Abdülaziz Bayındırın Kur'an Işığında Tarikatçılığa Bakış adlı kitabı

Başlatan sultan22, 13 Temmuz 2009, 21:28:10

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

sultan22

Selamün Aleyküm Arkadaşlar Abdülaziz Bayındırın Kur'an Işığında Tarikatçılığa Bakış adlı  kitaplarını okuyan varmı? Kitapla ilgili bilgi verirmisiniz.

Fatihan


ferdi

ŞU KİTABIN HİKAYESİ ŞÖYLE;


Bir Profesör[Bu profösör Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış adlı kitabın yazarı Abdulaziz Bayındır adlı şahıstır.], husûsan asrımızın büyüklerinden Mahmûd Efendi Hazretleri, umûmen de geçmişten günümüze tasavvuf ve bir takım tasavvuf büyüklerini hedef alan, yer yer o büyükleri şirkle suçlayan, yer yer üslûb ve ifâde seviyesizlikleri ve dahi câhilliklerle dolu bir yazı yazmış, Mahmûd Efendi Hazretlerine göndermişti.

Üslûb-i beyân ayniyle insan diye vecîz bir söz vardı. İfâde biçimlerinden, ilim, akıl, idrâk ve irfân seviyesi böylesine dibe vuran bir kimseye cevâb vermeğe değmezdi. Ma’rûf’u emretmek ve münkerden kaçındırmak veya teblîğ etmek maksadıyle, kendisine cevâb verildiği takdîrde, bu denli seviyesiz ilim ve uslûb sâhibi birisinin, ğalib ihtimâlle, enâniyeti daha da kabarabilir, nefs-i emmâresi son derece işi azıtabilirdi. Bu yüzden onu daha fazla zarara sokmamak ve de esas itibariyle cevâba değer birisi olmadığı için, O'na cevâb verilmedi. Zîrâ, “ma’rûf”u/dince güzel veya lâzım olanı emretmek ve münker’den/ dince kötü veya yasak olandan sakındırmanın da şartları, usûlü ve üslûbu vardı;

Ağırlıklı zann ile denilenleri kabûl etmeyip daha da kötüye gitme ihtimâli bulunanlara ma’rûfu emretmek ve onları münkerden sakındırmak câiz bile değildi.[2]

Daha sonra bir takım ısrarları ve de ma’hûd yazıyı öteye beriye gönderip yayması sebebiyle mes’elenin karşılıklı görüşülmesine karar verilmiş ve görüşme gerçekleşmişti. Ancak münâzarasından maksad hakkı ortaya çıkarmak olmadığı, kendinde kibir, inad ve mukâbere doruk noktada mevcûd olduğu için görüşmeden fayda hâsıl olmadığı gibi büyük bir zarar meydana geldi. Korkulan başa gelmişti.

Mevlâ teâlâ ne güzel buyurdu:
“Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri, âyetlerimden[3] çevireceğim. Her bir âyeti görseler, onu tasdîk etmeyecekler. Rüşd (ve salâh) yolunu görseler, onu bir yol edinmeyecekler. Azgınlık (ve taşkınlık) yolunu görseler, onu bir yol edinecekler...”[4]

Bu âyetle anlatılanlar, kâfirler için kâmil ma'nâda, günahkâr mü'minler için kibirlenme vasfını üzerlerinde bulundurdukları nisbette tahakkuk eder.

Daha sonra, söz konusu şahıs, bu görüşmeyi hasım bellediklerinin söylediklerinden bir çoğuna yer vermeden, bir takımlarını da değiştirerek, kendi sözlerinden bir çoğunu kendince düzelterek ve te’vîl götürmeyen zırvalardan bir kısmını da hepten hazfederek, bir takım ilâvelerle “düzgün”hâle getirerek yazıya dökmüş ve bu yazıyı hem muhâtablarına hem de başkalarına göndererek vazîfesini yapmış oldu. Daha sonra da bu yazının bir takım yerlerini metinden çıkararak ve de düzgün ilâveler yaparak kitâblaş-tırmış, muhtemelen bu mühim vazîfe’nin bir mükâfâtı olarak, hasmının zâtını ve çalışmalarını ortadan kaldırmaya çalışan sultadan payını almış oldu.(Bunu kitabının ön sözünde yıkanmış şekilde olsada  itiraf eder)

Cevâb Mecbûriyeti ve Üslûbu
Böylece, bu ilim ayıbı yüz kızartıcı yazı(!)ya cevâb vermek kaçınılmaz olmuştur.
Zehebî’nin Şeyhu’l-İslâm dediği, İmâm, Muhaddis ve Müctehid Sübkî, İbnu'l-Kayyim’e yazdığı bir reddiyesinin başında şöyle diyordu:
“Bu akâid kitâbının beyitlerini yazan (İbn-i Kayyim), ismini ağzıma almaya değmez. Sözüm (tartışmam) keşke bir âlimle veya bir zâhidle, yahud dînini iyi koruyan veya haysiyyetini iyi muhafaza eden, hakkı arayan biriyle olaydı. Şu kadar var ki, kişi mü'minlerin inançlarını korumak için câhillerle ve bid’atçılarla (da) konuşmaya (tartışmaya) mecbûr kalıyor.”[5 ]
İmâm Sübkî böyle derken, hakîkaten çok mühim bir noktaya parmak basıyordu.

