Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

"Millî" olan her iş "Dinî" midir?

Başlatan Ay Iıığı, 14 Temmuz 2009, 21:43:53

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ay Iıığı




Cahiliye döneminde, Araplar bir şey yapmaya niyetlendiklerinde kuş uçururlar, o kuşun sağa sola ya da yukarı aşağı uçuşuna göre kararlar verirlermiş. Müfessir Razî, "kuş uçurma"ya kaderi önceden belirlemek, geleceği okumak için başvurduklarını belirtir.

Efendimiz [asm] de "kuş" anlamındaki "tayr"dan gelen "tıyera"yı "uğurluluk-uğursuzluk"un belirlendiği bir batıl inanç olarak tanımlamış ve kader kısmet için kuş uçurmayı 'şirk'in kardeşi olan 'cibt'ten saymıştır. (Hadis şöyle: Iyafe [kuşun isimleri, sesleri ve geçtiği yerlerden uğur ya da uğursuzluk anlamı çıkarmak] ve tıyare [önünden ceylan veya tavşanın sağdan sola geçmesini uğursuzluk, soldan sağa geçmesini uğur saymak] 'cibt'tendir.)

Cibt, gerçekte hiçbir güce sahip olmadığı halde kendisinde güç vehmedilen şeydir. Kendisi bizzat şer olmadığı halde bir şeye (meselâ 13 rakamına) uğursuzluk atfetmek cibttir. Kendisi tek başına bir artı değer vaad etmediği halde bir şeye koruyuculuk atfetmek de cibttir. Dudaklarını birbirine yapıştırıp ses çıkarırken eliyle tahtaya vurmak gibi?

Cahiliye döneminden köklerini alan bu gelenekte bu batıl uygulamanın aracı olan kuşlar (tâir, tetayyur, tıyera) 'şans, talih, uğur, kader ve kısmet' anlamlarında kullanılır oldu. 'Tayr' kelimesi, insanların kendi üzerlerindeki sorumlulukları 'kader'e yıkmak niyetiyle de söylenir oldu.

Örneğin, İsra, 13. ayet, sorumluluktan kaçma tavrını, "Biz her insanın kuşunu kendi boynuna geçirdik" diyerek reddeder. Yani, kimse 'kuş'u yüzünden kaybediyor ya da kazanıyor değildir. Aksine, "her insanın kaderi kendi çabasına bağlıdır." "Her insan, vebalini kendisi yüklenir."

Ne garip ki. Milli Piyango İdaresi'nin kendine 'şans' simgesi ve logo olarak seçtiği masum güvercinler de cahiliye Araplarının bu geleneğini 'millî' semâlarımızda kanatlandırıyor.

Milli Piyango'nun "Talih Kuşu", cahiliye Araplarının sadece şans oyunlarını bugüne taşıyor değil, yılmaz bir bekçi olarak Ebû Cehillerin batıl inançlarını da milyonlarca kez çoğaltıyor. Gözümüze gözümüze sokuyor.

Senai Demirci

İsra

Töremizde, yöremizde ve en önemlisi de inanç manzumemizde “alınteri” kutsaldır...

“Alınteri kurumadan işçinin parasını ödeyiniz” hükmü de bunu işaret etmektedir.

Faiz sanırım en azından bir yönüyle “emeksiz kazanılan para” olduğu için yasaklanmıştır...
Ama biz uzun süredir “lotarya” peşinden koşuyoruz...

Bunu gazeteler “promosyon” adı altında verdikleriyle, televizyonlar sözde “yarışma”larıyla körüklemektedirler.
Ama en kabul edilemez olanı devletin vatandaşlarını kolay para kazanmaya, yani kumara teşvik etmesidir...

Bu kumarın adına “Milli Piyango” demek ise başlı başına büyük bir felakettir. Bu konuda dünyanın hiç bir yerinde “milli” sözcüğü kullanılmaz, ayrıca buna “piyango” da denmez, “lotarya” (lotarie) denir ki, mahiyetini en iyi açıklayan kelime de budur.
Piyango, öncelikle dışarıdan alındığı için “milli” değildir...

İnançlarımızla çeliştiği için “milli” değildir...
Nihayet tarihsel yapımızla zıtlaştığı için “milli” değildir.

Yine de her yılbaşına doğru “Size de çıkabilir” denilerek milyonlarca insan kandırılmakta, “umut istismarı” yoluyla kitleler soyulmaktadır.
Bu yolla birkaç kişi sevinirken, milyonlarca kişi hüsrana uğratılmaktadır.

Hiç beklemedikleri servetlere konanların zaman içinde uğradıkları çöküntü ise ayrıca irdelenmesi gereken ilginç bir sosyal araştırma mevzuudur.
Devletin temel niteliklerini tahrip edici bir mahiyeti olmayan piyangonun, sıra milletin temel niteliklerine gelince, fevkalâde sarsıcı bir rol oynadığını görmezden gelmek mümkün değildir.

Havadan gelen külliyetli miktarda paranın aileleri darmadağın ettiğini zaman zaman gazetelerde görüyoruz.
Ancak aileyi koruyup kollamakla yükümlü devletin (anayasal bir görevdir) buna aldırmaması düşündürücü olsa gerektir.

