Ar, iz’an, vicdan yarışmasına buyurmaz mısınız?

Başlatan İsra, 29 Eylül 2009, 02:30:17

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

İsra

Hayat bir yarışma. Kıyasıya bir yarışma. Ama maddeyi çağrıştıran, dünyevi ihtiyaçların temini için canhıraş sokaklara dökülen insanların maişetlerini temin yolunda harcadıkları mesaiyi bu yarışmanın dışında tutmak istiyorum.


Bir geldi mi ağır ölüm uykusu
Biter bu dünyanın dedikodusu
Ömer Hayyam

Gündemde aşk olmalıydı, mana olmalıydı, tefekkür olmalıydı, sanat ve irfan olmalıydı oysa… Sevgi, şefkat ve merhamette kuleler yapılmalıydı insanlığın yüreğinde. Riyanın, çürümenin, ihanetin, zulmün, ihtirasın bütün kaleleri düşmeliydi…

Zamanın sarkacından düşmeliydi bütün çirkinlikler.

Büyük bir medeniyetin haritasından düşmemeliydi yürekler, insanlığımız, vicdanımız, izan ve marifetimiz…

Gıybet ve riya medeniyetine hoş geldiniz demeye saatler kalmışken;

Aileler dağılmaya yüz tutmuşken;

Okullarımız manen tükenmişken;

Gençlik tefekkürün ve mananın ellerini bırakmışken;

Hayat bir yarışma.

Kıyasıya bir yarışma. Ama maddeyi çağrıştıran, dünyevi ihtiyaçların temini için canhıraş sokaklara dökülen insanların maişetlerini temin yolunda harcadıkları mesaiyi bu yarışmanın dışında tutmak istiyorum. Bu dünyevi yarışmanın kurallarını zaten herkes biliyor ve hatta pişkini olduk…

Ama esas olan yarışma nedir biliyor musunuz?

Ar! İz’an, vicdan yarışması…

Ötelere yürüyen, öteleri her dem çağıran ve ötelerin sancısını çeken ve çektiren bir yarışma. Tabii ki bilene, anlayana… Hayat akıp giden bir su. Onu berrak, kirli, bulanık, zehirli yapan bizleriz. Bizleriz durgun sulara taş atan, kirli suları etrafa sıçratan… Ve yine bizleriz gürül gürül Ummanlara karışan katıksızca.

Billur düşüncelerle yaşayan da biz, belalı sulara kulaç atan da… Hayatı azgın fikirlerden arındırıp bilge tefekkürlerin bağına uçuracak olan da biz…

İyilik, güzellik, huzur, vicdan, şefkat ve merhamet yarışında kimseler her nedense iddialı değil, kimselerin gündeminde yok böylesi hisler.

Yeri geldiğinde konuyu deşmeye çalıştığınızda ise “aman kardeşim, böyle konular karın doyurmuyor, gündemden bir şeyler söyleyin” diyorlar… Bu tür duygularımızı hatırlattığımız için aşağılanıyoruz hatta! Bir nevi insanlığımızdan kaçıyoruz… Korkunç bir hiçliğin içerisinde debelenip duruyoruz.

Sözde yaşıyoruz, sözde düşünceleri kovalıyor, sözde gündemler yaratıyoruz tapası… İçi boş kuru gürültülerin ortasında, sözde avuntuların terkisinde bir ruhumuz varsa hala, sözde bir mutluluğu kovalıyoruz son soluk…

Uzlaşmadan yozlaşmanın hazin sevincini yaşıyor bir yanımız her nedense...

Ama öte yanımız mutsuz, elemli, yalnız, çaresiz ve günahkâr hissediyor kendini.

Çünkü hala bir kalbimiz olduğunu, bir vicdanımız olduğunu hissettiriyor bize o büyük zatın ruhumuza kendisinden kattığı cevher, hatırlatıyor insanlığımızı istemesek de…

Asıl yarışma gerçek anlamda bu cephede. Asıl sorumluluğumuz burada…

İyi ama biz ar, izan, vicdan yarışmasının neresindeyiz? Bu kulvarlarda yarışacak adam kaldı mı diyen sesinizi duyar gibiyim?