İmâm Celâleddîn Süyûtî de, şöyle diyor:
Şübhesiz ki Allah celle celâlühû, eşsiz ve yüce Kitâb’ında, Benî İsrâîl’in ve diğerlerinin haddi aşanlarının dediklerini ve inandıklarını hikaye etmiş ve onları, hakkı açıklamak ve hidâyet üzere olanlara yol göstermek için reddetmiş, düşüklüklerinden dolayı bunu terk etmemiştir. Âlimler de buna uymuşlar ve onu yaptıkları şeyler husûsunda kendilerine delîl edinmişlerdir.[6]

İmâm Sübkî’nin ve İmâm Süyûtî’nin şaşkın ve kifâyetsiz kimselere cevâb vermekteki ma'ze-retleri, burada bizim için de geçerlidir. Şöyle ki; ilk asırlardan günümüze varıncaya kadar gelmiş geçmiş ve hayâtta olan nice Allah dostuna yakıştırılan, “müşriklik”, “kula ibâdet etmek”, “Kur’ân’dan ve İslâm’dan uzaklaşmak”, “bâtıla dalmak,” “bilmemek”, “aklet-memek”, “aklını kullanmamak”, “bu yüzden tepesine pislik atılmış olmak,” “haddini aşmak”, “boyundan büyük işlere girişmek” ve “uydurmak” gibi îmân, ilim, hayâ, edeb, terbiye ve efendilik ile bağdaşmayan birçok ifâdeler karşısında bizden (yersiz bir) çelebilik ve üslûb nezâheti bekleyen, kendilerince ifâde nezîhliği ve konuşma nezâketi arayan çelebi kardeşlerimizin, bir takım sertmiş gibi görülen ifâdelerimizi ve uslûb sivriliklerimizi, gayret-i dîniyye ve asabiyyet-i îmâniyye îcâbı kabûl etmelerini istirhâm ediyoruz. Îmân, amel, ihlâs, salâh ve takvâda, numûnelerimiz olması gereken ve olan Allah celle celâlühû'nun dostlarını müdâfaada, köpekler kadar da mı sâdık olamayacağız? O köpekler ki, kendilerini besleyen sâhiblerine zarar vermek isteyenlere karşı, üzerine düşeni yapmakla gösterdiği sadâkat herkesçe ma’lûmdur. İşte bu kadarını bile bize çok görmemelerini, kibarlık ve efendiliği sırf bizden bekleyen çelebilerimizden beklemek hakkımız değil midir?

Allah celle celâlühû, bir çok münkerden sakındırmak üzere, Kur'ân’a sırt çevirenleri, arslandan kaçan yaban eşeklerine,[7] Kitâb'ın içindekilerle amel etmeyenleri, kitâb yüklü eşeğe,[8] ğıybet edenleri de, ölü leşi yiyenlere,[9] benzetmiştir.

Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz, kezâ, kimilerini köpeğe,[10] kimilerini domuza,[11]kimilerini pislik böceklerine,[12] kimilerini de, eşek leşi yiyenlere[13] teşbîh etmiş, soyu ve ırkıyle böbürlenenlere, 'babanınkini ısır', deyiniz ve bu dediğinizi kinâyeli olarak değil de açıkça söyleyiniz”buyurmuştur.[14] Bunları ve benzeri bu vâdîde söylenmiş bir çok ilâhî ve nebevî sözü Kur'ân’dan ve Sünnet’ten haberi olanlar bilirler…
Bu sebeble, benim bu cevâbta geçecek olan ağır ve sivri gibi gözüken ifâde ve uslûbumu, kâmil mü'minlere yakıştırılan müşriklik, kula ibâdet etme vs. gibi, hakîkaten çok ağır ve süflî hakaretlerle yan yana getirir, insaf terazisiyle tartarsanız, inanıyorum ki, az bile demişsin diyecek ve sözlerimi bir hakaret değil de iltifat bile kabûl edeceksiniz... Yapılan bunca seviyesiz hücum ve mübtezel hakaretler karşısında bizden nezaket budalalığı bekleyenlere artık diyecek bir söz bilemiyor ve bulamıyorum. Hem, benim buradaki muhâtabım belli bir kişi değildir; hükmî şahsiyet sayılabilecek bir zihniyet ve tarzdır. O cehâlet, anlayış, idrâk, edeb ve terbiye, sanki bir "ete kemiğe bürünmüş fülân(lar) diye görünmüş" de ben onunla veya onlarla konuşuyorum. Şahısların kendileriyle işim yoktur. Tıpkı, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in muayyen şahsa değil de, şu, şu işi işleyene Allah celle celâlühû la'net etsin demesi gibi.
Tevfîk sadece Allah celle celâlühû'dandır.
-----------------------------------------------
Allah Dostlarına Yapılan bu Seviyesiz ve Bayağı Ta’rîzlere cevapları bu linkte seri halde yazılmış makalelerde bulabilirsiniz

http://www.darusselam.com/reddiyeler/146-kuyudan-ckarlan-talar-1-.html
-----------------------------------------------