Devlet bu işten para kazanmaktadır, ama millet zarar etmektedir. “Çağdaş devlet”, para için milletinin zararına göz yumamaz.

Yine de, şükürler olsun, kimseye silah zoru, ya da hapis tehdidiyle bilet satılmıyor. Yüzde doksan dokuzunun “Müslüman” olduğunu söylediğimiz kahraman Türk Milleti, “uğurlu” saydığı “Nimet Abla” gişelerinin önündeki kuyruğa gönüllü giriyor ve kuyrukta saatlerce gönüllü bekliyor. Biletini alıyor, düşünü kuruyor: “Ya çıkarsa!..” (Veya benim gibi bilet filan almıyor, haybeden servet gelecek diye de beklemiyor)
Sonunda piyango çekiliyor. Kimileri kazanıyor, kimileri kaybediyor.

Aslında bileti alan “helal” mı, “haram” mı olduğunu biliyor. Çünkü yıllardan beri halk bu konuda uyarılıyor. Merak eden herhangi bir ilmihali açar, bakar; ya da gider imamına, müftüsüne sorar...

Zaten hemen her konuda doğrular belli... Biz yanlışlarımıza “doğru” diyecek birilerini arıyoruz. Maksat vicdanımızı rahatlatmak ve biraz da tartışma çıkartmak galiba...

Geçen yıllardakine benzeyen bir kavga bu yıl da çıktı: Bazı hocalarımız, “Piyango bileti almak kesin haramdır” derken, bazıları, “Ne haram, ne helal; olsa olsa mekruhtur” diyor...

Diğer bazıları ise, geçen senelerdeki tartışmalardan biliyorum, her zamanki pervasızlıkları ve cüretkarlıklarıyla bir solukta “helal” fetvasını veriyorlar...

Kaçınılmaz olarak, herkesin fetvasına kendi ruhu ile birlikte yaşantısı da yansıyor.

Ama “mekruh” veya “helal” diyenlerin gerekçesi bana pek tuhaf göründü: “Devlet bu paralarla yol, köprü, baraj, okul” yaptırıyormuş. Çok afedersiniz, ama “haram” olduğu kesin olan alkollü içki ve genelevlerden gelen vergilerle de devlet aynı işleri yaptırıyor!..
Bu mantık perişanlığına göre, bunlar da “helâl” mı sayılacak?

Ya da devlet para kazansın diye devleti uyuşturucu ticaretine mi sokacağız?
Bir miktarını hayır işlerine ayırmak şartıyla, uyuşturucu ticareti de “helal”, ya da “mekruh!” mu yani?
Olmadı “Resmi hizmete mahsus” sayın hocalar, yine tutturamadılar!

Peki de bu “piyango” hikâyesi nereden çıktı, ne zamandan beri var, ninelerimizle dedelerimiz de mi piyango bileti alıp köşe dönme rüyaları görüyordu?

Tabii ki hayır! Osmanlı’nın yükselme devrinde hiç bir “talih oyunu” (çoğunluğu mağdur ettiğinden bu oyun aslında talihsiz bir oyun) yoktur. Osmanlı insanı varlığını “şans”a değil “kadere” emanet eden bir anlayış içinde gecesini gündüzüne katıp çabalamakta, alın teri dökmekte ve sadece alın terine saygı duymaktadır.

Bozulma süreci, pek çok “doğru” ile birlikte Osmanlı insanının bu doğrusunu da kemirdi...
Ve 1889 Şubat’ında ilk piyango düzenlendi. Büyük ikramiye 15 bin 500 kuruştu.

14 Mart 1890 tarihinde düzenlenen ikinci piyangoda ise toplam ikramiye 7 bin 100 lira olmuştu. Biletler 12 Mecidiye’den satılıyordu.

Kayıtlara göre, İzmir Osmanlı Mektebi ve Maarif-i Umumiye Mektepleri menfaatine mahsus olmak üzere 1890’lı yıllarda başlatılan ve gelirinin bir kısmı bu mekteplere verilmek üzere düzenlenen piyango ile 1899 yılı sonlarında Vali Kemal Paşa’nın izniyle yedişer keşideli tertipler halinde ve nakit para ödüllü “İzmir Hamidiye Sanayi Mektebi Piyangosu” Osmanlı Devleti’ndeki piyango uygulamalarının ilginç örnekleridir.

Cumhuriyetin ilanından sonra, piyango düzenleme hakkı Tayyare Cemiyeti’ne (Şimdiki Türk Hava Kurumu) verildi. 5 Temmuz 1939’da ise Maliye Bakanlığı’na bağlı, tüzel kişiliği haiz, özel hukuk hükümlerine tabi ve her türlü tasarrufa yetkili, Türkiye’de karşılığı nakit olmak üzere piyango keşidesi hakkına sahip “Milli Piyango İdaresi” kuruldu.

O gün bugündür faaliyettedir...
O gün bugündür binlerce insana “büyük ikramiye” çıkmıştır...
Yine de ben o parayla mutlu olmuş tek kişi görmedim.

Yavuz Bahadıroğlu

Tuğra

〰〰〰〰🐠