Yarışacak adam kalıp kalmadığını Allah bilir ama benim bildiğim, benim gördüğüm ve anladığım kadarıyla gündemde, gündemimizde erdemli toplum olma kaygısını taşıyanların sayısında ciddi bir düşüş olduğu…

Bütün sosyal endeksler dünyevi olana kilitlenmiş.

Bütün değerlerimiz, olmazsa olmazlarımız sekülerizm denen azgın suların altında yosun tutmakta, uyumakta daha doğrusu uyutulmakta bilinçli bir şekilde.

Şehirlerin bütün mahallerinde bin türlü münakaşa, hiç bitmeyecek sandığınız bir kavga var. Küçücük anlaşmazlıklar, kavgalar ya mezarda, ya mahpushanede biter oldu.

Yaşlısı genci, kadını erkeğiyle tahammül sınırını aştık son soluk…

Yani topyekûn uzlaşmadan yozlaşıyoruz!



Daha neyi paylaşamıyorsunuz? Uzlaşmadan yozlaşmanın buruk hüznünü geliniz hep birlikte kutlayalım!

“Okulları dinin gölgesinden kurtaran sözde aydın beylere! Ve hanımefendilere!” hayırlı olsun diyelim ilk başta… Çok başarılı oldunuz, muvaffak oldunuz aman ne güzel, apaydınlık ve çapçağdaş! bir gençlik yarattınız! O dinini öğrenemeyen gençlik şimdi ortalıkta terör estiriyor, sevgilisini boğazlıyor, annesini katlediyor, evlenmeden bebek yapıyor, ne büyük sayıyor, ne küçük tanıyor!

Bütün bunlara çareler aranmıyor, gündem yaratılmıyor da…

Durmadan politika konuşup, durmadan birileri birilerini kinayelerle yeriyor, kınıyor, yerden yere vuruyor, gıybet ediyor, saldırıyor, arkasından fesat döşüyor. Sanırsınız ki topyekûn millet olarak bir dehşet seferberliğinin içindeyiz. Kıyasıya kavga ediyoruz. Ruhumuz yorgun, bedbin, umutsuzuz…

Bazan düşünüyorum…

Acaba, bütün bunların yerine güzel olanı böyle durmadan konuşsak, anlatsak, saysak, insanların güzel hasletlerini öne çıkarsak, kavga etmeden, saldırmadan, yaralayıp paralamadan tenkit etsek, halisane duygularımızı öne çıkarsak nasıl olurdu acaba? İyi olurdu mutlaka ama yok, yok işte…

Zira insanın kabında ne varsa dışarıya o sızarmış.

Sanırım bizim kabımızda artık öfke, riya, intikam, tahammülsüzlük sızıyor.

Ar, izan, vicdan yarışmasında birimizin ötekinden farkı kalmamış gibi.

Öne çıkan yok mu ne? Neden Acaba?

Bizim farkında olmadığımız bir gerçek var artık…

Uzlaşmadan yozlaşıyoruz gün be gün…

Diyorum ki geliniz hep birlikte hiç olmazsa bir haftalığına ar, iz’an ve vicdan yarışması düzenleyelim?

Sesimi duyar mısınız bilmiyorum ama ben yine de davet edeyim. Zira yıllar önce çocukluğumda bir şair ağabeyim “zirve çok yüksek yavrum, senin sesin duyulmaz” demişti bana…

Duysanız da duymasınız da;

Katılsanız da katılmasınız da;

Siz zaten böyle bir yarışmadasınız… Üstelik her dem kayıt altındasınız… “Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir”(Nisâ,1) Bu yarışmanın altın kuralları yüce Rabbimiz tarafından zaten belirlenmiş. Uysak da uymasak da içindeyiz…

Ar, izan, vicdan, şefkat ve merhametin sıcak ellerinden sımsıkı tutmak, götürebildiğimiz yerlere taşımak, anlatmak, yaşamak, yaşatmak en büyük arzumuz.

Gündemimizde vicdan olmalı en çok…

Vicdan en büyük mahkeme, en büyük ölçüdür bize…

Bir de o büyük Zat’a inanmak…

Samimiyetle…


Meryem Aybike SİNAN