Haberler:


X adresimiz

Ana Menü

yayın eğriliğ

Başlatan alperen68, 06 Haziran 2009, 01:59:41

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

alperen68

YAYIN EĞRİLİĞİ DOĞRULUĞUNDANDIR.

Mevlana’dan…

Bu mektebe girmeden zor anlaşılabilen bir söz. Esmau-l hüsnaları idrak ettikten sonra açılıveren konu. Kişiler hakkında fazla yorum yapmamanın düsturu.

Dedikodusunu yaptığımız eğrilik, onun doğrusu ise neyi konuşuyoruz??  Fark alemindeyiz.; irfan ehli yorum yapmayıp, seyr edendir.

Şimdi üstteki sözü dört mertebeden ya da en azından bakabildiğimiz kadarından değerlendirelim. Tabii yazıya yorumlar gelirse “eyvAllah” deriz.

1.Ef’al mertebesi: şehadet aleminde kimse, kimse için doğru değildir. Eğridir. Konuşulacak, göze batan işleri vardır. Biz yanlış yapmayız. Haydi yaptık diyelim, bu defa da niyetimiz iyidir.

Herkes tıynetine göre dergi, kitap ve yazarları takip eder. Spordan, partiye kadar taraf tutar. Tuttuğu  “doğru”yu savunup, ilkeli bir hayat sürmenin tadına varır.

Hatta kelimeler ve cümlelerden bir hayal dünyası kurulur. Kelimeye, sloganlara bir hayat feda edilir. Öyle ki arkasından gelenler için de , onun kurduğu düzen üzerinden “kayıtlanma” başlar.

Hürlüğün adı yoktur bu hayal dünyasında. Hep bağlılık ve şartlanmalar vardır.

Bazen öyle kitaplara rastlarız ki,adeta “irfan mektebi” ne giriş, hazırlık devresidir bizim için. Bazılarınızın malumu olan “schrödinger’in kedisi,rüya, kabus” gibi kitaplar bir zamanlar beynimde tozu dumana katan bir seyir izledi. İlk baş kaldırmalarım orada başladı…

Bu kitaplar “Aristo” mantığından söz ediyordu. Bugün fikirlerimize gem vuran bu teori, “ya…….ya da…” mantığına dayanıyor. Yani ya beyaz ya da siyah olmalı, ya sağcı ya da solcu olabiliriz, ya iyiyizdir ya da kötüyüz……….devam eder gider bu liste.

Yazar ise bu mantığın terkedilmesinde çok geç kalındığını belirtip, “hem………..hem de………” ye geçilmenin dayanılmaz hafifliğinden söz ediyor. peki nasıl olacak? Hem iyi hem de kötü, hem beyaz hem de siyah, hem sağcı hem de solcu….”

Geçmiş dönemlerimde bu fikir adeta boyun bağlarımdan kurtarmıştı. Ama etrafımda öyle “bağlı” kişiler vardı ki, sesim kısık çıkıyordu.

Şimdi ise sesim hiç çıkmıyor. Seyrediyorum,  gözlerim kapalı!!

Seyrettiğim ve dinlediğim (dinlediğimiz) kadarıyla, yayların eğrilikleri şehadet aleminde doğrularmış…sözün bittiği yer ise, perçemlerden tutulup götürülme anı oluyor. Yapacaklarımız esmaların zuhur mahallerini tanımak, geçmiş ve geleceğe bağlı kalmadan “an” da yaşamaktır. Kıyl u kal ile değil hal olarak yaşamaya gayret etmelidir.


İçimizdeki huzur ve kayıtsızlık hallerinin değerini bilmek ise, kıssadan hissedir zannımca.

2. Esma mertebesi: Cemal ve celal sıfatlarının zuhurlarının esmau l hüsna olmaları itibariyle doğrudur, yerindedir. Neden? Hüsnadır da ondan.

“Kahhar’ın kırdığı, yok etttiği onun doğruluğundandır. Aslında onun yıkışı, yapışındandır.”Her esmaul hüsna zuhura geleceği ve işlevini yapacağı saha istedi. O zaman zuhur mahallerini bilip, yanaşmamak ve yanmamak akıllıca olacaktır. Peki hiç mi yanmayacağız?

Elimizden geleni yapıp, her geleni “hayırdan” bilmek, bu yolun düsturlarındandır. “Eşyayı yerinde kullanmak , hikmet”miş. Dün söyledi Terzi babam. Şeyiyyeti yerinde kullanmak onu tanımakla hasıl olur. Meniyyetler ise esmaların zuhur mahalli ise, onu da yerli yerince bilmek, anlamak da aynı yola gidebilir.

Meniyyet ve şeyiyyetten nefsimizi tanımaya giden yollar vardır. Tanıdık ve ne zamanki C. Hakk sıratullaha sevk eder bizi, “fani” olmaya başlarız. Çünkü tanımak, ölmenin ta kendisiymiş. C.Hakk ise öldürdüğünün diyetini “baki”likle verirmiş.

3.Sıfat mertebesi:Alemlerin bittiği, alemden söz edilemeyen yer. Buraya girişte sınır yoktur, işaret vardır. İntiha noktası, sidredir. Hakk kalır. Zaten O, O’dur. İdrakı vardır.

Seyr tamamlandığında, “beka”ya geçildiğinde, “eğrilik- doğruluk” kalmaz da her yaraya merhem olunur. Celal ve cemal tecellileri senden çıkar mahal olarak…

Sonra??


HAYIRLI CUMALAR OLSUN EFENDİM.