yaradanın istediği şekilde eğitmeliyiz. Bunun için de kişi öncelikle Allah Celle Celalühu’yu tanıyacak, Allah sevgisi ve Allah korkusunu bilecek. Müteakiben anne-baba hakkı, akraba hakkı, karşılıklı saygı sevgi ve topluma karşı görevler öğretilecek insana.

Eğer bunları yeteri kadar verebilirsek yeni yetişen nesillere, o zaman hiç bir evlat; bırakın cinayeti, anne-babaya karşı ‘of’ bile demeyecektir. Cemiyeti kemiren hırsızlık, uyuşturucu, şiddet gibi kötü davranışlar toplumda olmayacaktır. Dinimizin çok önem verdiği konulardan olan ‘kul hakkı’nın şuurlara yerleştirilmesi, toplumsal barışın ve hoşgörünün tesis edilmesinde büyük bir vazife yapmış olacaktır. Aile içi şiddet ortadan kalkacaktır. İnsanların her birinin başına birer kolluk kuvveti dikmenin mümkün olmadığı gerçeğini düşünürsek, verilecek olan dini terbiye ve eğitimin ne kadar büyük bir görev ifa ettiği ortaya çıkacaktır.

Doç.Dr.Sefa Saygılı
Gülistan Dergisi
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim