Günah Hastalığından Kurtulmanın İlâcı: Tevbe ve İstiğfar

Başlatan Lika, 07 Ocak 2009, 10:51:52

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Lika

Günah Hastalığından Kurtulmanın İlâcı: Tevbe ve İstiğfar

Maddî kirleri sabun ve su giderdiği gibi kalbi karartan, insanı cehennemlik yapan, mânevî hastalık ve kirleri de tevbe, istiğfar ve Allâh'tan korkarak gözlerden akıtılan nedâmet yaşları giderir.

Doğuştan, insan gâyet temiz ve güzel yaratılmıştır. Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi Vesellem, insan kalbinin fıtraten ayna gibi beyaz yaratılmış olduğunu beyân buyuruyor. İnsan, bu kalbi karartır, içine şüphe, vesvese, fitne, fesat, kin, intikam ve hased gibi zulmânî hisler doldurursa o insan korkunç bir hastalığa tutulmuştur. Bu hastalıktan kurtulamazsa Allâh korusun gideceği yer cehennemdir. Bu hastalıktan kurtulmanın çâresi de tevbe ve istiğfar etmek, ayrıca kalbinden kötü niyet ve hisleri atarak, pişmanlık gözyaşları dökmektir.

İnsan günah kirlerinden temizlenmek için tevbe ve istiğfara devam etmelidir. Bilhassa gece yarılarında ve seher vakitlerinde namaz kılarak ve salevat-ı şerife ve dualar okuyarak Cenâb-ı Hakk' tan af ve mağfiret dilemelidir.

Ümitsizlik Doğru Değildir

Emin de, yeis de küfürdür. Yâni, "Ben şu kadar hayırlar yaptım; artık Cennet'i kazandım" gibi inanç ve düşünce içinde olarak kendisini Allâh'ın gazabından emin kabul etmek, veya: "Ben bu kadar günahlar işledim. Cehennemi boyladım. Bana kurtuluş yoktur" gibi bir yeis (ümitsizlik) içinde bulunmak da küfürdür. Peygamberimiz: "Mümin, korku ile ümit arasında olacaktır" buyuruyor. Mü'min, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinden dolayı ümit mevkiinde, kendi noksanından dolayı da korku mevkiinde olacak. Öyle ki, Cennet'e bir kişi girecek deseler, "Acaba ben miyim?", Cehennem'e bir kişi atılacak deseler, "Acaba ben miyim?" diyecektir.

Bir hadîs-i kudsîde Cenâb-ı Hakk: "Kulum bana bir karış gelirse ben ona bir kulaç varırım, kulum bana yürü-yerek gelirse, ben ona koşarak varırım" buyuruyor. Bu hadîs, Cenâb-ı Hakk'ın kendisinden af ve hidâyet isteyen kuluna af ve hidâyeti lütfetmekteki acelesinin ifâdesidir.

Tevbenin Kabul Olmasının Şartları

İnsan, işlediği günâhın zararını bilmelidir. Çünkü günah insanı dünya ve ahiret saadetinden uzaklaştırır.
İnsan, işlediği günahlardan kalben elem ve pişmanlık duymalıdır.
Bir daha günah yapmamağa kararlı olmalıdır. Bir günah işleyince hemen akabinde iyilik yapmalı, namaz kılıp istiğfar etmelidir. En büyük istiğfar tesbih namazıdır.
Ayrıca hakkına tecâvüz ettiği kimselerle helâllaşmalıdır. Kalb gaafil ve günah yapmaya istekli olduğu halde sırf dil ile yapılan tevbe ve istiğfar faydasızdır.

Büyük İstiğfar

سُبْحَانَ ٱللهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ ٱللهِ ٱلْعَظِيمِ اَسْتَغْفِرُ ٱللهَ ٱلْعَظِيمَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ

"Sübhânallâhi ve bihamdihî sübhânallâhi'l-azıym estağfiru'llâh'el-azıym ve etûbü ileyk."

Bilhassa kendisinden büyük günah sâdır olmuş kimseler ise, aşağıdaki şu duâya çokça devam etmelidir:

ٱَللّٰهُمَّ مَغْفِرَتُكَ اَوْسَعُ مِنْ ذُنُوبِى وَرَحْمَتُكَ اَرْجٰى عِنْدِى مِنْ عَمَلِى


"Allâhümme mağfiretüke evseu min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min amelî."

İnsanda bütün günahların ve kötü ahlâkların baş sebebi "nefs-i emmâre" dir. Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) nefisle alâkalı "Senin en büyük düşmanın iki kaşının arasındaki nefsindir" buyurmuşlardır.

Muhtasar İlmihal
Hasan Arıkan
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

insirah

Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

lalegül

Sahabeden Haris ibni Süveydin rivayeti :

"Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır."
(Müslim),
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Ay Iıığı

Bir adam, Hasan-ı Basri'ye (r.h.) gelip kıtlıktan şikayet etti. 'Allah'a istiğfar et.' dedi.

Başka birisi gelip fakirlikten şikayet etti, başka biri, neslinin az olmasından, bir başkası da toprağının verimsizliğinden şikayette bulundu. Bunların hepsine Allah'a istiğfar etmelerini emrelti.

Bunun üzerine Rabi' bin Sabih,

'Sana adamlar geldi. Hepsi farklı şeylerden şikayet ettiler ve senden yardım istediler. Sen de hepsine aynı şeyi söyledin.' deyince, Hasan-ı Basri (r.h.) cevap olarak

"Gelin dedim: Rabbinizin mağfiretini isteyin, çünkü O, mağfireti çok bir Gaffar'dır. Bol hayır ile üzerinize semayı (yağmuru) salsın ve size mallar ve oğullarla imdat eylesin ve sizin için cennetler yapsın, sizin için ırmaklar yapsın." mealindeki (Nuh suresi, 10-12.) ayet-i kerimeleri okudu.

kadiri_bfr