[1] Bu profösör Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış adlı kitabın yazarı Abdulaziz Bayındır adlı şahıstır.
[2]    Fetâvâ-i Hindiyye: 5/352-353
Abdurrahmân İbnü Ebî Bekr es-Sâlihî el-Hanbelî’nin El-Kenzü’l-Ekber isimli Emr-i Bi’l-Ma’rûf ve Nehy-i Ani’l-Münker’e dâir yazdığı eserinde, bu husûsun hadîslerden delîlleri de zikredilmektedir. El-Kenz’de ayrıca büyük bir zarardan, -başka zararsız bir şekilde kaçınılamayacaksa- daha küçük bir zarar seçilerek kaçınılacağı’na dâir de hadîs vardır: (2/662-666)
[3]    Mu’cize ve Kuran âyetlerini anlamak ve idrâk etmekten
[4]    A'râf: 146.
[5]    Sübkî, es-Seyfu’s-Sakîl (Kevserî'nin Tebdîdü’z-Zalâmi'l-Muhayyim Tekmilesi ile):20-21
[6]    [İmâm Süyûtî’nin Et-Tenbie Bi Men Yeb’asühullâhu 'Alâ Re’si Külli Mie isimli eserinden], Süyûtî’nin Keşfu’s-Salsale isimli kitabına muhakkık tarafından yazılan mukaddime:49
[7]    Müddessir:51
[8]    Cümua:5
[9]    Hucurât:12
[10] "Secdede mu'tedil olunuz. Sizden biriniz, kollarını köpeğin yere yayması gibi yere yaymasın." ([Kütüb-i Site'nin tamâmı], Âsâru's-Sünen:148
[11] "İlmi, ehli olmayana veren kimse, cevheri, inciyi ve altunu domuzun boynuna asana benzer." (İbn-i Mâce, Sünen, Mukaddime:17, 1/146)
Buradaki iki benzetmenin ikincisi "ilme ehil olmayanın domuza benzetilmesidir.
[12] "Bir takım kavimler/topluluklar bir takım adamlarla öğünüp böbürlenmelerini ya bırakırlar veya kesinlikle Allah celle celâlühû katında burnuyla pisliği yuvarlayan pislik böceğinden daha da düşük olur." [Ebû Dâvûd, Edeb:111, Tirmizî, Menâkıb:73, Ahmed İbn-i Hanbel:2/361,524], El-Mu'cem:1/350
[13] Allah teâlâ'yı zikretmeyecekleri bir meclisden kalkan bir topluluk, ancak eşek leşi gibi bir şey(i yemek)den kalkmışlardır." ([Ebû Dâvûd ve Hâkim], Süyûtî, Câmiu's-Sağîr:1/158. Sahîhdir.
Burada, bir meclisde zikretmeden kalkanlar, eşek leşi gibi bir leş yiyenlere benzetilmişlerdir.
[14] "Adamı Câhiliyye/İslâm öncesi zamân (ırkçılık) izzeti ile izzetlenirken görürseniz, O'na 'babanınkini ısır' deyiniz ve (bu sözünüzü) kinâyeli de söylemeyiniz.(Açıkça söyleyiniz.): ([Ahmed İbn-i Hanbel ve Tirmizî, Ubey radıyallâhu anhu'dan. Sahîhdır.], Süyûtî, Câmiu's-Sağîr:1/27)

ihvan

abduaziz bayındır.nasipsizlerin en nasipsizlerinden biridir.ona HİDAYET diliyorum...Peygamberimizin şefaatını,haber türk tv de inkar etti.ŞAHid OLDUM.YÜZÜ KARA,GÖNLÜ KARA.UMARIM AHİRETİ KARA OLMAZ.BÖYLE GİDERSE AHİRETİDE  KAP KARA.OLUR.Dinimizi bozmak için ilahıyat iyi çalışıyor

ihvan

daha sonrasında peygamberimizede ""ölüdür, medet ummayın."gafletini ve hainliğini söylemiştir.ez cümle.batağa batmıştır.ancak mevlamız hidayet verede kurtula.......kitabı okuyan varmı..?..ne gerek var..ehli sünnet itikadına  ve bilgisine tam mükemmil bilmeyenlerin okuması ,yılandan zehir alamak gibidir.....zehirler...

ihvan

"Şefaatim kıyamet gününde haktır. Kim ki ona iman etmez ise şefaat ehlinden olmaz."
Feyz-ul-Kadîr c.4 s.163 h.n 4896; Kenz-ul-Ummâl h.n 39059