Şimdi Elinizdeki Mobilyaların Tadını Çıkarın

Başlatan Tuğra, 20 Ekim 2009, 10:05:26

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tuğra


Sizin de geleceği düşündüğünüz oluyordur. İnsanın, göremeyeceğini bildiğ;i yüz yıl sonrasının nasıl olacağını merak edebilmesi bile bir tür açgözlülük olsa gerek. Ama durduramıyor insan kendini.

Çocukken izlediğimiz bilim kurgu romanlarındaki ortam pek gerçekleşmedi. O zamanlar o kurguları dizenler bugünü pek görememiş belli ki. İleriyi görebilmek gerçekten çok güç.

Evrende her şey birbirinden etkilenerek dönmeye devam ettiği için, tüm bu etkileri ve kesişmeleri ön görebilmek pek olası değil. Gerçekten elli yıl sonra haplarla mı besleneceğiz? O zaman yemek masasına gerek olacak mı? Belki de yine insan olarak beslenmeye çok değer veriyor olacağız ve bu yüzden de yine de gösterişli yemek masalarımız olacak.

Sadece tabak çanak alışkanlığımız değişecek. Kim bilir koltuk ve kanepeler ne büyüklükte olacak? Belli ki bugünkü eğlencelerimiz daha da kişiselleşecek ve herkes gözüne TV ve benzeri her tür etkinliğin yürütülebildiği bir gözlük veya kask benzeri bir şeyler takacak. Bu koşullar altında her halde duvarlara resim asmak gerekmeyecek, şömine de kimsenin ilgisini çekmeyecek. Belki evli bile olmayacağız.

Belki zeka düzeyimize ve gen haritamıza göre işimiz olacak, bunlara koşut bir evimiz olacak. Devlet sen A tipi evde otur diyecek, sen B tipi. Belki önümüzdeki 50 yıl boyunca harcadığımız doğal kaynaklardan dolayı, artık akıllanmaz bir soy olduğumuz kanıtlanmış olacak ve her şey gibi her mobilyanın da bir sınırı olacak. Adam başı bir koltuk. Yatak ölçüleri belli olacak, süslüsü olmayacak. Komodin olmayacak, komodine koymamız gereken bir şeylerimiz de olmayacak.

Devlet insanların hak ettikleri gibi yaşlanmalarını sağlamak için göz altı kremini de sigara gibi kademeli olarak yasaklamış olacak. Zaten gen haritamızdan ne zaman ne olacağımız ortaya çıkmış olacak. Sağlık sigortası kalmayacak.

Bu kısıtlı yaşamda mutfak da olmayacak belki. Haplar zaten fabrikalarda hazırlanmış olacak. Bir tek küçük bir buzdolabı kalmış olacak. Ne olursa olsun soğuk su içmek isteyeceğimiz için.

Kitap herhalde kalmaz. Zaten bugün bile bizde az var; ilk önce bizde biter. Kitaplık sorunu da ortadan kalkmış olur. Evler de tüm bunlara koşut oldukça küçülecektir. Belki kişi başına üretimine endeksli bir yaşama alanı tanınır.

İnsanları doğayı tüketmek yerine beslemeye özendirmek için. Belki en büyük evler çiftçilerin olur; hala ekilecek, biçilecek bir şeyler kaldıysa eğer. İç mimar kalmaz. Belki moda bile kalmaz. İnsanlar ne ile yaşayacaklar o zaman? Sabah kalkıp hapımızı aldık, işe gittik, geldik, TV, internet, o kadar. Öte yandan bilgisayarının başından kalkmadan da hayatını geçirmekten memnun bir sürü insan var.

Zaten çok çalıştığımız zaman, yaşamak dışında pek bir şeye yetecek de gücü kalmıyor insanın. Enerji sorununa çözüm olarak sabah güneşin doğuşu ile kalkıp, akşam kuşlarla birlikte yatmamız gerekecek. Çalışma ve yaşama saatlerimiz sadece güneşe bağlı olacak; o varolduğu sürece. Kimi zaman gelecek ile ilgili projeler duyduğumda aklıma geliyor.

Her bir proje aslında bundan elli yıl önceki yaşama dönmeyi hedeşiyor. Çiftlikte yaşamak, zeytinyağı işine girmek, teknede yaşamak, balıkçı olmak... Peynircilik yapmak... Doğa ile iç içe olmak... Aslında bu geleceğe varmak için yaptıklarımıza gerek yok ki.

Bu her zaman vardı. Bu bir karar meselesiydi sadece: Kentli olmak. Dönelim günümüze. Nasıl rahatladınız değil mi? İnsan her zaman gününün değerini bilmeli. Bir yandan gelecek için bu kadar çalışmak; ama bu çalışmanın bedelini aç gözlülükle doymadan tüketerek çıkarmaya çalışmak. Bir yerde bir hata var.

Şimdi elinizdeki mobilyaların tadını çıkarmanın tam zamanı. Güzel Kasım, güzel geceler. Soba, çay, battaniye, kurabiye, ahşap masa, eski tanıdık koltuk, yapraklar, yağmur, su, gök gürültüsü, ıslak çimenler, bulutlar, yorgan, eski perdeler, abajur, küçük resim çerçeveleri, çiçekli porselen kase, kalın bir palto, atkı, televizyonda iyi bir film, eski ve iyi bir film, kitap, iyi bir roman, eskiden de okunmuş iyi bir roman, iyi bir arkadaş, çifte kavrulmuş bir Türk kahvesi, babaanne fincanı, komşunun yazın verdiği erik reçeli, karanfil, tarçın, limon, kestane.
Kasım güzel!

Emre Özgüder-evim dergisi

〰〰〰〰🐠